J-32

140 22 3
                                    

*sen cümlelerini noktaladığından beridir rüzgâr sesi ve dalgaların sesinden başka bir ses sessizliğimizi bozmamıştı. hiçbir şey söylememiştim. çünkü söyleyebilecek uygun bir kelime aklıma gelmemişti.

belki bütün cinayetlerini kabullenmemiştin şimdiye kadar ama iki kişi öldürdüğünü doğruluyordun. yani, gerçekten de birileri senin ellerin altında can vermişti.

garip bir düşünceydi. benim için. en azından sana karşı bir şeyler hissetmeye başladıktan sonra bu konuda dürüst bir konuşma yapmış olman, tuhaf bir rüzgâr estirmişti zihnimde. masum değildin. bize sunulan dosya da böyle söylüyordu ama senin ağzından duymak çok daha farklıydı.

uzun bir süre ellerini izlemiştim. ince ve uzun parmaklarını. ellerimin arasına alıp en ince ayrıntılarına dek incelemiştim. bu eller diye düşünüyordum. yanağımı okşayan bu eller, başka insanların canını aldı. kendi kendime bunu tekrarlamıştım ama işin garip tarafı, sandığım kadar sarsmamıştı beni. iki elini de kaldırıp yanağımı onlara yaslıyorken gözlerimi kapatmıştım ve tenimi tenine ağır ağır sürtüp durmuştum.

ellerinin sıcaklığı, olan bütün her şeye inanmamı zorlaştırıyordu. başından beri tekrarlıyordum ya hani, taehyung. sen kötülük için fazla güzeldin.*

-

bak, doğru anladığına eminsin. değil mi?

"jungoo'm. ayıp ediyorsun ama ben o kadar aptal biri miyim?"

*başımı olumsuz mânâda salladım.*

belki biraz daha fazla.

"JUNGOO!"

*felix karşımda hayâl kırıklığına uğramış gibi yıkılmış numarası yaparken ben hâlâ güvenilir hissetmediğim için çok azıcık telaşlı sayılırdım.

felix'i yoongi hyungun mekânâ ayak bastığı an bana haber etmesi konusunda tembihlemiştim, dakikalar önce. ama bu çok ince bir meseleydi. eğer bir dakika bile gecikirse dün olanlardan sonra yoongi hyung beni mâlum yerimden tavana asabilirdi. biliyordum.*

"o parıltılı aklından neler geçiyor benimle de paylaşmak istemez misin, hayatım?"

*bakışlarımı takıldıkları yerden çekip felix'in gözlerine çevirdiğimde dudaklarımı dişledim ve oturduğum yerden kalktım.*

vaktim olunca konuşuruz, gidiyorum ben.

"ahhhh. keşke ben de gelsem ya ne kadar da ayrımcı bir müfettiş oldun sen! en başta böyle değildin."

felix-

*parmaklarım kapının kulbuna sarılmışken şöyle bir yan döndüm ve yarım ağız sırıttım.*

aşk böyle bir şey.

*ve sonra göz kırpıp odayı terk etmiştim. ama sorun bakalım, jeon jungkook bundan aylar önce aşk nedir biliyor muydu yoksa aşkın varlığını savunanlara karşı "ewew, aynen beyinsiz ezikler."diye dalga geçen bir başkası mıydı?

şu an hiçbirinin bir önemi yoktu. çünkü işim gücüm vardı, onu oturup tartışamazdım. yoongi hyung. yoongi hyung işin ucundaydı.

sessiz olmalarına özen gösterdiğim adımlarım beni koridorun sonundaki odaya, yâni senin odana doğru yönlendiriyorken gülümsemeye devam ediyordum. bir süre sonra aralık bıraktığım kapıyı itmiş ve yine aynı sessizlikle içeriye girmiştim.

yatağında üzerine örttüğüm örtüye sarılmış şekilde derin bir uykudaymış gibi görünüyordun ama ne yazık ki bu tatlı görüntüyü bozmak zorundaydım. çünkü iş, güç, yoongi hyung. anladınız siz.

bad guys | taekookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon