T-24

185 28 7
                                    

*kaybettiğin yalnızca bir sayıyla yüzünün şekli değişirken yan profilinden seni takip ediyordum ben de. sadece bir sayı. hâlâ altı fark vardı aranızda ve yüzündeki ifade bir sayıya bile tahammülünün olmadığını gösteriyordu. açıkçası, çok şaşırmıştım. epey şaşkındım hatta. seni daha önce hiçbir görevde bu kadar ciddi ve korkutucu görmemiştim.

geri adım atar mıydım? asla. hatta şu anda durum felix'le ikimizin arasında olandan çıkmış, tamamen kendi isteğimle yenilmeni sağlamak istememe dönmüştü. nasıl delirdiğini görmek ve evet, suratından o keyifsizliği izlemek için can atıyordum şimdi. farklı yönlerin ister istemez içimde ağır bir merak uyandırıyordu. bu kadar isteklenmemin temel sebebi de buydu.

sana biraz daha yanaştım ve elimi dikkatle koltuğun arkasından dolandırıp saçlarına götürdüm. ensendeki tutamları parmaklarımın arasından kaydırıyorken bir yandan koltuk başlığına yasladığım koluma başımı yaslayarak seni izliyordum.

başını hafifçe yana eğdiğinde saçlarınla oynamaya devam ediyorken göz ucuyla ekrana baktım. beraberliğe dek gelmişti demek oyun. son sayıya bakıyordu.

hayır, hayır, kazanmaman gerekiyordu. sen daha da artan konsantrasyonunla tüm dikkatini vererek ekrana bakıyorken dudaklarımı ıslatıp elimi saçlarının arasından çekerek bacağına götürdüm. bu biraazz... riskliydi? belki de işe yaramazdı ve ben yaptığımla kalırdım. sana biraz daha yanaşarak bacağındaki parmaklarımı hafifçe oynatıp tırnaklarımı sürttüm.

tam olarak bacağına dokunuyor bile sayılmazdım. çok çok hafifti hareketlerim. işe yarayıp yaramadığını anlamak için başımı kaldırdığımda felix'in yükselen sesiyle kaybettiğini anlayarak hafifçe güldüm ve elimi senden çektim. felix'in abartılı sevinçlerini izlemekten ziyade seni izlemek daha eğlenceliydi. öyle, öfkeli duruyordun ki. ne yapacağını merak ediyordum.

dirseğimi koltuk başlığına yerleştirerek parmaklarımın tersine yanağımı yerleştirmişken yeniden ekrana döndüğünde ifadeni izliyordum ben de. bebek jungkook'un elinden kamyonu alınmıştı sanki.

birden bana döndüğünde anında yüzümdeki ifadeyi silmiş, elimi yanağımdan çekerek dikleşmiştim. sorduğun sorunun ardından elindekini kenara bırakarak bana doğru yaklaştığında sesimi çıkarmıyordum. göğsümden tutup da sinirden kararmış gözlerini gözlerime diktiğinde de bunu sürdürmüştüm. ne yapabilirdin ki? aynı odada toplamda altı kişiydik. yine de gözün döndüğünde ne kadar ileri gidebileceğini ölçmek isteyen bir yanım da vardı.

tişörtümü tutuşun bir saniye içerisinde gevşeyerek göğsümden ittirip koltuğa uzanmamı sağladığında dikkatim de artmıştı. diğerleri ile aramızda koltuk başlığı vardı şimdi. gözlerimi gözlerinden bir an olsun çekmiyordum. kaybetmeni sağladığımı söylediğinde içimden onaylamıştım. evet, bile isteye yenilmeni sağlamıştım. yakalanmıştık, tüh.

hemen sonrasında meydan okumanla kaşlarımı kaldırdım. hayır, pek ciddiye almıyordum şu anda. benim canımı yakamazdın çünkü. kolay kolay kimse yakamazdı. ayrıca, henüz kendini bile kontrol edemiyordun? bana sinirle bakıyorken arada bakışlarının dudaklarıma kayması ne kadar kontrollü olduğunu gösterirdi? tamam, koltuk başlığından dolayı gözükmüyor olsak da hemen arkasında bulunanlardan herhangi biri öylesine bir şey için buraya adımlayabilirdi. bu yüzden öpemezdin. aklın varsa yani. hiç varmış gibi bakmaya başlamamıştı- harika.

dudaklarımızı birleştirdiğinde aldığım nefes boğazıma takılmıştı. birkaç metre ileriden ekibin konuşurken gülüşme sesleri geliyordu ve yakalanma ihtimalimiz şu an beni öpüyor olmanla birleşince kalbim hızlanmaya başlamıştı. kollarım omzundan aşağı rastgele duruyorken boynuna sarılıyor değildim ama sarılmadığımı da söyleyemezdik?

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now