Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

Od minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... Viac

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında

4.3K 243 107
Od minnikiniz


Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 20

21 Kasım Salı, 12. Hafta 3. Gün.

Jongin'in şu an ödevini yapıyor olması gerekiyordu. Kyungsoo ona evine gelmesi böylece matematik ödevinde yardım edebileceği konusunda ısrar etmişti. Ve bu yapılacak mantıklı bir şey gibi görünüyordu.

Şükran gününden önceki Salı idi, bu yüzden okuldan erken çıkmışlardı. Pazar gününün son dakikasına kadar okulla ilgili hiçbir şeye bakmak bile istemezken, Kyungsoo eğer ödevlerini şimdi bitirirse endişelenmek zorunda kalmayacağını ve birlikte zaman geçirebileceklerini güzelce açıklamıştı.

Bu yüzden okuldan Kyungsoo ile çıkmış ve Sehun'a annesi ararsa yalan konuşmasını söylemişti.

Her şey planlandığı gibi gidiyordu. O kendi ödevini, Kyungsoo da kendi ödevini yapıyordu ama ödevinin ne halttan bahsettiği konusunda bir fikri bile olmadığında, büyük olan ona yardım etmeye karar vermişti.

Kyungsoo gerçekten iyi bir hocaydı ve Jongin mutluydu çünkü konu matematik olunca her zaman geri zekâlı gibi hissediyordu ama Kyungsoo işi basitleştirmişti.

Bu yüzden bir soruyu doğru cevapladığında bir öpücükle ödüllendirilmek istiyordu.

Ama hormonlu Kyungsoo saldırıya geçtiğinde her şey değişmişti.

Sadece dört elementin ustası onu durdurabilirdi. Ama Jongin'in ona en çok ihtiyacı olduğu anda sıvışıyordu.

Avatar örneğini bırakırsak, öpücük yeterince masum olarak başlamıştı. Jongin sadece resmî bir öpücük bekliyordu, böylece hâlâ motive olmuşken işine devam edebilecekti. Ama Kyungsoo ona adamakıllı bir öpücük vermekte ısrarcıydı ve o kimdi ki karşı çıkacaktı?

Sevgilisi acayip iyi öpüşüyordu ve Jongin bu gerçeği gururla kabul ediyordu.

Bu onun ilk hatasıydı.

Çünkü o daha farkına varmadan Kyungsoo gömleğini çıkarmaya çalışırken kucağında bacaklarını açarak oturmuştu bile.

Ve büyük olanın onunla istediğini yapmasına izin vermekten başka bir şeyi daha çok sevemeyecek bir ergen iken, Jongin sözünün eri biriydi ve babasının kuralları doğrultusunda Kyungsoo ile cinsel faaliyet göstermemeye söz vermişti.

Do Yunho oğlunun bir sevgilisi olmasının ilk şokunu atlattığında tamamen yeni kurallar koymuştu.

Öpüşmek tamamdı ama sadece yanaktan ve sadece o yanlarındayken. Aşırı temas yoktu ve eğer büyük olanın odasında olacaksa kapı ardına kadar açık kalacaktı.

Kyungsoo'nun yeni bir sokağa çıkma yasağı vardı ve Jongin ile dışarı çıktığı her seferde her otuz dakikada bir babasına mesaj yazmak zorundaydı. Ki bu çok aşırıydı ama Kyungsoo şikâyet ederken kendisi yapamazdı.

Jongin, çükünü pantolonunda tutması yoksa artık çüksüz gezeceği söylendiğinde utançtan neredeyse ölüyordu. Kyungsoo babasına onu utandırmayı kesmesi için bağırmadan önce gökkuşağının her bir tonuna bürünmüştü.

Bu yüzden Kyungsoo'nun elleri kemer tokasına giderken geri çekilmek zorunda kalmış ve onu direkt cehenneme göndermek üzere olan parmakları uzaklaştırmıştı.

"Hyung durmalıyız." Çüküyle değil beyniyle düşünmeye çalışıyordu ama Kyungsoo boynuna saldırmaya başladığında bunu yapmak zordu.

"Niyeymiş?" Kyungsoo tenine doğru hızla soludu ve Jongin ürperdi.

"Ç-Çünkü babana söz verdim." Diye açıkladı.

Kyungsoo geri çekilmeden evvel boynunu eşelemeyi kesmişti, Allah'a şükür. Yanakları pembenin hafif bir tonundaydı ve dudakları masum bir somurtmayla hafif büzülmüştü ama gözleri apayrı bir şeydi.

İçlerinde onlardan iyi hiçbir şey gelemeyeceği için onu zihninden panikleten yaramaz bir parıltı vardı. Bir anlığına Luhan ile Minseok'u hatırladı ve beyni nihayet çalışmaya başladığında gergince yutkundu.

Kyungsoo bu Cumartesi on üç haftalık oluyordu. Gerçek kafasına tonlarca tuğla gibi dank ederken inildemişti.

Onun tatlı, küçük, masum, sevimli sevgilisi gözlerinin önünde bir zilliye dönüşecekti. Kimse göz açıp kapayana kadar sevimliden seksiye dönüşmemeliydi. Bu yasa dışı olmalıydı.

"Ama o burada değil." Kyungsoo ileri eğilip dudakları arasında zar zor santimler bırakmadan önce basitçe belirtti. "Ve uzun bir süre de olmayacak."

Jongin, büyüğün nefesi hayalet gibi dudaklarına gezerken gürültüyle yutkunmuş ve tahrik olmamak için bütün irade gücünü kullanması gerekmişti.

"Sadece sen ve ben." Kyungsoo'nun elleri göğsünde gezdi ve elleri kasıklarının yakınına indiğinde nefesi aksamıştı.

"A-Ama."

"Hızlı olacağım, lütfen Jongin? Lütfen lütfen, lütfen be?"

Jongin zavallıca yığıldı. Tabii ki Kyungsoo onunla adam gibi seks yapıp yapamayacağını soracak kadar terbiyeliydi. Ne diyeceğini bile bilmiyordu çünkü aklı bulanmaya başlamıştı.

Kyungsoo onu tekrar öpme fırsatını değerlendirmiş ve yavaşça iradesini kaybetmeye başlamıştı ama ardından kapı çalmış ve onları bölen her kimse yedi ceddine dua etmeye başlamıştı çünkü o an her saniye pes etmek üzereydi.

"Hyung kapı."

"Bırak çalsın."

Kyungsoo kemerini açmayı başarmıştı ve neredeyse ağlayacaktı. Kapı tekrar çaldı ve Kyungsoo oflayarak kalkıp ayaklarını vura vura koridora gitmeden önce homurdandı.

Jongin derin bir nefes aldı ve üstünü başını düzeltti. Düğmelerinin düzgünce iliklendiğine ve saçlarının dağınık olmadığına emin oldu. Sorununu gizleyen bir iç çamaşırı giydiğine memnundu ama yine de her ihtimale karşı bir yastık almıştı.

Kyungsoo somurtarak geri gelmiş ve çaprazladığı kollarıyla koltukta yanına çöküvermişti. Minseok cıvıldayarak, onları böldüğünden tümüyle bihaber biçimde içeri girmişti. Ya da belki de biliyordu ve buna seviniyordu. Her iki şekilde de Jongin ona sarılmak istiyordu.

Luhan nedense surat asarak gelmiş ve yaslanan koltuğa üzgün bir yüzle oturmuştu.

"Luhan'ın nesi var?" Diye sordu.

"Üzgün işte." Minseok cevapladı ve onun şu an aslında onu kabul ediyor olduğuna şaşırmıştı.

"İkimiz de üzgünüz." Kyungsoo alçak sesle mırıldandı ve Jongin ondan dik bakışlar alarak sadece başına hafifçe vurdu.

"Ne diye?"

Minseok heyecanla koltuğa oturup yüzüne bir ultrason resmi itmeden önce parlakça gülümsemişti.

"Kızımız oluyor!" Ellerini çırpmadan önce ciyakladı. "Çok tatlı değil mi?!"

Jongin gülümsedi ve tebriklerini iletti. Kyungsoo Jongin'in omzundaki yerinden güldü ve resmi alıp bir baktı.

"Luhan oğlan istiyordu, bu yüzden somurtuyor." Minseok nişanlısına yürüyüp yanağından öpmeden önce belirtti.

"Küçük bir ben istiyordum." Başını Minseok'un kollarına gömerken mırıldandı. Minyon olan sadece gözlerini devirdi ve sırtına hafifçe vurdu. Kyungsoo kişnedi ve resmi geri uzattı.

"Jongin bizim de kızımızın olacağına ikna olmuş durumda."

"İkna olmadım. Eminim." Diye cevapladı. Kyungsoo ona sadece gözlerini devirdi. "He Jongin'im he."

"O zaman oğlunuz olacağına iddiaya varım." Minseok sırıtarak yorumladı ve Luhan olduğu yerden bağırdı.

"Oğulları olmasa iyi olur! Neden benim ömrüm benden nefret edip sürekli ağlayacak ve her ay bir hafta boyunca kanayacak olan bir kızla geçecekken onların oğlu oluyormuş!" (Ç.N: LU XD )

Kyungsoo kahkaha atıp Jongin'e sokulmadan önce göz devirmişti. Minseok onu sakinleştirmek için Luhan'ın kafasının gerisine vurdu.

"Kızlar o kadar da kötü değil Luhan."

"Külahıma anlat lan onu! Hepsi psikopat olmasa pipililerden hoşlanmazdım!"

Kyungsoo Luhan'a yargılayan bir bakış atarken Jongin yarıla yarıla gülüyordu. Büyük olanın seçerek, en azından düşünerek konuşmayı öğrenmesi gerekiyordu. Jongin götü başı dağıta dağıta gülerken Minseok salak sevgilisini avutmaya başlamıştı.

Koltuğa çökmeden önce iç çekti, Jongin ve kendisi bölündüğü için hâlâ mutsuzdu. Ama belki de bölünmeleri iyi bir şeydi. Devam etmeyi sürdürseydi ve Jongin gerçekten istemiyor olsaydı daha sonra kendinden utanırdı.

Bu fikirle kaşlarını çattı. Jongin muhtemelen onun şişko ve çirkin olduğunu düşünüyordu, yoksa neden onu öpmek bile istemesindi ki? Koltuğa daha çok çöktü ve kendine acıdı.

Kimse ona dikkatini vermezken somurtup koltuktan kalktı, Jongin onu fark etmek için Luhan ve Minseok ile gülmekle fazla meşguldü.

Doğruca mutfağa yöneldi ve hemen buzdolabına gitti. Bir kutu damla çikolatalı kurabiye kremalı dondurma onu bekliyordu. Patır kütür çekmeceye uzandı ve kaşık aradı.

Jongin ve Luhan gülerek mutfağa geldiklerinde ikinci kaşık dolusu lokmasını yiyordu. Geri zekâlı sevgilisinin kafası olduğunu hayal ederek dondurmasına bakıp kaşığı sapladı.

Luhan onu ilk fark edendi ve dondurmasını haşat ettiğini görürken inledi. Jongin sonraki fark edendi ama ondan yayılan öfkeden tamamen bihaberdi.

Luhan Jongin'i uyarmak istemiş ama diğeri çoktan yol almıştı, bu yüzden çok geç olduğunu kabul etmiş ve kavganın patlak vermesini beklemişti.

"Kurabiyeli mi o?" Jongin heyecanla sordu ve parmağını batırıp tatmaya çalıştı ama Kyungsoo eline öyle sert ve hızlı vurmuştu ki bir pat sesi duyduğuna yemin edebilirdi. Bildiği tüm küfürleri sıraladı ve inledi çünkü bu bok acıyordu.

"Git kendi dondurmanı ye lan!"

Luhan mutfaktan tabanları yağlayarak kaçmadan önce çok yavaşça geriledi. Lanet olsun patlamış mısıra, bir çingene kavgasına şahit olacak değildi. Zaten Minseok yüzünden bununla yeterince uğraşıyordu.

"Ne oluyor ulan?!"

Kyungsoo yavaşça zıvanadan çıkmakta olan Jongin'i görmezden geldi ve dik dik dondurmasına baktı. Kim bilir ne zamandır azarlanıyor ve kötü muamele görüyordu ve bu onu sinirlendirmeye başlamıştı.

Birazcık lanet olası dondurmadan yemek dışında bir şey istememişti bile. Kyungsoo'nun insanların yiyeceğine el atmasını sevmediğini biliyordu ama en azından çekilmesini kibarca söyleyebilirdi, neredeyse parmağını kırarak değil.

"Derdin ne senin?!"

"Derdim sensin!! Siktir git şimdi yemeye çalışıyorum burada!"

Normalde Jongin Kyungsoo ona bağırdığında ya da küfrettiğinde umursamazdı ama bugün şartelleri atmıştı. Kaşlarını çatıp elinden kaşığı koparırcasına alarak tezgâha fırlattı.

"Bir bok yapmadım bile ve sen sürtüklük ediyorsun!"

Kyungsoo sessizleşti, yüzü tezgâhta dondurmasının yanında yer alan kaşığına bakarken taş kesilmişti. Jongin bunu şerre yormuş ve pislik gibi hissetmeye başlamıştı. Bağırmamalıydı, özellikle de hamile sevgilisine.

Minseok niye bağrıştıklarını sorarak içeri girmiş ve tam o anda Kyungsoo beş yaşında bir çocuk gibi bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı. Jongin aralarını düzeltip ona sarılmaya çalışmış ancak Kyungsoo haykırarak ona defolmasını söylemişti.

Minseok onu itti ve Kyungsoo anında kuzenine yapışmaya başladı. Jongin, onun mavi gömleğine doğru hıçkırırken suçlulukla izliyordu.

"Kyungie sorun ne?" Minseok histerik oğlanı sakinleştirmeye çalıştı ama ağlamayı bırakmıyordu.

"B-Bana b-bağırdı!" Kyungsoo hıçkırdı ve işaret parmağını suçlayarak ona uzattı, hemen bir cevap fışkırtmıştı.

"Önce sen bana bağırdın!"

"Sen ne hakla benim minik kuzenime bağırırsın?!" Minseok ona baktı.

Jongin ilkokulda Sehun'un peltekliğiyle dalga geçtiği zaman o ağladığı için öğretmeni tarafından azar yediği zamanlara geri dönmüş gibi hissediyordu. Oysa bu yalnızca, önce Sehun ona zenci dediği içindi.

"Önce o bana bağırdı!"

Görünüşe bakılırsa bu tarz çıkmazlardan kurtulmaya çalışmamalısınız çünkü çok sinirli, çok üzgün ve çok kızgın hamile erkek arkadaşınız tarafından burnunuza fırlatılan kaşığı yersiniz. Jongin soğuk metal burnuna çarpınca inledi.

Luhan muhtemelen şimdi araya girme zamanı geldiğine karar vermiş ve onu Kyungsoo'nun hâlâ Minseok'un omzunda ağladığı mutfaktan çıkarmıştı.

Jongin zavallıca koltuğa oturdu. Ağlasa mı ağlamasa mı emin değildi çünkü burnuna daha yeni başka bir darbe almış ve Kyungsoo ile ilk kavgalarını etmişlerdi.

Tam bir göt deliğiydi.

"Hamile erkeklerle baş etme kuralları, bir; yemeklerine dokunma." Luhan işaret parmağını kaldırdı ve ağzını açmaya çalıştığında onu sessiz tuttu.

"Kural iki, geri cevap verme. Kaybedersin ve sonunda ağlarsın. Siklemezler bile. Öldürene kadar devam ederler."

Jongin zavallıca başını salladı ve kırlente yapıştı.

"Kural üç, orada öylece oturma ve ağlamasına izin verme. Özür dile. Yalvar. Ayaklarına kapan. Hangi sikime mal olursa olsun hıçkırmasını durdur ve seni affetmesini sağla, anladın mı?"

Luhan'ın gururla gülümsemesine sebep olarak ufak bir evet mırıldandı.

"Güzel, şimdi git ve bilge nasihatlerimi kullan."

"Ama Minseok var."

"Yav sen koy onun kıçına rahvan gitsin. Özür dilemen ona ciddi olduğunu gösterecektir, Minnie ile ben ilgilenirim."

Jongin tereddütle başını salladı ve Kyungsoo'nun hâlâ ağladığı mutfağa geri döndü, Minseok ona yumruğu geçirmek üzereymiş gibi görünürken Luhan çıkagelip onu sürükleyerek uzaklaştırmıştı.

Kyungsoo bakışlarını kaldırdı ve anında arkasını döndü, hâlâ ağlıyordu.

"Hyung özür dilerim." Ona sarılmaya çalışmış ama sadece itilmişti.

"Git başımdan. Seni istemiyorum, Minseok hyungu istiyorum."

Jongin ölmek istiyorsa büyük olana sinir krizi geçiren üç yaşında bir çocuk gibi davrandığını söyleyebilirdi ama hayatına değer veriyordu ve onu zorla fakat nazikçe kucağına çekip sarılmadan önce derin bir nefes aldı.

Kyungsoo nihayet sakinleşip gömleğine doğru hafifçe ağlamadan önce biraz debelenmişti.

Bir anlığına Jongin geleceği düşünmüş ve evlatlarının ikisinin de bu öfkelerini miras almaması için dua etmişti. Daha şimdiden süpermarkette oyuncak bebek istediği için ortalığı ayağa kaldıran kız versiyon bir Kyungsoo görebiliyordu.

Ve şey, Jongin şimdiden biliyordu ki küçük kızı ne isterse ona istediği her şeyi alan türde bir baba olacaktı ama Kyungsoo kesinlikle olmazdı. Ve yanında ona istediklerini yaptırmaya çalışan iki kişi olacaktı. Durum vahimdi.

Kyungsoo ağlamayı bırakmış ve bunun yerine koala gibi gömleğine yapışmıştı. Daha sadece bir haftadır resmen birliktelerdi ve Jongin onu şimdiden ağlatmıştı, hem de kuzeni ve kuzeninin nişanlısının önünde.

Gerçekten Luhan'ın kendisine daha fazla öğüt vermesine ihtiyacı vardı çünkü Kyungsoo normal hâline dönünceye kadar önlerinde daha hâlâ altı ayları vardı.

"Özür dilerim Kyungsoo."

Bahsedilen oğlan ondan çekilmeden önce burnunu çekti. Gözleri kızarmıştı ve yüzü biraz pembeydi. İçlerinde bir acı ifadesi olan o güzel ceylan gözleriyle ona baktığında bu Jongin'e çok daha kötü hissettirmişti.

"Bana bağırdın." Diyerek suçladı ve bu defa Jongin cevap vermedi.

"Biliyorum, özür dilerim."

"Bağırılmayı sevmiyorum." Somurtarak mırıldanırken daha çok yeni yeni yürüyen bebeklere benziyordu.

"Özür dilerim hyung, tam bir göttüm." Kyungsoo hâlâ pek mutlu görünmüyordu. Aksine sanki dünyanın tüm cevapları ondaymış gibi dondurma kabına bakıyordu.

Kaşlarını çatarak yerden kaşığı aldı ve büyüğe uzattı. Kyungsoo karışmış kafasıyla ona bakıyordu.

"İstersen bana bununla vurabilirsin."

"Sana vurmak istemiyorum." Kyungsoo mırıldandı ve onu tezgâha yerleştirdi. Az önce olanlar yüzünden hâlâ üzgündü. Ağlamaktan nefret ediyordu. Kesinlikle nefret ediyordu.

Sadece başını ağrıttığı için değildi, onu duygularını kontrol edemiyormuş gibi de gösterdiği içindi. Ki teknik olarak hormonları dört bir yanını kapladığından edemiyordu ama bu yine de ağlamayı sevdiği anlamına gelmiyordu.

Jongin'in kendisini daha iyi hissettirmeye çalıştığını söyleyebilirdi ama her şey onu üzüyordu. Çoğunlukla deli gibi davrandığı için kendine üzülüyordu. Minseok gibi.

Bu yüzden sadece somurtmuş ve artık istemediği eriyen dondurmasının kabına baktı. Kızarmış tavuk istiyordu.

"Eğlenceli bir şeyler yapmak ister misin? Du yu vant istemek alışveriş?" Jongin korkunç aksanlı İngilizcesiyle söyledi ve kahkahalara boğulmamak elinde değildi çünkü gerçekten, kim gıcık kız sözleriyle sevgilisini neşelendirmeye çalışırdı ki?

"Salak gibi konuşuyorsun!" Yanları acıyana kadar gülmeye devam ederken boğuluyordu.

Evet, aptalca konuştuğunun farkındaydı; konuşma becerisi sınavı yüzünden geçen sene aldığı Amerikan İngilizcesi dersinden neredeyse kalıyordu. Ama hiç olmazsa Kyungsoo yeniden gülümsüyor ve kahkaha atıyordu.

"Gerçekten üzgünüm hyung. Sana öyle bağırmamalıydım."

Kyungsoo bir süre Jongin'e baktı ve onun gerçekten üzgün olduğunu söyleyebildiğinde ona sarıldı. Özür dilemesi gereken biri varsa psikopat gibi davranıp ona kaşık fırlattığı için kendisi olmalıydı.

Bu yeni baştan ağlamak istemesine neden oluyordu.

Jongin gelmiş geçmiş en iyi sevgiliden başka bir şey değildi ve kendisi tutmuş birtakım özgüven sorunları ve dondurma meseleleri yüzünden ona vuruyordu.

"Ben de üzgünüm, sadece mutsuzdum. Sana bağırmamalı, yüzüne kaşık fırlatmamalı veya sana götlek dememeliydim."

"Bana götlek demedin ki..." Jongin kafası karışarak söyledi ve delice kızardı. O kısmı uydurmuş olmalıydı. Hay aksi. "Ama olsun hyung, mutsuz olduğunu bilmeliydim."

Kyungsoo ona sarıldı ve gülümsedi, derince kokluyordu çünkü Jongin'in parfümü gerçekten güzel kokuyordu. Yüzünü boynuna gömdü ve hafifçe hımladı.

"Ama şey, neden en başından üzgündün?" Jongin sordu. Minseok ultrason fotoğrafını uzatasıya kadar gayet iyiydi.

"Şişman olduğumu düşünüyorsun." Kyungsoo gömleğine doğru söyledi, sesi boğuktu ve neredeyse duyulmazdı. Geri çekilip onu gözlerine baktırmadan önce kendisine yapışan oğlana baktı. Allah aşkına böyle bir fikre nereden kapılmıştı yahu?

"Ne? Neden böyle düşünüyorsun ki?"

"Çünkü öylesin! Şişko, berbat ve çirkin olduğumu düşünüyorsun. Bu yüzden benimle sevişmek istemedin."

Kyungsoo nihayet sadede geldiği zaman tüm yüzü ısınmıştı, her an ağlamaya başlayabilirmiş gibi görünüyordu. Sevgilisinin başını ellerine alıp ona bir öpücük vermeden önce boğazını temizledi.

Yavaş ve tatlıydı çünkü Kyungsoo'nun, asla böyle şeyler düşünmediğini ve Luhan ile Minseok gelmeselerdi sevgilisine istediğini vermekten kendini alamayacağını bilmesini istiyordu.

Nefes almaya ihtiyaç duyunca geri çekildi ve alnını kısa olanın alnına yasladı, gözleri hâlâ yarı kapalıydı.

"Do Kyungsoo sen çirkin falan değilsin, bu fikre de nereden kapıldın bilmiyorum. Bundan fersah fersah uzaksın."

Kyungsoo'nun dudakları gülümsemeyle gerildi ve şefkatle ona baktı.

"Biraz kilo almış olabilirsin." Dik bakışlar belirdi. "Ama bu bebeğimize çok iyi baktığın için. O yüzden lütfen çirkin ya da şişman olduğunu düşünme çünkü sen kusursuzsun.

Ve seninle bu defa şey yapmaktan daha fazla hiçbir şeyi sevemem, şey, yatmaktan, ama babanın beni sevmesini sağlamaya çalışıyorum ve sanırım böyle bir konuda yalan söyleyemem." Diyerek konuşmasını bitirdi, ergenliğe girmek üzere olan on ikilik bir çocuk gibi kekelemediği için kendiyle gurur duyuyordu.

"Çirkin olduğumu düşünmüyor musun yani?" Kyungsoo sordu ve başını sallayarak yanağından öptü.

"Birazcık bile."

"Şişmanlasam da umurunda değil mi?"

Bir diğer baş sallaması ve burundan bir öpücük.

"Sen şişman değilsin, sadece hamilesin."

"Bir balina kadar büyük olsam da yine beni sevecek misin? Beni terk etmeyecek misin?"

Bu kez onu dudaklarından öptü, varmak istediği nokta kanıtlanana kadar öpücüğünü sürdürmüştü.

"Sen benden bunu isteyene kadar seni terk etmeyeceğim, söz veriyorum." Ve bunda ciddiydi.

Kyungsoo'nun ona gülümsemesi göz alıcıydı ve kalbine garip şeyler yapıyordu. Büyük olan kendini ona attı ve yüzünü öpücüklere boğdu, böylece affedildiği sonucuna varmıştı.

"Sen gelmiş geçmiş en iyi sevgilisin." Kyungsoo dudaklarını kısa bir anlığına birleştirip ona sokulmadan ve küçük sevimli bir köpek yavrusu gibi burnunu gömleğine sürtmeden önce belirtti.

"Hadi, Minseok ve Luhan ile film izleyelim."

Dondurmayı kenara koyduktan sonra Kyungsoo'nun kendisini sürüklemesine izin verdi. Minseok ile Luhan film kanallarına bakarak koltukta oturuyorlardı, bu yüzden ironik bir biçimde iki kişilik koltuğa oturmuşlardı.

Kyungsoo başını omzuna yaslayıp burnunu boynuna sürterek sırnaşmadan önce kendini kucağına bırakıvermişti.

Kyungsoo Kiralık Aşk'ın yarısında uyuyakalmıştı. Kendisi de uyku mahmuru hissetmeye başlamıştı ama Kyungsoo'nun babasının her an yırtık dondan fırlar gibi fırlayıp gelebileceği yabancı bir evde uyursa huzursuz olurdu. Bu yüzden Luhan başka bir film koyarken gözlerini açık tutmaya çalıştı.

İkinci film bittiğinde Luhan ve Minseok gitmek zorunda kalmışlardı. Hâlâ Minseok'un ailesinin evine bir ziyarette bulunmaları gerekiyordu, bu yüzden yola koyulmuşlardı. Onlar giderken Kyungsoo hâlâ kucağında uyuyordu, bu yüzden ikisinin adına onlara veda etti.

Ev sessizdi, tek ses televizyondan geliyordu ama o zaman bile sesini kısmıştı.

Anahtarların kilide girme sesini duyup donduğunda oturmuş Survivor ve Ben Bilmem Eşim Bilir izliyordu. Saat sadece dört idi ama Kyungsoo'nun babasının geldiğini varsaymıştı ve diğeri hâlen uyuyordu.

Kucağında.

Panikleyip onu hafifçe sarsarak uyandırmaya çalışmış fakat Kyungsoo sadece homurdanıp aynı konumda kalmadan önce biraz kıpraşmıştı.

Kyungsoo'nun adının seslenildiğini ve ayak seslerini duyduğunda şapa oturduğunu biliyordu. Son bir kez büyüğü uyandırmaya çalıştı ama lanet olsun bu hayat. Başına gelecekler için kendini hazırlamaya başladı.

-------------

Yunho temel olarak eve gitmesi gerekinceye kadar kalmak zahmetine giremeyeceği için bugün işten erken çıkmıştı. Şükran günü neredeyse gelmişti ve tatil günü çalışmayı reddediyordu. Bu yüzden tezahüratlar ve dualar alarak herkese erkenden evlerine gitmesini söylemiş ve kendisi de doğruca oğlunun onu beklediğini bildiği evine doğru yola koyulmuştu.

Bunu beklemiyordu, veya belki de bekliyordu ama eve geldiğinde ev ürpertici şekilde sessizdi ve uğraşmak istemeyeceği bir şeyle yüz yüze gelmek üzere olduğunu biliyordu. İsterseniz fırtına öncesi sessizlik de diyebilirdiniz.

Fırtınanın adı Kim Jongin idi, tabii ki, ve aslında oğlu onun kucağında uyuyordu.

Ağzını açmadan önce ona kadar saydı ama Jongin paniklemeye başlamıştı, fazlasıyla hem de, bahaneler söylüyor ve yalvarıyordu.

"Uyuyakaldı! Luhan ve Minseok buradalardı ve kanepeye onlar oturdular! Bu yüzden Kyungsoo kucağıma oturdu! Ve sonra da uyuyakaldı! Onu uyandırmaya çalıştım Allah belamı versin ki! Ne olur beni öldürmeyin!"

Yunho Kyungsoo'ya bakmadan önce korkudan üç buçuk atan oğlana baktı. Oğlu uyuyordu, gözleri kapalıydı ve yüzünü Jongin'in omzuna gömmüştü.

Küçük dolaba yürüyüp bir battaniye çıkarmadan önce iç çekti. Kafası karışan Jongin'e battaniyeyi uzattı.

"Kolayca üşütür." Demişti. Jongin, cevaben hımlayarak uykusunda gülümseyen hamile gencin üzerini örtmeden önce bir "haa" mırıldanıp kekeleyerek teşekkür etti.

Ve Yunho bundan nefret ediyordu.

Oğlu çok çabuk büyüyordu ve bundan nefret ediyordu.

Kyungsoo her zaman yaşıtlarından önde olmuştu. Okula başlamadan okuyabiliyor, daha diğerleri toplama öğrenirken o çarpma yapabiliyordu, doğuştan akıllıydı. Hocaları Kyungsoo'yu birkaç sınıf atlatarak başlatmayı düşünmüş ancak Yunho bunu istememişti. Kyungsoo'nun normal biçimde büyümesini istiyordu.

Ve çoğu kısmı başarmıştı. Eğer sekiz yaşından sonra annesiz kaldığı gerçeğini hesaba katmazsanız.

Ama Kyungsoo bu gerçeğe rağmen hâlâ herkesten ilerideydi. Chanyeol yahut Jongdae'den daha hızlı olgunlaşmıştı. Tabii ki Chanyeol'ün uzadığı gibi bir fasulye çangalı olarak büyümemişti. Ama üçünün içinde daha sorumluluk sahibi ve mantıklı olan daima oydu.

Yunho onun bu kadar erken biçimde yuvadan uçup kendi ailesini kuracağını hiç sanmazdı. Kyungsoo çok akıllı ve mantıklı olduğundan onun üniversite veya sonrasına kadar bekleyeceğini düşünüyordu. Eve kolunda bir oğlanla gelir kendisi de ondan nefret ederdi ama oğlu onu bu kadar çok seviyorsa onaylamak zorunda kalırdı.

Kendini torun tombalak sahibi olmaya ve bebeğinin artık onun bebeği olmadığı gerçeğine zihnen hazırlamak için zamanı olduğunu fark etmişti.

Onun yerine elinde o gerzek Kim Jongin'i ve hamile bir ergeni vardı.

Ve bundan nefret ediyordu.

Çünkü Jongin gerçekte o kadar kötü değildi. Kibardı ve oğluna iyi davranıyordu. Ve Kyungsoo Jongin'i seviyordu. Jongdae'yi ve şu büyük burunlu oğlanı sevdiğinden çok daha fazla.

Bu yüzden genelde olduğu gibi Kaynana Semra olmaktansa üzülüp, buzdolabına giderek bir bira almadan önce Jongin'e çalışma odasında olacağını söylemişti.

--------------------

Jongin bağırılmadığı ya da dik dik bakılmadığında şöyle okkalısından bir şaşırmıştı. Kyungsoo uyanana kadar kim bilir ne kadar uzun süre orada tamamen taş kesilerek oturmuştu.

Kyungsoo gözlerini sevimlice kırpıp ona bakmadan önce esnedi ve gerindi. Bir öpücük vermeden önce Kyungsoo sevgilisine miskince gülümsedi.

Jongin başını çevirdi ve kaşlarını çattı.

"Baban evde."

Kyungsoo başını geri yaslamadan önce iç çekti.

"Sana bağırdı mı?"

"Yok..." Kyungsoo bu cevapla afallamıştı. Babasının teknik olarak 'aşırı temas yok' kuralını ihlal ettikleri için bağırması gerekiyordu. Babasının niye aniden böyle davrandığı, kafasının karışmasına sebep olmuştu.

"Bana ııı, bir battaniye uzattı ve ardından çalışma odasında olacağını söyledi... Biraz üzgün görünüyordu."

Kyungsoo doğrulmadan önce başını salladı, kafası hâlâ karışıktı gerçi. Babası nefret ettiği insanlara karşı aniden iyi davranmaya başlamazdı ki. Bu yüzden daha sonra onunla konuşmaya karar vermişti.

"Bu Perşembe ne yapıyorsun?" Jongin'in elleriyle oynarken sordu. Kendi ellerinden daha genişti ve ten renkleri arasındaki zıtlığın güzel olduğunu düşünmüştü. Oğulları ya da kızlarının ikisinin arasında, mükemmel bir ten rengi olmasını diliyordu.

"Bir ton yemek yiyip ardından bütün gün kıçımı yaya yaya yuvarlanacağım, neden?"

"Şey, ııı, sadece akşam yemeğine gelir misin diye merak etmiştim de... Halam çok güzel turta yapar."

Jongin Kyungsoo'nun kucağında kıpırdanmasını izliyordu, bariz biçimde gergindi. Kendi ailesi genelde hindilerini öğle civarlarında yerdi, bu nedenle ondan sonra nereye isterse gidebilmeliydi. Bir şey olursa kendini koruması için babasını kafalaması gerekebilirdi.

Ama gerçekten o kısmı düşünmüyordu. Kyungsoo onun ailesinin işi bitince gelmesini istiyordu.

"Ailenle tanışmamı mı istiyorsun?" Diye sordu, hiçbir şeyi yanlış anlamadığını umuyordu.

"Evet. Yani zaten Minseok ve Luhan'ı tanıyorsun ama halam, eniştem ve diğer kuzenim Joonmyun da orada olacak, Jongdae'nin erkek arkadaşı. Sanırım babamın iş arkadaşları da gelecek ama onlar sayılmaz. Yani ııı istersen onlarla da tanışabilirsin?"

Kyungsoo umut dolu gözlerle ona baktı, Kyungsoo'nun ona dik dik bakacak ve ondan nefret edecek diğer aile üyelerinden korksa da başını sallayarak onayladı. Bu insanlar uzun bir süre muhatap olmak zorunda kalacağı insanlardı.

"Evet geleceğim."

"Sahi mi?" Kyungsoo sordu. Jongin sadece tekrar başını salladı ve onu öptü, yanaktan tabii ki.

Saat dörtte geleceğini kararlaştırdıktan sonra, Jongin gitmişti. Kyungsoo onu kapıya kadar geçirmiş ve babasının evde olduğu gerçeğine rağmen ona adam gibi bir öpücük vermişti. Jongin kıpkırmızı kesilmiş ama el sallarken gülümsemişti.

Jongin'in gidişi ve yapacak daha iyi bir şeyi olmamasıyla, Kyungsoo babasını sorguya çekmeye karar vermişti. Yukarıdaki çalışma odasına yürüdü ve kafasını içeri uzatmadan önce kapıyı çaldı.

"Baba?"

Babası masasında oturuyordu, bir bira kutusu bardak altlığının üzerindeydi ve somurtuyordu. Babasının böyle dağıtması anormalin de ötesindeydi. Onu böyle gördüğü son sefer, o on üç yaşındayken dedesi öldüğü zamandı. Diğer zamanlarda babası ya kızar ya da fırtınalar estirirdi, böyle üzgün olmazdı.

"Uyandın mı?"

Başını salladı ve köşedeki küçük koltuğun üzerine oturup kırlenti kucağına almadan önce odanın içinde yürüdü.

Babasının dikkati önündeki bilgisayarın ekranındaydı ama yaptığı işe geri dönmeden önce bir anlığına ona bakmıştı.

"Bir şeye mi ihtiyacın var?"

Kyungsoo yastığın etiketiyle oynadı ve derin bir nefes aldı.

"Jongin'i Perşembe gününe davet ettim."

Babasının bu haberle üzüldüğünü söylemek az kalırdı. Ondan yayılan siniri neredeyse hissetmişti ve gözleri her an titremeye başlayabilecekmiş gibi görünüyordu.

"Sen neden böyle yaptın?"

"Çünkü istiyorum?" Babası ona dönmeden önce ofladı ve azar yiyeceğini yahut nutuk dinleyeceğini biliyordu.

"Kyungsoo, şükran gününü ailenle kutlaman gerekir, arkadaşınla değil." Babası son kelimeyi tükürür gibi söylemiş ve bu sefer Kyungsoo kendisinin sinirlendiğini hissetmişti.

"O benim arkadaşım değil, sevgilim. Ve her zaman o aptal arkadaşlarını çağıran da sensin." Diye carladı. "O yüzden sen kendi gerzek Jaejoong'unu çağırırken bana onu davet etmememi söyleyemezsin."

"Jaejoong'un bununla ne ilgisi var şimdi?"

Kyungsoo alayla güldü. "Sanki bilmiyorsun." Yunho cevap vermeden önce oğluna bakakaldı.

"Konu ben değilim! Konu o salak oğlan ve sensin!"

"O salak değil! Birisi salaksa o da sensin!" (Ç.N: AĞLIYOM)

"Yah! Benimle böyle konuşma!"

Yunho patladı ve Kyungsoo dik dik baktı. Zihninin derinlerinde aptalca davrandığını biliyordu ama Allah kitap aşkına baba olan oydu yahu. On altı yaşındaki oğlu tarafından bağırılmaması ve azar yememesi gerekiyordu.

"O zaman sen de sevgilime öyle deme!" Kyungsoo ona çığırdı.

Yunho işler çığırından çıkmadan önce durması gerektiğini biliyordu. Kyungsoo ona daha önce hiç bağırmamıştı ama devam ederse bunun sonu gelmezdi, biliyordu. Her zaman dik başlı biri olmuştu ve Kyungsoo da aynen öyleydi.

"Ne bok istersem öyle derim!"

"Neden?!" Kyungsoo öyle yüksek sesle ciyaklıyordu ki kulakları kanamıştı.

"Çünkü ondan nefret ediyorum da o yüzden!"

Ki bu yalandı çünkü oğlandan gerçekten nefret etmiyordu. Belki güçlü bir hoşnutsuzluk doğru kelimeydi ama bu bir kavgaydı ve bariz biçimde düzgün düşünmüyordu. Hamile birine bağırıyordu, hamile oğluna, daha ne kadar aptallaşabilirdi?

"Ne diye?! O hiçbir şey yapmadı!" Kyungsoo yastığı yere fırlattı ve kalktı. Orada ve o anda geri dönüşü olmadığını biliyordu.

"Seni hamile bıraktı! Şu hâline bak Kyungsoo! Sadece on altı yaşındasın ve bir bebek bekliyorsun! Bu yeterince geçerli bir sebep değil mi?!"

Kyungsoo sessizleşti ve yüzündeki ifade yumuşadı.

Babasının ona aslında hamile olduğu için üzüldüğünü söylediği ilk seferdi ve babasını kızdırdığı için korkunç bir evlatmış gibi hissediyordu. Hepsinden öte bu Jongin'in suçu değildi, kendi suçuydu.

Sadece babası o kısmı bilmiyordu.

Bunun babasının duymak isteyeceğinden daha fazla bilgi olduğunu anladığı için babasına söylememişti ama bu Jongin'den bu kadar nefret etmeyeceği anlamına geliyorsa o zaman utanmaya ve cezalandırılmaya değeceğini biliyordu.

"Ama bu onun hatası değil... Benim hatam."

Yunho, oğlu elleriyle oynamaya başlarken ona şaşkınlıkla baktı, yüzü düşmüş ve omuzları çökmüştü.

"Neden bahsediyorsun sen?" Diye sordu, tüm bunların ne demek olduğundan endişelense bile.

"Söylersem bana kızmayacağına söz veriyor musun?"

Bir anne yahut babaysanız bu sözlerin iyi şeyler getirmeyeceğini bilirdiniz ama Yunho şüpheyle başını sallamıştı, duymak üzere olduğu şeylerden korkuyordu.

Kyungsoo koltuğa geri oturdu, dizlerinin bağlarının çözülüp onu konuşmasının ortasında yarı yolda bırakacağından korkmuştu. Vaziyeti açıklamaya başladığında babasına bakacak cesareti yoktu.

"Yazın sonunu h-hatırlıyor musun?"

Yunho düşündü ve hatırladı. Yanlış hatırlamıyorsa Kyungsoo bir şey için Chanyeol'ün evine gitmişti.

"Evet..."

"Ş-Şey sen beni Chanyeol ile sanıyordun a-ama oyun falan oynamıyorduk. Chanyeol parti verdi ve ben." Devam etmeden önce sertçe yutkundu.

"S-Sarhoş oldum ve J-Jongin de oradaydı ve ben, ııı, başlattım, ş-şeyi, o işi. Jongin'in fikri değildi. O sadece benim ondan yapmasını istediğim şeyi yaptı. O yüzden hamile kalmış olmam benim suçum. Jongin'in değil. Yani birinden nefret edeceksen benden et."

Yunho ne diyeceğini bilemeyerek oğluna bakıyordu. Ona oğlunun sarhoş olduğu için hamile kaldığı gerçeği yerine fillerin pembe olduğunu söyleseniz buna inanırdı. Bu hayatında yaşadığı en büyük ters köşeydi.

Kyungsoo'nun alkol aldığını bile bilmiyordu. Partiye gittiğini bile bilmiyordu ki.

"İçiyor musun?" Şu an bir tek bunu düşünebilmişti.

"Genelde hayır ama baba esas noktayı kaçırıyorsun."

"Evet, evet biliyorum."

Kyungsoo babası bağırmadığı için şaşkındı. Ama bakışlarını kaldırıp onun gergince yere baktığını gördüğünde yerinden kalktı ve ona doğru yürüdü.

Parmağını uzatıp onu dürttü ve o zaman bile babası bön bön bakıyordu.

"Baba? Baba, bana kızgın mısın?"

"Sadece şoktayım... Ve sanırım Chanyeol'ü eşek sudan gelene kadar döveceğim." Kyungsoo babası kalkıp ona sarılırken hafifçe gülmüştü.

"Bana bağırmayacak mısın?" Babasının göğsündeki yerinden sordu.

"Sanırım hayır, sadece bana gerçeği anlattığına memnun oldum."

Geri çekildi ve Kyungsoo ona baktı. "Ama yaşın gelene kadar içmene izin vermiyorum, anlaşıldı mı?" Babası devam etmeden önce başını salladı. "Ve daha fazla çocuk yapmak da yok, tamam mı? Daha sadece kırk yaşındayım ama beni şimdiden dede yapıyorsun. Daha saçlarım bile beyazlamadı."

"Daha fazla çocuk yok mu?" Alayla sordu ama babası ciddiydi.

"Evet. Daha fazla çocuk yok. Bir daha asla seks yapmayacaksın."

İkisi de güldüler. Kyungsoo babasına inme indiresi gelerek şakayı ilerletmeye karar verdi.

"Ama ya mini mini Jongin'lerim olsun istersem, o zaman ne olacak?" Babasının gözleri kendisininkiler kadar büyürken kaburgalarını acıtan bir kahkaha tufanına boğuldu.

"Do Kyungsoo şaka yapıyor olsan iyi edersin."

"Şakanın yarısı gerçektir." Utangaçça cevapladı.

"O zaman evlenene kadar daha fazla çocuk yok."

Bu kez kendi gözleri pörtlemiş ve yanakları pembeleşmişti. Bu konuda henüz hiç düşünmemişti bile.

"E-Evlenene kadar mı?" Yunho muzafferane bir biçimde sırıttı. Bu eli kazanmıştı.

"Evet, şimdi aşağı inelim, acıktım ben." Kyungsoo az önceki açlığını hatırlamadan önce aptalca başını salladı.

"Onun yerine kızarmış tavuk alsak olur mu? Ve pizza? Ah! Bir de çorba?"

Yunho cüzdanını kavramadan önce başını salladı. Belki de sallamamıştı.

BÖLÜM SONU

Pokračovať v čítaní

You'll Also Like

92.5K 6.8K 33
Ben, Kim Jongin, beceriksizin tekiydim. Doktorluk yapamıyordum , eşim ile başa çıkamıyordum, dans edemiyordum fakat hamile kalabiliyordum.
1.4K 272 7
Harry en büyük düşmanı Voldemort ile savaşırken babası tarafından kaçırılan ve ağır işkenceler gören Draco'yu sonunda bulduğunda, genç seherbaz ölümü...
326K 20.2K 37
Sabıkalı Sokak serserisi Oh Sehun,KWAN Entertainment CEO'su Kim Jongin'den hamile kalınca işler karışık bir hâl alır.
848K 50.6K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...