Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... More

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

22- Ben Bilmem Babaannem Bilir

3.7K 226 67
By minnikiniz


Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 21

23 Kasım Perşembe, 12. Hafta 5. Gün.

Kyungsoo muzundan bir lokma ısırdı ve Yixing'e tavşancığının nasıl olduğunu soran bir mesaj yazdı. Koltukta uzanıyordu, öğlene yaklaşmasına rağmen hâlâ pijamaları içindeydi ve o daha farkına varmadan insanlar gelmiş olacaklardı.

Muz kabuğunu atmak için fazla tembel hissedip birkaç saniye sonra ortalıkta beliriveren babasını sızlanarak çağırdı.

"Efendim?"

"Şunu atsana." Babası ona delirmiş gibi bakıyordu, bu yüzden surat astı ve yüzüne en iyi yalvarma ifadesini kondurdu. "Lütfen?"

Babası iç çekmiş ama yine de çöpü almıştı; telefonuna geri dönmeden önce içinden kutlama yaptı. Babası elinde ayakkabılarıyla odaya geri döndü, kafası karışmıştı.

"Bir yere mi gidiyorsun?"

"Babaanneni alacağım."

Kyungsoo muzunu hâlâ yiyor olsaydı kesin boğulurdu. Pis fikirlerini bir yana koyup oturduğu yerden doğruldu ve babasına baktı.

"Ne?! Baba hayır!" Diye inildedi.

Babaannesini sevmiyor değildi (pekâlâ sevmiyordu). Kadın onun hakkında ikide bir söylenip duruyordu. Kyungsoo gizliden gizliye onun kendisinden nefret ettiğini düşünüyordu ama yanlış hiçbir şey yapmadığından bu hiç mantıklı değildi.

Her yazın bir haftasını onunla geçirmek zorunda olmaktan nefret ediyordu. Kadının evi kedi kumu gibi kokuyordu ve yoğun Busan aksanı ne halt söylediğini anlamayı zorlaştırıyordu. Yaptığı her şeyden şikâyet ettiğini söylemeye bile gerek yoktur herhalde.

"Kibar ol, seni yazdan beri görmedi."

"Ama o tam bir sürt-"

"Do Kyungsoo sakın ha o cümleyi bitirme." Babası diklenerek cevapladı ve o da oflayarak arkasına yaslandı.

"Biliyor mu?"

Babası sessizleşmiş ve yüzü dışında her yere bakmıştı. Hassiktir.

"Ona hamile olduğumu söylemedin değil mi?! Baba yaaaa!" Sızlanırken ayaklarını çocuk gibi savurdu. Babasının o kadar şey arasında bunu kendi annesine söylememesi gerekiyordu.

"İyi de buraya geldiğinde öğrenecek zaten. Şimdi gidip onu alacağım. Sen de giyin ve insanlar geldikleri zaman onlara kapıyı açtığından emin ol, tamam mı?"

Babası gitmeden önce başının üstüne bir öpücük bıraktığında homurdandı. Sıkılarak ayaklarının görüntüsünü engelleyen karnını dürtükledi. Henüz o kadar şişman değildi ama yattığı pozisyon onu daha şişman gösteriyordu.

"Beni eğlendir." Tekrar karnını dürttü. Tabii ki hiçbir şey hissetmemişti. Kızı ya da oğlu çoktan hareket ediyordu ama anlaşılan bebek çok küçük olduğundan hissedemiyordu.

Önceki gün Minseok nihayet bebeğinin hareketlerini hissettiği için heyecanlanarak onu aramıştı. Bu elbette onu kıskandırmış ama aynı zamanda birkaç hafta içinde kendisinin de bebeğinin içeriden tekmelemelerini hissedebileceği gerçeğiyle tuhaf hissetmişti.

Nihayet kalkıp duşa girdi. İşi bittikten sonra mavi bir kazak ve rahat bir pantolon giydi. Cidden sadece bir kapüşonlu badi giymek istiyordu ama ailesi geliyordu ve tamamen bir dilenci gibi görünmek istemiyordu.

