Bölüm 41: İhanetin Ölümcül Bedeli

13.9K 1.1K 2.2K
                                    

Hellö! Nasılsınız bakalım, özlediniz mi bizimkileri?

Kötü son mu yoksa iyi son mu tahminlerinizi bu satıra bırakabilir misiniz, bu sıra bunu çok merak ediyorum.

Bölümden sonra mutlaka profilime uğrayıp yeni kurgum olan Veyl'e bakın, düşüncelerinizi merak ediyorum❤️

Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın, bu çok önemli. Sınav haftanız olduğu için yazdıktan sonra biraz bekledim, size göre bir gün belirlemeye çalıştım. Umarım tutturabilmişimdir...

Bölüm 41

İhanetin Ölümcül Bedeli

Ellerimi kalın parmaklıklara tokat gibi geçirdiğim anda karanlığın içinde bir ışık yandı. Tam tepemdeydi, beni aydınlatıyordu ama yine de önümü göremiyordum. Ellerimi bir kez daha parmaklıklara geçirdim. Tavana kadar uzanıyor gibi görünüyordu ama bir tavan göremiyordum. Küçücüktü, içine sığabileceğim kadar genişliği vardı. Sanki her geçen saniye daha da daralıyordu, beni demir parmaklıkların arasında sıkıştırıp öldürmek istiyordu. 

Kim yapıyordu?

Kimdi beni öldürmek isteyen?

'Sensin.' diye yanıtladı bir ses, neresi olduğunu bilmediğim bu yerde yankılandı. Yankılar sonsuzluğa uzanıyor gibiydi, bir sonu yoktu. Aynı benim zihnim gibi, sonsuz karanlığa sahipti.

'Kimsin!' diye haykırdım, ellerimi bir kez daha parmaklıklara sertçe geçirdim. 'Çıkar beni buradan.'

'İstersen çıkabilirsin.' diye fısıldadığında sesi zihnimde yankılandı, karanlık bir ruh gibiydi. Konuştuğu sırada ellerimi parmaklıklara vurmak üzereydim. O anda öne doğru savruldum, dizlerimin üzerine sertçe düştüm. Parmaklıklar yok oldu. 'Söylemiştim.'

'Sen de kimsin?' diye öfkeyle sorarak ayağa kalktığım anda aydınlığımın hemen önünde bir beden belirdi. Yüzü karanlıkta kalıyordu, sadece güldüğünü görebiliyordum. Bir düşman mıydı, beni öldürmek için mi buradaydı?

'Ben kim miyim?' dedikten sonra histerik bir kahkaha patlattı. Saçları göğsünün altına kadar uzanıyordu, eski saçlarımı andırıyordu. Sesi de tanıdıktı, tanıdığım biri olmalıydı. "Ben senin zihnindeki sesim.'

Bir adım öne çıktığında yüzü aydınlandı. Üstünde sarı hasta forması vardı, saçları dağılmıştı ve yüzü, elleri kan izleriyle doluydu. Bütün bunlara rağmen gülüyor, karanlık gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Yüz ifadesinden bile o kadar güçlü, korkusuz görünüyordu ki afallamadan edemiyordum. Karşımda her şeyi başarabilecek, karanlığı avuçlarının içinde tutan ve onunla bir kukla gibi oynayan biri vardı.

Bu bendim.

Katliamdan sonraki bendim.

Barış'ları bulmadan önceki halimdi.

"Bütün bunlar senin yüzünden oldu!" diye bağırdım, ona çok öfkeliydim. "Susmadığın için oldu. Ben senin yüzünden Barış'ı..."

Cümlenin devamını getiremedim, dudaklarım bir anda mühürlendi. Ona zarar verdiğimi hatırladıkça dudaklarım mühürleniyordu. Ben Barış'ı merdivenlerden itmiştim, başından akan kanın zemini boyadığını görmüştüm. Anıl'dı o, Anıl sanmıştım. Beni kandırmıştı.

'Sen yaptın.' dedim, kaşlarım inanamıyormuş gibi çatıldı. 'Arden değildi, sen yaptın.'

Gülüşü daha da derinleşti, başını öne doğru hafif eğdiğinde bakışları daha karanlık bir hal aldı. Beni yok edebilecek tek kişi oydu ve ben onun beni yenebileceğini artık biliyordum. 

11 NUMARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin