Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... More

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

15- Auu

6.7K 334 360
By minnikiniz

Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

Ç.N: Bu bölüm biraz bol küfürlü arkadaşlar. Keyifli okumalar. :)

BÖLÜM 14

Jongin kütüphanenin uzak köşesinde bir yere otururken iç çekti. Zil birkaç dakika önce çalmıştı, öğrenciler hâlâ koridorları dolduruyorlardı ve kütüphanede kitapları geri veren veya hafta sonu için ödünç alan öğrenciler vardı.

Saat yedide maçı vardı ve şu an dört buçuktu, bu yüzden altıya kadar kütüphanede beklemesi gerekiyordu. Normalde takım arkadaşlarıyla yemek yer ve ardından hep beraber maça giderlerdi fakat bugün aklı tepeleme doluydu.

Bugün tek düşünebildiği Kyungsoo ve bebekleriydi. Bebeklerle ilgili rüyalar bile görüyordu. Muhtemelen ultrason resmini yastığının altına sakladığı gerçeğiyle ilgiliydi. Ya da Kyungsoo'nun bebekliğini çektiği fotoğrafa uyumadan önce bakıp durmasıyla.

Takıntılıydı ve ne yapacağını bilmiyordu.

O yüzden yemek yemeye karar verdi.

Çantasından öğlen yemeği olması gereken şeyi çıkardı ve yemeye başladı. Çok fazla değildi ama belki daha sonra cüzdanından biraz bozuk para yürütüp yiyecek otomatından bir şeyler alabilirdi.

Sessizce sandviçini yedi ve mavi enerji içeceğini içti, tek gürültü nacho peynirli Doritos paketinden geliyordu. Birtakım homurdanmalar ve akabinde ağız dolusu bir küfür duyunca parmaklarındaki peynir tozunu yalamanın ortasındaydı.

Bıkkınca koltuğundan kalktı ve bu kadar çok gürültü yapan çocuğu aramak için rafların arasına yöneldi.

Kim olduğunun homurdanarak parmak uçlarına kalkıp yüksek bir rafa ulaşmaya çalışan ancak yine de fazlasıyla kısa kalan Kyungsoo olduğunu anlaması için fazla uzaklaşmasına gerek yoktu.

Çocuk oflayıp ayaklarını yere sertçe vurdu, ağzından insanoğlunun bildiği her tür küfür dökülüyordu. Böylesine minyon bir oğlandan bu kadar çok küfrün gelebiliyor olması oldukça etkileyiciydi.

Jongin dudaklarını ısırarak zor durumdaki oğlana doğru yürüdü.

"Um, yardıma ihtiyacın var mı?"

Kyungsoo olduğu yerde zıpladı, etrafında döndü, ahu gözleri şaşkınlıkla bakıyordu. Göğsünü tuttu, neredeyse kalp krizi geçiriyordu.

"Iıı, yok iyiyim böyle ben." Diye yalan söyledi.

Bu kadar kısa olmaktan nefret ediyordu. Birinin onun için o kitabı almasını reddediyordu. Bu utanç vericiydi. Neden Jongin, Chanyeol veya babası gibi uzun olamıyordu? Neden bu kadar boktan DNA'lara sahip olmak zorundaydı ki?

Burnunu çekti, öfke gözyaşları göz kapaklarından dökülmekle tehdit ediyordu. Kısa olduğu için bugün neden bu kadar üzülmüştü? Suçu yorgunluğuna ve açlığına attı.

Jongin, kızarmış gözleri gördüğünde panikledi ve Kyungsoo'nun ağlamasına engel olacağını umarak kitabı almak için acele etti.

"İstediğin bu mu?" Diye sordu. Kısa oğlanın ağlamaması için dua ediyordu.

Lütfen ağlama, ağlama lütfen, ağlamasana ulan.

Kyungsoo başıyla onayladı, Jongin'in önünde haykırmaya başlayacak veya aptalca bir şey yapacak gibi oluşundan utanmıştı. Allah'ın belası kısa boyu bu zamana kadar hiç umurunda olmamıştı ki.

Belki de dün geceki uykusuzluğu onu bugün aşırı duygusal yapmıştı. Daha öncesinde Yixing ona yorgun göründüğünü söylediğinde neredeyse ağlamıştı. Evet ya, uykusuzluk ve tüm bu gebelik hormonlarındandı.

"İyi misin? Yorgun görünüyorsun..." Jongin sordu ve görünüşe bakılırsa bu söylenecek yanlış şeylerden biriydi.

Sorulacak o kadar sorunun içinde onu ağlatan bu soruyu sormak zorundaydı. Kyungsoo ansiklopedinin kapağına doğru hıçkırmaya başladığında panikledi. Hassiktir.

"Tabii ki yorgunum!" Diye cırladı. "Neredeyse tüm gece ayaktaydım çünkü aptal tarih sınavıma çalışmam gerekiyordu, uyandığımda tarçınlı turta yoktu, Yixing kötü göründüğümü söyledi, üçüncü dersten sonra kustum, beş kilo almışım, sadece giderek şişmanlıyorum ve bunların hepsi senin siktiğim suçun!" Hıçkırdı ve tuttuğu kitabın arkasına gizlendi.

Kapak muhtemelen sırılsıklam olup mahvolmuştu ve kusursuz kütüphane rekorunun da içine etmişti. Daha çok ağladı.

Jongin telaşlandı ve onu sakinleştireceğini umarak Kyungsoo'ya sarıldı.

Ona iyi olup olmadığını sormanın saatli bir bombayı patlatabileceğini düşünmemişti ki. Niye her zaman bir şekilde Kyungsoo'yu incitmeyi başarıyordu?

"Şşş, üzgünüm." Saçlarına doğru konuştu. "İyi görünüyorsun hyung." Ağlayışı azalıncaya kadar çocuğun sırtını sıvazladı.

Kyungsoo'nun hıçkırıkları yavaşça burun çekmelere dönüştü ve nihayetinde o da uzun oğlana geri sarıldı.

Kyungsoo'ya göre Jongin tarafından tutuluyor olmak güzeldi. Sıcacıktı, güzel kokuyordu ve boynuna doğru sokulması için mükemmel bir boya sahipti. Durumun gerçekliği aklının gerisinde bir yerde olmasa gülümseyebilirdi.

Jongin'in onu istemediği gerçeği.

Kyungsoo onun sarılışından kurtularak geri çekildi ve gözlerini sildi. Tanrım, kız gibi o şekilde ağlamıştı. Az evvel düşürdüğü kitabı almak için eğilirken yüzünün yandığını hissetti.

"Üzgünüm... Bu cidden utanç vericiydi." Jongin'in yüzünden uzağa bakarak mırıldandı.

"Ablam Kayıp Balık Nemo'yu izlerken ağlamıştı." Onu iyi hissettirmeyi umarak konuştu ancak tüm elde ettiği sessizlikti.

Kyungsoo gözlerini kırptı.

Jongin öksürdü.

Sessizlik çoğaldı.

Kyungsoo, tüm o moral bozucu düşüncelerin aklının gerisinde güvende kalmalarını umarak nihayet güldü. Jongin çok tuhaf ve harikaydı.

"Ay çok komikmiş!"

Jongin, Kyungsoo kahkaha atmaya başladığında rahatlayarak iç çekti. Kyungsoo'yu ağlarken görmenin eğlenceli bir şey olmadığını fark etmişti. Bu onu üzüyordu. Yanı sıra, gülerken daha iyi görünüyordu o, gözleri küçük hilaller oluyordu. Dudakları orantısız bir sırıtışla şekillendi.

Kyungsoo'nun telefonu ikisini de korkutarak o anda çalmaya başladı. Kütüphanecinin zil sesini duymamasını umarak cebine uzanıp telefonunu çıkardı ve cevapladı.

"Biliyorum üzgünüm dikkatim dağılmıştı." Kyungsoo telefona doğru konuştu.

Jongin kim olduğunu anlamak için dinlemeye çalıştı ancak diğer kişinin kim oluğunu çıkaramıyordu.

"Olmaz!" Kyungsoo kütüphanecinin ön sıradaki yerinden onları susturmasına sebep olarak çığırmıştı.

"Seninle arabamın orada buluşuruz, gidip orada bekle. Görüşürüz."

Kyungsoo iç çekti ve telefonu cebine geri koydu.

"Kimdi o?" Diye sordu Jongin. Bir tahmini vardı ama yanıldığını umuyordu. Gerçi yanılmadığına şüphesi vardı.

"Jongdae hyung." Kaşları titreşti. "Yixing ile Tao daha sonra maça gitmeden önce onlarla dondurma yemek istiyor."

"Sen geliyor musun?"

Kyungsoo başını salladı. Basketbol ona göre değildi. Pekâlâ, genel olarak spor ona göre değildi. Bunda kötü olduğundan değildi, arada bir oynamaya aldırış etmezdi de. Ama bir yığın pis ergenle birlikte maça gitmektense evinde yatağında olmayı tercih ederdi.

"Ondan haz etmiyorum."

Kyungsoo kaşlarını çattı ve başını yana eğdi.

"Jongdae hyungdan mı? Niyeymiş? Şu not meselesi yüzünden mi? Onları çoktan düzelttim, sadece üzgündü."

Evet, ufak bir parçası o konuda halen öfkeliydi ancak ondan bu kadar fena halde nefret etmesinin sebebi bu değildi.

"Hayır. Kahrolası bir koala gibi sana yapışmayı kesmesi gerekiyor!" Jongin ofladı. Son zamanlarda hissettiği tüm öfke ve kıskançlığı pat diye salıvermek üzereymiş gibi hissediyordu.

"Neden bahsediyorsun sen be?" Kyungsoo somurttu. Jongdae ile her zaman öyleydi, değil mi?

"Her zaman yanında oluyor! Ya da üstünde ve bu beni sinirlendiriyor! Siktiğimin geri çekilmesi gerekiyor! Arkadaşın olduğunu biliyorum ama bir sınırı var ve kıçım kadar eski bir zaman önce o sınırı aştı! O senin siktiğim sevgilin falan değil!" Ofladı. Nihayet içini dökmesi iyi hissettirmişti ancak görünüşe bakılırsa aynısı Kyungsoo için geçerli değildi.

"Sen de değilsin! O yüzden kes sesini! Bana ne yapacağımı söyleyemezsin!"

"Hadi be oradan! Oradaki benim çocuğum! Jongdae'nin değil!"

Kyungsoo doğru düzgün düşünebilmek için derin bir nefes aldı. Hayatında hiç bu denli öfkelenmemişti. Jongin'in suratına yumruğu geçirmek için ellerinin titreştiğini hissedebiliyordu.

"Bunu söyleyip duruyorsun ama öyleyse hangi cehennemdesin? Sadece boktan bahaneler üretiyorsun Jongin. 'Çok gencim' veya 'Okulum için endişelenmem gerek.' Peki ya ben? Ben de seninle aynı gemideyim ama görüyorsun ki ben bir korkak gibi kaçmıyorum. O yüzden sadece kes artık şunu, tamam mı? Senden gelecek hayır Allah'tan gelsin."

Onu iterek geçerken kitabı Jongin'in göğsüne itti. Her an ağlayabilirdi ve bu olduğunda etrafta herhangi bir öğrencinin olmasını istemiyordu.

Şükürler olsun ki dışarı çıkmayı ve yaşlar gözünden düşmeden önce park alanına ulaşmayı başarmıştı. Onu ilk fark edip koşturan Jongdae olmuştu.

"Soo sorun ne? Niye ağlıyorsun?" Jongdae yüzünü silmeye çalışırken sordu. Sadece başını sallamıştı.

Bu konuda konuşmak istemiyordu. Sadece eve gitmek, Kim Jongin'i, onun aptal suratını, sıcaklığını, güzel kokusunu ve Jongin'in onu yapması gerekenden daha çok tutmasının nasıl olacağını unutmak istiyordu.

28 Ekim Cumartesi

9 Haftalık

Jongin yüzünde daimi bir somurtmayla yatakta doğruldu. Takımı dünkü maçı kaybetmişti çünkü Kyungsoo ile işleri yine bir kez daha bok ettiği gerçeğinden başka bir şeye odaklanamamıştı.

Onunla konuşurken asla sözlerini doğru anlatamıyordu. Her zaman çocuğu daha fazla incitmesiyle sonuçlanıyordu. İnsanoğlu için bir utançtı.

Dün gece iyi uyuyamamıştı da. Kyungsoo'nun incinmiş yüzü aklına gelip duruyordu. Sırtını duvara verip oturmuş, örtülerini saatler önce yere fırlatmış, ultrason resmini elinde tutuyor ve zihnini çalıştırıyordu.

Kyungsoo şu an muhtemelen ondan nefret ediyordu ve onunla tekrar konuşabilirse bu bir mucize olacaktı.

Saatine baktı ve Taemin ile olan kahvaltısına çoktan geç kaldığını fark etti. Umurunda değildi. Kuzeninin aptal Cadılar Bayramı partisine gitmek falan istemiyordu. Tüm gün yatakta kalmak ve ne halt etmesi gerektiğini anlamak istiyordu.

Kaybolmuştu ve gidecek kimsesi yoktu. Yaşıtlarının hiçbiri ona tavsiye veremezdi ve ailesine sormak söz konusu bile değildi. Annesi Gozdilla olup üzerine yürürdü alimallah ve muhtemelen evlatlıktan reddedilirdi.

Yatağına çöküvermeden önce hüsranla homurdandı ve saçlarını çekti.

Yan tarafına uzanıp resmi yastığına dayadı. Gözlerinin dolduğunu hissetmeden önce bir süre bakmıştı.

"Daha doğmadın bile ama ben şimdiden gelmiş geçmiş en boktan baba oldum."

Baba... Diline çok yabancı geliyordu.

"Sadece bana ne yapmam gerektiğini söyle." Diyerek resme yalvardı. Resmin aniden konuşup bilmeye ihtiyacının olduğu cevapları ona vereceğini umuyordu.

Vermedi ve resmi elinde sıkarken uyuyakaldı.

---------

Kyungsoo da kendi yatağında rahat bir pozisyon alabilmek için dönüp duruyordu, böylece yeniden uykusuna dönebilirdi. Saat çoktan sabahın onu olmuştu ve şimdiden sıkılmıştı.

Sekiz gibi uyanmış, kusmuş, televizyon izlemiş, kahvaltı etmiş ve biraz ödev yapmıştı. Yapacak başka bir şey kalmamıştı.

Arkadaşlarına mesaj attı fakat hepsi kendi sevgilileriyle meşguldü. Minseok çalışıyordu ve henüz Luhan ile takılacak kadar çaresiz değildi.

Bebeği doğunca da böyle mi olacaktı diye merak etmişti. Tüm arkadaşları kendi işlerine bakacak ve o bir çocuk yetiştirirken onu arkalarında yalnız mı bırakacaklardı? Şüpheliydi ancak güvensizlik hâlâ oradaydı.

Bir noktada bebeğiyle birlikte tek başına büyüyecek ve kızı veya oğlu evden ayrıldığında kendisine eşlik etmesi için bir kedi almak zorunda kalacaktı. Sonsuza dek yalnız çılgın bir kedi adam olacaktı.

Belki de onları emirlerini yerine getirmeleri için göndereceği bir çeşit gizli örgütü şekillendirmeleri için eğitebilirdi. Ama belki sonra kedilerden biri Willard'daki piç sıçan Ben gibi isyan başlatırdı. Şişko bir kedinin patileriyle ölürdü.

Pekâlâ, fazla hüsnükuruntu ediyordu.

İç çekerek kumandayı aldı ve cumartesi sabahı çizgi film kuşağını açtı. Bir yastığı kavrayıp göğsüne sararak tekrar uykuya daldı.

-------

Kapı zili Jongin'i uyandırmıştı. Sersemce doğrulup gözlerini ovaladı. Saate baktığında çoktan öğlene yaklaştığını görerek şaşırmıştı. Kapı zili esneyip yataktan çıkmasına sebep olarak tekrar çaldı.

Salona doğru yürürken ailesinin mağazaya gittiğine ilişkin bir not fark etti. Kapıya yönelmeden evvel notu geri koydu ve gelenin kuzeniyle Sehun olduğunu görerek kilidi açtı.

Kapıyı açtı ve koltuğa çökmeden önce bir merhaba mırıldandı.

"Oğlum neredeyse öğlen oldu ve sen daha yeni mi kalkıyorsun?" Taemin, karşı koymasına rağmen ayağını koltuğa uzattı ve oturdu. Sehun yaslanmayı tercih etmişti.

"Dün gece iyi uyuyamadım." Yastığa doğru homurdandı.

Gerçi Sehun onu yeterince duymuştu.

"Yine mi Kyungsoo ile ilgili?" Diye sordu.

Jongin'in konuşmaya hevesi yahut isteği yoktu, bu yüzden kolu gevşekçe düşmeden önce başparmağını havaya kaldırdı.

"Kyungsoo ne mana?" Taemin kafası karışarak sordu.

Sehun'un gözleri yuvalarından fırlıyordu.

"Öz kuzenine söylemedin mi yani?"

Jongin doğruldu ve yastıklardan birini tuttu, şu an bunun için çok yorgundu.

"Sadece sana söyledim."

"Sehun'a neyi söyledin?" En büyükleri sızlandı.

Jongin bacaklarını göğsüne çekip yastığı arasına sıkıştırdı ve başını dizlerine yasladı.

"Kyungsoo'yu hamile bıraktım."

Odayı o an bir sessizlik kaplamıştı. Taemin tek söz etmek için şoktaydı çünkü gerçekten bebek kuzeninin böylesine aptal olduğunu düşünmemişti. Durum tamamen şok ediciydi.

Kyungsoo sınıf başkanı ve şu anki okul birincisiydi ve şey, Jongin de en parlak öğrenci sayılmazdı. Tabii ki zeki değildi ama geri zekâlı da değildi. Pekâlâ, bu tartışılırdı. Bu ikisi nasıl bir araya gelmişti yav?

"İyi bari, en azından kısır olmadığını öğrenmiş oldun." Başka ne diyeceğini bilemeyerek yorumladı. (Ç.N: KAİ MAL, KUZENİ ONDAN DA MAL.)

"Sana birini hamile bıraktığımı söylüyorum ve senin diyeceğin tek şey bu mu?!"

Jongin, kuzeninin nasıl bir aptal olduğuna inanamıyordu. Pipisinin iş görüyor olmasını zerre kadar siklemiyordu (tamam belki bir miktar gurur duyuyordu ama neyse). Başarısını kutlama zamanı değildi, buna başarı diyebilirseniz tabii.

"Ve benim adımı vermelisin!" Taemin gülümsedi. "Yoksa hâlâ bir isim düşünmedin mi?"

"Yok..."

"Oh, ne kadarlık oldu?"

Jongin cevap vermemişti çünkü cidden bilmiyordu. Bu konuda Kyungsoo ile konuşmamıştı ki. Ne bebeği ne de başka bir şeyi sormuştu ona.

"Bilmiyorum..." Diye itiraf etti.

"Gerçekten onunla birlikte doktora gitmedin mi? İlk muayenesini çoktan olmuş olmalı!"

"Bu konuda bu kadar çok şeyi nereden biliyorsun?" Sehun sordu.

"Sunyoung bana sağlık kanallarındaki aptal gebelik programlarını izletti." Diye kızararak itiraf etti. O kadar mağluptu ki eğlenemiyordu bile.

"Yeter benden konuştuğumuz. Eee onunla gitmedin mi?" Jongin başını salladı ve yüzünü gizledi. "Kim Jongin onu gerçekten yalnız mı gönderdin?!" Taemin çığırdı.

Jongin'in bir aptal olduğunu biliyordu ama onu bir götlek olarak kabul etmiyordu.

"Bunun ne kadar siktirboktan bir şey olduğunu biliyor musun sen? O muayenelere gitmeyenler sadece çocuklarına sahip çıkmayan pislik veledizinalardır!"

Taemin bağırırken Jongin koltuğa daha çok siniyordu.

Kuzeninin davranışını gördüğünde Taemin donakalmıştı.

"Ona başının çaresine bakmasını söyledin değil mi Jongin?"

Jongin başını kaldırdı ve onaylarken neredeyse ağlayacaktı. Kuzeninin kendisi hakkında ne kadar sukutuhayale uğradığı bariz ortadaydı. Onu suçlayamıyordu da. Kendisi de kendisini sukutuhayale uğratmıştı.

"Ne kadar hayal kırıklığına uğradığımı çoktan tahmin ettiğine eminim."

Başını salladı.

"O zaman gidip yemek yiyelim." Taemin kalktı, Sehun onu takip etti.

"Bana bağırmayacak mısın?" Jongin, kuzeninin dans çalışmalarında her zaman yaptığı gibi ona kızabileceğini düşünmüştü.

"Yapılacak doğru şeyi biliyorsun, Jongin. Bu konuda sana bağırmam bir fark yaratmayacak. Bu senin seçimin. Sadece bununla yaşayabileceğin bir seçim yap."

Jongin başını salladı, ciddi anlamda düşünecek çok şeyi vardı.

-----

Kyungsoo patlamış mısır kâsesini bitirince elini bir ıslak mendile sildi. Babası yaklaşık otuz dakika önce çıkıp iş yerinin partisine gitmişti. Şu an saat yediydi ve kalkıp güzel bir yemek yapmalı, patlamış mısır ve abur cubur yemeyi kesmeliydi ama çok yorgundu.

