Bölüm 32: Mektup

14.3K 1.2K 1.3K
                                    

Hellö! Eskisi gibi kısa yazmak bir tık iyi geldi, bence bölümler daha zevkli ve dolu bir hal almaya başladı bilemiyorum şu an öyle hissediyordum. 

Bölüm çok erken geldi farkındayım, yazınca yayımlamadan edemedim çünkü bölümün sonunda hepinizin bir sonraki bölüm için meraklı bir bekleyişe gireceğinizi düşündüm...

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın

Bölüm 32

Mektup

Ege'nin aptallığını ilan etmesinin üzerinden sadece birkaç dakika geçmiş olmalıydı ama ortalık hayli karışmıştı. Barış sürekli Ege'yi dövme ve öfkesini çıkarma peşindeydi fakat Anıl onu ısrarla tutuyordu. Koray kenara çekilmiş, bıkkın bir vaziyetteydi ve öylece etrafta kopan gürültüye kulak kesilip olanı izliyordu. Ali gülüyordu, koruma ona eşlik ediyordu. Bu çok hoşlarına gitmişti, riskli bir durumda olmamdan zevk alıyorlardı çünkü tek dertleri benden kurtulmaktı.

Ben ise hala olduğum yerdeydim, Barış'ın bana korkuyla bakıp sonra Ege'ye saldırmak için ayrıldığı noktadaydım. Olanları izliyordum, duyuyordum ama herhangi bir tepki vermiyordum. Bu durum beni korkutmuyordu, hiçbir şey hissetmiyordum. Birkaç katilden korkup eve sığınacak halim yoktu. Ege'nin katil zırvaları umurumda değildi, ben burada kısılıp kalmayacaktım ya da onunla buradan çıkıp saçma katil çetesine katılmayacaktım.

Eğer katil çetesine katılmayı kabul edersem bu tek bir şey için olurdu. Hepsini öldürmek için kısa bir süre onlardan biri gibi davranabilirdim. Sonrasında zayıf anlarını kollar, hepsini tek tek indirirdim. Kan gölü, Ege'yi yıkadıkları gibi bir kan gölünün içinde cansız bedenleri yatıyor olurdu ve eminim ki onları kimse bulamazdı. Saklandıkları sığınak bir şeytanın dokunduğu karanlık, nemli ve ıssız bir yer olmalıydı. Normal insanlar, şeytanın sığınaklarına girmezlerdi.

Burası da bir şeytanın sığınağıydı ama bir meleğin dokunuşu olduğunu hissedebilirdiniz. Burası farklıydı, diğer katillerin sığınaklarına benzemiyordu. Yeterince korkunç, nemli, ıssız değildi ve şeytan buraya dokunmayı unutmuştu. Şeytan hikayesi olan yerlere dokunamazdı, buranın bir hikayesi vardı.

"Dışarı atalım." dedi Koray, hala koltuğun kenarına oturmuş boş bir ifadeyle Barış ve Ege arasında dönen kavgaya bakıyordu. Bu söylediğiyle herkesin dikkatini üzerine çekmişti, genelde mantıklı konuşurdu ama bu kez mantıklı gelmiyordu. Eğer söylediği doğruysa bu bizim için bir şeyi değiştirmeyecekti. İçeridekilerin zarar görmesini, buna tenezzül edilmesini dahi istemezdim.

"Yine de ölürsünüz!" diye öfkeyle çıkıştı Ege, o kadar büyük bir stresin altındaydı ki alnından akan terleri buradan görebiliyordum. Üzerine sinen kanın pis kokusu odaya dolmaya başlamıştı. Terine karışan kan hiç hoş bir koku yaymıyordu. "Ya birlik oluruz ya da birlikte ölürüz."

"Asla." dedi Anıl, bu konuda çok netti. "Ne Ali'yle ne de seninle bir daha birlik olmayız."

Ali, elini göğsüne bastırırken buna inanamıyormuş gibi bir ses çıkardı. "Ben size ne yaptım pardon?"

Anıl, elini göğsüne koyarak Ali'yi taklit etti. "Ben size ne yaptım pardon?" Elini göğsünden çekerek tişörtünü kaldırdı ve iyileşmekte olan yarasını gösterdi. "Senin yüzünden ölüyordum."

"Benim hatam değildi, bir katil olduğumu psikopatın tekine anlatan Alâ'nın hatasıydı."

Ona ters ters bakarken yine sessiz kaldım. Bu işin nereye varacağını ve ne karar vereceklerini çok merak ediyordum. Sessiz kalarak üzerime bir yük binmesinden kurtulurken aynı zamanda zihinlerine yatan düşünceleri dökmelerini bekliyordum. 

11 NUMARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin