Bölüm 4:Takip

35.4K 2.3K 8.6K
                                    

Akıl hastanesinden kaçmamın üzerinden koskoca bir hafta geçmişti. Bu bir haftada, etrafın sakinleşmesini, üzerime dikilen gözlerin uzaklaşmasını beklemiştim. O gün hastaneden benim dışımda beş kişi daha kaçmıştı ve hepimiz aranıyorduk. Bunları, kaldığım küçük pansiyonun tüplü televizyonundan öğrenmiştim. Katliam tüm dünyanın gündemine oturmuştu ve günlerce ekranlardan düşmemişti. 

Bir hafta önce, ormandan çıktığımda yaptığım ilk iş üstümdeki sarı, kanlı formadan kurtulmak olmuştu. Eski, ara sokaklara girip, bahçeli ev aramıştım. Bulduğum bahçeli evlerden kendime uygun siyah bir tayt ve uzun, siyah kapüşonlu bulmuştum. Kapüşonlu muhtemelen bir erkeğe aitti ama umurumda olmamıştı. 

Sarı, kanlı formamı, evsizlerin kol gezdiği bir ara sokakta, ateş yakılan bir konteynırın içine atmıştım. Ondan tamamen kurtulduğumda kendimi ucuz bir pansiyonun önünde bulmuştum. Ücreti çıkışta vereceğim konusunda anlaşmıştık ve kimlik istediğinde yaşlı adama acıtasyon yapmıştım. Dedem olacak yaştaydı ve kare gözlüklerinin ardından bile gözlerini kısarak bakıyordu. Göz sağlığının eksilerde olması benim yararımaydı. 

Pansiyondan çıkmadan önce bu yaşlı, tonton amcaya borcumu ödemeliydim ama nasıl yapacağım hakkında en ufak fikrim yoktu. Ortalık sakinleşinceye dek beklemek zorunda olduğum için dışarı çok nadir çıkıyordum. Parayı nasıl ödeyeceğimi bilmiyordum ama çıktığımda olmasa bile birgün geri dönüp ödeyecektim.

Akıl hastanesindeki katliam haberleri gündemden düştüğünde, kaçak hastalardan üçü yakalandığında ve geri kalanlar için açık yakalama emri bırakldığında kendimi pansiyondan dışarı atmıştım. Çünkü aklıma kalacak başka bir yer gelmişti ve ben adresi biliyordum. Tam olarak değil ama bulabileceğime inanıyordum. 

Yol almış, hedefime doğru ilerlerken otostop çekmeye başladım. Hava karardığı için insanlar durmak bilmiyorlardı. Yarım saatten fazla süre otostop çektikten sonra gri bir araba yanımda durdu. Yolcu tarafından indirdiği cama doğru eğildiğimde onun bir kadın olduğunu gördüm. Üstünde klasik bir ceket, saçları aşağıdan düzenli bir topuz ve dudaklarında kırmızı tonlarında bir ruj vardı. Gözleri açık mavi tonlarında, saçları sarıya kaçık bir karameldi. Gülümsediğinde gözlerinin kenarları kırışıyordu ama o kadar temiz yüzlüydü ki, kaz ayakları bile yüzüne yakışıyordu. 

"Ne tarafa gidiyorsun?"diye sorduğunda en tatlı gülümsememi yüzüme yerleştirdim ama samimi olduğundan pek emin değildim. İçten gülümsemeyeli çok olmuştu ve yüzümde fazlalık gibi duruyordu.

"Bir arkadaşımın evini arıyordum, ilk defa gidiyorum."

"Saat epey geç oldu, bu yöndeyse seni eve kadar bırakabilirim."

Kadına bildiğim adresi, en azından bölgeyi tarif ettiğimde yakınlarından geçeceğini, zaten şehir dışına çıktığını söyledi. Arabaya bindim ve yol boyu bana işinden bahsetti. Organizasyon şirketinde müdür yardımcıdıymış ve şehir dışına bir düğünün organizasyonuna yardım etmek için gidiyormuş. Yol boyu sıkıldığından, tek başına yolculuk etmekten nefret ettiğini söyledi. Karşısına çıktığım için dualarının kabul olduğuna inanıyordu. Yanındakinin bir katil olduğunu bilse bunun duayla bir alakası olmadığını anlardı...

Beni istediğim yere bıraktığında, bulunduğumuz bölgeye göz ucuyla bakmadan edemedi. Burası büyük malikanelerle, villalarla dolu ıssız bir yerdi. İstanbul'un bir ucunda olmasını bırak, kuş uçmaz, kervan geçmez sözünün karşılığıydı. Evler birbirine oldukça uzaktı ve birbirlerinden haberdar olmaları imkansız gibiydi. 

"Arkadaşının evinin buralarda olduğuna emin misin? Burası çok ıssız bir yer."

Sahte gülümsemem dudaklarıma yayılırken kafamı yavaşça, onaylarcasına salladım."Evet, teşekkür ederim."

11 NUMARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin