J-41

102 13 0
                                    


*elimi beline yavaşça sarıp seni kendime çekerken gülümsemeni izliyordum. aklın karıştığı için şaşkın olmalıydın ve merakla neden bir anda yolun ortasında dikildiğimizi açıklamamı bekliyor gibiydin. tek kaşımı meydan okur gibi kaldırıp yüzüne eğildim ve dudağının kenarından bir öpücük çaldığım gibi sana sıkıca sarıldım. o sırada kulağına birkaç kelime fısıldamıştım ama sesim fazla kısık çıktığı için tekrarlamamı istemiştin. bense bu isteğine karşılık sadece gülüp geri çekildim.*

jungkook.

neler oluyor, söylesene.

*sanırım, artık biraz da tedirgin olmaya başlamıştın. ama hâlâ söylemeyecektim. öpücüklerimden bir sorun olmadığını çıkartabilirdin. dediğim gibi, o an sol gözünün kenarını ve peşinden de sol elmacık kemiğinin üzerini öpmüştüm.*

bebeğim, sana âşığım.

*kısık sesli mırıltım sana ulaştığı anda önce gözlerinin parıltısı karşılamıştı beni. bunu milyonuncu kez söylesem yine aynı parıltıları o koyu göz bebeklerinde bulacağımdan adım kadar emindim nedense. sonra varla yok arası bir gülümseme el sallamıştı dudaklarından çünkü biliyordum, seni mutlu ettiği kadar utandırıyordu da. belimi sıkı sıkı tutan ellerini biraz daha hissetmiştim o anda, biraz yaklaşmıştın. senin parlayan ifadene karşılık ben, sırıtıyordum. o an benden keyiflisi yoktu.

yolun ortasında durduğumuz için bir süre sonra etrafımızı birkaç insan sarmıştı, aralarında fısırdaşıp gülüşüyorlardı. bazılarının laf attığını da duyabiliyordum. o an kimseye daha fazla eğlence olmamak için bir elimi cebime attım, parmak uçlarıma değen soğuk gümüş kolyeyi birkaç saniyede kış rüzgârıyla tanıştırabilmiştim.

uzanıp dudağına son bir kez dudaklarımı bastırdıktan sonra kolyeyi boynuna takmak için bir hamle yaptım ardından. sen meraklı meraklı boynundan sarkan deniz yıldızına bakıyordun. gülümsemem büyüyorken alaycıl bir tonda mırıldandım o an.*

benden fazla sevmek yok.

*geri çekilmek için sağ elimi beline yasladığım sırada bir ses patlamıştı. tiz ve yüksek bir sesti ki patlar patlamaz bizi bir daire içine almış insanlar bağırıp çağırarak koşuşturmaya başlamışlardı. her şey yavaş yavaş oluyordu. ağır ağır geri çekildiğimde sonuna dek açılmış gözlerinde birikmiş yaşları görmüştüm. sarsılmış gibi görünüyordun ama neden, neden sarsılacaktın ki?*

taehyung...

*fazla mânâsızdı, sesim titreyerek dökülmüştü dudaklarımdan ve o âna kadar baştan ayağa titrediğimin farkında bile değildim. bir kez daha ismini telaffuz ederken gözyaşının bir tanesinin yanağına düştüğünü görmüştüm, o an aynı sıcak sıvı benim göz yataklarıma da dolmuştu.*

bebeğim.

*sonra elimi çektim belinden. isteyerek değil de kendiliğinden oluyormuş gibiydi ya da bir güç beni kontrol ediyordu. bakışlarım avucumu boyamış kırmızılığa kaydı, o an kolumu sıkı sıkı tutan parmaklarının hissi de kayboldu. son nefesimmiş gibi bir soluk dökülmüştü dudaklarımdan, dizlerimin üzerine çöküyorken ve seni uyandırmak için çabalıyorken ağlıyordum. ama beni hiç duymamıştın, duymuyordun. boynundaki kolye kopup avucumun içine düşüyorken bile umursamamıştın. halbuki isteseydin onu benden de fazla sevmene bile izin verirdim.*


*irkilerek uyandığımda odanın içi en son hatırladığımın aksine karanlıktı. içimin ürperdiğini hissettiğimde ancak titrediğimi fark etmiştim. kısa kolluyla, yatağın üzerinde uyuyakalmış olduğum için olabilirdi, tabii. yorgun yorgun soluklanıyorken yaslandığım yatak başlığından sırtımı ayırdığımda kısık seste inledim ve ağrıyan omzumu biraz ovmak zorunda kaldım. normalde tüm bunların hiçbir önemi olmazdı aslında da gördüğüm saçma sapan kâbus yüzünden normalim şaşmıştı. hayatımda gördüğüm bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar sayıdaki kâbuslardan biriydi ve başrolü olmamız, hiç hoşuma gitmemişti.

bad guys | taekookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon