J-37

109 15 3
                                    

ahhh! sıcak evimize gidip bizim için hazırlanan yemekleri yiyeceğiz! hem de sevgililerimizle! ah taehyung... kakaolu kekim... öyle özledim ki...

"bu vıcık hâllerin midemi bulandırıyor, jungkook. sessiz ol."

*kınayıcı bir bakış attım yan koltuğumda oturan bedene ve kaşlarımı kaldırıp anında cevabını yapıştırdım. yoongi hyung da kendini bir şey sanan eski kafa bir insandı işte, benimle nasıl boy ölçüşecekti?*

tabii canım tabii. az önce yüzündeki gülümsemeyi kimse görmedi zaten. hayır, jimin şeytanında ne buluyorsun anlamıyorum ama-

"jungkook. önümüzdeki şu ağacı görüyor musun? şimdi ona son gazda arabayı bir çarparım, gözlerini cehennemde açtığında kimin şeytan olduğunu görmüş olursun ha? ne dersin?"

hahahahah! AMA ÖYLE!

"kes sesini, taehyung'a bak sen. bir katili saklıyoruz resmen..."

*bir katil... hayır. artık bu etiketi pek umursamıyordum. katil olmanı ve insan öldürmeni onayladığımdan değil, gerçek bir katil olmadığını düşünmeye başladığımdan. bugün en ufak bir bilgiye bile ulaşmak için çok fazla çaba sarf etmem gerekmişti ve bu, bana olayın ciddi mânâda korunduğunu göstermiş, korunmasının ardında da gizlenen birtakım şeyler olduğunu doğrulamamı sağlamıştı. bu iş sandığımızdan da pisti ama elbette ki peşini bırakmayacaktım.

hele ki... durum böyleyken.

sabah, itiraf etmem gerekirse oldukça gergindim teşkilata adım atıyorken. girer girmez herkesin üzerime çullanacağını, hatta yaka paça beni alıp götüreceklerini, saatlerce sorgulanacağımı ve hiçbir kanıt göstermeden herkes tarafından yaftalanacağımı düşünmüştüm. hatta tam olarak bunun olacağına inanıyordum ve ah, içeriye adım attığımda da bir o kadar şaşırmam bundan kaynaklıydı. kimse, hiç kimse yüzüme dahî yan gözle bakmamıştı. herkes işindeydi. ortalık oldukça sakindi. ve kimse bana senin hakkında hiçbir şey sormamıştı.

tamam, önce şaşırsam da daha sonradan bu durumun da içinde bir şey olduğunu düşünerek tedirgin olmuştum. çünkü yoongi hyung bile ufak da olsa bir tartışma beklediğini gösteren anlamsız bakışlar atmıştı bana. bense omuzlarımı silkmiştim ve herkese ayak uydurarak kendime bir kahve yapmıştım. ah, evet. işte burası.*

-

jaehyun?

"jeon?"

ne işin var senin burada?

"bak ya, küfredip kıçımı da tekmele jeon. yetmedi bu."

*şaşkınca gülüp yanına ulaşmış ve omzuna vurup kahve makinesine yönelmiştim. burada olmasını elbette beklemiyordum fakat hiç de kötü olmamıştı. görür görmez içim rahatlamıştı en azından, jaehyun demek güvenli bir liman demekti. kahve makinesine iki kupayı yerleştirip birine zifiri karanlık, zift gibi bir filtre kahve diğerine ise bir damla kahve üstüne bardak dolana kadar süt.*

"birbirimizi tamamlıyoruz diyeceğim ama ew, asfalt dökeyim onu iç jeon. bıkmadın mı ya?"

sus, kendine bak sen bebe.

*dudaklarını büzüp gözlerini kırpıştırmış ve kahveli sütünden bir yudum olarak bir bebek gibi gülümsemişti. gözlerimi devirip çaprazındaki koltuğa kendimi attım ve kahvemden bir yudum alıp önümdeki sehpaya bıraktım.*

ciddiyim, neden geldin? bir sorun mu var?

"eh, bizim olduğumuz yerde ne zaman bir sorun yok ki?"

*hınzırca sırıtıp başımı sallıyorken sehpanın üzerindeki bisküvilerden ağzıma sokuşturmuştum. aslında güne kahvaltısız başlamak pek benlik değildi ama nedense canım istemiyordu. sabah da geç kalkmıştık, bu yüzden sadece seni öperek karnımı doyurmaya çalışmıştım. ah... daha saatler vardı. alt dudağımı kemiriyorken gözlerimi yeniden karşımdaki bedene çevirdim.*

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now