Salona geri döndü ve safi sıkkınlıkla biraz kestirmeye karar verdi. Yaklaşık bir saat sonra kapının çaldığını duyunca uyandı. Homurdanarak kalkıp gelenin kuzenlerinden biri, eniştesi ya da halası olmasını bekleyerek açmak için kapıya yürüdü.

Bunun yerine ayakları üzerinde bir ileri bir geri sallanarak garipçe dikilen Jongin'i bulmuştu. Heyecanla Jongin'i içeri çekmeden önce kapıyı ardına kadar açtı.

Kapıyı kapatıp parmak uçlarında durarak uzun oğlana bir öpücük verdi.

"Erkencisin." Elini tutup onu salona çekmeden evvel söyledi.

"Evet annem uyuyakaldı ve ben de ya üç saat boyunca babamın televizyona bağırmasını dinleyecek ya da gelip sevimli küçük sevgilimi görecektim."

Kyungsoo kahkaha atan Jongin'i kanepeye itmeden önce surat astı.

"Sana daha kaç kere sevimli değilim demem gerekiyor?" Bağdaş kurarak oturmak için bacaklarını çekerken ofladı. Aynısını yapan Jongin ile yüz yüze bakmak için kendini çevirdi.

"Ama sen sevimlisin, bebeğimiz de tıpkı senin gibi sevimli olacak ve küçük sevimli bir aile olacağız." Jongin gülümsedi ve yanağından öptü, cidden bununla kim başa çıkabilirdi ki?

"Tam kız gibisin ha." Gülümseyerek söyledi.

"Değilim!" Jongin somurtarak karşı çıktı. Bu onu güldürmüş ve ellerini uzatarak yanaklarını mıncırmıştı.

"Ay ay Jonginnie üzülmüş mü?" Yüzü hafifçe pembeleşen genç oğlana sataştı.

"Yah! Sataşma bana!" Jongin ellerini uzaklaştırırken sızlandı. Jongin somurturken o gülüyordu.

"Çok sevimlisin!" Gülmekten yarılmadan önce iğrenç bir biçimde ciyakladı.

Ama Jongin alaya alınabilecek biri değildi. Kyungsoo yarıla yarıla gülerken masum oğlanı kucağına çekerek dudaklarına saldırmadan önce pis pis sırıttı.

Kyungsoo'nun gözleri fal taşı gibi açıldı ve öpücüğün içinde nefesini tuttu, Jongin'in dilinin kendi diline karıştığını hissettiği zaman anında pişman olmuştu. Gözleri titreyerek kapanmadan önce hafifçe inledi ve hararetle öpücüğe karşılık verdi.

Önce Jongin geri çekilerek büyük olanı yüzüne karşı hızla solur vaziyette bırakmıştı.

"Hâlâ sevimli olduğumu mu düşünüyorsun?" Sırıtarak meydan okudu. Kyungsoo sadece sızlandı ve onu güldürerek yüzünü boynuna gizledi.

"Şu an senden nefret ediyorum."

"O zaman bana sevimli deme." Gülerken belirtti. Kyungsoo kucağından inmeden önce göğsüne vurmuştu.

"O zaman sen de bana öyle deme."

"Öyleyse ne diyeceğim?" Diye sordu.

"Yakışıklı. Ben sevimli değilim, taş fırın erkeğiyim."

Jongin somurttu ama yine de başını salladı. "Tabii ki hyung. Tamam."

"Benimle imalı imalı konuşma Kim Jongin."

"Tamam, tamam." Yalandan teslim olarak ellerini kaldırdı. "Baban nerede?" Diye merakla sordu.

Bu şeyi yapmasının sebeplerinden biri adamın arabasını garaj yolunda görmemesiydi. Yoksa adam evdeyken Kyungsoo'yu öyle öpmeye bir tarafları hayatta yemezdi.

"Uh, Doğu'nun en pislik sürtüğünü almaya gitti." Jongin kafası karışarak gözlerini kırptı. "Babaannem." Kyungsoo tamamladı. "Benden nefret ediyor."

"Hangi insan torunundan nefret eder ki?"

"Bilmem, neden ona sormuyorsun?" Kyungsoo iç çekti. "O yüzden eğer senden de nefret ederse bunu kişisel algılama. O sadece bir yelloz. Aptal götlek Joonmyun dışında herkesten nefret eder o."

Jongin başını sallarken gergince kıkırdadı. Harika. Tam da bunu duymak istiyordu.

"Eee ben gelmeden önce ne yapıyordun?" Biraz gerinirken sordu.

"Burada sıkkınca yatıyordum o yüzden kalkıp bir duş aldım ve ardından kestirdim." Kyungsoo omuz silkti. "Bir süre karnımı da dürtükledim tabii."

Jongin'in gözü otomatik olarak hamile göbeğine inmiş ve gülümsemişti. Bu göbeğin birkaç ay içinde daha belirgin olacağını idrak etmek hâlâ zordu. Bebeği tekme atacak ve o bunu hissedebilecekti. Ve göz açıp kapayıncaya kadar baba olacaktı. Bu gerçek üstüydü.

Kyungsoo onun bakışlarını fark etti ve gülümsedi. "Hissetmek mi istiyorsun?" Diye sordu. Jongin göbeğine geri bakmadan önce gözlerini ona çevirdi. "Yapabilir miyim?" Diye fısıldadı.

Kyungsoo başını salladı. "Tabii ki, o senin de bebeğin Jongin-ah." Jongin'in elini aldı, hafifçe gömleğini kaldırdı ve karnına koydu.

Başparmağıyla soluk tenini okşarken Jongin'in elleri sıcacıktı. Boğulacakmış gibi görünen sevgilisine gülümsedi, bu şaşırtıcıydı çünkü kızı ya da oğlu henüz tekmelemiyordu ama nahoş bir şey değildi.

"Kızımız cidden orada ha?" Jongin onun dudaklarındaki mimiği taklit ederek gülümserken ona baktı. Ellerini çekip gömleğini indirdikten sonra sevgilisine ilerleyip ona sarılırken burnuyla boynunu okşadı.

"Ona kız demeyi sürdüremezsin. Ya oğlansa?" Genç olanın yanındaki yerinden söyledi.

"Oğlan olduğuna şüpheliyim." Jongin bildirdi, kolları yan tarafına sarılmış dinleniyordu.

"İyi o zaman ben de kız olduğundan şüpheliyim." Diye meydan okudu.

Gerçekte neden böyle düşündüğü konusunda bir fikri yoktu. Bazıları buna analık içgüdüsü falan derdi ama ne taşıdığı hakkında hiçbir ipucuna sahip değildi.

"Nesine iddiaya varsın?" Jongin sordu. Başını yana eğdi ve düşünceyle dudaklarını büzdü.

"Bilmem." Omuz silkti. Şu an üzerine iddiaya girecek bir şey düşünemiyordu gerçekten.

"Eğer kız ise maçlarımdan birine gelmek zorundasın, ne dersin? Ve şu kekoca tezahürat posterlerinden birinden yapmak zorundasın!" Jongin heyecanla söyledi. Onaylamadan önce kahkaha attı çünkü Kyungsoo iddialarını asla kaybetmezdi ve eğer şimdi başlarsa hapı yutmuştu.

"Olur ama erkekse bir hafta boyunca ne dersem yapacaksın. Şikâyet de edemezsin, anlaştık mı?" Serçe parmağını çıkardı ve Jongin kendi parmağıyla bağlamadan önce onayladı.

"Anlaştık."

--------------------------

Minseok ve Luhan gelene kadar bir süre tembellik etmişlerdi. İkiliden büyük olan şaşırtıcı biçimde mutlu bir havadaydı, hatta kendi rızasıyla Jongin ile konuşacak kadar ileri giderek herkesi şok etmişti. Konuşmanın ortasında durmuş, farkındalık kafasına dank ederken gözleri pörtlemişti.

"Luhan malzemeleri evde unuttum." Minseok sersemce söyledi. Luhan ona bakakalmıştı.

"Ne?! Sana evden çıkmadan önce almanı söylediğimi sanıyordum." Diye sızlandı.

Bir diğer hamile beyni sorunsalı.

Daha dün Minseok onu mağazada beklemeyi unutmuştu. Minyon olan küfredip özür dileyerek arabaya dönmeden önce onu aramış ve kimle gittiğini sormuştu.

"Özür dilerim bebeğim, unuttum." Minseok somurttu ve Luhan anahtarlarını alıp dairelerine doğru bir yolculuğa çıkmadan evvel iç çekti.

"Sorun değil, gidip getiririm öyleyse. Dışarıdan bir şey istiyor musun?"

"Sohee çikolata kaplı nar istiyor!" Minseok cıvıldadı, Luhan gülümsedi, onu yanaklarından öptü ve dışarı yönelmeden önce başıyla onayladı.

"Şimdiden isim verdiniz mi?" Kyungsoo tuhaf bir aksiyon filmi izleyen Jongin'in yanındaki yerinden sordu.

"İvit! İkimizin de mutabık olduğu tek isim buydu bu yüzden bunda karar kıldık. Artık isim arayıp da Hannie ile tartışmaya katlanabileceğimi sanmıyorum." Kyungsoo anlayışla başını salladı.

"Annenle baban heyecanlandı mı?" Diye sordu.

"Annem evet ama babam oğlan istiyordu, Luhan gibi. Bunların nesi var da önce oğlan istiyorlar?"

İkisi de devam etmeden önce omuz silkti.

"Oh! Söylemeyi unuttum ama düğün Aralık'ta olacak." Kyungsoo'nun gözleri pörtlemişti. Aralık sadece birkaç gün sonrasıydı.

"Ne? Niye bu kadar erken?"

"Luhan'ın annesi sadece o zaman gelebiliyor. Bu yüzden yirmi birinde yapacağız. Devasa bir parti olmayacak zaten. Sadece babanın sahibi olduğu otelde bir tören olacak."

Jongin hızla başını televizyondan çevirdi ve bu yeni bilgiyle gözlerini aşırı pörtletti.

"Oha çüş babanın oteli mi var?!"

Kyungsoo'nun babası geçimleri için tam olarak ne yapıyordu be?

"Evet, aslında bir zincir ama kabalık ediyorsun Jongin." Sersemce onu sallamayan Minseok'tan özür diledi.

"Sorun değil, sanırım sen de davetlisin. Kyungsoo'nun kavalyesi olmak isteyeceğini farz ettiğim için."

İkili kızarıp utanarak birbirine bakarken Minseok sırıttı. Çok tatlılardı.

Kapı açıldı ve iki oğlan büyükannelerinin kulak tırmalayan sesini duyduklarında homurdandılar. Kyungsoo kalkıp gergin görünen Jongin'i de beraberinde sürüklemeden önce iç çekti.

Babaannesi kısaydı. Hatta beyaz saçları ve kırışık dolu yüzüyle 1.20 falandı. Kyungsoo zorla gülümsedi ve Minseok ona sarılırken selam verme sırasının kendisine gelmesini bekledi.

"Seni son gördüğümden beri daha da şişmanlamışsın Minseok-ah." Kabaca söyledi. Minseok çekilmeden önce ona yalandan gülümsedi, yüzü görüş açısından çıkar çıkmaz surat asmıştı.

Kyungsoo'ya şöyle bir baktı ve somurttu, dudakları anında ters bir u olmuştu.

"Sen de mi gidip aynı şeyi yaptın?" Ona carladı ve elleri kadının başına vurmak için titriyordu. Jongin kendi elini tutan diğer eli sıkılaştığında inledi.

"Selam babaanne." Düz bir sesle belirtti. Kadın Jongin'e bir baktı ve gri kaşlarından birini kaldırdı. "Kim bu parlak çocuk?"

Yunho bir eliyle yüzünü sıvazlamadan önce başını salladı. Belki de onu davet etmemeliydi. Babası öldüğünden beri annesi aşırı rahatsız ediciydi.

"Bu Jongin, benim sevgilim babaanne."

Jongin gülümseyip kibarca eğildi ve kendini tanıttı. Kadın yaklaşmasını istediğinde çok düşünmedi ama niyetinden şüpheciydi. Bu yüzden kadın onu çekip yüzünü incelediğinde çok şaşırtıcı olmamıştı.

Ve Kyungsoo'nun onu neden sevmediğini söyleyebilirdi. Yaşlı kadınlar gibi kokuyordu. Kadın başını çevirip garip bir hımlamayla onu bırakmadan önce şöyle bir süzdü.

"Onaylıyorum."

Yunho annesine bakakalmıştı. Buraya kadardı. Annesi nihayet bunamıştı.

"Ne dedin sen?!" Böğürdü. Kyungsoo ve Minseok da şok içindeydi. Jongin az önce yaşananlar nedeniyle karışmış kafasıyla etrafa bakıyordu.

"Onaylıyorum dedim. Minseok'un evleneceği şu Çinli çocuğun aksine erkeksi görünüyor."

"Hey!"

"Ayrıca uzun. Bu yüzden onaylıyorum. Bana iyi görünümlü torunlar verecekler."

Jongin kızardı ve teşekkür ederken tekrar eğildi. Ne içindi emin değildi ama terbiye önce gelirdi. Daha sonra sorardı.

Yaylanan koltuğa kendini bıraktı ve üç oğlan kanepeye oturdu, Minseok somurtuyor ve dikkatini filme veriyordu. Yunho yemeği bitirmek için müsaade istedi.

Jongin birtakım cevaplar için Kyungsoo'ya baktı ama diğeri sadece omuz silkmişti. O da Jongin kadar şaşkındı.

"Eee." Kadın boğazını temizledi. "Siz ikiniz ne zaman evleniyorsunuz bakayım?"

Minseok mutfağa gitmek için müsaade istemeden evvel kıkırdama tufanına tutulmuştu. Kyungsoo'nun tüm yüzü solarken Jongin parlak kırmızıya dönmüştü.

"Babaanne tuz ekmek hakkı için bu fikre nereden kapıldın?" Carlayıverdi.

Kadın ona dilini çıkardı. "Sadece evlenirseniz hamileliğin makul olur. Senden daha azını beklemiyorum genç adam."

"Babaanne ben hâlâ liseliyim!" Diyerek karşı çıktı çünkü kel başa şimşir tarak yani. Sadece minicik bir haftadır çıkıyorlardı!

"Yine de hamilesin, o yüzden evlenmen gerekiyor. Sen ne dersin Jongin-ah?"

"Ben, ah, Kyungsoo'nun babasının bu fikri seveceğini sanmıyorum." Gergince söyledi.

Ancak zihninin gerilerinde Kyungsoo'nun ailesinden birinin kendisinden hoşlandığı gerçeğiyle kıçı başı dağıtıyordu. Bu sadece çılgın yaşlı bir babaanne olsa bile. Elindekiyle yetinecekti.

"Saçmalık." Kadın ona elini salladı. "Siz ikiniz evleneceksiniz ve bunu ben ölmeden önce yapsanız iyi edersiniz, anlaşıldı mı?"

Jongin salak gibi başını salladı ve panik atak geçiriyormuş gibi görünen Kyungsoo'ya baktı. Endişeyle kendisi ve büyük olan adına müsaade isteyerek onu kanepeden kaldırdı ve yakınlardaki bir odaya sürükledi.

"Hyung iyi misin?" Aldığı cevap Kyungsoo'nun ayaklarını yere vururken ağıt yakması olmuştu.

"Tam da normalleştiğini düşündüğüm sırada saçma salak konuşuyor! Of! Üzgünüm, delinin teki o. Evlenmeyeceğiz." Dramatik bir biçimde başını salladı. "Yok. Olmaz."

"Nedenmiş o?" Jongin biraz somurtarak sordu. Onunla olmak o kadar kötü değildi, öyle değil mi? Kyungsoo ona bakakaldı ki bunu bekliyordu. Bu normaldi çünkü aklı başında hangi on beşlik evlenmek isterdi ki?

Muhtemelen aptal olan bir tanesi.

"Jongin sen ciddi misin? Tanrı aşkına biz hâlâ liseliyiz! Ve ne zamandır çıkıyoruz, bir hafta mı?"

"Aslında on gün." Diye böldü. Tam olarak saati ve dakikasını bile biliyordu ve sorarsanız memnuniyetle söylerdi. Neredeyse dört yıldır, nihayet onunla birlikte olabildiği için şükredebileceği birinden hoşlanmıyordu.

"Jongin daha çok genciz." Kyungsoo sebeplendirmeye çalıştı.

Evlenmek için çok genç olduklarını biliyordu ama ebeveyn olmak için de çok genç olmalarına rağmen üçüncü aylarında idiler.

Kyungsoo ile evlenemeyecek olma düşüncesinin kendisini neden bu kadar üzdüğünden emin değildi bile. Belki de Minseok ile Luhan'a bakıp kıskandığı içindi. Ya da belki de babaanne kafasına bu fikri soktuğu içindi.

İki şekilde de Kyungsoo kendisine teknik olarak hayır dediği zaman omuzlarındaki ufak çökmeye engel olamamıştı.

"Jongin, üzüldün mü?" Kyungsoo şaşırarak sordu.

"Ortada üzülecek bir şey mi var?" Sevgilisi yürüyüp gitmeden önce çemkirdi ama Kyungsoo yanlış anlamadığından emin olmak için kolundan tuttu.

"Jongin-ah, gerçekten benimle evlenmek istiyor musun?" Biraz tereddütle fısıldadı.

Daha önce evliliği hiç düşünmemişti ki. Daha sevgililiği bile zar zor düşünürken neden düşünsündü? Bunların tümü onun için bilinmedik bölgelerdi. Daha önce kimse ondan böylesine hoşlanmamıştı ve bu onu korkutuyordu.

"B-Belki hemen değil a-ama ııı, sen de bebeğin ebeveynlerinin evli olması gerektiğini düşünmüyor musun?"

Kyungsoo ona baktı ve erkek arkadaşının sadece on beş yaşında utangaç bir oğlan olduğunu hatırladı. Onu öpmek için çekmeden önce şefkatle gülümsedi.

"Jongin, evliliğimin tek sebebinin bebek olmasını istemiyorum." Kendi ebeveynlerini düşünürken belirtti. Çünkü bu bariz biçimde olağanüstü gelişmişti.

"Seninle sırf bu yüzden evlenmezdim." Somurtarak mırıldandı. Kyungsoo sırıtarak başını salladı.

Ağzından çıkmak üzere olan şeylerden pişman olsun ya da olmasın.

"O zaman bana birkaç yıl sonra sor." Diye belirtti. Jongin onun midesinde kelebekler uçuşturan o tebessümlerinden birini sunmadan önce şaşkınlıkla baktı.

"Valla mı? Birkaç yıl sonra mı?"

"Hıhım." Jongin ayaklarını yerden keserek ona sarılırken başıyla onayladı. Kapının çaldığını duymadan önce güldü. Peşindeki Jongin ile birlikte kapıyı açmaya gittiler. Gelen halası, eniştesi ve somurtan Joonmyun idi.

"Kyungsoo-ah! Şükran günün mübarek olsun!"

"Joonmyun hyungun nesi var?"

Halası gözlerini devirdi. "Jongdae gelemediği için surat yapıyor. Yemin ediyorum ikisinden küçük olan kendisiymiş gibi davranıyor."

"Davranmıyorum!" Kyungsoo kuzeni karşı çıkarken sadece başını salladı.

"Neyse, arkandaki bu uzun oğlan kim?"

Arkasını döndü ve mutlu görünen Jongin'i yanına çekti. "Bu Jongin, benim sevgilim. Bu benim halam Minah, eniştem Kibum ve kuzenim Joonmyun, Jongdae hyungun sevgilisi."

Jongin eğilerek selam verdi ve tokalaştı. Kyungsoo'nun eniştesi onu gafil avlayarak sarılmıştı ama bunu hayra yordu. Halası nedense onu tepeden tırnağa süzmüş ve Minseok'u çağırmadan önce ayaklarını yere vurmuştu.

O ve Kyungsoo şaşkın bakışlarını paylaştılar.

"Efendim anne?" Hamile eleman ağzında bir ekmek parçasıyla beliriverdi.

"Yah! Neden onun gibi biriyle nişanlanamadın ki! Gerçekten bir erkek gibi görünüyor!"

Kendisi orada garipçe dikilirken Joonmyun ve Kyungsoo yarıla yarıla gülüyorlardı, kendisinin de gülmeye hakkı olup olmadığından emin değildi.

Eğer ona bir sutyen ve peruk verirseniz Luhan'a kız gözüyle bakılabilirdi.

"Anne! Luhan erkeksi bir kere!" Hep beraber salona geçerlerken Minseok sızlandı. Kyungsoo diğerleri giderken Jongin'in elini tutup onu geri çekmişti.

"Bu benden nefret etmedikleri anlamına mı geliyor?" Diye umutla sordu.

"Eniştem sana sarıldıysa bu senden hoşlandı demektir." Diye bildirdi. "Eğer seni mutlu hissettirecekse söyleyeyim, Jongdae'ye sarılmıyor."

Evet. Onu mutlu etmişti. Jongdae'nin Kyungsoo'nun eniştesi tarafından sevilmediği fikriyle sırıttı.

Bu yüzden az önce yarıda kesildikleri için onu öpmeden önce mutlu ettiğini söyledi. Ortalıkta kimse olmadığından buna cesaret etmişti.

Kyungsoo'nun deli babaannesi, halası ve eniştesi onu sevdiği için kutlama yapıyordu. Minseok da kendisine ısınıyormuş gibi görünüyordu. Şimdi sadece Kyungsoo'nun babasını dert etmeliydi.

Kyungsoo'nun elleri saçlarına dolandı ve daha iyi bir açı için onu çekti. Kendilerini o kadar kaptırmışlardı ki kapının açıldığını duymamışlardı.

Ama Park Yoochun'un onları ispiyonladığını duymuşlardı.

"Yunho hyung! Kyungsoo kapının önünde sevgilisiyle yiyişiyor!"

Jongin Kyungsoo'yu itti ve bunu yaptığı için dik bakışlar aldı.

"NE DİYORSUN AMK?!" Babasının mutfaktan haykırdığını duydular. Tanımadığı adam diğer adam gibi iğrenç bir biçimde balatayı sıyırmaya başlamıştı; kısa olan gözlerini devirdi.

"Seni hain." Kyungsoo tısladı.

"Yoochun çocukları bırak yahu." Tanımadığı iki numaralı adam uzunca iç çekerek söyledi. Sanki bu şey sık sık yaşanan bir şeymiş gibi.

"Geri zekâlı kocamı boş verin." İkiliden kısa olan söyledi ve sersemce gülümsedi. Kyungsoo şu an gülen adama vurma girişiminde bulunuyordu ve inledi çünkü deneyimlerinden bildiği kadarıyla, sevgilisinin sol kroşesi fenaydı.

"Biz Kyungsoo'nun manevi amcalarıyız. Ben Junsu ve şu dayak yiyen de Yoochun. Babasıyla çalışıyoruz."

Jongin başını salladı ve az önce kürek kemiğine darbeyi yiyen ve ölmekte olan bir köpek gibi inleyen Yoochun'a acıyarak baktı.

"Ben de Jongin, Kyungsoo'nun erkek arkadaşı." Diye belirtti.

"Oh biliyorum. Yoochun senin tüm kirli çamaşırlarını araştırmıştı. Ki buna karşıydım bu arada ama Yunho hyung senin de zaten bildiğin gibi fazlasıyla göz korkutucu olabiliyor."

Başıyla onayladı. Evet, kesinlikle biliyordu.

"Allah belanı versin çocuk böyle dayak atmayı nereden öğrendin sen be?! Siktir." Yoochun zonklayan kolunu okşarken küfretti. Kyungsoo ellerini çekip parlak ruh hâline geri dönmeden önce sırıttı.

"Selam hyung!" Diye cıvıldadı ve Jongin'in yanına geri dönmeden önce ona sarıldı. Yanlarında Changmin yahut Jaejoong'u aramış ve ikisini de görmeyince sırıtmıştı.

"Changmin ile Jaejoong gelmiyor mu?" Diye umutla sordu. Junsu tek bir baş sallamasıyla hayallerini yıkmıştı.

"Yoo geliyorlar. Eli kulağındadır. Niye ki?" Yoochun yediği dayaktan tamamen iyileşerek sordu.

Kyungsoo içinden homurdandı ve başını sallamakla yetindi, neden Kim Jaejoong'un babasından mümkün olduğunca uzak durmasını istediğini kurcalamaya hazır değildi. Jongin ona bir bakış attı ve hep beraber salona gitmeden önce ona daha sonra söyleyeceğini fısıldadı.

-------------------------

Kim Yoojin aşağı inmeden evvel yorgunca esnedi. Birkaç saat önce uyuyakalmış ve sırf kocası yine televizyona bağırdığı için uyanmıştı.

İnsanlar hindinin insanı yorduğunu söylerken şaka yapmıyorlardı çünkü yemeğini bitirdikten birkaç saat sonra bitap düşmüştü.

Kocasını susturup uykusuna geri dönme niyetiyle salona yürüdü. İki erkeğe avazı çıktığı kadar bağırmaya hazırdı ama koltukta sadece kocasını gördüğü zaman durmuştu. Önem vermeyerek kocasına çenesini kapamasını söylemek için ilerledi.

Televizyonun sesini kısmadan ve çenesini kapamadan önce karısına mahcupça gülümsedi. Artık tamamen ayılarak yürüyüp koltukta kocasının yanına oturdu.

"Jongin nerede?" Tırnaklarına bakarken sordu. Yakında ojelerini yenilemesi gerekecekti.

Bakışlarını kaldırdı ve tam bilmediği bir sebepten ötürü kocasının gergin olduğunu gördü.

"Sehun'un evinde. Sıkıldığı için biraz önce gitti."

Ve bu kuyruklu bir yalandı. Ve bunu hemen anlamıştı. Sadece Sehun'un annesi tatil için ailesinin Jeju'daki yazlıklarına gideceklerini söylediğinden değil, ayrıca kocası yüzü dışında her yere bakıp bacaklarını da salladığı içindi.

Bu hayatta en çok nefret ettiği bir şey varsa o da yalandı.

"Kim Jongwoo sakın bana yalan söyleme." Öfkeyle carladı ve Jongwoo sıçtığını biliyordu.

Başından beri iyi bir yalancı olmamıştı ve sakladığı şey büyük bir şeydi. Bu kadar zaman sürdürebilmiş olması bir mucizeydi ama artık oyunun bittiğini biliyordu.

"Jongin nerede?" Karısı sordu ve iç çekti.

Oğlu bundan sonra kendisinden nefret edecekti.

BÖLÜM SONU

Ç.N: KAOOOOOOOOOOOOSSS :DDDDD OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM, YORUMLARIMDA YENİ YÜZLER GÖRMEK İSTİYORUM HAYALET OKUR OLMAYIN LÜTFEEN ÜZMEYİN BENİ, HADİ HYUNGUNUZ KAÇAR ÖPTÜM ARKA YANAKLARDAN :*

Continue Reading

You'll Also Like

13.7K 1.6K 56
YENİ BÖLÜM HER CUMA SAAT 21:00'DA YAYINLANIR - Goryeo yarım adasında gün geçtikçe hayat koşulları zorlaşıyordu. İki imparatorluğun hükmettiği bu topr...
139K 10K 35
Cemre düştü kalbime seni gördüğüm zaman Bahara boyadı kışımı tenin ve çicek boyan 25.01.2018 - 05.02.2019
151K 8.5K 45
''Seni Seviyorum.'' ''Seni Özlüyorum.'' ''Seni İstiyorum.'' Derler ki,bazı aşklar hiç bitmezmiş.Bir taraf gitse bile öbür taraf onu sevmeye devam ed...
44.9K 2.8K 22
Alfa - Omega Klasiğini Bozan Bir Beta.. "Ayrılık sarmışsa dört bir yanı, ne önüne geçebilirsin ne de arkasında durabilirsin."