J-4

820 76 1
                                    

*kulaklarıma ulaşan chopin'in ezgileri içimde 'hadi oradan' diyerek kadeh kaldırmak isteyen tarafıma dokunmuştu. evde yalnızlığım ile sırt sırta verip vakit öldürdüğüm sıralarda klasik müzik eşliğinde vücut çalışmayı severdim. tamam. bu benim devlet sırrım sayılırdı ama ne yalan söyleyeyim, bir yanım göğsünü kabartarak savunmak da istiyordu. esasında kimsenin benim kadar gevşek bir tipten böylesi elit bir hareketi beklemediğini düşünüyordum.

bir anlığına bomba darbesi gibi darmadağın olan zihnimi toparlamaya çalıştım. bunun için birkaç kez gözlerimi kırpıştırmam ve gözlerimi yüzüne dikip söylediklerini dinlemem yeterli olmuştu. gitmek istemeni anlayabiliyordum. fakat gözlerim alnındaki büyükçe kapalı yaraya takıldığında dediğini uygulamanın aksini gerçekleştirmiştim. kaşlarımı çatıp yüzüne eğilirken sangjoong hyungun elinin ne denli ağır olduğunu kavramam zor olmadı.

içindeki hıncı nasıl bir kinle senden çıkardıysa, bu, bizim izin vermediğimiz kadarının ne denli tehlikeli olduğunu düşündürtüyordu insana. bir elimi bileğinden ayırdım ve tenindeki kuru kanın izin verdiği kadarıyla görebildiğim morluğa dokundum.*

feci çürümüş...

*baş parmağımı haffiçe morluğun üzerinde gezdirirken pek de düşündüğüm söylenemezdi. sadece o an için yüzünde belli belirsiz bir izin kalacağını tahlil etmiştim. derin bir nefes alıp üzerinden doğruldum.*

pansumanını tamamlayalım, kalk.

*komodinin üzerinde bıraktığım ve ulaşmaya çalışırken masum(!) bir arbedeye kurban gittiğim alkollü bezi aldım ve uyuşuk hareketler ile yatağa geçen bedenini bekledim. belki de hâlen aklında birtakım hamlelerin kurgusu döndürüp duruyordun ama içimden bir ses, bunu yenilemeyeceğini söylüyordu.

pekâlâ, sadece beni öldürmekten başka yapacak bir şeyin olmadığını anladığını biliyordum işte, içimdeki sesle bir ilgisi yoktu. az öncekinin aksine ve hiç akıllanmazcasına -açıkçası korkacak ve kaybedecek hiçbir şeyim olması, rahalığımın baş sebebiydi, sonrasında ise az önceki hareketin kuşkusuz sinirime dokunmuştu en az senin kadar yürekli olduğumu görmeni isteyordum- önünde bir dizimin üstüne çöküp alnına uzandım.

ne kadar can yaktığımı umursamayarak görevimi lâyıkıyla yapmış; alnını ve kesik birkaç yara çizgisini kandan arındırdıktan sonra sargıyı nizamına uygun bit biçimde yeniden sarmıştım. uzun ve solgun saç tutamların serseri izlenimi yaratsa da yaralı başın ve yorgun bakışlarınla, bir katilden oldukça uzak görünüyordun. bir kez daha tanrı'ya selam çakmayı düşündüm. fakat kıçından anlayan bir ahmak olduğundan bunu içimden yapmayı tercih etmiştim. sahiden... tanrı'nın kiminle oynayacağı, kimi oynatacağı belli olmuyordu.*

az önce de dediğim gibi, ben polis değilim. sizi gözetecek tek kişiyim. bu sebeple iyi anlaşmayı hedefliyordum fakat taehyung...

*dizime tutunarak ayaklandım ve burnumun dikine seni işaret ettim.*

...sen sınıfta kaldın. bundan sonra seninle limoniyiz.

*dudaklarımda beliren gülümseme, samimiyetten oldukça uzaktı. söylediklerimi destekleyecek nitelikte mesafeli ve öfkeli bir gülüştü. aslında çoktan o öfkeyi ve hamleni göz ardı etmiştim. sonuçta bir seri katil ile karşı karşıya olduğumun bilinciyle bu işin içindeydim. ama huy değil miydi işte, sende bir şeyler vardı. yanlış bir şeyler. belki de doğru. fakat şu yarım saatlik süreçte, o şey her neyse ulaşmak istemediğimi anlamıştım.*

bad guys | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin