Yılbaşı Çavuşu

390 24 196
                                    

Merhume Ayşe GÖNEN Hanımefendi'nin yazdığı aşağıdaki hikâye ÇINAR dergisinde 1998 yılında yayınlanmıştır. Yılbaşını en güzel anlatan ve mutlaka okunması gereken bir hikâye olduğunu düşünüyorum.
Not: Bu hikâye yaşanmış gerçek bir hayat hikâyesidir.

YILBAŞI ÇAVUŞU

Çocukluğumun geçtiği küçük ilçemizde genel olarak mutlu bir yaşantımız vardı. Öyle ya; ülkemiz bir cihan savaşı geçirmişti, savaşta başarılı olmuş, düşmanları yurdumuzdan dışarı atmış, bağımsızlığımızı korumuştuk.

Cihan Savaşından çıkalı hemen hemen 10-15 yıl geçmişti. Savaş bizleri yoksul ama gururlu bırakmıştı. Belki inanılmaz ama babası veya eşi harpte şehit düşmüşler bile bir buruk sevinç içindeydi, ilçemizde epey de gazi vardı. Kiminin ayağı yoktu, kiminin kolu yoktu. Kiminin ise hem ayakları hem kolları kopmuştu. Gözünü kaybedenler, hala vücudunda düşman şarapnel parçası taşıyanlar ve daha neler neler... Yani küçücük ilçemiz, bünyesinde kurtuluş savaşının izlerini oldukça bariz şekilde taşıyordu.

Şehit aileleri ve gaziler oldukça gururluydular. Dul kalan şehit eşlerinin ve öksüz kalmış çocuklarının gelirleri yoktu. Gaziler ise çalışamayacak durumdaydı. Ama asla kimseden bir şey istemezlerdi, İlçe halkı bu nezakete aynen katılır, onlara alenen bir yardımda bulunmazdı.

Evimize ne alınırsa aynısı bir şehit evine veya gazi evine de gönderilirdi. Yiyecek ve giyecekle beraber mendillere çıkınlanmış paralar sepetin bir kenarına konurdu. Kapıları çalınır, açan kişiye: -"Bu sizinmiş" denip, sepet kenara bırakılırdı.

Kasabalı kendi arasında bile "ben şunu gönderdim, ben şöyle yardım ettim" gibi söz söylemezdi. Gönderilenler, yapılan yardımlar ihtiyaçlarına tam cevap veriyor muydu bilinmez ama yetmese bile ne şehit aileleri ne de gaziler "benimde şuyum eksik" demezdi. Onlar bu vatan için çarpışıp şehit yakını olma sevabını veya gazi olup dünyalık işe yaramaz hale gelmenin şerefini bu dünyada harcamak istemiyorlardı.

Sanırım, savaşta yaralananların görünüşlerinden durumlarından dolayı kendilerine incitici bir mahlas takılmasın diye ilçe halkı onlara peşinen isimler yakıştırmıştı. Hoca Enver gibi, Yedidöven Ali gibi, Görünmez Kâzım gibi...

Bunlardan bir tanesi de Yılbaşı Çavuşu idi. Asıl isminin ne olduğunu hiç kimse bilmezdi. Herkes onu Yılbaşı Çavuşu diye çağırırdı. Bu gazinin vücudunun hemen hemen sağ yarısı yoktu. Sağ gözünü, sağ kolunu, sağ bacağını kaybetmişti. Kafasının sağ tarafındaki kafatası etleri yanmış olmalı ki derin bir yanık izi görünüyordu.

Görünüşü korkutucu olmasına rağmen çok sevecen bir gazi idi. Hala "vatan" der başka bir şey demezdi. Yoksul olmasına rağmen biz çocukları nerede görse mutlaka birer şeker birer ceviz veya benzeri yiyecekler vermeden geçmezdi. Çok az konuşan Yılbaşı Çavuşunu herkes çok severdi.

Benim ailem ilçenin en kültürlü, en tahsilli ailesiydi. Babam, dayım, amcam öğretmen; dedem tahrirat kâtibi idi. Biz altı kardeştik. Dördümüz ilk ve ortaokulun çeşitli sınıflarında okuyorduk. İlçede yalnız ilkokul ve ortaokul vardı. Ağabeyim ve ablam ilçenin bağlı olduğu ilde okuyorlardı. Amcamın oğlu olan Rusihi ağabeyim ise ilde liseyi bitirmiş yüksek eğitimini yapmak için Fransa'ya gitmişti.

Rusuhi ağabeyim tatilleri Fransa'dan gelince sülalede bayram olurdu. Rusuhi ağabeyimi misafir sandalyesine oturtur büyük küçük hepimiz etrafında halka olur, onun anlattıklarını can kulağıyla adeta ağzımızın suyu akarcasına dinlerdik.
Anlattıkları belki doğruydu ama bize masal anlatıyormuş gibi gelirdi. "Ah... Ah... Fransa sen ne güzel ne ulaşılmaz bir ülkeydin". "Ey Fransa, seninle aynı dünya üzerinde olmak bile bizim için bir gururdu".

✔️ KISSADAN HİSSEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin