Bölüm 47

165 14 2
                                    

Merhabalaaar! Bölümü dün paylaşmam gerekiyordu biliyorum ama ben birkaç gündür yine çok hastayım ve dün yazmayı tamamlayamamıştım. O yüzden bugün daha iyi hissedince tamamlamak istedim ve telafi etmek için de normale göre çok daha uzun bir bölüm yazdım. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere, iyi okumalaaar. 



Önceki bölümde...

   Aradan geçen bir saat sonunda Alasdair, Daniel, Alec ve Ian her şeyi konuşmuşlardı. Daniel, Sophie'ye duyduğu sevgiyi ve gelecekteki ikisi hakkında planladıkları dahil olmak üzere hiçbir şeyi atlamadan olduğu gibi anlatmıştı. Babasının yüzünden her zamanki gibi hiçbir şey okunmuyordu. "Biliyorum bu anlattıklarımız çok fazla geliyor. Ama sana yemin ederim baba hepsi doğru. Kendi kulaklarımızla duyduk." Alasdair tam cevap verecekti ki bulundukları küçük oturma odasının kapısı aniden açıldı. Kralı kapıda görünce hepsi kalkarak selam verdiler. "Bana gözükmeden, benim haberim olmadan toplantı mı yapılıyor burada?" Dördünün de yüzündeki ciddi ifadeye daha fazla dayanmayınca güldü. "Şaka yapıyorum! Yüzlerinizi görmeniz gerek! Hoş geldin Alasdair. Zannediyorum ki oğlunun başına gelenler seni endişelendirdiği için buradasın." Babası başını salladı. "O yüzden buraya geldim ama çok başka şeyler duydum. Duyduklarımın hepsine de inanıyorum. Oğluma inanıyorum. Sizin de duymanız iyi olacaktır. Lütfen gelip oturun majesteleri." Kral kapıyı kapatıp kafası karışmış bir şekilde ilerleyerek otururken Daniel babasına gözleriyle çok şey anlatarak baktı ve sadece hafifçe gülümsedi.



   "Akşam yemeği zamanı çoktan geçti. Neredeler bunlar?" Sessiz odadan yükselen hıçkırık ikisinin bakışını da Elizabeth'e çevirdi. "Hep benim yüzümden. Alec'e çok ters davrandım değil mi? O sadece beni düşünüyordu oysaki..." Jennifer ilerleyerek kardeşinin yanına yatağa oturdu. Sophie de diğer tarafa geçerek oturdu. "Canım Lizzie, ikiniz de kolay şeyler yaşamıyorsunuz. Sen abimi isteyerek kırar mısın hiç? O da biraz yalnız kalmak istemiş olabilir, gelecektir. Seni bugüne kadar hiç yalnız bıraktı mı?" Elizabeth burnunu çekerek başını sağa sola salladı. "Hem öğlenden beri ben de Ian'ı görmedim. En son Daniel ile birlikte Alec'in peşinden gidiyorlardı. Belki de başka bir işleri çıkmıştır. Ya da kral yanlarına çağırmıştır. Lütfen artık endişelenme ve biraz yemek yemeye çalış lütfen. Böyle yaparsan sen de bebeğin de iyi olamazsınız. David'in söylediklerini unutma lütfen. Birazdan hazırladığı karışımı içmen gerekecek." Elizabeth başını salladı ve çatalıyla kucağındaki tepside duran yemeğinden yemeye çalıştı. Tam da o sırada kapının çalınmasıyla hepsinin bakışları kapıya çevrildi. "Gir." İçeri önce Alec girdi. Odadakileri ve karısının müsait olan durumunu görünce dışarıdakilere işaret etti. Bir anda odaya iki tane daha dev girdi. Ian ve Daniel içeri girerken Jennifer kalkarak kocasına sarıldı. "Neredesin sen? Çok merak ettim seni." Alec ilerleyerek karısının yanına yatağa otururken Sophie ayağa kalkarak yataktan bir iki adım uzaklaştı ve Daniel ile göz göze gelmemeye çalıştı. "Nasılsın sevgilim?" Elizabeth kucağındaki tepsiyi yanındaki komodinin üzerine koyarak bir elini kocasının yanağına koydu. Tam bir şey söyleyecekti ki yatağın kenarındaki küçük el beşiğinde yatan Connor gürültüyle ağlamaya başladı. Hepsinin dikkati oraya çevrilirken Sophie bebeği hızla kucağına alarak sırtını sıvazlamaya ve sakinleştirmeye çalıştı. "Bizimkinin huysuzluk zamanı başladığına göre uyuma zamanı çoktan gelmiş demektir." Hepsi gülümsediler. "Ama siz neredeydiniz bu saate kadar? Artık bir cevap istiyorum ben." Jennifer'ın sorduğu soruya Daniel cevap verdi. "İşler yakında çok karışacak. Babam buraya geldi. Biz çok başka şeyler öğrendik. Kurulan tuzaklar ve oynanan çok büyük oyunlar var. Bunu kralla paylaştık ve yarın hepsiyle yüzleşeceğiz." Ian ve Alec başını salladı. "Ve bu süreçte sizin bir arada ve güvenli olan odalarınızda olmanızı istiyoruz. Akşamları herkes kendi odasında bizimle birlikte olacak. Gündüz olunca da hep birlikte Elizabeth'in yanında olacaksınız. Ayrıca hiçbir şekilde Fergussonlarla ve Fletcerlarla konuşmayacaksınız. Aynı şekilde Julia ile de." Bunu söyleyen Ian'dı. "Daniel da senin odanın önünde bekleyecek Sophie." Sophie kaşlarını çatarak abisine baktı. "Buna ne gerek var? Bizim askerlerimiz var, aynı şekilde kralın da. Daniel neden benim odamın önünde bekliyor?" Alec ayağa kalktı. "Bir bildiğim var Sophie. Zamanı geldiğinde her şeyi size açıklayacağız. Şimdi ne kadar az şey bilseniz o kadar iyi. Sizin güvende olmanız bizim şu an önceliğimiz. Lütfen bizi dinleyin." Connor'un sesi yükselince Jennifer ilerleyerek Sophie'nin kucağından oğlunu kibarca aldı. "Connor'un karnı acıkmış olmasa bunu bu şekilde bırakacağımızı sanmayın. Neler olduğunu öğreneceğiz. Ama şimdi gitmek zorundayım." Ian gülümseyerek karısının peşinden ilerleyip odadan çıktı. "Ben de gideyim. Ama Jennifer'ın dediği gibi bu burada kalmayacak, bize de anlatacaksınız." Sophie ilerlerken Daniel da peşinden ilerledi. Elizabeth, Daniel'ın giderken Alec'le birbirine göz kırptığını fark etti ama yorum yapmadan önce ikisinin odadan ayrılmasını bekledi. Alec karısına dönerek tekrar yatağa yanına oturdu. Ellerini ellerinin arasına alarak gözlerinin içine baktı. "Ben çok özür dilerim sevgilim. Öyle söylememeliydim." Gözlerini kaçırarak konuşmaya devam etti. "Ben... Ben sadece seni kaybetme fikrine dayanamadım. Ben sensiz yaşayamam Elizabeth, lütfen bunu anla." Elizabeth bir elini çekerek kocasının yanağına koydu ve tekrar bakışları buluştu. "Hissettiklerini anlıyorum, ama kötü bir şey olmayacak kocacığım. Merak etme, bebeğimiz sağlıkla doğacak. İyi olacağız. Ama senin desteğin olmazsa yapamayız, lütfen yanımızda ol sevgilim." Alec yüzünü yana çevirerek karısının avcunu öptü. "Ben öleceğim güne kadar her zaman senin ve bebeğimizin yanında olacağım. Seni seviyorum." Sözlerini mühürlemek istercesine karısının dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Geri çekilerek komodinin üzerinden bardağı aldı. "Ama şimdi bunu içmen lazım, hadi bakalım." Elizabeth kocasının elinden bardağı alarak bir iki yudum içti ve bakışlarını tekrar kocasına çevirdi. "Bu bakışları biliyorum Elizabeth ama benden daha fazla bir şey öğrenemeyeceksin. Zamanı geldiğinde her şeyi anlatacağım." Konuştuklarını ve yaptıklarını karısına anlatamazdı.

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now