T-44

131 11 3
                                    

*ne için çabaladığını anlayabiliyordum. ama anlamama fırsat bırakmadan seni karşımda "o" halinle buluyordum ve bana bunun bu kadar acı verici bir şey olduğunu başında söyleselerdi, çoktan bu dünyadan gitmiş olurdum gibime geliyordu. bir umudum yoktu. ama sen tarafından öyle seviliyordum ki bu çaresizliğin içinde bir kez de olsa keşke demiştim. keşke bir umudum olsaydı ve sana bunu yaşatmasaydım. kendimi düşünmüyordum çünkü neyi düşünecektim ki tam olarak? hangi birini? geride bıraktığım hayatı, sürüklendiğim o büyük çukuru ya da ne kadar acı çektiğimi mi? hayır. bu zamana kadar yaşadıklarıma acı çekmek bile denmezdi. ben seni sanki hiç tanımıyormuşçasına bu dünyadan ayrılıp da yola çıkarken seni burada bırakacak olmaktı acının kendisi. seni bununla baş etmek zorunda bırakmak. halbuki ben kendi halimde seni sevmeye devam etseydim ve sen beni hiç sevmeseydin hayat ne de kolay olurdu. şimdiyse aşıktık. biz, birbirimize aşıktık.

bazı zamanlar, durdurasım geliyordu seni. karşına geçip "jungkook, yeter. buraya kadarmış, tamam mı?" demek ve gözlerini açmak. böyle anlarda kendime fena öfkelenmiş bir hâlde oluyordum, neden bunu ona yaşatmak zorundaydım ki?

fakat sonra, gözlerimin içine beni sakın koparma kendinden dermiş gibi bakıyordun ve bütün kelimeler boğazıma diziliyordu o an. insan nasıl kopardı? beni senden koparmak isteseler tek bir fırsat bile vermezdim ellerine, anlıyordum seni. benden kopmak istemeyişini, senden kopmak istemeyişimle anlıyordum. zordu ama. sana ayak uydurmak, gözlerinin önündeki o perdeyi bazı zamanlar araladığını görmek ama asla onun arkasından çıkmak istemediğini hissetmek. korktuğunu hissettiğimde o an, bir an için ben de korkmuştum. ama senin ağlayışlarına şahit oldukça kendi korkumu unutuyordum. duyduğun korku seni bir çocuk gibi ağlatıyordu yani, baş etmeye çalıştığın şeyin beni bu kadar üzdüğünü o gün biraz daha anlamıştım. fark ettiğin gün. başka hiçbir yolumuzun olmadığını fark ettiğinde ve benim dizlerimde ağladığında, günlerdir hissettiğim bütün duygular bir an için durmuştu.

senden kopmadan önce sana doymaya çalıştığım her saniye, sonunu getiremediğim öpücükler, özlediğim o koca gülüşlerin. ama hayır. o gün durmuştu işte. çünkü ben yaşamayı bırakacaktım belki ama sen. bir sabah uyandığında bir güne daha bensiz başladığını fark edecektin. işte o gün sana bunu yaşattığım için kendime kırılmıştım tekrar, tekrar ve tekrar. sonu yok gibiydi. hayır. haha, endişe burada başlıyordu ya? sonu vardı. ben o sonda yoktum.

denize gittiğimiz gün, bana küçükken bir başına olduğundan bahsetmiştin. ben şu an bile sana kıyamıyordum ki. çocukken ne sevimliydin kesin. anlattığına göre ailen kendilerine bakmaktan seni görememişlerdi. yalnızdın. yalnız bırakıldığından bahsetmiştin ve istesem de istemesem de seni benim de yalnız bırakmak zorunda olduğumu bildiğimden mideme koca bir kaya inmişti sanki. ben senin... en büyük acın olacaktım. sana en büyük acıyı yaşatacaktım. seni mahvedeceğimi biliyordum ve öyle çaresizdim ki. üstelik, sen acı çekerken yanında bile olmayacaktım? hatta hissetmeyecektim. görmeyecektim. bunlar, bencillik değil de neydi? sen acılar içinde kıvranıyorken hiçbir şey hissetmeyecektim. ne kötüydüm. ne kötüydü her şey.

o gün, karşıma geçip bana ilk kez kızıyorken suçumu bildiğimden sesimi kesmiş sessiz sessiz seni izlemiştim. elindeki sevimli oyuncağı kaldırıp da çocuklarımız, demiştin. ben de üzülüyordum. buna sadece üzülmek denir mi? kahroluyordum. ama sanki seni terk ediyormuşum gibi kızıyordun bana. ölümün ne olduğunu hiç kimse tam olarak bilmezdi. belki de ruhumla yaşayacaktım? belki de düşündüğüm gibi hiçbir şeyi hissetmez olmak yerine gerçekten de yanında sen görmesen de bulunabilecektim. dokunamayacak, öpemeyecek ama seni görebilecektim belki. kim bilebilirdi ki? kim bunun olmayacağına dair kesin kanıtlar sürebilirdi? evet. böyle olmalıydı. ben de acı çekmeliydim. senin canın yanıyorken huzurla uyumak... ne kötü olurdu. ne ayıp. sen benim canımdın. senin için ölür, senin için yaşardım.

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now