"Neden burada olduğunu tek seferde söyler misin? Sonrasını konuşuruz. Önemli olan neden bizim peşimizde olduğun."

Omuzlarımı kaldırmaya çalıştım ama ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı. Yanıtım hazır olduğu için kasmama gerek dahi yoktu.

"Defne hastaneden çıkınca sizi bulmamı istemişti."dediğim an Barış ve Anıl birbirlerine baktılar. Koray'da onlara doğru baktığında bir tek Ali beni izliyordu.

"Na-nasıl yani?"diye kekeleyerek soran Anıl'a dudak büktüm."Sizlerin bana yardım edebileceğinizi söyledi."

Onlar bakışlarıyla birbirlerine duygularını aktarırken ben boynumu hareket ettirmeye çalışıyordum. Üzerine binen ağrıyı kendimce hafifletmeye, ya da ona alışmaya çalışırken Ali'den gelen nefret dolu bakışları görmezden geliyordum. Ona artık kendimi kanıtlayamazdım. Diğerleriyle düşman olduğunu düşünürsek çok da gerek yoktu.

"Ne konuda?"Gözlerini kısarak bana bakan Barış gayet ciddi bir tavırla sormuştu. Ses tonunda ciddiyetten başka bir şey yoktu.

"Almam gereken bir intikam var."

Anıl hemen ayaklandı ve kafasını iki yana defalarca kez sallarken kapıya doğru yürüdü."Hayır...Hayır asla olmaz. Bir intikama daha ömür çürütecek kalp yok ben de."

"Defne böyle bir şey söylemez, sen kimi kandırıyorsun?"diye çıkışan Koray'a nazikçe gülümsedim."O yüzden mi sizler hakkına her şeyi biliyorum? Defne hayatımı mahvetmeye kendine görev edinmiş üvey abimden kurtulmamı çok istiyordu. Bu yüzden sizin yardım edebileceğinizi söylemiş olmalı."

Gülmeye çalışırken vücudumu bir anlığına kasmış olmalıyım ki ağzımdan acı dolu bir inleme kaçtı. Hayır... Bu ağrıdan kurtulmak için hastaneye de gidemezdim. Umalım da iç kanama geçiriyor olmayayım...

"Defne böyle bir şey söylemezdi. İntikam ondan hayatını aldı. Doğru yolun bu olmadığını herkesten çok iyi biliyor."diyerek gözlerini yere diken Barış oldukça mutsuz görünüyordu.

"En iyisi bu işe burada son vermek."diyerek uzaktan konuştu Anıl."Bugün olmamış gibi davranalım. Alâ sen de bir daha karşımıza çıkmasan iyi edersin. Seni akıl hastanesine geri göndermek isterdim ama orada kendi iradesiyle tutulmayan arkadaşım intihar etti. Öfkene sahip çık, kendi yoluna bak."

Barış kafasını sallayarak bana doğru yaklaştı. Kollarımdaki ipi çözerken bana oldukça yaklaşmak zorunda kalmıştı. Onun nefes alış verişlerinden tut öfkesine kadar her şeyi hissedebiliyordum. Bana yakın durdukça kafamı çevirip yüzüne bakmamak için kendimi çok zor tutuyordum. Nasıl bir ifadeye büründüğünü görmek istiyordum.

"İyi biri olduğunu sanmıştım."dediğinde sesine yansıyan hayal kırıklığı kalbimin üzerine bir yük misali bindi. Kafamı çevirdim ve yüzüne baktım. Benimle göz teması bile kurmamasına rağmen yüzümde dolanan utanç simgesi sıcaklığa mani olamadım. Ona söyleyecek doğru kelimeleri bulamazken bir anlık telaşa kapıldım. Onun hayal kırıklığı olmak istemiyordum. Beni sabah güneşin doğuşunu izlediği ve anlamlı sözler sarf eden kız olarak bilsin istiyordum. Aklında kötü biri olarak kalmak istemiyordum.

"Kötü değilim."diye sessizce yanıtladığımda ipi çözmüştü. İpi ellerinin arasına alırken kafasını bana doğru çevirdi. Göz göze geldiğimiz an duraksadı. Uzun bir süre gözlerime baktıktan sonra dudaklarını birbirine bastırırken gözlerini elindeki ipe doğru çevirdi.

"Olacaksın."dedikten sonra gözlerime baktı ve ona cevap vermemi dahi beklemeden geri çekildi. Benden uzaklaştığında ayağa kalkmak istedim ama yapamadım. Vücudumun belli noktalarına saplanan acı dolu ağrılarla ağlamaklı bir ses çıkardım. Gözlerimi acıyla yumduğumda nefes almanın artık iyice zorlaştığı evredeydim. Göğüs kısmımda bir şey batıyor gibiydi.

11 NUMARAWhere stories live. Discover now