J-26

177 30 1
                                    

*belli belirsiz gülüşün kulaklarıma ulaştığında, hiç duraksamadan kıvrılmıştı dudaklarım. sana yakışmadı mı? kaşlarım hayretle havaya kalktı ama yine de ses çıkarmadım. çünkü içimden cevap vermekle meşguldüm.

sana yakışıyor ama...

yatağın boş, sen yattığın için daha da boş görünen kısmına yavaşça otururken bakışlarım hâlen senin üzerindeydi. ne yâni? uyuyacak mıydın hemen? tavuk falan mıydın?

tam da bunun için üzülecekken, sanki hissetmiş gibi bana doğru dönüp doğrulduğunda sevinçli yanımı bir yana gömüp oldukça normal bakışlarla takip etmiştim ifadeni. bir şey mi isteyecektin? yoksa bir şey mi söyleyecektin?

gözlerinin hedefi ben olmaya bir son verdiğinde yan bakışımla ay ışığının belli belirsiz aydınlattığı yüzünü izlemeye başladım. sâhi, ne kadar biçimliydi suratın... ne yaparsan yap, her hâlinle güzel olurmuşsun gibi.

ben, seni tartışıyorken yeniden konuştuğunda bu sefer söylediğin şey, yalan yok, önce şaşırtmıştı beni. ama bunu beklemediğimi göstermek istemiyordum. hemen dudaklarıma büyük bir gülümseme yerleştiriyorken yüzüne doğru eğilmiş, başımı yana yatırmıştım.*

ne o, bakıyorum da yerimi dolduramıyorsun?

*gözlerin benimkilere inse de alayla gülüp bir şey demene fırsat vermeden geri çekilmiştim. boynum ağrımıştı. ve omzum. sol kolum. tanrım, sakat olmak çok zordu. dişlerimin arasından inlediğimde yatağın üzerine çıktım tamamen. ama sana ulaşabilmem için yön değiştirmem lazımdı. dizlerini uzattığın yönün aksine bakacak şekilde yanına dek ilerledim ve dizinin dibine yığdım kendimi. oturmuştum ve biraz uzansam yüzüne ulaşabilmek çok kolaydı.

daha memnun bir ifadeyle gülümseyip bu yaptığımı onayladığımda yeniden konuya dönebileceğimin de onayını vermiştim kendime. ama sonra duraksamıştım.

ne olacaktı şimdi bunu tartışınca? epey keyfimi kaçıran bir konuydu ve ben, şimdi, hele de şimdi keyfimin kaçmasını hiç istemezdim. zaten içime sığmayan bir şeylerle cebelleşiyordum saatlerdir, bir de üzerine sigara yakmalık gerginliğe gerek yoktu.

sağlam kolumun senden yana olmasının fırsatını kullanıp elimi yüzüne uzattım. sanki yeri orasıymış da yerine yerleşmiş gibi hemen yanağını bulan avucum ile bana yolladığın bakışlar, hoş görünüyordu.*

farkında mısın...

*artık sesim ciddileştiğinde ve biraz da desibeli düştüğünde, derin bir iç çekmiştim. gözlerim yavaş yavaş yüzünün kısımlarını geziyordu. baş parmağımla ise tenini okşayıp duruyordum.*

...benim yerime kim olsa artık, nefret edeceksin.

*tam şu an, bu konuma nasıl eriştiğim konusu kafama dank etmişti. nereden nereye gelmiştik. bu doğru muydu?*

taehyungie, beni hoş seviyor.

*bunu dile getirmek dudaklarımın kıvrılmasına sebep olurken, kullandığım hoş sevmek tamlaması kıkırdamama sebep olmuştu. gözlerine bakmıyordum fakat muhakkak ki çoktan benim olmadığım bir yerlere dönmüştü irislerin.

yanağını seven parmağımı durdurdum ve biraz da ben, dudaklarımla dudaklarını seveyim diye uzandım yüzüne. ama öpmemiştim öyle uzun. bir küçük dokunuş ile yeniden ayrı düşmemize sebep olduğumda göğsümü tıkayan cümlelerden kurtulmak istedim.*

seni öpüşümden hoşlanmıyorsun.

*başımı yana eğip gülümsedim.*

ama beni çok güzel öptün bugün.

*fakat sonrasında kaçıp durmuştun ve ben, bunu keyfini bile sürememiştim. yanağımdaki elimi sağlamlaştırdım ve bir kez daha uzandım dudaklarına.*

yeterince kaçtın bence, incilerimizi dökmemizin vakti geldi de geçiyor.

*kıvrımlarını iki dudağımın arasında sıkıştırdığım zaman içtiğim bir şişe içkiden sonra keyif kahvesi yudumluyormuş gibi hissetmiştim. ayılıyordum. ama hemen sonra, senin yüzünden yeniden kaybediyordum kendimi.

aklımda dönen oyunlardan haberin var mıydı senin? günlerdir düşüncelerimde kaybolup duruyordum.*

dudaklarının tadı çiçek gibi.

*dile getirdiğim cümle ortamdaki havayı biraz mayhoş bi' hâle getirebilecek güçteydi biliyordum. romantik? belki denilebilirdi. fakat bu havayı bozmak adına kanım kaynıyordu, dudaklarım senin dudaklarının üzerindeyken sırıttım.*

hiç çiçek yedin mi? cidden çiçek gibi tadın. ben çok yedim çiçek. oradan biliyorum.

*ipler hepten birbirine dolaştığında sebep olduğum bu garipliğe kahkaha atmıştım, kısık seste. böyle şeylerde beni ittireceğini ya da kafama vuracağını düşünüyor olmak bir refleks hâline gelmişti. gerçekten, gözümde oldukça duygusaldın ve laubaliliği sevmiyor gibi görünüyordun.

yanağını hafifçe okşayıp elimi çenene indirdim ve sanki yeterince yakın değilmişiz gibi seni dudaklarıma çektim. kısa ve izinsiz bir öpücüğü daha senden aldığımda gözlerim zamanı gelmiş gibi kapanmıştı. geri çekilmek yerine, alnımı alnını yaslamıştım ben de.*

sen de çiçek gibisin, taehyung. bir tane komşum var, laflarıyla altımdan girip üstümden çıkıyor. ağzına almadığı küfür kalmıyor. fakat bahçesindeki çiçeklere öyle güzel laflar ediyor ki, sanki incinmeleri an meselesiymiş gibi öyle nazikçe dokunuyor ki onlara, çiçeklerin narin ve incinmeye meyilli olduğu düşüncesini aşıladı zihnime.

*burunlarımız birbirine sürtünüyorken derin bir nefes aldım.*

seni gördükçe hep bunu düşünüyorum.

*söylediğim cümle duraksamama sebep olmuştu. umutsuz bir soluk dudaklarımdan dökülünce, geri çekilme ihtiyacı hissettim ve eğdiğim başımı kaldırmadan, kendimi geri çektim. bakışlarım da bir eline sardığım elime inmişti.*

gerçi, seni gördüğümde ne düşündüğümü çoğu zaman bilemiyorum. taehyung-

*aklıma bir şey gelmiş de o an bunu söylemeliymişim gibi başımı hızla kaldırıp gözlerimi gözlerine çıkardığımda devam ettim.*

bak ben, öyle mantıklı cümleler kuramam. işler eğer benim haddimi aşıyorsa.

*umutsuzca gözlerimi kapattım ve başımı eğdim.*

ama seninle ilgili normal olmayan bir şeyler var. ama sırf bu yüzden seni rahatsız etmek istemem. yâni, bilemiyorum. gitmemi ister misin?

bad guys | taekookWhere stories live. Discover now