T-40

109 13 2
                                    

*kendimi pek iyi hissetmiyordum ama kötü hissettiğimi de söyleyemezdik. eh, neden olacak, yanımdaydın ve bu beni hiçbir şey yapmasan dahi teselli ederdi. gözlerimi kapatmış gevşekçe sana sardığım kolumla huzuru tadıyordum. kalp kırıcı olan her şeyi boş vermiştim. hayalimde seni canlandırmaya başlamıştım onun yerine. böylesi daha güzeldi.

çok klasik. aslında hiçbir anlamı da yoktu. sadece, düşünmüştüm ki, her şeyden uzak büyük olmayan bir apartman dairesinin üst katlarının birindeyiz ve balkonda sen kollarını balkonun demirlerine yaslamışken fotoğraflarını çekiyorum. havalı bakışlarla ileriye baktığın görüntüler, yandan hafif gülüşlerin, arada gerçek kahkahaların... ben de onları kaydediyormuşum hemen yanından. bu kadar. bence güzeldi. gülüşünün bir fotoğrafını daha çektikten sonra tam da hayalimde sen elimden almak için fotoğraf makineme uzanırken gerçekliğe uyandırılmıştım. çok hızlı bir hareketle üzerime çıkıvermiştin. ne güzel sarılıyorken ne olmuştu şimdi?

yüzüme doğru eğildiğinde ama gülümsemeye başlamıştım. galiba beni öpecektin. ne tatlıydı değil mi? gözlerinizi kapattığınızda da açtığınızda da en çok istediğinizi görebilmek. o kadar şanslıydım ki ben.*

'bu koltukta seni nasıl öptüğümü hatırlıyor musun?'

*kaşlarım kalkıyorken sana bakmıştım dikkatle. ne kadar utanmazdın? keyifle gülüyordun bir de. cidden, cidden birlikte çalıştığımız süre boyunca diken üstündeydim. tam da anının adamıydın zaten sen. bir de keyiflendiriyordu yani seni.

gerçi tamam, tamam bu koltukta ben de biraz düşüncesizce davranmış olabilirdim. ama yine de bütün suç sendeydi. bile isteye canımı acıtmıştın resmen. kanamıştı dudağım hatta, sırf oyunun için. tekrar bir cezadan bahsettiğinde ne yaptığımı sormak için araladığım dudaklarımın üzerini hızla dudaklarınla kapatmıştın ve son iki dakikada ikinci defa gözlerim şaşkınca açılmıştı.

yine de seni fazla bekletmemiş gözlerimi kapatarak karşılığını vermiştim. yavaş yavaş, tatlı tatlı öpüyordun. ben de o sırada boynuna sardığım kollarımla sen fırsat verdikçe nefesleniyordum. ne güzeldin. nasıl güzeldin.

sonrasında geri çekilip de konu yine bugüne geldiğinde gözlerimi gözlerinden çekip yanımda duran koluna çevirdim ve oyalanmak için elimi bileğinin biraz üstüne sarıp kolunun o bölgesiyle ilgilenmeye başladım. ama öyleydi? ben olmasam sen vurulmazdın. ne kadar korkunç bir andı o an senin haberin var mıydı acaba? üzerinden çokça zaman geçmişti hatta iyileşmiştin bile ama sebebinin kendim olduğunu bilmeden önce bile hala üzülüyordum. her yerde kanın vardı. üstüm başım, her yerime bulaşmıştı. öleceksin sanmıştım, korkunçtu. cidden korkunç.

ardından söylediğin güzel şeylerle oynamakta olduğum kolunu bırakmış ve mahçup bir şekilde sana dönmüştüm. suçluluk duymamam imkansızdı. ama belli ki sen beni suçlamıyordun.

sesimi çıkarmazken sen de bir anlık duraksayıp gözlerini yüzümde gezdirmeye başlamıştın. sonrasında kollarınla beni sarıp başını göğsüme koymuş ve boynumdan birkaç öpücük çalmıştın.

tekrardan yerine yerleştiğinde elimi saçlarına bıraktım. ufak bir kararsızlığın ardından da yanağına kaydırıp dudaklarımı saçlarına bastırdım.*

'ileride çocuklarımıza, babanız onu sevmiyorum sanıyordu diye anlatmak istemiyorum. daha heyecanlı anlarımızı anlatabiliriz onun yerine? bir de dört çocuk sence de çok az gelmiyor mu kulağa...'

*söylediğin sözlerle gülerek dudaklarımı saçlarından uzaklaştırdım ve diğer kolumla da sıkıca seni sardım.*

ben hepinize nasıl yetişeceğim ama?

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now