J-21

220 39 4
                                    

*şaşkın bakışlarının huzursuzluk içerisinde biçim değiştirmesini izliyorken, dişlerimin bile gözükeceği kadar yüzüme oturmuştu o izinsiz gülümseme. benim ya da benim herhangi bir yaklaşımımın seni bu denli huzursuz, hayır, ne yapacağını bilmez bir hâle dönüştürüyor olması içimi gıdıklıyordu. ve ne yalan söyleyeyim, üzerine gitmek, bunu arttırmak için hevesleniyordum.

gerilen dudakların ve hızlı hızlı kırptığın gözlerinle, can havliyle avcısından kaçmak isteyen bir ceylanı andırıyordun. güzeldin. sanırım tam o an, gözlerim çehreni geziyorken bunu düşünmüştüm. ama yalnızca bu durumdan keyif alır gibi gözlerimi memnuniyetle yummuş, dizlerine değen başımın yerini hafifçe sağlamlaştırmıştım.

kılımı kıpırdatmama bile gerek yoktu. kapı gibi felix vardı ve resmen, herifin ânında desteğe koşmak gibi mükemmel bir özelliği vardı. belki o da bu durumdan keyif alıyordu. buna onun sebeplerini ayriyeten sormak gerekirdi ama işime geldiği açık mıydı? evet, bârizdi.

gözlerimi dinlendiriyordum. aranızdaki o tez canlı küçük tartışma ve senin -belli ki- kabullenişinden sonrasında kısa bir sessizlik olmuştu. yalnızca felix'ten taraf dal parçaları ve odunlardan, faydasız çaba sesleri yükseliyordu, bir de nehrin suları kendince bir şarkı mırıldanıyor gibiydi.

yeniden, ortamdaki varlığımızı, etrafımızda bulunan tehlikeli/tehlikesiz canlılara haberdar eden ses seninkiydi. felix'i yönlendirmek adına söylediklerin konusunda haklıydın. zaten, bilgi haznenin genişliği beni şaşırtmıyordu. sana aklıma takılan ne varsa sorsam sanki hepsine mantıklı ve arkası dolu yanıtlar alacakmışım gibi bir his bırakıyordun içimde.

gözlerimi araladım. rahattın. şu an oldukça rahat ve kendinden emin görünüyordun. huzurlu ya da huzursuz, o noktayı bilemezdim. bu köklü bir his, köklü bir konuydu ve sanırım oturup da bir müfettiş bozuntusuyla bunu tartışmak istemezdin.

bakışlarının bana yöneleceğine dâir o hareketlenmeyi hissedince gözlerimi yüzünden çekip boş boş önündeki açıklığa bakmaya başlamıştım. biraz sonra yanağımda hissettiğim hafif dokunuş, beni şaşırttı. ne için yaptığını anlamak için biraz kendi düşüncelerimin arasında süzülmem gerekmişti ama anladığımda, belki sadece istediği için bunu yapsa daha mutlu olurdum diye bir düşünmeden edememiştim.

sanırım seninle uğraşmaktan ne kadar keyif alıyorsam bir o kadar da bana kendi isteğinle adımlamandan da hoşlanıyor ve bunu bekliyordum.

tamam. o günden sonra bunu düşünüp durmuştum. asansörde olanlardan sonra, tam olarak bir tavır değişikliği söz konusuydu. orada karşı karşıya kaldığım saf bakışlardan artık eser yoktu ve bu durum, içten içe beni huzursuz ediyordu.

sanki o ânı ben yaşamamışım da bir kitap sayfasından okumuşum gibi düşününce içim ısınıyordu. sımsıcak hissettiğim su götürmez bir gerçekti. ama bizzat yaşadığımı düşündüğümde göğsümün ortasında kapatılması mümkün değilmiş gibi hissettiren koca bir oyuk oyuluyormuş gibiydi. boş ve eksik hissediyordum.

o kapalı kutudan çıkıyorken de omuzlarıma binen ağırlık, beni sarsan o muhtaçlık hissiyâtı, ondan sonraki günlerde izlediğim yolun kuşkusuz kaynağını üstleniyordu. bir yanım, bu durumdan kaçmaya çalışıyor gibiydi, düşünmeyerek. bir yanım ise bu duruma ulaşmaya çalışıyor gibiydi, sana sataşarak.

gözlerimi kapattım.

fark ettiğim bu gerçek, senin dizlerinin üzerindeyken huzursuzluğa kapılmama engel olmuştu.

bad guys | taekookOn viuen les histories. Descobreix ara