JM.4

94 16 1
                                    

- / jimin

*tamam, bir bakalım. kendi kazdığım kuyuya düşecek kadar acemi biri miydim? ah, tabii ki hayır canım. tabii ki hayır. sadece şu an olması gerektiğinden biraz daha garip hissediyordum ve işin en garip tarafı, sanki bu ânı hep yaşıyormuşum gibi rahattım. hadi ama. önüne gelenin altına yatmalık bir rahatlık değil bu tabii ki. tıpkı... tıpkı... ev sıcaklığı gibi. evet. evet sanırım doğru tabir bu olurdu.

içimdeki asil park jimin, benim bu durumu duygusallaştırmış olmama göz devirip öğürme sesleri çıkarıyorken ben dudağımın içini dişleyerek tavanda daireler çiziyordum gözlerimle. senin her bir nefes verişinde çizdiğim yeni bir daire renkleniyordu. eğer her bir daire de farklı renkte olsaydı şu an tavanım rengarenk dairelerle dolmuş olurdu. sessizce yutkundum ve kapanmak için beynimin kolunu dürten göz kapaklarımı açık tutmak için biraz daha zorladım kendimi. sonuçta, ilk hatanı yapmıştın. şu an izinsizce tenime değiyordu avucun? hem neden bu kadar sıcaktın, hiç anlamamıştım. ben seni hep soğuk biri sanırdım.

sonra hiç aksamadan bacaklarımın çıplak kalmasını sağlamıştın. bunu sağladığın gibi giydirmiştin de tabii. bu süreçte yüzüne pek baktığım söylenemezdi. düğmelerini saymaya başlamıştım o sırada çünkü. bir kere boynuna kadar çıkamıyordum ama en aşağıyı da göremiyordum çünkü gömleğinin etekleri pantolonun içindeydi? ve bilirdim ki hep orada saklanan birkaç düğme olur. ama şu an kaç tane olduklarından pek emin değilim, bu yüzden düğmelerini sayma konusunda sınıfta kalmıştım.

neyse. tamamen sen tarafından giyindirildiğimde memnun bir ifadeyle dudaklarımı birbirine bastırıp yastıklara doğru kaydırdım bedenimi. testi geçmiş sayılırdın. yoongi, ne kadar da iradeli bir adamdın... belki de benimle sevişmek isteyecek kadar sevmiyorsundur beni? tamam. üstüne gitme. tamam. entrikaya gerek yok, o temiz bir çocuk.

gözlerimi üzerine diktim ve sessizce hareketlerini izlemeye başladım. gidiyor, geliyor, yeni bir battaniye. ah, sonbahar sezonu açıldı doğru ya. bakıyor. bakı- biraz kedileri mi andırıyordun sanki? kaşlarımı çatmıştım istemsizce. iki kulak, üçer tel bıyık düşünsek... cidden. çok garip bir adamdın gerçekten de. sevimliydi ama. koskoca min yoongi'ydin ama iki saniye içerisinde mini bir kedi oluvermiştin gözümde. hahayt yoongi. karizmana kıçımla gülerdim cidden de.

hemen yatağımın yanına oturunca ve konuşmaya başladığında söylediklerini dinliyordum ama gözlerim yüzünün çeşitli yerlerinde gezinip duruyorlardı. mesela konuşurken gerçekten kalın bir sesin vardı. acaba gülünce nasıl oluyordu? ya da sen güler miydin? eh. mecburen güldürecektik, merak etmiştim.

yine bana ne kadar âşık olduğuna mı getirmiştin konuyu? bakayım. ha evet. hiç uslanmıyordun min yoongi. sadece... sadece o kıçı boklu veledin ismini andığında ve onun da birine, bir katile aşık olduğunu söylediğinde göz kapaklarım birazcık havalanmıştı o kadar. ama yine de jungkook'un cehenneme kadar yolu vardı, bir katilin bile onun karşısında şansı yoktu. acımıştım çocuğa. kim bilir nasıl kandırmıştı?..

ah, cidden. ne kadar yorucuydunuz...*

'seni hiç öpmeden öpmeyi özledim, sana hiç sarılmadan sarılmayı özledim. seni izlemeyi, bana kızışını her şeyini özledim. öyle özledim ki hatta hissizleştim. hissetmez oldum. bizim bir tane bile anımız yok, sence kim daha şanssız? bir hafta sonra sevgilisini kaybedecek olan jungkook mu yoksa sana, aşkına hiç ulaşamayan ben mi?'

*derin bir nefes aldım ve bu sorunun cevabı yerine kendi kendime düşünmeye başladım. sence de buradaki en şanssız kişi ben olmuyor muydum? yoksa şımarık herifin teki miydim?*

ah... bilmem. bence burada biri diğerinden daha şanslı ya da daha şanssız değil. çünkü ayrılmak, özellikle de seviyorken ayrılmak hep zordur.

*gözlerimiz kesiştiğinde cümlemi noktalamış ve hafifçe dönüp dirseklerimin üzerinde yüz üstü doğrulmuştum.*

neyse, yaklaşsana bana biraz.

*elimi uzattım ve avucuma yaklaşman için beklemeye başladım. kısa bir duraksamanın ardından bulunduğun yerden kayarak yatağa, bana doğru biraz daha yaklaştığında avucumu saçlarına daldırabilmiştim. düzenli kâküllerini ellerimle geriye doğru yatırıp duruyorken gülümsedim ve dudaklarımı araladım.*

seni bir kadının büyüttüğü belli zaten. az önce paniklemiş bir bakir gibiydin.

*göz ucuyla gözlerine baktım ve beni karşılayan bakışlarla kendimi tutamayıp sesli bir şekilde güldüm.*

t-tamam. şakaydı. şakaydı.

*alayla bir kez daha gülmüş ve elimi yanağına kadar indirip seni biraz daha kendime çekmiştim. evet. evet, öpmek içindi. ve evet, şu an dudaklarımızı birleştirmiştim, tam da şu an.

benimkilerinin altında kaybolan dudakların tam da tahmin ettiğim gibiydi. ne? şimdi tahmin etmiştim tabii ki. ama hoştu. bu kadar farklıyken yine de öpücüklerimi almak tam da istediğim gibiydi. göğsümün sıkıştığını hissettiğimde son bir kez daha uzunca dudaklarımı bastırmış ve geri çekilip sırtımı yatağa bırakmıştım. tamam. evet. heyecan vericiydi.

bakışlarım yeniden tavana değiyorken az önceki dairelerin yerini şimdi rengarenk havai fişekleri almıştı. göğsüm inip kalkıyorken ben de patlayan bu renklere yetişmeye çalışıyordum. derin bir nefes aldım ve sesimin içime kaçtığını fark etmeden mırıldandım.*

yoon, yatağa gel hadi.

*az bir vakit olmamıştı değil mi? üç yıl ve öncesi de vardı. seninle ne zaman dürüst bir şekilde konuşmuştum? ya da neler düşündüğümden, neler hissettiğimden bahsetmiştim? bunu yapmak zor olandı ya zaten.

iç geçirdim ve isteğimi reddetmeden ayaklanan ve yatağın diğer tarafına dolanıp çok geçmeden yanıma yerleşen bedene doğru yanaştırdım kendimi. bir elim kolunun etrafın sarmışken sana tutunuyor ve diğer elimle de üzerimdeki battaniyeyi seninle de paylaşıyordum. üzerimizin tamamen örtüldüğünden emin olduğumda elimi göğsünün üzerine bırakmış, başımı da koluna yaslamıştım.

avucumun hemen altında göğsüne vurup duran kalbini hissetmek epey garipti. ama gülümsememi engelleyememiştim.*

alışsan iyi olur, bir gece kalp krizinden ölürsen peşinden gelir sana diğer dünyayı dar ederim. biliyorsun.

*gülümsemem ukâlâ bir sırıtışa dönüşünce yanağımı koluna sürtmüş ve daha iyi bir yer edinmiştim kendime.*

bir de... hayatında ben varken yoongi, çiçeklere ihtiyacın yok zaten.

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now