J-31

174 24 0
                                    

taekook

(nerede kaldığımızı hatırlamak için T-30 bölümüne dönebilirsiniz.)

-

*yalnız kalmıştık ve yalnız kaldığımızda omuzlarımı daha fazla dik tutamamıştım. savaşmamı gerektirecek kimse yoktu şimdi karşımda. karşımda sadece... sadece ama sadece gülümseyen biri duruyordu. daha çok küçüktü. daha çok küçükken boyundan büyük sorumlulukları omuzlamıştı. çok, çok ağır etiketlerle yapayalnız kalmıştı. bugüne dek, bugününe dek onu gerçekten de seven birinin olup olmadığını bilmiyordum. onun sevdiği biri olup olmadığını bilmiyordum. çocukluğunu bilmiyordum. delikanlı zamanlarını bilmiyordum. aslına bakarsak... hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. kendi saltanatımı sâhici bir bencillikle sürdürüyorken birdenbire dahil olmuştu hayatıma ve şimdi, ışıklar kapandığında hemen yanımda bedeni beliriyordu. kendimden sonra kabullendiğim ilk insandı ve henüz onu adam akıllı tanımıyorken bile her şeyin sorunsuz olduğunu düşünebilirdim. uyanırdım. yanımda taehyung olurdu. onu öperdim. ve tekrar uyurdum. yaşardım. ama taehyung hep benimle olurdu. sanırım... sanırım aile kavramını böyle açıklayabilirdim. sanırım ailemi bulmuştum.

hissettiğim yorgunluk ağır ağır iç çekmeme sebep olduğunda gözlerim dudaklarındaki gülümsemenin üzerindeydi. bu gülümsemeye ulaşmak için oldukça fazla yol katetmem gerekmişti ha? şimdi benim karşımda özgürce gülümsüyordun ve bunu dünyanın en tatlı şeyine sahip olmak olarak adlandırabilirdim.

bu süreçte benim de dudaklarımda bir gülümsemenin oluştuğunu fark edememiştim. gözlerimi gözlerine çıkardım ve peşinden yanağıma yaslanan avuç içini hissettim. sıcaktı, her zamanki gibi. sonra baş parmağını göz pınarıma değdirdiğinde istemsizce irkilmiştim ama bu sadece saniyeler sürmüştü. baş parmağını geriye çekip ona baktığını gördüğümde hafifçe başımı yana yatırdım ve sanki baktığın gözyaşımı ilk kez görüyormuş gibiydin- ah. öyleydi.

kendi parmak ucunu göz pınarından çenene dek sürttüğünde kaşlarım havalandı tam da o an. tenindeki ıslak yolu baştan aşağı takip ettiğimde idrâk ettiğim şey de, çok, çok canımı yakmıştı. bu yüzden sessizce gülmüş ama ardından gözyaşlarımın çoğalmasına engel olamadığım için başımı eğmek zorunda kalmıştım.

beni bu kadar ağlatıyor olman haksızlıktı ve taehyung, ben de seni çok fena ağlatacaktım. hatta bunun üzerine yemin ederim, ağlayamadığın her ânın bedelini hakkıyla ödetecektim.

bedenime sardığın kollarını hissettiğim zaman derin bir nefes aldım ve söylediğin cümlelerin bir kulağımdan girip diğerinden çıkmalarına bir bir müsaade ettim. sen. beni henüz tanımıyordun. hatta ben bile bundan sonra yeni bir jungkook tanıyacaktım. ve hayır, bu zamana dek hiçbir şeyin karşısında boyun eğmediysem bundan sonrası için de bu çok zordu. durmamı mı istiyordun? durmayacaktım, taehyung. seni buna alıştırmış olabilirlerdi ama beni alıştırmaları için annelerinin rahmine girip yeniden doğmaları lâzımdı. yâni bu, imkânsızdı.*

-

*durmayacağımı söylemiştim, değil mi? durmamıştım. daha doğrusu... duramamıştım. seni odana götürdüğümde hemen yanına uzanmıştım. uyuyacağımı da söylemiştim aslında ama uyuyamamıştım. zihnimde bir ton şey dönüp duruyordu ve hayır, sikeyim ki uyumak ikimiz için de zaman kaybıydı.

bu yüzden, seni gecenin üçünde uyandırıyorken gâyet soğuk kanlıydım. elinden tuttuğum gibi pek bir açıklama yapma gereği duymadan hemen dibimizdeki sahile getirmiştim. beklediğimin aksine soru sormak yerine önce denize bakakalmıştın biraz, sonra ise seni oturman için yönlendirdiğimde usluca kumların üzerine oturmuştun.

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now