Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

Od minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... Více

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1

5.7K 349 98
Od minnikiniz


Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung


BÖLÜM 10 Part 1

Kyungsoo baş ağrısıyla uyandı ancak bulantısı yoktu. Yatağında uzanırken hangisinin daha kötü olduğunu merak etti. Yatağının yanındaki alarmlı saati görünce homurdandı, parlak kırmızı rakamlar sekiz buçuğu gösteriyordu. Hafta sonuydu ama buna rağmen vücudu uyumayı reddediyordu. Ona sorarsanız, bu tamamen saçmalıktı.

Geçen hafta yaşananlar onu hâlâ kötü etkiliyordu. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak tükenmişti. Hamile olduğunu öğrenmişti. En yakın arkadaşıyla 'kavga' etmiş ve Jongin onu reddetmişti ki bunların tümü üç gün gibi kısa bir zaman içinde yaşanmıştı. Sadece üç gündü fakat on gibi hissettiriyordu.

Dün gece saat dokuzu vurur vurmaz babasına iyi geceler demiş ve doğruca yatağına gitmiş, başı pofuduk yastığa düşer düşmez de uykuya dalmıştı. Pijamalarını bile giymemişti.

Dolayısıyla sonraki on beş dakikayı yatağında uzanıp Yixing'e altıdan sonraki partisi için ne alabileceğini tasarlayarak geçirdi. Kendi hayatına o kadar dalmıştı ki bugün onun doğum günü olduğu gerçeğini ihmal etmişti. Mükemmeliyetçi biri olarak, arkadaşlarına daima hediyeler almış ve iki hafta önceden hazırlanmıştı. Ancak iki hafta önce hasta hissetmeye başlamıştı.

İlk başta, okulunda bir sürü insan olduğunu göz önünde bulunduracak olursa, kolayca yakalanabileceği bir mide rahatsızlığı olduğunu düşünmüştü. Ancak pazartesi olup da hâlâ iyileşmeyince, belki de virüsten olmayabileceğini düşünmeye başlamış ve ardından hamile olabileceği gerçeği ona tokat gibi vurmuştu. Salı günü ilk gebelik testini aldığı zaman soğuk terler döküyordu.

Emin olmak için, şehirdeki self servis cihazlarının olduğu büyük süpermarkete gitti, böylece yargılayıcı ve tuhaf bakışlarla uğraşmak zorunda kalmayacaktı. Marketten çıkar çıkmaz plastik torbayı sırt çantasına adeta tıkıştırmıştı.

Uyumaktan daha fazla hiçbir şey istememesine ve her şey bir rüyaymış gibi davranmasına rağmen o gece akşam yemeği gayet normal geçmişti. Sözde sakindi. Babasının onu endişeli görmesine ya da sorular sormasına izin veremezdi.

O gece gebelik testini aldığında ve küçük gülen surat belirdiğinde, tüm dünya durmuş gibi görünüyordu. O zamandan beri aklından çıkmayan gülen surattan başka bir şey düşünemiyordu. Yixing'in doğum günü çoktan unutulmuştu.

Ne kadar da boktan bir arkadaştı.

Tüm bu dramı unutmaya ant içerken baş ağrısı yavaş yavaş yok oluyordu. Hiç olmazsa bugünlük. Tüm dikkatini arkadaşına adayacaktı. Jongin'le Chanyeol'ü boşverin.

Gülümseyerek oturdu ve gerindi, ufak bir esneme dudaklarından kaçıvermişti. Gözlerini ovalayıp uykusunu açtı ve ona on kalayı gösteren saate baktı.

Duşunu aldı ve ardından kahvaltısını yaptı, o zamana kadar kusmazsa.

Telefonunu alarak mesajlarını kontrol etti, bir tanesi dün akşam Jongdae'den ve öteki de Tao'dandı. Tuhaftı ama Çinli çocuğun ona bu kadar destek olmasından mutlu hissetmesine engel olamıyordu. Tabii ki en yakın arkadaşlar değillerdi ancak Tao onunla konuştuğunda, kendi hayatını ona açtığında, bu onu daha iyi hissettirmişti. Tao'nun babası tek başına bir çocuk yetiştirebildiyse, kendisi de neden yapamasındı öyle değil mi?

Yine de bu düşünceleri bir kenara itti, bugün kendini alt üst etmek istemiyordu. Yixing'in doğum günüydü ve hâlâ ona bir hediye alması gerekiyordu. Düşüncelerinin duşta amaçsızca zihninde dolaşmasına izin verdi.

Gün için hazırlanmayı bitirdiğinde saçlarını kurutmaya girişti ancak midesi gurulduyordu ve sabırsızdı. Aşağıya yönelirken saçlarını havanın kurutmasına izin verdi.

Tembel hissederek bir kase mısır gevreği hazırladı, muzlu sütüyle de çikolata tozunu karıştırmıştı. Bu bileşime homurdandı. Bunu neden daha önce düşünmemişti ki?

Telefonu çalmaya başladığı zaman çoktan kendine başka bir kase hazırlıyordu. Almadan önce sütü dökmeyi bitirdi, körlemesine yeşil butona bastı ve merhaba diyerek cevapladı.


"Allahıma bin şükür ki uyanıksın! Bana yardım etmelisin!" Luhan'dı ve sesi histerik geliyordu.

"Ne konuda yardım edecekmişim?" Kafası karışarak sordu.

"Minseok'un ağlaması kesilmiyor!" Şimdi yakından dinleyince kuzeninin, bilmediği bir şey üzerine hıçkırıklarını ayırt edebiliyordu. Ancak bunun Luhan'ın suçu olduğunu hissedebiliyordu.

"Ne yaptın Luhan?" Mavi kaseye daha çok gevrek dökerken sordu.

"Sadece ona domuz pastırmasını azaltmasını söyledim ve hıçkırarak ağlamaya başladı! Onu sakinleştirmeye çalıştım ama durmuyor!"


Büyük olanın sözlerine homurdandı ve boştaki eliyle şakaklarını ovalamaya başladı. Luhan o kadar aptaldı ki.


"Minseok hamile. Hormonlu yani. Ağlamayı kesmeyecektir." Bir kaşık dolusu gevreği alıp ağzına tıkarken basitçe açıkladı.

"Ama ben hiçbir şey yapmadım bile!" Luhan mızırdandı. Kyungsoo gözlerini devirmişti.

"Bak, ben mısır gevreğimi bitireceğim ve sen de her zaman olduğunu iddia ettiğin gibi lanet olası bir erkek olacak ve kuzenimin ağlamasını durduracaksın, tamam mı?"

"A-Ama... Az önce kafama kaşık attı." Luhan karşı hattan burnunu çekti. Kyungsoo'nun gözleri seyirdi.

"Lanet telefonu ona ver." Ayak sürüme sesi ve biraz bağrışma duyuldu, burun çekmeleri duymadan önce Luhan'dan bir bağırtı gelmişti.

"Kyungie?"

"Ta kendisi, niye ağlıyorsun Minseok hyung?"

"Luhan bana şişko dedi." Daha çok burun çekme ve arka plandan "Demedim!" ciyaklaması duyuldu.

Bu gülünçtü. Her ikisi de yetişkin erkeklerdi ve çocuk gibi davranıyorlardı. İç çekti, burada çocukluk etmesi gereken kendisi değil miydi?

"Minseok şişko falan değilsin." Sandalyesinden kalkıp musluğa yönelirken telefonu omzuna sıkıştırdı. "Muhtemelen bir yanlış anlaşılmadır. Eminim Luhan onu kastetmemiştir."

"O zaman neden bana yemek yemeyi bırakmamı söyledi?!"

"Belki de çok fazla yemene alışkın olmadığındandır?" Kaseyi musluğun içine bırakırken önerdi.

"Oh şimdi de sen mi bana şişko diyorsun ?!"

Minseok'un ağlaması şiddetlenirken telefonu yüzünden uzaklaştırdı. Gözleri pörtledi. Cidden ne çüküm oluyordu burada be?

"Ne?! Hayır hyung! Öyle demedim!"

"LUHAN ! KYUNGSOO BANA ŞİŞKO DİYOR !"

"Öyle bir şey söylemedim!" Mantıklı olmaya çalışıyordu ancak bu büyük olanı daha çok ağlatmıştı.

Minseok telefonu kapatmadan önce Luhan'ı çağırmıştı. Kyungsoo az önce neler olduğunu merak ederek telefona baktı. Minseok gerçekten bu kadar duygusal mıydı?

Aman Yarabbi, bu kadar mı sinir bozucuydu? Olmadığını umdu.

------------------------------

Kyungsoo Yixing'in hediyesi için alışveriş merkezinde gezintiye çıkmaya karar verdi. Normalde arkadaşlarıyla giderdi ancak Jongdae'nin Joonmyun ile aptal çift şeyleri yapmakla ne kadar meşgul olduğunu ve Chanyeol'ün de şu an ondan nefret ettiğini görünce, babasının uyandığında görmesi için masaya bir not bıraktığına emin olarak yalnız başına gitmişti.

Alışveriş merkezleri dünyada en çok sevdiği yerler değildi. Her zaman gürültülü, kalabalıktı ve yemek katında da oturacak hiçbir yer olmuyordu.

Çok uzun süre kalmak istemiyordu ancak büyük olana ne alacağı konusunda, amaçsızca gezerek geçen on beş dakikanın sonunda, ilk başta girdiği zamanki gibi hiçbir fikri yoktu.

Şimdilik vazgeçip yemek katına yönelirken iç çekti. Aslında adamakıllı aç değildi ancak çoktan öğlen olmak üzereydi ve hiç olmazsa abur cubur falan bir şeyler yemeliydi.

Yemek katına gelince neredeyse bütün masaların dolu olduğunu fark etti, ki bu Cumartesi günü için normaldi, sıra da çok uzundu. Tam öğün yemekten vazgeçerek aşağıdaki çok uzak olmayan simitçi dükkanına gitmeye karar verdi. Bir süredir oranın tarçınlı şeker çubuklarından yemiyordu.

Burada sıra daha azdı, önünde sadece iki kişi vardı ve buna memnundu. Birkaç yeni çeşidi fark ederek menüyü inceledi ancak aslında istediği yemekle vişneli buzlu içecekte karar kıldı.

Siparişini verdikten ve yemeğinin ücretini ödedikten sonra oturacak bir bank bulmak için etrafta gezindi. Şans eseri müzik dükkanının önünde çok da uzak olmayan bir tane vardı ve ona oturdu, içeceğini yanına yerleştirdi ve düşünce içinde yemeğini çatır çutur yemeye başladı.

Pantolonunda bir çekiştirme hissettiğinde Yixing'e bir cd almayı tasarlıyordu. Kafası karışarak aşağı baktı ve iki ya da üç yaşlarından daha büyük olmayan küçük bir çocuğu fark etti. Çocuğun anne babasına dair bir iz bulmak için etrafa baktı ama ergen veletlerden başka kimse görünmüyordu.

"Um, selam."

Küçük oğlan yeniden pantolonunu çekiştirdi, umutsuz görünüyordu.

"Kayıp mı oldun?"

Çocuk başını salladı ve alt dudağı sallanmaya başladı. Kyungsoo oğlanın ailesini ikinci kez kontrol etti ancak çocuğu arayan kimseyi görmüyordu. Gidip çocuğun ailesini kendisi aramak istedi fakat birilerinin çocuğu arıyor olma ihtimaline karşı da çocukla birlikte yerinden ayrılmak istemedi.

Çocuğu kaldırıp bankta kendi yanına oturttu.

"Annenle baban seni bulana kadar benimle bekleyebilirsin, tamam mı?"

Çocuk başını salladı ve Kyungsoo'nun yemeğini gösterdi, Kyungsoo çocuğun düzgünce konuşup konuşamadığını merak etmişti.

Son kalan tarçınlı çubuğuna baktı ve tarçınla şekeri yalamaya başlarken yüzü aydınlanan çocuğa uzatmadan önce içinden ağladı. Yiyeceklerini asla paylaşmazdı ancak bu küçük oğlan, karşı koymak için fazla sevimliydi.

"İşte orada!"

Kyungsoo bakışlarını küçük çocuktan ayırdı ve öğrenci konseyindeki Choi Jinri ile arkadaşları Soojung ve Sunyoung'un hep birlikte ona koştuklarını fark etti.

"Oh Tanrım, her yerde seni arıyordum!" Jinri küçük çocuğun iyi olup olmadığını kontrol ederken sevinç çığlıkları atıyordu.

"Oh! Kyungsoo-ssi!" Nihayet onun da orada oturduğunu fark ederek ayağa kalkıp kusursuzca doksan derece eğilmeden önce konuştu, o da karşılık verdi. Jinri'yi her zaman severdi.

"Kardeşin mi?" Diye sordu. Kız başını salladı ve yanakları pembeleşti, başını biraz eğmişti. Kyungsoo, Soojung'un gözlerini devirdiğini görebiliyordu.

"Bir anlığına arkamı döndüm, sonra baktım ki kaybolmuş! Onu birtakım pedofillerin yerine senin bulmana çok sevindim! Çok teşekkürler!"

"Ben de onu bulduğuma sevindim." Gülümsedi.

Onunla çoğunlukla pazartesi günü yaptıkları öğrenci konseyi toplantısı hakkında ufak bir konuşmaya girdi, ta ki Sunyoung, ikisinin dikkatini dağıtarak ayağını yere vurmaya başlayana kadar. Kyungsoo kızlara bir kaşını kaldırdı.

"Şimdi ne var?" Soojung rahatsızca sordu.

"Taeminnie şu lanet olasıca telefonuna hâlâ cevap vermiyor!" Kyungsoo'nun ve küçük çocuğun ürkmesine sebep olarak çığırdı, diğer kızlar buna alışkın olmalıydı.

"Akşamdan kalmadır muhtemelen. Dün gece Sehun ve Jongin ile birlikteydi ve görünüşe bakılırsa zil zurna sarhoş olmuşlardı." Tırnaklarına bakıp sıkkın görünerek konuştu.

Kyungsoo, Jongin'den söz edilmesiyle rahatsız hissetmeye başlamıştı. İçeceğinden bir yudum alarak dikkatini dağıttı.

"Nereden biliyorsun?" Jinri sordu, kafası karışmış görünüyordu ve Kyungsoo saniyesinde soruya dikkat kesildi, kafasının içinden tabii ki.

"Jongin dün sarhoşken beni aradı." Omuzlarını silkerek cevapladı.

"Ne dedi?" Sunyoung sordu, heyecanlanmış görünüyordu, Jongin sarhoşken çok komikti. Kyungsoo her nasılsa korkuyla yutkundu.

"Tamamen emin değilim, sanırım bir bebekle ve Sehun'un ağlamasıyla alakalı bir şeydi?" Öncesini düşünürken burnu kırıştı. "Sanırım ona bebek diye sesleniyordu. Bilemiyorum."

Onların tüm hikayeyi bilmemeleriyle rahatlayarak iç çekti ama şu an acayip öfkeliydi. Jongin onca insanın içinden Soojung ile konuşabiliyordu ama kendisiyle konuşamıyordu öyle mi?! O gün ikinci kez gözlerinin sinirle seyirdiğini hissetti. Neredeyse kızıl kafaya dik dik bakacaktı ancak kendini tuttu.

"Pekala, sizi görmek güzeldi kızlar ama gitmem gerek."

"Oh, tamam. Tekrar teşekkürler Kyungsoo-ssi." Jinri eğildi. "Gelecek konsey toplantısında görüşürüz!"

Kız tekrar gülümsedi ve Kyungsoo tekrar eğilmeden önce gülümsemek için elinden geleni yaptı, küçük çocuğa hafifçe el salladığına emin oldu.

Yürüyüp uzaklaştı ve köşeyi döner dönmez dudaklarındaki gülümseme soldu ve yerini sert bakışlara bıraktı.

O aptal çük kafa neredeyse başka insanlara söyleyecekti ve Sunyoung ile Soojung, okullarındaki en büyük dedikoduculardı. Eğer Jongin cidden mantıklı konuşsaydı şimdiye tüm okul duymuş olacaktı. Şans eseri işin aslı başkaydı. Öfkenin içinden onu tekmelediğini hissetti ve eğer Jongin burada olsa onu marş marş evine götüreceğini ve on sekizinci yüzyıla geri dönünceye kadar, hamile olsun veya olmasın onun kıçını tekmeleyeceğini biliyordu.

Artık etrafı insanlarla çevriliymiş gibi hissetmiyordu, çıkışa yöneldi ve Tao'yu aradı, şu an duygularını yiyormuş gibi hissediyordu.

------------------

Kyungsoo ve Tao, Tao'nun dairesinden sadece birkaç blok ötede olan küçük bir ramyun dükkanındalardı. Birkaç dakika önce onu almıştı ve Yixing'in evine oradan beraber gideceklerdi, ona verecek bir şeyler bulduktan sonra tabii ki. Görünüşe bakılırsa Tao da henüz onun için bir şey almamıştı.

Tao aslında Sehun ile birlikte gitmeliydi ancak çocuğa hâlâ nasıl da öfkeliydi, hepsinden öte dün gece basbayağı sarhoşken Tao'yu aramış, Tao Sehun'a soğuk davranmıştı ve Kyungsoo bunu zerre kadar umursamamıştı. Bunu hak etmişti ve eğer konuşanlar Jongin ile kendisi olsaydı muhtemelen o da aynısını yapardı.

Yemeklerini beklerken Sehun'un o günkü sayısız arma girişimleri tarafından bölünmüşlerdi. Tao masada duran telefonuna bakarken homurdandı, titrerken yavaşça köşeye ilerliyordu. Kırmızı reddetme tuşuna basmadan önce Kyungsoo'ya bir bakış attı.

"Üzgünüm..." Sesi kısılmıştı.

"Sorun değil." Kyungsoo omuz silkti ve sodasından bir yudum aldı.

Tam da Tao konuşacakken telefon yeniden çalmaya başlamıştı. Bakışlarını cihaza indirdi, canı sıkılmıştı ve Tao'nun canı sıkılmışsa, Kyungsoo'nun da öyleydi.

Büyük olan yuvarlak masanın karşısından telefonu kaptı ve iznini isteyerek Tao'ya baktı, cevap olarak baş sallama alınca yeşil cevaplama tuşuna bastı.

"Tao!"

"Cıkss." Kyungsoo içeceğinden başka bir yudum alırken cevapladı.

"K-Kyungsoo?"

"Deme be." Gözlerini devirdi.

"O-Oh... Tao nerede? Onunla konuşmam gerek."

"Senin ahmaklıklarını görmezden gelmeye çalışıyor, ama sen ikide bir arıyorsun. Yani görüyorsun ki bir sorunumuz var." Tao boğazından çıkmak için onu tehdit eden kahkaha baloncuklarını bastırdı.

"Özür dilemeye çalışıyorum, bırak da onunla konuşayım."

"Onunla konuşmak istiyor musun Tao?" Başını salladı. "Hayır dedi. O yüzden benimle konuşmaya ne dersin seni küçük bokçuk?"

"Ben, uh..."

"Lanet olası bir cesaretin olduğunu biliyor musun Oh Sehun, yapacağım işlerde söz hakkın varmış gibi davranıyorsun."

"Tao sana söyledi mi?"

"Tabi söyledi, seni eşşoğlueşşek!"

"Hyung ben onu kastetmedim--"

"Neyi kastetmedin lan? İnsanların işlerine burnunu sokmamayı mı?!"

"Jongin benim en iyi arkadaşım!"

"Bana o götlekten bahsetme!"

Tao gergince etrafına baktı, Kyungsoo'nun azarlaması giderek gürültülü ve saldırganlaştıkça başını eğerek özür diliyordu. Garson ramyun kasesini önlerine bırakıp uzaklaşmadan önce onlara bir bakış attı. Belki de telefonu açmasına izin vermemeliydi...

"Bak şu an duygusal olduğunu biliyorum ama--"

"Pardon?!" Diye ciyakladı. "Hassiktir lan oradan!" Sertçe kapatma tuşuna basmadan önce bağırdı. Böyle zamanlarda hala kapaklı telefonlardan olmasını diliyordu böylece dizilerdeki gibi dramatik bir biçimde çat diye suratına kapatabilirdi.

Başını kaldırıp şoka giren Tao'ya baktı ve ona bakan yabancıları görünce aynı derecede şoka girdi. Bir özür mırıldanmadan önce koyun gibi sırıttı. Belki de bu iyi bir fikir değildi.

------------

Sehun hüsran içinde yatağında dönmeden önce inanamayarak telefona bön bön baktı. Sadece Tao'dan özür dilemek istemişti ama şimdi Kyungsoo da ona öfkeliydi. Ayaklarını tekmeledi ve mızmızlandı.

"Allah aşkına şu çeneni kapat Sehun, uyumaya çalışıyorum!"

Jongin yerden seslendi, dün gece çocuğun yatağından hacıladığı yastığın altına kafasını saklıyordu.

Başı ağrıyordu, karnı ağrıyordu ve bir sebepten eli de ağrıyordu ama nedendi bilmiyordu.

Sehun sağolsun dün gece kafası bir milyon olmuştu ve şimdi bin pişmandı. En ufak bir ses kafasını zonk zonk zonklatıyordu.

Taemin esneyip yeniden uyuyakalmadan önce hemen yanından mırıldandı.

"Bunların hepsi senin hatan."

Jongin ayaklanmadan önce irkilerek homurdandı. Ellerini yere sabitledi, oda etrafında dönüyor ve midesini bulandırıyordu. Dün gece içmek muhtemelen iyi bir fikir değildi.

"Ne diyorsun be?" Mırıldandı, gözlerini tamamen açmak için elinden gelenin en iyisine çabaladı ancak başarısız olmuştu. Sehun'un olduğunu varsaydığı yöne doğru gözlerini kısarak baktı.

"Görünüşe göre dün sarhoşken Tao'yu aramışım."

Jongin gözlerini devirdi ancak yapar yapmaz, bir acının kafasına vurduğunu hissederek irkildi.

"Yani? Özür dileyiver işte."

"Sabahtan beri ne çüküm iş yapmaya çalıştığımı sanıyorsun acaba? Durmaksızın onu arıyorum ve bir bakıyorum ki açan kişi Kyungsoo! Bu arada, beni insanların da fark ettiği üzere pek de kibar olmayan şekilde küçük bokçuk dedi! Sana da götlek dedi!"

Jongin bir şey diyemiyordu. Aniden fazlasıyla ayılmıştı ve sadece Sehun'un mızmızlanmalarını görmezden gelip yatağa geri dönmeyi dilemişti, böylece her şeyin gerçekliğiyle yüzleşmek zorunda kalmazdı.

Dün gece kıçı başı bu kadar dağıtmasının sebebi Kyungsoo idi. Sadece unutana kadar içmek istemişti ve işe yaramıştı da... Ta ki uyanana kadar.

"Öyle mi dedi?"

"Evet... Sanırım dün onu görmezden geldiğin için sana kızmış..."

Jongin, Kyungsoo'nun ona kızmaya her türlü hakkı olduğunu düşünüyordu çünkü Kyungsoo'yu yok saymak cidden çok föşşikçe bir hareketti, bunu biliyordu. Ama şu an Kyungsoo da ondan aşağı kalır değildi. O da Jongin'i haftalarca yok saymıştı. Jongin onu sadece bir gün görmezden gelmişti ve o böyle davranıyordu.

Belki de bilinçaltında çocuktan acısını çıkarmaya çalışıyordu, kim bilir. Tüm bildiği buydu evet, konuşmaları ve bir şeyleri çözüme kavuşturmaları gerekiyordu ama korkmuştu. Gerçi bunu kimseye itiraf edecek falan da değildi.

Çocuk sahibi olmak istemiyordu ama Kyungsoo'nun kürtaj olmasını da istemiyordu. Baba olmak istemiyordu ama yorgunluktan leşinin çıkmasını da istemiyordu. Bununla başa çıkamıyordu ama yapması gerektiğini de biliyordu.

Homurdandı ve gözlerini ovaladı.

"Saat kaç?"

"Neredeyse bir, niye ki?"

"Hadi gidip Baekhyun hyungu rahatsız edelim."

--------------

Baekhyun, Mortal Kombat'ta bir kez daha acımasız bir ölümle hayatını kaybederken gerindi. Oyun oynamak için yaratılmamıştı. Sadece bir tane havalı bir hareket yapmak için bir sürü tuş ve kombinasyon vardı. Aptalcaydı. Chanyeol başka bir zafer dansı ederken dik dik ona baktı.

"Niye Mario oynayamıyormuşuz?" Diye mızmızlandı.

"Kaç yaşındasın sen altı falan mı?"

"Hey!" Karşı çıktı. "Ben senden büyüğüm bir kere, seni dev!" Cevap olarak kendisine kahkahalarla gülen sevgilisini itti. "Kızgınsın çünkü Gökkuşağı Yolu'nda sana haddini bildirebiliyorum!" diye söylendi.

Chanyeol gözlerini devirdi. "Evet, tam da bu yüzden on yaşındakiler için üretilmiş oyunları oynamıyorum."

"Mario oynamayı sevmeyen biriyle çıktığıma inanamıyorum. Nasıl bir insanoğlu Mario sevmez ya?!" Baekhyun tümüyle ciddi bir şekilde sordu. Mario ciddi bir konuydu.

Chanyeol kaşlarını çattı. "Kyungsoo gibi konuştun..."

Baekhyun ne diyeceğinden emin olamayarak dudağını ısırdı. Dün bütün günü çoğunlukla morali bozuk olan sevgilisi ne isterse onu yaparak geçirmişti. Chanyeol Kyungsoo'ya hâlâ kızgındı ve onu daha önce asla sokmadığı bir duruma sokuyordu.

Chanyeol ve Kyungsoo asla kavga etmezdi. O ikisiyle tanıştığından beri kavga edermiş gibi yaptıklarını bile bir kez olsun görmemişti. Bu yüzden nasıl bir yol izleyeceği konusunda gerçekten bir fikri yoktu.

Chanyeol'e Kyungsoo'yu affetmesini söylemek onun üzerine vazife değildi çünkü yaptığı şey gerçekten boktan bir şeydi. Fakat neden yaptığını tümüyle görmüştü.

Baekhyun Chanyeol'ün yanında olup olmamak konusunda iki arada bir derede kalmıştı ve onun tümüyle bir aptal olduğunu düşünüyordu. Gerçekten Chanyeol aşırı tepki veriyordu ama onun sevgilisine destek olması gerekiyordu, değil mi? Chanyeol'e bunu aşmasını söylememeliydi öyle değil mi? Bilmiyordu.

Dolayısıyla yanlış bir şey söylemekten korkarak çenesini kapalı tuttu. Bir yarısı bu konuda Kyungsoo'dan taraf olmak istese bile, yapamazdı. En yakın arkadaşlar değillerdi ve Chanyeol onun sevgilisiydi.

"Pizza söylemek ister misin?" Diye önerdi. Chanyeol yanağından makas almadan önce başıyla onayladı.

Baekhyun kapı çaldığında el ilanlarına bakıyordu. Kafası karışarak Chanyeol'den kimin geldiğine bakmasını istedi. Ailesinin ne zaman dönmeleri gerektiğini bilmiyordu ama anahtarları vardı. Ve arkadaşlarını beklemediğine de oldukça emindi.

"Jongin ve Sehun!" Chanyeol kapıdan seslendi ve iç çekti, daha çok pizza gerekecekti.

Jongin, tamamen uyandıktan bir saat sonra Sehun ile birlikte Baekhyun'un evine doğru yollanmıştı. Ilık bir duş almış ve bağırsaklarını kusmamak için bir sürü ilaç içmişti. Güne başlamaya hazır olduğunda saat çoktan iki olmuştu, neredeyse üçtü. Böylesine geç bir saate kadar uyuduğuna inanamıyordu. Eve geç gittiği zaman ailesi onu muhtemelen öldürecekti.

"Hyung, açız!" Chanyeol'ün yanındaki koltuğa zıplarken bağırdı, Sehun oturmak için köşedeki koltuğu seçmişti.

"Seni besleyecek kendi ailen yok mu senin?!" Baekhyun mutfaktan bağırdı.

Jongin onu sallamadı ve ikinci kumandayı aldı. Sehun Tao'ya yüzüncü mesajını gönderirken iç çekti. Berbattı.

"Sorunu ne bunun?" Baekhyun iki büyük boy pizza söyledikten sonra geri geldi. Açlıkan ölüyordu ve onunla diğer üç çocuk arasında tek bir pizza yeterli olmayacaktı. Cüzdanı için için ağlıyordu.

"Tao onu sallamıyor." Jongin, konsantrasyonunun bozulup Chanyeol'ün bol kan ve kırık kemik bulunduran özel bir hamle yapmayı başarmasına küfür ederek konuştu.

"Sen ne boklar yedin Oh Sehun?" Baekhyun fırçayı çekti.

Tao onun küçük kardeşi gibiydi ve eğer Sehun onu incitmişse eşek sudan gelene kadar onu dövmekten çekinmezdi.

Sehun kanepeden homurdandı.

"Benim suçum değil! Jongin'in suçu!"

"Nasıl benim suçum oluyormuş lan?!" Chanyeol'ün mızırdanmasına sebep olarak oyunu durdurup bağırdı, döndü ve sarışın oğlana baktı.

"Eğer pipini kendine saklayabilmiş olsaydın bunların hiçbiri yaşanmayacaktı!"

"Oh laf söyledi bal kabağı! İçimizdeki en büyük erkek kaşarı sensin be!"

"Tabi tabi, en azından ben kimseyi hamile bırakmadım!"

Jongin kendini kaybetti ve gafil avlanıp ciyaklayarak koltuktan düşen sarışın oğlana saldırdı.

Baekhyun onlar kahve masasına yuvarlanıp annesinin orada tuttuğu bir vazoyu neredeyse devirirlerken girdiği transtan şak diye çıkmadan önce pörtlemiş gözlerle bakakalmıştı. Güreştikleri yere ulaşıp isyan içinde bağıran Jongin'i kulağından hızla çekmeden önce ofladı.

Chanyeol sessizlik içinde izlemeye devam ediyordu. Beynindeki çarklar dönüyordu. Jongin birini hamile bırakmıştı. Kyungsoo hamileydi. Her şeyi çözmek için dâhi olmaya falan gerek yoktu. Kyungsoo Jongin ile yatmış ve bunu ona söylememiş miydi yani? Ama daha da önemlisi, Jongin onun en yakın arkadaşını hamile bırakmıştı. Yumruğu esmer oğlanın yüzüyle temas etmeden önce düşündüğü son şey buydu.

---------------

Tao ve Kyungsoo 6.15 gibi eve gelmişlerdi, ki teknik olarak geç kalmışlardı, Kyungsoo son derece rahatsız olurken Tao sorun etmiyor gibi duruyordu bu yüzden normalde olacağı gibi tepesinin atmasından çekinmişti.

Birkaç kez çaldıktan sonra, kapı tam bir kız gibi ciyaklayan Joonmyun tarafından onu bir kucaklamanın içinde yutmadan önce açılıvermişti. Büyük olanın ağzı açılır açılmaz Kyungsoo'nun burnu kırışmıştı ve her şey bütünleşmişti. Sarhoştu.

"Kyungsoo-yah! Ve oh!" Joonmyun hemen hemen kulağına çığırmıştı. "Taozi!"

Joonmyun onları içeri aldı ve Kris'in salonuna yöneltti. Burası sarhoş oğlanla paylaştığı iki katlı bir daireydi. Hiçbiri üniversite yurtlarında kalmak istememişti ve her ikisi de yetişkindi dolayısıyla birbirlerine yardım ediyorlardı. Yine de her ikisinin de ailesi ödüyordu.

Ev güzeldi, her şey nispeten yeni ve pahalı görünüyordu. Ne kadar zevkli olduğuna bakılırsa Kris dekore etmişti, kuzeni pek zevkli sayılmazdı. Büyük olan tarafından sırasıyla on bir ve on üç yaşlarındayken zorla taktığı eş şapkaları düşününce yüzünü ekşitti. Bir daha Joonmyun'un ona kıyafet almasına asla izin vermemişti.

Joonmyun daima hafif sıklet biri olmuştu, o yüzden tökezleyip devrilmesi şaşırtıcı değildi. Tao açıkça ona gülüyordu ve Kyungsoo tüm koklayabildiği soju olduğu halde sinirlenmemeye çalıştı. Joonmyun yürümeyi kestiğinde diğerinin sadece yere kıç üstü oturup sızmasını ummuştu ama bunun yerine düşmüş ve Kyungsoo'yu da beraberinde çekmişti.

