Final

334 19 31
                                    

*eksiliyormuşum gibiydi. günden güne bedenimden parçalar koparıyorlardı ve ben, öylece duruyordum. ne canımın yandığını hissediyordum ne de bunu yapmalarına mâni oluyordum. ki engelleyemezdim bile, engelleme hakkımı bile elimden almışlardı. ben, bu dünyada eksilmeye mahkum bırakılacaktım.

anlamıştım aslında. ama anlamak, kabullenmek, sessiz kalmak kolay olandı. günler zaten ardından kovalayan varmışçasına bir hızda akıp gidiyordu. direncimi kaybetmek üzere olduğumu hissediyordum her yeni bir günde. her uyandığımda yığılıp kalacakmışım gibiydi.

bir insan olduğumu yeni anlamaya başlıyordum aslına bakarsak. acı çekeceğimi ve hayatın beni büyük bir savaşa hazırladığını da görebiliyordum. ama o anlar, zihnimde öyle bulanıktı ki üzerine düşünmek yerine sana odaklanmayı tercih etmiştim her seferinde. tercih bile sayılmazdı. sana kapılıyordum. en kötüsü de buydu, gün geçtikçe sana daha da çok kapılıyordum.

beni korkudan delirtecek kıvama ulaşıncaya dek bu böyle sürüp gidecekti ve sonra. sonra? sonra ne olacaktı ki?*

"günlerdir uyumuyorsun, değil mi?"

hayır.

"konuşmak istersen eğer..."

*sessiz kalıp bakışlarını benim tarafımdan çekmişti yoongi hyung. jaehyun da diğer yanımda yoongi hyungun cümlesini tamamlamayı üstlenmiş gibi bir koluyla beni kendine yanaştırmıştı. bense bir süredir olduğu gibi boş bakışlarla önümüzdeki açık alanı izliyordum. aslında o an, yanımda birileri varmış yokmuş pek de umurumda değildi. sonuçta her saniye derinleşen göğsümdeki o yarayı ne yanımdakiler, ne bu koca dünyada var olan milyarlarca insandan biri kapatabilirdi. orası kapanmayacaktı. hiçbir zaman, hiç kimseyle. kimse dokunmayacaktı bile o yaraya. buna izin vermeyecektim. çünkü orası benim evimdi. bütün hayatımı, nefesimi ve ruhumu elimden alacak alan o olsa dahi orası benim evimdi. o yarayı benim biricik sevgilim kendi elleriyle açmıştı, beni kendisiyle yaralamıştı ve benim ondan başka kimsem yoktu.*

"pastaneye gidip kadından çilekli pasta istediğimde bana far görmüş tavşan gibi bakakaldı. sonra çilekli pastalarını özel bir müşterisine ayırdığını söyledi."

"hah..."

"bayağı havalısın he jeon jungkook. ben de dedim ki ben onun sağ koluyum, bana emretti bugün almamı."

*jaehyun'a ruhsuz bir teşekkür mırıldanırken bankın yanına bıraktığı poşeti aldım ve ayaklandım. onlar da sessizce arkamdan gelmeye başlamışlardı. artık bana pek takılmıyorlardı, onlara nasıl davranırsam davranayım sorun etmeyecek gibilerdi ama bir şeylerin eskisi gibi olmayacağının herkes farkındaydı. eskisi gibi olması için bu hayata yeniden başlamamız gerekiyordu.

neyse ki sen vardın. ve işte, konu burada kapanıyordu benim için.

dizlerinde ağladığım günden sonra sessizliğimiz bir kademe daha artmıştı. gözlerinin içine bakıyorken ettiğin vedaların yanında artık bana olan bakışlarını, sevgini, şefkatini ve de üzüntünü de görebiliyordum. artık gözlerinin içine sonumu biliyormuş gibi tasasız bakabiliyordum. seni öperken çok daha farklı hissediyordum. sana sarılırken ve senin için az da olsa birkaç kelime konuşurken de. bunu sonradan daha iyi anlayacaktım ama o an, göğsümdeki o tuhaf hissin kırgınlık olduğunu düşünmüştüm. mânâsızdı ama kırgın hissediyordum ve bu kırgınlık yalnızca sanaydı. bu dünyada suçsuz olan bir tek sendin ama ben sadece sana kırılmıştım. çünkü beni ne kadar savunmasız ve biçare bıraktığını sana anlatmak istemiştim her seferinde. her gece, her sabah, benimle olduğun her an. güneşin aslında seninle doğup seninle battığını söylemek istemiştim. yalnızlığın beni ne denli korkuttuğunu, uyumanın ne olduğunu unuttuğumu, seni sevmenin bu kadar acı vermemesini istediğimi. her şeyi. sana söyleyemediğim her kelimeyi, her hayalimi ve her hatıramı sana söylemek istemiştim. beni bil istemiştim. sanki seni kendimle kuşatırsam benden gitmeyecekmişsin gibi.

bad guys | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin