T-4

690 69 0
                                    

*senden ses çıkmazken gözlerimi bileklerimden ayırıp kontrol etmek için sana döndüm. gözlerinin yine alnımda dolandığını gördüğümde nefesimi vermiştim. ikinci defa çekinmeden yaralarıma parmaklarını sürttüğünde aynı bakışlar ile seni takip ediyordum. tek bileğim serbest kalmışken diğerinin hâlâ neden tutsak olduğunu anlamıyordum.

bana her istediğinde dokunmaman konusunda bir anlaşma yapmamız gerekiyordu seninle ilk olarak. saçmalıktı. dokunup anladığın bir şey de yoktu, tamam belki bu konuda bilgili olabilirdin ama yapacağın iş yalnızca şu aptal bezi yaramın üzerinde gezdirmek ve üzerine sargıyı sarmaktı. ikidir gerçek bu olmasa da yüzümü okşuyormuşsun gibi hissediyordum.

bir de yorumunu kattığında bıkkın bir ifade yer edinmişti yüzümde. sonunda elini çekip de üzerimden kalktığında ben de doğrulmuş bulunduğum yerde oturmuştum. elimle senin dokunduğun yerleri kontrol ettikten sonra sırtının dönük olduğu bedenine çevirdim gözlerimi.

yine dikkatsiz davranıyordun. hiçbir çekincen yok muydu gerçekten? iyi bir hayata sahip olduğun kesindi ama değerini bilmiyordun. sevdiğin kimse de mi yoktu? en azından arkandan üzülecek bir sürü kişiye sahip olduğun çok açıktı. eşyalarını alıp da önümde diz çöktüğünde umutsuzca elindeki beze baktım. hissi kötüydü ama mızmızlık etmeye de gerek yoktu.

yüzümdeki kanı temizlerken gözlerim açık bir biçimde işini dikkatle yapan seni izliyordum. hiç nazik değildin ve elin hafif sayılmazdı. yine de öylece bekliyordum işte. ara ara yüz kaslarım geriliyor, kaşlarım çatılıyordu ama bir saniyeyi geçmeden eski hâlime dönüyordum. işin bittikten sonra elindeki yeni sargıyı başıma düzgünce bağladığını, bittiğini anlayarak ufak bir nefes vermiştim.

ayağa kalkmadan hemen önce sesinin yeniden odada duyulmasıyla söylediklerini dinlemiş, umutsuz bir vakaymışım gibi dudaklarından çıkan ismimin tonlamasıyla hissettiğim acıdan dolayı baygın olan bakışlarıma bir kat daha ekleyerek başımı kaldırıp ayaktaki bedenine bakmıştım. hemen ardından aramızın bundan sonra pek de ısınamayacağını söylerken gözlerimi yeniden senden çektim, umursamadan elimi acıyan yerlerime doğru götürerek yatağa ilerledim.

çok da umrumdaydın. yatağıma direkt olarak uzandığımda derin bir nefes alıp vermiştim. elin gerçekten de ağırdı. ya da bana karşı tavrından dolayı işini yaparken nazik olmak için ayrı bir çaba harcama gereği duymamış olmalıydın.

sen çıktıktan sonra ise maruz kaldığım müzikten dolayı uyumam pek mümkün olmamış, gece boyu uyuduğum toplam uyku kırk belki kırk beş dakikayı ancak bulmuştu.*

*ertesi günün gece yarısında dünün aksine yatağımda değil de kirden ve tozdan her birkaç saniyede bir öksürmemi sağlayan bu merdiven altı yerdeydim. diğerlerinin işe başlayabilmesi için öncelikle benim elektrikleri kesmem gerekiyordu. yere oturur vaziyette elektrik tellerini kurcalıyorken sen bana telefonundan ışık tutuyordun. telefonun ışığını oyun oynuyormuşuz gibi gözlerime çevirdiğinde sinirli bakışlarımla sana dönmüş ardından çatılı kaşlarımla kablolarla uğraşmaya devam etmiştim. tamamen elektrikleri kesmemem gerekiyordu. anlaşmamıza göre tuttuğum dört buçuk dakikanın sonunda elektriği geri getirmeliydim ki sorun da buydu.

onların dıştan bar, alttan çok başka işlerin yürütüldüğü alana girmeleri için müfettiş jeon ve ben, eksi birinci kata inip elektriği kesmemiz gerekiyordu. hemen sonrasında orada bulunduğu düşünülen bir hard diski bulmamız gerekiyordu. önce elektriği kesecek önümüzdeki dört buçuk dakikalık süreçte ufacık hard diski bulacaktık. bulamazsak tüm plan boşa giderdi ve ikinciye fırsatımız olmayabilirdi. neyi kesip nereye hangisini bağlayacağımı aklıma kodladıktan sonra durup sana baktım.*

hazır mısın?

*senden aldığım onayla birlikte elime aldığım bıçakla birkaç kabloyu kendimden emin bir şekilde kesmiş, oluşan karanlık ve kesilen müzik sesiyle seninle aynı hızda ayağa kalkarak fenerimi çıkarmıştım. kutuları alt üst ediyorken oldukça hızlıydık. duvar aralarına kadar her yere bakıyorken geçen üç dakikayla nefesim hızlanmıştı. her yerin altını üstüne getirmiştik ama yoktu, yok, yok, yok. elime geçen eski dönen koltuğun kenarlarına elimi sokuyorken senden gelen 'buldum' sesiyle gözlerim parlayarak derin bir nefes vermiş, kalan yirmi beş saniyeye bakarak ise küfür etmiştim.*

geç kaldık, yeterli değil. gelecekler, çıkalım. dışarıdan hâllederiz.

*hesaplarımıza göre kontrol etmek için bulundukları yerden aşağıya inmeleri tamı tamına dört dakika otuz saniye civarı bir süre alıyordu. kolunu tutup seni merdivenlere doğru çekecekken merdivenlerin bir kat yukarısından gelen sesle çıkmamız imkânsızlaşmıştı. kolunu tutmaya devam ediyorken gözlerimi hızla etraftaki kutularda dolaştırdım. saklanacak tek bir yer bile yoktu. üstelik bana suçlu olduğum için silah bile vermemişlerdi. yalnızca senin silahın vardı.*

kahretsin!

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now