J-40

141 14 4
                                    

taehyung, sen bu psikiyatrist adamı hiç gördün mü?

*gözlerine bakabilmek için başımı hafifçe geriye çekmiş ve bakışlarımı boynuma yaslanmış sana doğru indirmiştim fakat beni karşılayan görüntü bir çift göz değildi. aksine onlar kapalıydı ve bana neden kapalı olduklarını haber eden büzülmüş dudaklarına kaymıştı bakışlarım. yorgun düşmüş olmalıydın. ya da... ya da bulunduğun yer mayıştırmıştı seni ve bunu düşünmek daha hoştu? güzel hissettiriyordu... bana güveniyordun, benden hoşlanıyordun. cidden. sanırım bu düşünceler beni heyecanlandırmıştı bile.

kendimi tutamayıp gülümsüyorken alt dudağımı ısırıp gözlerimi sıktım ve sesli gülmemek için kendimi zorladım. ama sesli gülsem bile uyanmayacak gibiydin çünkü dakikalardır yoongi hyung ve jimin'le konuşuyorduk. hevesle onlara döndüm ve zaten üzerimizde olan bakışlarıyla keyifli bir şekilde mırıldandım.*

çok sevimli, değil mi?

*yoongi hyung, yüzündeki mahçup ifadeyle hafifçe gülümsüyorken jimin, onun aksine sana hayran olmuş gibi bakıyordu. bir başkası böyle baksa belki seni o an saklamak isterdim ama onun bakışlarının güvenilir olduğu belliydi. bu yüzden tebessümü boyunca bir şey dememiştim, sonra o da katılmıştı, tabii yine lafını benden esirgemeyerek.*

"evet, evet öyle...

...hiç hak etmiyorsun onu ama."

hah. sen de yoongi hyungumu hiç hak etmiyorsun.

"hayır, asıl hak etmeyen benim."

*yoongi hyung, buruk bir gülümsemeyle bakışlarını jimin'e çevirmiş ve göz devirebileceğim bir üzüntüyle onun gözlerine bakmaya başlamıştı. ama jimin, beklediğimin aksine sıcak bir şekilde gülümsemişti ona karşı. uzanıp bir avucunu yanağına yaslamış okşuyorken 'böyle düşünme artık.' demişti. ilginçtir, o an gerçekten samimi görünüyorlardı ve bu yüzden, sakince aradan çekilmiş ve kendi bebeğime dönmüştüm.

manzaram bıraktığım gibiydi. yine bir gülümseme oturmuştu dudaklarıma ve kendime hakim olamayıp uzanmış, o büzülü dudakları yumuşakça öpmüştüm. sonra biraz yanağını sevmiş ve daha fazla rahatsız etmemek için eski hâlimi almıştım. jimin ve yoongi hyungun aralarına girmemek için artık ellerinle oynuyordum. nasıl da boyanmıştı esmer tenin. kapkaraydı. yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş soluyorken aklıma uyanıkken söylediğin şeyler gelmeye başladı.

gerçekten... gerçekten aptaldın. aptal küçük bir çocuk gibiydin. hayır, bunu söylerken hiç de çekinmiyordum çünkü sözlerin yeterince kırıcıydı. hak etmediğini düşünüyordun. beni üzdüğünü, zarar gördüğümü... ve en kötüsü, başıma gelen en kötü şey olduğunu. halbuki bu konuda iki taraflı olarak dürüst olduğumuzu sanıyordum. ama sen çocukluk ediyordun. ceza olarak seni daha çok sevecektim, daha çok koruyacak ve sonucu ne olursa olsun, seni asla bırakmayacaktım. o zaman da istediğin kadar suçlayabilirdin kendini ama ben tam da orada, yanında, seni seviyor olacaktım.

iç çekip parmaklarına doladığım parmaklarımı çektim ve elini kaldırıp dudaklarıma götürdüm. hafif hafif öpücükler konduruyorken göğsümdeki ağırlıktan biraz olsun kurtulabilmiştim. öpücüklerimi kestikten sonra yeniden kucağıma bıraktım ellerini. sonra orta sehpanın üzerindeki ıslak mendil kutusuna uzandım ve içinden birkaç tane alıp yeniden doğruldum.

parmaklarını ve avucunu yavaş yavaş temizliyorken hâlledeceğimizi tekrarlıyordum içimden. tıpkı bu siyah boya lekelerini yaptığım gibi, hayatındaki o koca kırmızı lekeleri de silecektim. yapardım, benim yapamayacağım hiçbir şey yoktu bu hayatta. kendime güveniyordum ve olmak zorundaydı. bizim sonumuz güzel olacaktı, senin hayatını güzelliklerle doldurmak için çabalayacaktım.*

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now