"Ne yapıyorsun?" Diye sordu.

"O-Oturacağız." Hıçkırdı ve Kyungsoo güldü. Tao esas konukları karşılamak üzere müsaadelerini istedi ve yürüyüp gitmeden önce Jongdae'yi geri getireceğine söz verdi.

"Koridorda oturuyor olmamızın bir sebebi var mı acaba?"

Joonmyun Kyungsoo'nun kucağına çöküvermeden önce başını salladı ve Kyungsoo, büyük olanın üzerine kusmaması için dua etti.

"Küçük k-kuşlar bana Kyungie'nin a-annişko o-olacağını söyledi!" Kıkırdamadan önce kollarını havaya kaldırarak şarkı söyledi. Kuzeninin hiç olmazsa sevimli bir sarhoş olduğunu itiraf etmeliydi.

"Uh evet... Kızmadın mı?"

"H-Hayır!" Kucağından fırladı ve taşkınlıkla gözleri pörtledi. "Senin bebeğinin M-Minseok hyungun bebeğinden daha iyi görünmesi gerekiyor! Benim için rekabet edeceğin konusunda sana güveniyorum!" Şakalaştı.

Kyungsoo gözlerini devirdi. Her şeyi rekabete çeviren tipik Joonmyun.

"Bana s-söz ver Kyungsoo-yah, benim için kazanacaksın!" Büyük olan yüzünü kavradı ve yoğunca ona baktı. Alkol kokan nefesinde neredeyse boğularak hissizce başını salladı.

"Uh tabi hyung."

Mırıltılı bir "güzel" kelimesiyle başını Kyungsoo'nun karnına dayamadan önce tekrar kucağına oturuverdi. Son derece tuhaftı ve Tao'nun geri geliyor olduğuna dair herhangi bir işaret için etrafa bakındı ancak hiç şansı yoktu. Bir parmağın karnını dürttüğünü hissettiğinde neredeyse ruhunu teslim ediyordu.

"Bebişko-ssi! D-Dinle bakayım!" Kyungsoo'nun kahkahasını bastırmasına neden olarak karnına doğru bağırdı. "Minnie'nin bebeğinden daha sevimli olursan iyi edersin yoksa h-hyungunu üzeceksin! S-Sana güveniyorum! Faytink!" Yumruğunu sıkıp neredeyse Kyungsoo'nun kafasına vurarak havaya kaldırdı.

"Kyungsoo-yah s-sen de ona söylemelisin!"

"Hyung... Bebek daha tohum boyutlarında. Kulakları yok... Seni duyamaz ki." Yüzünde bir tebessümle açıkladı. Joonmyun somurttu, dudakları bir "oh" bırakırken daire olmuştu.

"İşte buradasın." Jongdae koridorun sonundan konuştu. "Yemin ediyorum iki saniye işemeye gidiyorum ve sen ortalığı darmadağın ediyorsun. Oh selam Kyungsoo."

"Selam hyung, lütfen sevgilini kucağımdan çek."

Jongdae sarhoş olan Joonmyun'u yerden kaldırmadan önce kahkaha attı, büyük olan ağırlığını dengesizce üzerine verirken az kalsın geri düşüyordu.

"Jonggie! Açım ben!"

herkesin hapur hupur pizza yiyor olduğu mutfağa yöneldiler. Tao Kris ile bir konuşmanın ortasındaydı. Luhan bir şişe biraya özlemle bakarken Minseok'un yanında oturuyordu ve birbirleriyle konuşan tanımadığı birkaç çift insan vardı. Yürüdü ve Minseok'un yanına oturdu.

"Luhan ile ne yaptınız?"

Minseok gözlerini devirdi. "Şu an mutsuz çünkü bira içmek istiyor ama ben ona hayır dedim."

"Lüüütfeeen Minseok?" Luhan yüzüne en iyi üzgün ifadesini oturtarak yalvardı. Minseok yüz çevirdi.

"Eğer ben içemiyorsam sen de içemezsin."

Luhan Kyungsoo ve Minseok'un gözlerini devirmelerine sebep olarak ağlayacakmış gibi görünüyordu. Bir dilim pizza kaptı, tüm bunlar olurken mırıldandı ve sodasından bir yudum aldı. Luhan'ın işi zordu.


DEVAM EDECEK...

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

74K 5.8K 27
Mine Yazar: HavocLight Çeviri: minnikiniz Orijinal link: http://www.asianfanfics.com/story/view/639224/mine-fluff-romance-exo-kai-jongin-kyungsoo-k...
3.8M 237K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
14.5K 1.6K 25
Baekhyun üniversitesye girmeye çalışan sıradan bir öğrenciydi, gözlerini hiç bilmediği bir köy ve zamana açana dek. Cani olarak bilinen general Park...
66.9K 3.8K 23
"Boşanmak istiyorum." [Divorce]