Kalkıp ayakta dikilerek et pişirmek, sebze kesmek ve genel şeyler yapmak istemiyordu. Dışarıdan söyleyecekti. Çorba kulağa iyi geliyordu. Veya kızarmış tavuk. Ya da pizza. Yahut bunların da dışında bir şey belki. Telefonunu çıkararak sipariş verilecek yerleri aramaya başladı.

Kapı çaldığında Çin restoranından bir menü okuyordu. Kimseyi beklemediğinden bir kaşını kaldırdı.

Herkes dışarı çıkıp içiyor ve parti yapıyordu. Kim gelip de bu yapayalnız insanı rahatsız ederdi ki?

Zil çaldı, çaldı ve çaldı. Durmuyordu ve kalkarken ofladı. Kapıyı bu kadar çok çalacak denli çocuksu olan tek bir kişi vardı.

Ahşap kapıya yaklaştığında büyük kuzeninin kapıyı bu kadar çok çaldığı için sevgilisini azarladığını duyabiliyordu, zili bozabilirmişmiş. Zil bir kez daha çalıp sesi kesildi ve bir 'Ups' söylendi.

Luhan zili bozmuştu.

Kapıyı açarken içinden homurdandı.

Luhan evdeki başka bir şeyin daha anasını bellemeyi başarırsa babası sinirlenecekti. Geçen sefer fırını bozmuştu. Yumurtaları ateş almıştı ve bir şekilde suçu Kris'e atmıştı.

Bugün bozacakları için Allah kendisine sabr-ı cemil niyaz eylesindi.

"Kyungsoo!" Luhan bağırdı ve ona sarıldı. Başını sallayan kuzenine baktı.

"İyi görünüyorsun! Uzadın mı bakayım sen? Saçını mı kestirdin? Zilinizi bozdum. Oh hey bak yemek getirdik." Luhan iki poşeti kaldırarak içeri girerken konuştu. Minseok da onu takip etmeden önce iç çekti. Kyungsoo kapıyı kapatıp kilitledikten sonra onları takip etti, vefat eden sessiz saatleri için zihninden ağıtlar yakıyordu.

"Siz ikiniz burada ne yapıyorsunuz?" Luhan'ın bütün ziyafet yemeğini çıkardığı kahve masasının yanına otururken sordu. Domuz etinden kimbap ve kızarmış tavuğa, ağzı sulanmaya başlamıştı.

"Parti yapamadığımız için." Luhan devam etmeden önce yalandan ağladı. "Gelip sana eşlik etmeye karar verdik! Bir yığın film ve karaoke makinesi de getirdik!" Tabakları ve çubukları uzatırken gülümsedi.

"Fark ettik ki herkes o aptal saptal Cadılar Bayramı partisindeyken sen evde yalnız olacak ve Pororo falan izleyecektin." Kyungsoo kızardı. Onlar gelmeden az evvel bir bölüm izlemiş olabilirdi veya olmayabilirdi. "O yüzden buradayız." Minseok tamamladı.

"Teşekkürler hyung." Kyungsoo yemek üzerine yemek uzatılırken cıvıldadı. Minseok neyi sevdiğini kesinlikle biliyordu.

"Oh bu arada Luhan." Dedi ve büyük olan ağzı pirinçle doluyken başını tabağından kaldırdı. "Babama yeni bir kapı zili borçlusun... Kıçını tekmelemesini istemediğin sürece."

Luhan'ın benzi solarken Minseok ve Kyungsoo kahkahalarla gülüyordu.

------

Gürültülü müzik, çok fazla sarhoş insan, elektronik ışıklar ve dans, siyah deri koltuğun üzerinde Jongin'in görüş açısını dolduran şeylerdi.

Taemin'in partisi tam gaz idi. Telefonunu kontrol etti ve çoktan gece yarısına yaklaştığını fark etti. Kırmızı kupası elinde, dışarı çıkmadan önce iç çekti, böylece insanların salonun ortasında birbirlerinin üzerine uzanmalarını izlemek zorunda kalmayacaktı.

Ev tamamen okulundan insanlarla doluydu ve tabii ki herkes onunla konuşmaya çalışıyordu.

Koltukta oturuyor olması insanlarla muhatap olmak istemediği anlamına gelmiyor muydu yoksa insanlar o kadar sarhoşlar mıydı?

Bahçe koltuğuna oturdu ve birasından bir yudum aldı.

Serin hava, havasız ortamı tazeliyordu. Gözlerini kapadı ve arkasına yaslandı.

Depresif veya o türde bir şey hissediyordu. Bugün cidden bir şey yememişti ve içinden yapası geldiği tüm şey yatağa gidip düşünmekti. Ama aptal Sehun ve Taemin onu daha evvelden AVM'ye sürüklemiş ve ardından onu partide kalmaya zorlamışlardı.

İkisi de bir tanecik manitaları göründüğü an onu terk etmişlerdi ve okulundan insanlarla sosyalleşecek havada da değildi.

Hemen şimdi sıvışıp gidebilirdi ve bir Allah kulu da onu fark etmezdi fakat çoktan neredeyse iki bira içmişti ve eve adımını atar atmaz annesi kokusunu alırdı.

İki Park kız kardeşlerden onda olanı zalim bir diktatördü. Teyzesi Kwangsoon hoşgörülü ve eğlenceliydi. Başını belaya sokmadığı ve notlarını etkilemediği sürece keyif aldığı her şeyi yapması için Taemin'e izin veriyordu. Şehir dışındalarken parti vermesini umursamıyordu bile.

Öte yandan annesi diktatörün ve örümcek kafalının biriydi. Gerçi yine de onu seviyordu, beklentileriyle onu çılgına döndürse bile.

O gece n. kere iç çekti ve birasını bitirdi. İçeri girip bir tane daha alması gerektiğini fark edince somurttu.

Kalkmak üzereyken yüzüne başka bir kupanın çoktan uzatıldığını fark ettiğinde irkildi. Başını kaldırıp Chanyeol'ü gördü, sırtında pelerini, beyaz makyajı ve yapılı saçlarıyla.

"Vampir misin?"

"He, sen ne olası böyle?" Kupayı alıp Chanyeol yanına otururken içmeye başladı. "Kedi misin?"

"Kurt." Dar kotunun arkasına iğnelenmiş kuyruğu kavrayıp dalgalandırarak açıkladı. "Auu falan filan."

Chanyeol kendi içkisini lıkır lıkır götürmeden önce güldü.

"Baekhyun ne?"

"Hayalet... Saçının rengini bile açtı."

Jongin sessizliğe bürünürlerken başıyla onayladı. Dışarıda sadece ikisi vardı, herkes içeride hayatının en güzel anlarını yaşıyordu.

Chanyeol'ün dışarıda ne yaptığını merak etmişti. Çocuğun sevgilisiyle beraber dans ediyor veya aganigi naganigi yapıyor yahut benzer bir şey yapıyor olması gerektiğini varsaymıştı. Neden bunlar yerine onunla birlikte dışarıdaydı?

Uzun oğlana yan bir bakış attı ve genellikle gülen yüzündeki somurtkan ifadeyi fark etti.

"İyi misin?" Diye sorarak birasını yere koydu.

Chanyeol başını salladı ve o da birasını yere bıraktı.

"Ben ve Kyungsoo genelde babalarımızın partisine gider ve onlara eşek şakaları yapardık..."

"Oh." Yine Kyungsoo sorunsalı. "Onu özlüyorsun değil mi?"

Chanyeol başını salladı. En iyi arkadaşını özlemekten fazlasıydı. Artık kızgın veya her şey için incinmiş bile değildi. Geçen hafta bir ara bunu atlatmıştı ve böylesine göteleklik ettiği için gidip özür dilemek istiyordu ama çok inatçıydı ve taş kafanın tekiydi.

Ama Kyungsoo ondan da beterdi ve çocuğun şimdi kendisinden de nefret ediyor olmasından korkuyordu.

"Niye özür dilemeyi denemiyorsun? Onun da seni özlediğine eminim." Jongin önerdi.

Chanyeol düşünceyle başını salladı. Kyungsoo'nun kendisini affetmesi için yanan bir kömür madeninde sürünmesi gerekiyordu.

"Muhtemelen benden nefret ediyor."

Jongin alay etti ve içkisini yerden aldı.

"Güven bana, kimseden benden ettiğinden daha çok nefret edemez o."

"Pft taşak mı geçiyorsun benimle? Kyungsoo senin seksi falan olduğunu düşünüyor."

Jongin'in birası boğazına kaçmış, gözleri pörtlemişti. Yanlış duymuştu herhalde. Belki de Chanyeol sarhoştu ve saçma salak konuşuyordu.

"Ne?"

"Aynen, senden acayip hoşlanıyor." Jongin'in yüzü aydınlanmıştı. "Şey, hoşlanıyordu. Sanırım şu an büyük ihtimalle senden nefret ediyor." Çok da içten olmayan bir teşekkür mırıldanırken somurttu.

"Siktir oradan Chanyeol, büyük ihtimalle senden de nefret ediyor."

"Bence ikimizden de nefret ediyor."

"Aynen."

Kendine acıma partisinin ipucu.

----

Baekhyun banyodan çıkınca insan yığınının arasına daldı. Görmemeyi tercih edeceği bir şeylerin ortasında olan bir çifti kovmak durumunda kalmıştı. Anadan üryan çıplak kızlar, hikâyenin sonu.

Tek parça halinde salona girmeyi başarmıştı ve dev vampir sevgilisini arıyordu. Onu göremediğinde Tao'yu arayıp ona çocuğun nereye gittiğini söylemeye karar vermişti.

Ergen denizini tarayıp Tao'yu kanepenin üzerinde buldu. Pekâlâ, Sehun'u kanepenin üzerinde bulmuştu. Tao onun kucağındaydı.

Onlara doğru yönelmeden önce tiksintiyle homurdandı.

"Chanyeol'ü gördünüz mü?!" Gürültülü dans müziğinin arasından bağırdı. Tao geri çekilirken Sehun gözlerini deviriyordu.

Tao arka kapıyı işaret etmeden önce başını düşünceyle kaldırdı. Baekhyun ona teşekkür edip kapıya yöneldi.

Kapıyı açtığında karanlığa bakakalmıştı. Bahçe takımına yerleşmeden önce gözleri etrafta gezindi. Chanyeol ve Jongin oturuyorlardı, pis kırmızı kupalar ayaklarındaydı ve kahkaha atıyorlardı.

Muhtemelen sarhoşlardı.

İkiliye yönelirken iç çekti.

"Baekhyun!" Chanyeol geveledi ve ona el salladı, bir kahkaha tufanına girmeden önce durmuş ve parmaklarına baktı, Jongin de ona katılmıştı.

"Siz ikiniz burada ne yapıyorsunuz?" Diye sordu, elleri kalçasındaydı çünkü hassiktir yani. Chanyeol büyük ihtimalle sarhoştu ve onun o uzun kıçını arabaya taşımak zorunda kalacaktı.

"Duygularımızı içkiye harcıyoruz." Jongin kişnedi ve bir yudum daha almak için hamle yaptığı birasının tükendiğini fark etti.

"Ne?"

"Çok komik yahu." Chanyeol parmağını havaya kaldırırken sözünü kesti. "Kyungsoo bizden neeeeefret ediyor ama senden hoşlaşıyor. Onun üzerine puding dökmüştün yav!"

İki oğlan Baekhyun durum karşısında tutulurken başka bir kahkaha krizine girdiler. Tek söz etmeden eve geri girip bir sürahi suyu kaptı.

Tekrar oğlanların oturduğu yere yöneldi, hâlâ gülüyorlardı, Chanyeol hıçkırıyor olabilirdi. Suratında çatık kaşlarla kafalarını birbirine çarptırmadan önce suyu üzerlerine boca etti.

"Hay sikeyim!"

"Anam!"

"Bu ne içindi be?!"

Baekhyun boşları yerden alıp gözleri panikle pörtlemiş olan oğlanların üzerine atmaya başladı. Baekhyun nihayet patlamıştı.

"Siz iki küçük kevaşeden artık illallah ettim be! Sen!" Teslimiyetle ellerini kaldıran Jongin'i gösterdi. "Aptal bir bok parçasının tekisin! Kancıklık yapıyorsun! Kıçını kaldır da sorumluluk al ulan! On beş olman sikimde bile değil! Kyungsoo senden sadece bir yaş büyük Allah belasını versin! Götleklik yapmayı kes ve olgun biri gibi davranmaya başla! Lanet olası çocuğunun sorumluluğunu al ve çocuğunun babası olarak orada ol!"

Jongin çabucak başıyla onayladı. Eli Baekhyun'un vurduğu yere gitmişti. Neden herkesin kum torbası oluyordu ki? Mızırdandı.

"Ve sen! Her konuda küçük bir sürtük olmayı kes! Kyungsoo sana Jongin ile yattığını söylememişse ne olmuş yani! Şunu aş artık ve arkadaşının yanında ol! O hamile, korkuyor, hormonları coştu ve senin de ona dangalak gibi davranmana ihtiyacı yok! İkinizin de karılar gibi davranmanızdan bıktım usandım! ADAM OLUN LAN!"

Baekhyun oflayarak nutkunu bitirdi. Chanyeol ve Jongin korkuyla birbirlerine yapışmıştı. Baekhyun'un ne bu kadar bağırdığını ne de küfrettiğini duymuşlardı, asla. İki oğlan geri çekilmeden önce birbirlerine baktılar.

"Şimdi kaldırın kıçınızı, gidiyoruz."

İki oğlan da karışmış kafalarıyla sarhoşça titreyerek ayaklandılar.

"Nereye gidiyoruz?" Jongin tökezleyen Chanyeol'e yaslanırken sordu.

"Kyungsoo'nun evine, böylece ikiniz de özür dileyebilir ve af dilenebilirsiniz."

Jongin panikledi, Kyungsoo ile konuşacak olma düşüncesiyle ürpermişti.

"Önce işeyebilir miyim?"

Baekhyun elleriyle yüzünü kapadı. Bu ikisi umutsuz vakaydı.

-------

"Bekleyin bekleyin bekleyin, durun bakalım." Luhan filmi durdurdu, bir elini kaldırırken kapanış jeneriği çoktan görünmeye başlamıştı.

"Yani bu hayat kadınının evlatları zenginlik falan için birini şeytana sattılar ki bu da küçük kevaşenin lanetlenmesiyle ve ardından şeytanın onun bedenine girmesiyle ve küçük çocuğu elde edebilmek için her siktiğimin adamını öldürmesiyle sonuçlandı öyle mi?"

Minseok gözlerini devirdi ama sevgilisinin sorusunu başıyla onayladı.

"Sanırım." Kyungsoo omuz silkti. Bu insanların içine düştüğü bu aptalca saçmalğı da anlamamıştı. Yanı sıra böyle filmler berbat ötesiydi. Lanetlenmek istemiyorsan ruhunu satmazsın, bu kadar basit. Lanet olası gerzekler.

"Saçmalık. O sürtükler bir iş çeviriyorlardı! O şeytan lanet olası bir pedofil!"

Kyungsoo ve Minseok aynı anda gözlerini devirdiler.

"Ayrıca o boktan ailelerin de kalıbına tüküreyim. Sürtük hayaletin teki gelip benim çocuğumu çalmaya çalışacak öyle mi, adamın üstünde Konstantin'e gider geldikleri cehenneme geri gönderirim evvelallah!"

"Ayy ne şeker! Bence..." Minseok cıvıldayan Luhan'a sarılmadan önce omuzlarını silkti.

Kyungsoo onlara yan yan baktı. Tüm gece böylelerdi. Sarılıyorlar ve birbirleriyle tatlış tatlış konuşuyorlardı. Hatta Luhan saat on gibi kalkıp Minsoek'a sırf filmin keyfini çıkarsın diye gidip solucan jelibonlardan bile almıştı.

Berbattı. Öz kuzeni ve Luhan'ı kıskanıyordu. O da kendisi için "Başka bir şey ister misin?"den başka bir şey sormaksızın gidip yiyecek alacak birini istiyordu.

Sokulacak, ellerini tutacak ve çok uzun süre hıçkırdığı zaman endişeden dokuz doğuracak birini istiyordu.

Yiyişmeye başladıklarında somurtuk suratıyla dondurmasını bıçakladı.

Yemek yedikten sonra karaoke makinesiyle uğraşmışlardı. Luhan Apink'in en yeni şarkısını söyleyip Minseok Girl's Day için profesyonel bir striptizci olduğunda bundan vazgeçmişti. Bu ikisi dans etme yetenekleri ve birbirlerini rezil etmeleriyle tam da birbirleri için yaratılmışlardı.

En sonunda ikili, birbirlerinin yüzlerini emmeyi kesmişlerdi, Allah'a hamd-ü senalar olsun, ve başka bir filme geçmişlerdi. Bu sefer Ruhlar Bölgesi'ni izliyorlardı, iyi bir filme benziyordu ancak fragmanı o kırmızıya ve siyaha boyanmış yüzleri ile Star Wars'un ters gitmiş haline benziyordu.

Film normal başladı. İki çocuklu klişe aile vesaire vesaire.

Minseok ile Luhan zaman zaman koltuklarında sıçrarken Kyungsoo sıkıntıdan patlıyordu. Dışarıdan bir gümbürtü duyana kadar uyuyakalacağını düşünüyordu, bu kez o da zıplamıştı.

"O da neydi lan?!" Minseok en yakındaki yastığı yüzüne çekerken fısıldadı. Luhan filmi durdurdu ve herhangi bir ses dinledi.

Bir çiçek saksısı düşüp kırılarak hepsini tekrar zıplatıncaya kadar etraf sessizdi.

Luhan ciyakladı ve koltuğun arkasına saklanmak için zıpladı.

"Seni korkak hemen buraya gel!" Minseok bağırdı. Kyungsoo Pororo battaniyesini başının üzerine çekerek kuzenine yaklaştı.

"Luhan git kapıyı kontrol et!"

"Ne?! Niye ben?!"

"Çünkü SEN erkeksin!"

"Kyungsoo'nun evi burası gitsin o baksın!"

Bir başka gümbürtü onu zıplatmış ve kuzeninin koluna yapıştırmıştı. Hay sikeyim böyle işi.

"Biz hamileyiz o yüzden GİT!"

"YA ALLAH YA O FİLMDEKİ ÇOCUKLARIMIZI ÇALMAYA ÇALIŞAN ŞEYTANSA?!"

"ABARTMAYI KES VE YÜRÜ!"

Luhan ofladı ve nefesinin altından bir şeyler mırıldandı ama kalktı. Etrafına bakınarak gözleri şömineyi buldu ve kapıya yönelmeden önce demir küreği kavradı.

Dikkatlice boş koridorda yürüdü, kapıya yaklaştıkça yutkunuyordu. Buraya kadardı. Sonu gelmişti. Ölecekti.

Kapıya ulaştı ve derin bir nefes alıp kapı deliğinden bakmadan önce arkasına son bir bakış attı.

Chanyeol ve diğer iki kişiyi gördüğünde kutsal olan her şeye dua etmişti. O dev muhtemelen bir şeyleri kırmıştı.

Kapının dışında Chanyeol başka bir saksıyı düşürdüğünde ürpermişti. En başından beri koordine değildi ki. Alkolle karışan gergin sinirleriyle birlikte ayaklı bir felaketti.

Jongin de iyi gitmiyordu. Kyungsoo'nun evine yürürken gergince dudaklarını ısırıyordu. Zengin mahalleye geldiklerinde bu ona çok daha kötü hissettirmişti.

Tüm evler öyle büyüktü ki onu küçük zayıf bir karınca gibi hissettiriyordu. Bloğun en büyük evine vardıklarında ve Kyungsoo'nun evi olduğunu anladığında neredeyse geri dönüyordu. Çocuğun bu kadar zengin olduğunu bilmiyordu.

Ön kapıya yürüdüklerinde Chanyeol bir basamağı kaçırmış ve tökezleyerek bir saksıyı kırmıştı. Zili çalmayı denediler ama zil bozuktu, bu yüzden Baekhyun kapıya tıklamıştı.

"Belki de uyuyordur? Saat bir buçuk gibi..." Haklı olduğunu umarak sesi azaldı.

Baekhyun kapının açıldığını duyduğunda cevap vermek üzereydi. Kapı açıldı ve sağ elinde metal bir kürek tutan melek yüzlü bir oğlan belirdi. Beklediği şey bu değildi.

"Ne bok yiyorsun Chanyeol ödümüzü patlattın! Bebekleri çalmaya çalışan bir şeytan oluğunu düşündük!" Luhan Chanyeol özür dileyerek eğilirken ofladı, neredeyse yeniden tökezliyordu.

"Bunlar kim?" Luhan ilgiyle diğer iki oğlana baktı.

Jongin yutkundu ve Baekhyun'un arkasına gizlendi.

"Ben Baekhyun, Chanyeol'ün sevgilisiyim ve bu da," Arkasındaki çocuğu öne çekti. "Jongin."

Luhan'ın kaşları oğlanın görünüşüyle havaya kalkmıştı. Kyungsoo'nun oğlanın yakışıklı olduğunu söylediğini biliyordu ama seksiydi yahu. Onaylamayla başını sallamadan önce baştan ayağa onu süzdü.

"Hass... Bizim küçük Kyungie'mizin onu içine aldığını hiç sanmazdım. Onaylıyorum. Ben Luhan bu arada." El sıkışmak için bir elini uzattı. "Kyungsoo'nun kuzeninin sevgilisiyim."

Jongin başıyla onaylayarak garip bir merhaba dedi ve bebek yüzlü erkeğe eğildi.

Kyungsoo'nun etrafındaki neredeyse herkes çok çekiciydi ve karşılaştırıldığı zaman aptal bir köpek gibi duruyordu.

"Sizi bu güzel gecede Do malikânesine getiren nedir beyler?"

"İkisi de Kyungsoo ile konuşmak için buradalar, değil mi çocuklar?"

İki erkek de başını salladı. Luhan sarışına gülümsedi, sözünü geçiriyordu. Bunu sevmişti.

"O zaman buyurun, biz de film izliyorduk." Kapıyı ardına kadar açtı ve içeri gelmeleri için işaret etti.

Luhan onları yönlendirdi ve Jongin ödü patlamış vaziyette arkalarında kaldı. Ne diyeceği, nasıl yalvaracağı veya ne yapacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Ortak bir oda olduğunu farz ettiği bir odaya yaklaşırlarken fotoğrafların dizili olduğu rafa baktı.

Kyungsoo ve babası olduğunu varsaydığı bir adamın resmini görünce yutkundu. Adam çük gibi göz korkutucu görünüyordu. Onunla tanışmaya bile ölümüne korkmuştu.

------------

Kyungsoo yaklaşan ayak seslerini duyduğunda battaniyesinin güvenli altından bir gözünü çıkarıp etrafa baktı. Luhan eve insan mı davet etmişti? Tanrım Luhan'ı öldürmüşlerdi!

Gizlice kahve masasından kumandayı kavradı. Minseok uzun bir figür karanlık koridorda belirip onu viyaklattığında ona sormak üzereydi.

Kyungsoo kuzeni onu esir alırken kumandayı yapabildiği kadar kuvvetle fırlattı.

"HASSİKTİR!"

"Hasbinallah Chanyeol'ü gözünden vurdun!" Luhan bağırdı.

Karma yerini bulurken Baekhyun kişniyordu.

"C-Chanyeol?" Kyungsoo gözlerini sonuna kadar açtı ve koltuktan sendeleyerek kalktı.

Devin gözünü tutup mızmızlandığı yere doğru koşturdu. Kyungsoo bunu hak ettiğini düşünüyordu ama yine de yerde iki seksen uzanan çocuğun görüntüsü üzücüydü.

"Aman Yarabbi çok üzgünüm!"

"Gözümü o-oydun!" Chanyeol yarasını tutarak sızlandı.

"Eh hak ettin sayılır." Acımasızca cevapladı.

Chanyeol kendini Kyungsoo'nun üzerine fırlatmadan önce somurttu.

"Üzgünüm! Tam bir götlektim, beni affedebilir misin Kyungie?" Chanyeol doğrudan konuya girmişti. Ayrıntıya girecek bir şey söyleyebileceği konusunda kendine güvenmiyordu.

Kyungsoo gülümsedi ve büyük olanın sırtını sıvazladı. Bu ileride şantaj malzemesi olabilirdi. Jongdae'ye Chanyeol'ün ağladığını anlatmak için sabırsızlanıyordu.

"Sadece üstümden inersen seni affederim. Sarhoş hippiler gibi kokuyorsun." Büyük olanı kırışmış bir burunla ittirdi.

"Vallah mı, affettin mi beni?" Chanyeol'ün sağlam gözü parlamıştı.

"Hıı."

"Götün teki olsam bile mi?"

"Jongin'i yumruklamış olsam bile mi?"

"Bu neden umurumda olsun ki?" Yalan. Demek ki burnundaki birkaç hafta önceki hasarın açıklaması buydu.

Baekhyun boğazını temizledi ve oğlanın omzunu dürtükledi. Kyungsoo olduğu yerden parmağının işaret ettiği yere baktı. Koridorda Jongin'in garipçe dikildiğini gördüğünde nefesi teklemişti.

"Selam." Jongin ne diyeceğine emin olamayarak el salladı. Kyungsoo kesinlikle her an onu evinden atacaktı.

"O burada ne yapıyor?" Kyungsoo yerinden kalktı ve kaşlarını çattı.

"Seninle konuşmam gerek." Jongin kendi adına konuştu. Buraya kadardı. Baekhyun'un dediği gibi adam olmanın vakti gelmişti. Kusacak gibi hissediyordu.

"Bak yine en yakın arkadaşıma hakaret edeceksen sadece gidebilirsin." Kyungsoo patladı. Herkesin önünde pislik gibi görünmek umurunda değildi. Dün konusunda hâlâ sinirliydi.

"Hayır! O-O yüzden burada değilim... Bırak açıklayayım hm?" Bakışlarını kaldırıp aldığı dik bakışlardan çekindi. "L-Lütfen?"

Kyungsoo ofladı ancak yine de başını salladı. Jongin animelerdeki sırf senpailerini düşünmekle bile kızarıp bayılan karakterlere benziyordu. Hinata gibi, ama bu onu Naruto yapar mıydı?

Hayır, yapmaması gerekiyordu. O sarışın, dışa dönük veya çirkin değildi ve aptal da değildi, inanın.

"İyi. Açıkla."

Jongin gergince süründü, kendisine bakan tüm o insanlara bakıyordu. Kanepeden bir esmer de kendisine bakıyordu.

"Ö-Özel konuşabilir m-miyiz?" Gergince ellerini ovuşturdu.

"Sakıncası var mı çocuklar?" Kyungsoo orada durup izleyen dört çocuğa baktı.

"Oh hayır devam edin." Luhan koltuğa oturup biraz cips almadan önce söyledi, beklentiyle onlara bakıyordu.

Kyungsoo arkasını dönüp Jongin'in koluna asılıp onu yukarıdaki odasına yönlendirmeden önce ona 'benimle taşak mı geçiyorsun' bakışı attı.

Jongin karanlıkta tökezledi, o gece erkenden aldığı bütün o alkol yüzünden başı hâlâ biraz dumanlıydı. O dördüncü kupayı içmeyecekti.

Zamanla Kyungsoo onu büyük odaya sokunca sersem gibi hissetmiş ve başı dönmüştü. Kusacak gibi hissetmeden önce bir süre sağa sola sallanmıştı.

"Sanırım kusacağım." Diye belirtti.

Kyungsoo'nun gözleri, suratı yeşile dönen oğlanı tuvalete sürüklemeden önce pörtlemişti, tuvaletin kapağını açmış ve Jongin midesindekileri anında boşaltmıştı. Kendi midesi de bulanmasın diye burnunu örtmüştü.

Jongin işi bitince porselen kaba baktı, utanmıştı. Başlangıcı böyle yapmayı ummuyordu.

Kendini klozetten yavaşça kaldırıp sifonu çekmeden önce iyi bir mesafeye tükürdü. Kyungsoo'nun ağzını temizlemesi için ona uzattığı Dixie şişesini şükranla aldı. Ağzı ekşimişti.

Kyungsoo banyodan çıkarken ayaklanıp ağzını temizledi. O da yavaşça arkasından takip etti. Başı bir sürtüğünki gibi ağrıyordu.

Kyungsoo, oğlanın yüzündeki bariz acıyı görünce iç çekti. Sessizce çocuğun kolunu kavradı ve yatağına doğru sürükledi. Önce kendisi oturup kenara kaydı ve boş yeri sıvazladı. Jongin pörtlek gözlerle ona bakıyordu.

"Uzan şuraya, bok gibi görünüyorsun."

Jongin reddedemeyecekti valla, o yüzden büyüğe itaat etti ve dediğini yaptı. Kyungsoo'nun yatağı yumuşaktı ve lavantayla vanilya gibi kokuyordu. Başını büyük olanın kucağına yaslamadan önce kayabildiği kadar yakına kaydı. Muhtemelen şansını tepiyordu ama Kyungsoo direnmek için fazla yumuşaktı.

Kyungsoo, Jongin başını kucağına yaslarken bir şey söylemedi. Dün konusunda ona hâlâ öfkeli olsa bile Jongin onu çıldırtıyordu. Ona asla ciddi anlamda kızamıyordu ve bu sinir bozucuydu.

Eğer onunla bu şekilde konuşan bir başkası olsaydı onunla bir daha asla konuşmazdı. Ama bu Jongin idi işte.

"Bu kadar çok içmemeliydin." Ellerini kahverengi perçemlerde gezdirirken azarladı.

"Biliyorum." Jongin fısıldadı.

Ondan sonra sessiz kaldılar, Jongin Kyungsoo saçıyla oynarken memnun bir biçimde gülümsüyordu. Rahatlatıcıydı ve baş ağrısının geçmesine kesinlikle yardımcı oluyordu.

Sinirlerini yatıştırmak için konuşmadan önce derin bir nefes aldı.

"Hyung?"

"Evet?"

Jongin, Kyungsoo'nun saçında gezinen elini durdurdu ve alıp yüzüne koydu, odaklanması gereken şeyler vardı.

Bu, çocuk başparmağıyla elinin üstünü okşarken Kyungsoo'nun midesinin taklalar atmasına sebep olmuştu.

"Dün konusunda üzgünüm. Bu sadece," Hüsranla iç çekti. "Jongdae beni çok delirtiyor. Sana sarıldığı veya sırnaştığı zaman bunu sevmiyorum çünkü..." Durdu. Doğrulurken ofladı ve Kyungsoo'nun elini bırakmadığından emin oldu.

"Çünkü neden?"

"Çünkü bu beni inanılmaz kıskandırıyor, öyle ki adam gibi nefes alamıyorum. Ona gülümseyişinden ve onunla kahkaha atışından nefret ediyorum çünkü bunu seninle ben yapmak istiyorum." Başını kaldırdı, yanakları yanıyor ve kalbi kulaklarında gürültüyle atıyordu.

Kyungsoo kafa karışıklığıyla gözlerini kırptı, nabzı hızlanıyordu.

"Son zamanlarda çok bencillik ettim ve üzgünüm. Hak etmediğim halde kıskanç bir sevgili gibi davrandım. Onun benim bebeğim olduğunu söyleyip duruyorum ama onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum bile."

Bu noktada ağlıyordu ve sesi çatlamadan konuşmak onun için giderek zorlaşıyordu fakat Kyungsoo elini sıktığında devam etti.

"Ne kadarlık hamile olduğunu veya bebeğin ne zaman doğacağını bile bilmiyorum. Yanında olmak konusunda berbatım. Seni her zaman kızdırıyor yahut üzüyorum, seni ağlatıyorum ve çok üzgünüm. Manyak gibi üzgünüm." Hıçkırdı.

Kyungsoo'nun kalbi Jongin'in çöküşünü gördüğünde sıkışmıştı. Kendi gözyaşlarını gözlerini kırparak sildi ve elini çekti, böylece Jongin'inkileri de silebilecekti.

"Sorun değil Jongin-ah." Dolu gözleri ona baktı ve ona katılıp kendisinin de ağlamaya başlamaması için deli bir iman gücü gerekmişti. "Ne olur ağlama."

"Sorun değil falan değil işte!" Jongin Kyungsoo'nun ellerini tutup kucağına koydu, can havli ile onlara tutunuyordu.

"Bunu hak etmiyorsun. Bebeğimiz bunu hak etmiyor."

"Ne demeye çalışıyorsun?" Kyungsoo sormaya cesaret edebilmişti.

"Hazır olmadığımı söylediğimi biliyorum ancak... Denemek istiyorum. Senin ve bebeğimiz için yanında olmak istiyorum. Bunu tek başına yapmanı istemiyorum. Demeye çalıştığım şu ki, fikrimi değiştirdim." Diye bitirdi.

Kyungsoo nefes almayı kesmişti ve rüyada olduğunu düşünüyordu. Bu bir rüya olmalıydı. Jongin en başında duymak istediği her şeyi az önce söylemişti. Farkındalık ona vururken titrek bir nefes koyuverdi.

"Ne?" Diye sordu çünkü bunların hepsi kötü bir şaka olabilirdi.

"Bebeğimizin hayatının bir parçası olmak istiyorum... Eğer izin verirsen."

Başını sallarken bağırmaya başlaması ve hıçkırarak evet demesi iki saniye kadar sürmüştü.

Jongin gülümsedi ve Kyungsoo'ya sarıldı. Kyungsoo ona sokuldu ve gömleğine doğru hıçkırdı. Bu an safi mutluluktan ibaretti. Sadece Jongin'in yüzüne hızlı öpücükler bırakarak üst üste teşekkür ederim demek için geri çekilmişti.

Jongin Kyungsoo'nun yaşlarla dolu yüzünü sildi ve çocuk ona genişçe gülümsedi. Bu, kalbinin göğsünden fırlayacak gibi olmasına sebep olmuştu. Kyungsoo'nun kalp şekilli gülüşünün onun için olduğunu bilmesiyle kendini yaşayan en şanslı adam gibi hissediyordu.

Kyungsoo ondan kalmasını istedikten sonra ikisi de gece beraber uyudular. Tereddütsüz kabul etmişti. Oğlanın ondan istediği her şeyi yapardı, özellikle de geçtiğimiz üç haftayı telafi etmek için.

O gece uyumakta zorluk çekmemişti. Kyungsoo'ya tutunarak gülümsedi çünkü nihayet hatasını düzeltmişti.

BÖLÜM SONU.

Continue Reading

You'll Also Like

1.9K 247 10
Taşraya atanan mutsuz bir doktor ve yaşama sevinci ile dolu genç bir çiftçinin sıra dışı aşk hikâyesi. ( Gerçek olaylardan esinlenilerek yazılmıştır...
425K 33.6K 51
KyungSoo sipariş dağıtımı yaptığı bir seferde yaşlı bir kadına yardım etmesi ile bir anda kendini ünlü iş kadını Kim Kyungin'in torunu Jongin ile ev...
92.5K 6.8K 33
Ben, Kim Jongin, beceriksizin tekiydim. Doktorluk yapamıyordum , eşim ile başa çıkamıyordum, dans edemiyordum fakat hamile kalabiliyordum.
74K 5.8K 27
Mine Yazar: HavocLight Çeviri: minnikiniz Orijinal link: http://www.asianfanfics.com/story/view/639224/mine-fluff-romance-exo-kai-jongin-kyungsoo-k...