HZ.İBRÂHİM(عليه السلام)İle Kuşlarn Hikâyesi

314 34 7
                                    


H

azreti İbrahim (aleyhisselâm) , “Allah’ım! Ölüleri nasıl dirilttiğini göster bana!” dedi. Rabbimiz de,
Yoksa inanmadın mı?” buyurdu. Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) de, “Gözümle görüyüm, gönlüm de tam yatışsın.” dedi. Bunun üzerine Rabbimiz ona, 4 kuş almasını ve o kuşları kendine alıştırmasını istedi.

Pir Hazretleri der ki, “Bu 4 kuş: kaz, tavus, horoz ve kargadır.” Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) kendine buyrulduğu gibi, o 4 kuşu kendine alıştırdı. Sonra da Rabbimiz,
Gövdelerini kes ve her dağın üstüne bırak.” dedi.

İbn-i İshak’ın naklettiğine göre, daha da hayret verici olması için, kuşların parçalarını birbirine karıştırdı Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) . O karışımları 4 ayrı dağın tepesine koydu. Kuşların başlarını eline aldı. Dağları gören bir yere geçti.
“Allah’ın izniyle gelin!” diyerek parçalanmış kuşları çağırdı.

Bu parçalar, kanlar, tüyler, her birisi kendi bedenine doğru uçuştu. Sonunda önceki hali gibi bir araya geldiler. Bir tek başları yoktu. Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) , bir daha seslenince ayakları üzerine koşarak ona geldiler. Başlarını giyindiler. Şimdi, nedir bu kıssadan hisse? Öyle ya hissesiz kıssa olmaz. Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) , inanmaz mıydı ki, “Allah’ım, bana dirilmeyi göster!” dedi.

Ne der o vakit ayette, “İbrahim, inandığı halde görmek de istedi. Kalbi tam tatmin olsun istedi.” Demek ki akledin demekte ayet. Araştırın, işi bilin, işin doğrusu için kafa yorun, mücadele edin. İnanmayan için mücadele olur mu? Hazreti İbrahim (aleyhisselâm) da, inandığı halde, “Bana göster Rabbîm!” dedi. Akledin, soruşturun, der o halde kıssa. İyi de bu kuşlar ne ola o vakit?

Kaz, hırstır. Hırs insanı kör eder. Bir insan kör ise Allah’ın rahmetini üzerine çeker. Ama kör olmadığı halde hırsından kör etmişse kendini, o rahmet ondan uzak olur. Bu kaz toprakta suda ayırt etmeden ne bulursa yer. Yiyemediğini de bir yere gömer. Kazın bu hırsının sebebi de sahibine güvenmemesidir.

Pir bunu bir kıssa ile anlatır:

Çok eski zamanlarda iflas etmiş bir tüccar olan, hırsız, dolandırıcı bir adam yakalanır. Kadı da onu hapseder. Ama bu hırsız huyundan vazgeçmez. İçerde de herkesi bin bir numarayla dolandırır. Ceplerindeki her kuruşu alır. Öteki mahkûmlar, düşünürler, taşınırlar, kadıya varırlar. Kadı ötekileri kurtarmak için hırsızı salıvermeye karar verir. Hırsız, sevineceğine itiraz eder, “Aman, Kadı Hazretleri! Bu zindan benim cennetim. Ekmek kapım. Beni buradan atarsanız, ben nasıl yaşarım?” der.

Kadı bunu salıvermekle kalmadı, bunu herkes duysun diye 10 dilde çığırtmaç tuttu. O devirde adet olduğu üzere adamı bir deveye bindirip şehirde dolaştırdılar gün boyu. Deveci şimdiden alacağı saman parasının hayalini kurmaya başlamıştı.

Çığırtmaçlar da 10 ayrı dilde, adamın müflis bir tüccar, dolandırıcı ve hırsız olduğunu dile getirdi. Deveci ise bir an evvel akşam olsa da saman parasını alıp gitsem diye düşünürdü. Akşam olunca, deveci, “Yeter artık! Benim saman paramı ver!” diye çıkışınca, adam, “Bre gafil! 10 dilde ilan ederler. Ben müflis bir adamım. Ne samanı, ne parası? Herkesin duyduğunu duymaz mısın?” Elbette bu kıssadan da bir hisse çıksa gerektir.

Bu dünya, herkesi çulsuz gönderen bir haydut, bir müflistir. O, 10 dilde halka durumu çığıran çığırtmaçlar Peygamberlerdir. Hırs sahibi insanlar da, saman hırsıyla duyduğunu duymaz, gördüğünü anlamaz o deveci gibidir. Deveci gibi hırsla kalbi kararmış olanlar, o ilâhî elçileri duymazlar. Müflis bir hayduttan başka bir şey olmayan bu dünyaya, makamlarına, mevkilerine, servetlerine kendilerini kaptırırlar. Bu tip insanlar bir hataya düştüklerinde, onu telafi edeceğim derken, kendilerini daha büyük zararlara uğratırlar.

✔️ KISSADAN HİSSEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin