BÜYÜK الله'IN BÜYÜK SÖZÜ ☝

111 17 5
                                    

Ekseri evimizde kişi başı KURANI KERİM düşerken evvelde yaşananlar bugün bir kısım insandaki kaybolan hassasiyeti netleştiriyor üzülmemek elde değil...

Mustafa Dede, ne Türkçe okuma-yazma bilir ne Arapça'dan haberi vardır. Dinini bildiği kadarıyla gizli gizli yaşar, camiye gitmek zaten yasaktır.

Bir yolunu bulup, torunları Hasan ile Hüseyin'i, Mısır'a İslâm'ı iyi öğrensinler ve milletimize hizmet etsinler diye göndermiş. Bu gençler dedeleri Mustafa'nın hikâyesini bizim doktor abimize anlatıyorlar.

Gün gelmiş ecel Mustafa Dede'nin kapısını çalmış ve ruhunu teslim etmiş. Mezarı kazılmış, müslümanlar Mustafa Dede'yi son yolculuğuna uğurlamak üzere toplanmışlar. Torunları da orada.

Bir de ne görsünler? Nereden geldikleri bilinmeyen bembeyaz kuşlar mezarın üzerinde dolaşıyorlar ve Mustafa Dede'nin vücudundan da misk gibi kokular saçılıyormuş... Millet şaşkınlık içinde bu kuşları seyretmişler ve bu kokulardan ciğerlerine kadar çekivermişler. Topluluk dağıldıktan sonra nereden geldiği bilinmeyen bu beyaz renkli kuşlar geldikleri meçhul yere uçuvermişler.

Torunlar bu olaya şahit olunca ninelerine "Dedemiz ne yapardı." diye sormuşlar. Nineleri de dedelerinin hikâyesini şöyle anlatmış:

Mustafa Dede'nin köyünde sadece bir Kur'an varmış. Zira komünist Rus zulmü var. Kur'an-ı kerim her gece kura ile bir evde kalıyor. Gizlice evlere götürülüyor, evdekiler bu eşsiz kitabı öpüyorlar, kokluyorlar, bağırlarına basıyorlar, başlarının üstüne koyuyorlar. Okuyabilenler gizliden gizliye okuyorlar, hatim etmeye çalışıyorlar. Kur'an'ın girdiği evlerde tam anlamıyla bir bayram, şenlik oluyormuş. İnsanların en huzurlu olduğu anlar Kur'an'ın onların evlerine girdiği anlarmış.

Mustafa Dede ise kuranın kendisine çıktığı günlerde okuma-yazması olmadığı halde Kur'an-ı kerim'i eline alıyor, Fâtiha Sûresi'nden başlayarak mütebaki sûrelerin âyetlerinin üzerinde işaret parmağını her kelimenin üzerine koyarak sadece; "Büyük Allah'ın büyük sözü"cümlesini söyleyerek sabaha kadar kendince hatim ediyormuş.

Bunu duyan torunları çok mahzuz olmuşlar.

Bu kitaba inanan, onu aziz tutan, emirlerine sarılan herkes kazanıyor, düzeliyor, güzelleşiyor, insanlaşıyor.

Bir başka gurbet elde yaşanan Kur'an sevgisinin tezahürünü de anlatmak istiyoruz.

Bugün bağımsız olan Makedonya'nın dağlarında kurulu bir Osmanlı-Türk köyünde Müslümanlar Sırp, Hırvat, Makedon zulmüne maruz kalmışlardı.

Bu köy; aynen Anadolu'daki dindaş-soydaşlarının hayatının bir benzerini yaşamaktadırlar. Giyim-kuşam, tavır, şekil, günlük hayat, kurallar birbirine benziyor.

Koskoca köyde dört adet Kur'an-ı kerim varmış. Bu dört kitap orada da her eve bir bir giriyor, hane hane gezdiriliyor. Girdiği evde hayat değişiyor. Hane halkı Kur'anı kerim evlerine geldi diye bayram ediyolar, büyükler küçükler tarifsiz bir mutluluğu tadıyorlar, Kur'an-ı kerim'in etrafında pervane oluyorlarmış. Dört adet Kur'an-ı kerim bu köyün en kıymetli hazinesi imiş.

Bolluk ve rahat zamanlarında değeri ve kıymeti bilinmeyen değerlerimizin, her an değerini bilebilmek ümidiyle....

#DeğeriniBilelim

#DoğruYanlış

#BizideYaktı

✔️ KISSADAN HİSSEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin