Bölüm 7

312 25 1
                                    

Merhabalaaar! Bu hafta 23 Nisan haftası olduğundan ve okulda tüm hafta boyunca kutlama yaptığımızdan dolayı maalesef bölümü çok uzun yazamadım. O yüzden affınıza sığınıyorum. Bakalım yaşanan gelişmeler hakkında neler düşüneceksiniz? İyi okumalar diliyorum, haftaya görüşmek üzere!




Önceki bölümde...

Klanın liderliği hala babasına aitti. Babasının söylediğine göre klanın lideri olabilmesi için önce klana ve işlerine hakim olması gerekiyordu. Bu yüzden de bir süre daha bu şekilde devam etmeliydi. Ama Daniel'ın sabrını çok zorluyordu. Güvenilmez adamların hepsini kumandan olarak görevlendiren babası içerde dönen olayların hiçbirini bilmiyordu. Baş kumandanın babasının yanında bulunması gerekirken anlayamadığı şekilde Julia'nın yanında daha çok bulunuyordu. Diğer kumandanlar ise kendisine şüpheyle bakıyor ve verdiği emirleri sorgulamaya cesaret edemeseler de uygularken surat asıp söyleniyorlardı. Daniel bunları daha sonradan duyuyor ve görüyordu. Ama elinde bir kanıt olmadığı için babasına söyleyemiyordu. Aralarından bir tek az önce konuştuğu Louis kendisine yakın ve güvenilir geliyordu. Kapısının aniden açılmasıyla bu karanlık düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştı. Kapısını çalmadan açabilecek tek kişi babasıydı. Nitekim şaşırtmadı da. Ayağa kalkarak babasına bir baş selamı verdi. Yerine oturması için ona koltuğunu verecekken babası eliyle oturmasını işaret etti ve kapıyı kapattı. Hızlıca ilerleyerek yanına geldi ve masanın önündeki koltuklardan birine oturdu. "Çok vaktimiz yok Daniel. Birazdan Fergusson lideri ailesiyle birlikte burada olacak." Daniel sebebini sorarcasına tek kaşını kaldırdı. "Son zamanlardaki yağmalama olaylarını konuşacağız ve sen kızıyla tanışacaksın. O kızla evleneceksin Daniel. Akşam üzerine güzel bir şeyler giy. Yemekte bu konu da konuşulacak." Babası onun tek kelime etmesine izin vermeden kapıya yönelirken Daniel'ın kalbi yoğun bir sancıyla sarsılırken aklındaki tek kişi Sophie'ydi.






Sophie'nin yatağındaki son günüydü. Ne kraliçeyi ne de prensi son karşılaştıklarından beri hiç görmemişti. Görmemek de onu memnun etmişti. Kraliçenin yüzüne bir daha asla aynı şekilde bakamayacağını biliyordu. Zorunlu bir saygıdan öteye gitmeyen bir tavrı olacağı da kesindi. Ama Sophie onun o saygıya bile layık olduğunu düşünmüyordu. Sadece kral için diyerek kendini teskin ediyordu. Kralı da bu süreçte iki kere daha görmüştü. Kimse yataktan çıkmasına izin vermediği için kral onu odasında ziyaret etmiş, Sophie de her seferinde mahcup olmuştu. Rita da çok yardımcı olmuştu. Her zaman, her ihtiyacını kendisi söylemeden görmüş ve yaşadığı bu durumu en az şikayet edilebilir seviyeye getirmişti. Hatta abisi ve Elizabeth'e mektup yazarken durumundan bahsetmesi için de ısrarcı olmuştu. Kraliçeyle olan konuşmasına şahit olduğu için onun yalnız olmadığını hissettirmek istemişti belki de içten içe. Bunu açık olarak söylemese de Sophie anlamıştı. Ama abisini ve klanlarını bu işe bulaştırmamakta son derece kararlıydı. Bu işleri olduğundan karıştırmaktan başka bir işe yaramazdı. Yaklaşma olasılığı olan savaşı da düşündüğü zaman bu can sıkıcı konuşma kral ve abisinin arasını açabilirdi. Ki bu Sophie'nin asla istemediği bir şeydi. Bunları düşünmek içini bunaltıyor ve adeta karalama bulutlarını bütün gökyüzüne dağıtıyordu. Penceresinden sızan sonbahar güneşi bunun aksini kanıtlarcasına odasını aydınlatması dikkatini dağıtınca bir anda dışarı çıkmaya karar verdi. Rita daha yeni odasından ayrılmıştı. Yani öğlen yemeğine kadar da gelmezdi. Ona yakalanmadan odadan çıkabilirse bahçeye çıkıp çiçeklerine bakabilirdi. Yavaşça ayaklarını sarkıttığında bileğinin sızlamasıyla dudağını ısırdı. Buna alışmak zorundaydı. Eğer sürekli yatarsa bileği asla tam olarak iyileşemezdi. Neyse ki Rita günlük pembe elbisesini giymesine yardımcı olmuştu. O yüzden tek yapması gereken üzerine kalın pelerinini almak ve odadan çıkmaktı. Yatağın başına tutunarak ayağa kalktığında bir an düşecekmiş gibi olsa da hızlı bir şekilde toparlandı. Başının ucunda tuvalete giderken zorlanmaması için bir baston bulunuyordu. İstemeye istemeye bastonu eline alarak giyinme paravanına asılı pelerinine yöneldi ve biraz zorlanarak da olsa giyindi. Odasının kapısını yavaşça açarak etrafı kolaçan ettiğinde ortalığın sakinliğini fırsat bilerek sessizce adım attı ve kapıyı ardından kapattı. Onu zorlayacak tek şey merdivenlerdi. En son merdivenlerden yuvarlanmasına ramak kaldığını düşününce biraz korkması da normal sayılabilirdi. Eğer mantıklı düşünerek ilerlerse kazasız bir şekilde inebilirdi. Merdivenlerin başına geldiğinde boşta kalan eliyle merdivenin tırabzanına sıkı bir şekilde tutunarak ilk adımını attı. Hala ortalıkta kimse yoktu. O yüzden biraz daha rahat hareket ediyordu. Ama ayağının o kadar rahat bir şekilde hareket ettiğini söyleyemezdi. Çünkü attığı her adımda sızlaması biraz daha artıyor gibiydi. Ayağındaki sargıyla birlikte çizmesini giymek de bileğini sıkmıştı. Alnında beliren boncuk boncuk terler kararını sorgulatsa da son adımı attığında derin bir nefes verdi. Olduğu yere çökmek istese de kendi zorlayarak yoluna devam etti. Bu merdiveni indiyse bahçesini görmeden geri dönmeyecekti. Bahçıvanlar ilgileneceğini söylemişti fakat gözüyle görmeden rahat edemeyeceğini de biliyordu. Sarayda her zamanki koşuşturma bütün yoğunluğuyla devam ederken Sophie dikkat çekmeden bahçeye çıkan kapıya yöneldi. Serasına uğramadan farkında bile olmayıp küçük bahçıvan kulübesine yöneldi. İçeri girip baktığında her şeyin yerli yerinde olduğunu görünce ister istemez rahatladı. Sadece bir haftadır buraya gelmiyordu. Neyin değişmesini bekliyordu bilmiyordu ama burası kendisini rahat ve evinde hissettiği tek yermiş gibiydi. O yüzden de buranın aynı kalması Sophie için önemliydi. Her zaman giydiği önlüğünü biraz zorlansa da üzerine geçirdi. Evet buraya gelmek onu çok yormuştu, ayağı da zorlanmıştı ve muhtemelen ağrımaya da devam edecekti. Ama buraya gelmenin kendisini rahatlattığını hissediyordu. Bastonuna tutunarak ilerledikten sonra tam kapıyı açacağı sırada duyduğu bağırma sesiyle olduğu yerde kalakaldı. "Size hepsini söküp atın dedim! Kraliçenin emirlerine karşı gelme cüretini gösterdiğinizi düşüneceğim. Ve böyle düşünmeye devam edersem başınıza neler geleceğini söylememe gerek yok sanırım." Kapının arkasına sinerek dinlemeye koyuldu. "E-efendim asla size karşı gelme cüretini göstermeyiz. Fakat Leydi McAlister bu çiçeklerle çok uğraşmıştı. Çok üzülecek. Hem sarayın bahçesine bir zararı yok." Sophie aralık kapıdan baktığında başı eğik bahçıvanın kraliçenin karşısında üzgün bir şekilde durduğunu gördü. Katharine ise çok öfkeli görünüyor, adeta gözlerinden alevler fışkırıyordu. Kraliçenin sökülmesini istediği şeyler kendi çiçekleri miydi gerçekten? Bir insan neden bunu yapardı ki? "Sen nasıl bana böyle cevap verebilirsin? Ne yüzle! Konumunun farkında mısın? İstesem yerine kaç tane bahçıvan bulabilirim biliyor musun? İstesem seni değil bu sarayda ülkede dahi yaşatmayacağımın farkında mısın? Hem seni hem aileni!" Sophie elleriyle ağzını sımsıkı kapatıp tepki vermemek için kendini çok zor tutarken seslerin kesilmesiyle ne olduğunu görmek için baktı. Ve o anda gördükleri karşısında hali hazırda dolmuş olan gözlerindeki yaşları daha fazla tutamadı.

Böğürtlen MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin