Bölüm 33

180 17 6
                                    

Merhabalar, bu hafta hastalığımdan dolayı bölümü geç paylaşmak zorunda kaldım. Sizler de kendinize çok dikkat edin. Bana okulda öğrencilerimden geçti sanırım. :( 

Normalde yazdığım bölümlere göre biraz kısa oldu, farkındayım. Ama bu haftalık beni affedin. Yorumlarınızı bekliyorum! 

Özellikle benden yorumlarını hiç esirgemeyen @carem2019 ve @Aysetutucu35 okuyucularıma teşekkür ediyorum. 




Önceki bölümde...

"Leydi Sophie ve Laird Daniel'ın sağlık durumunun takipçisi olacağım. Şimdi bütün sarayın güvenlik önlemleri arttırıldı. Nöbetçileri iki katına çıkardık. Giriş ve çıkışlar en rütbeli muhafızlarım ve askerlerim tarafından denetleniyor. Klan liderlerim ailelerinize eşlik edin ve odalarınıza çekilin. Yarın sabahın ilk ışıklarıyla hepinizi toplantı odasında bekliyor olacağım. Hepimize geçmiş olsun!" Salondakiler kralın konuşmasından sonra biraz daha rahatlamış görünse de kimse olayın şokunu üzerinden atamamıştı. Yanlarına gelen eşleriyle birlikte herkes salondan yavaş yavaş ayrılırken Alec, Ian ve Louis kralın yanında bekliyorlardı. "Kralınız size odalarınıza çekilebilirsiniz dedi. Daha ne bekliyorsunuz?" bu patavatsız cümleden sonra Charles ve Bruce da dahil olmak üzere hepsinin yargılayan bakışları kraliçeye döndü. "Sen ne dediğinin farkında mısın Katharine? Bu insanların ailesi ve arkadaşları yaralandı. Şu an canları için savaş veriyorlar. Hem de güvenliklerinden bizim sorumlu olduğumuz sarayda. Haddin ve işin olmayan konulara dahil olmaktan vazgeç. İlla konuşmak ve bir şey yapmak istiyorsan git de halkımızın arasına karış ve onları anlayan, yanlarında olduğunu hissettiren bir kraliçe ol!" Bruce, babasının annesine söyledikleri karşısında ağzı açık bir şekilde bakakaldı. Babasının elbette ki annesine kızdığı zamanlar oluyordu ama bu tarz şeyleri asla yanlarında başka birileri varken yapmamıştı. Annesinin bu tepkiyi sonuna kadar hak ettiğini biliyordu ama yine de şaşırmadan edememişti. Kraliçe ise utanmak ve mahcup olmanın yanından geçmiyordu. Tam tersi gözleri kor bir alev olmuştu ve oradaki herkesten nefret ediyor gibiydi. Kraliçe oturduğu tahttan zarifçe kalktı. Donuk ve soğuk suratıyla sadece krala baktı ve eteklerini toplayarak ilerledi ve odalarına giden insanların hiçbiriyle muhattap olmadan kraliyete özel olan kapıdan çıkarak salonu terk etti.



Bekleyiş korkunçtu. Hiç kimsenin çıkıp da tek bir şey söylememesi korkunçtu. Bütün bu yaşanılanların hepsi çok korkunçtu. "Artık dinlenmeniz gerekiyor Leydi McAlister. Çok yoruldunuz, efendimiz sizi bu şekilde görünce çok üzülecektir. Lütfen, bizi dinleyin." Bunu söyleyen Dylan'dı. Yardımcısı Melanie de birçok kez bunu söylemişti, ablası da. Ama Elizabeth onları yalnız bırakamazdı. Doktorun odasının yanındaki küçük oturma odasında tekli bir koltukta üzerine örtülmüş bir battaniye ile oturuyordu. "Doğru söylüyorlar Elizabeth, doğru söylüyoruz." Jennifer kardeşinin oturduğu koltuğun yanına eğilerek ellerini tuttu. "Söz veriyorum, Alec gelene kadar buradan ayrılmayacağım. Ama senin artık biraz uzanman gerekiyor. Lizzie bebeğini de mi hiç düşünmüyorsun?" Elizabeth gözlerini ablasına çevirdi. "Sen aynı durumda olsak beni bırakır mıydın Jenny?" Jennifer'ın gözleri doldu. "Asla bırakmazdım." Elizabeth sadece başını sallamakla yetindi ve başını eline yaslayarak beklemeye devam etti. Melanie ağladığını saklamak için arkasını dönerek odadan dışarı çıktı. Dylan ise hanımının ayaklarını uzatabilmesi için küçük puf koltuklardan birini onun önüne bıraktı. "Teşekkür ederim Dylan." Ablası ayaklarını uzatması için yardım ederken Melanie de bunu görüp hemen yardım etmek için ileri atıldı. "Lütfen ben yaparım Leydi McLeod, izin verin." Jennifer başını sallayarak ona engel oldu. "Sen de iyi değilsin Melanie, kendini bu kadar zorlama. Ben hallederim. Sophie ve Daniel hepimiz için çok değerli." Melanie gözlerinde parlayan yaşlarla minnetle Jennifer'a bakarken sadece başını sallayabilmekle yetindi. "Abla senin Connor'la ilgilenmen gerekmiyor mu? Saatlerdir yanımdasın. Lütfen benim için bebeğini yalnız bırakma." Jennifer başını sağa sola salladı. "Merak etme o güvenli ellerde. Şu an uyuyor, bir şey olsaydı bana haber verirlerdi." Jennifer, kardeşinin battaniyesini düzelterek üzerini örterken McAlister kumandanı olan Dylan ve McLeod kumandanı Brandon şömineyi harlayarak sıcaklığı sürdürmeye çabalıyordu. Birkaç Sinclair, McLeod ve McAlister askeri de kapının önünde bekleyerek içeridekilerin güvenliğini sağlıyordu. Herkes bekliyordu ama doktorun odasından hiç haber gelmiyordu.

Alec, Ian, ve Louis, kralın odasında oturuyor ve onun konuşmasını bekliyordu. Bruce babasının sandalyesinin arkasında ayakta duruyordu. Alec çok zor duruyordu. Ayağını farkında olmadan şiddetle salladığını Ian elini onun dizine bastırdığında fark etti. Lanet olsun, kardeşi ve dostu Daniel yukarıda bir yerde yaşam savalı verirken burada hiçbir şey olmamış gibi oturmaları değil, dışarı çıkıp her delikte onları aramaları ve sonlarını getirmeleri gerekiyordu. Ne bekliyorlardı? Onu yerinde tutan kraldan başkası değildi. Şimdi ona baş kaldırıp gidemezdi ama sabrının tükendiği de çok açık bir şekilde belliydi. "Bu çok açık bir savaş ilanı. Madem kendilerini saraya girecek ve içeridekilere zarar verecek kadar cesaretli sanıyorlar, artık bize layık bir karşılık görmeleri şart oldu." Charles'ın sesindeki hiddet hepsinin dikkatini çekerken Alec aniden ayağa kalktı. "Size asla saygısızlık etmek istemem efendim ama burada neden oturuyoruz? Onlar benim kardeşimi ve dostumu öldürmeye çalıştılar. Bunun hepimiz farkındayız, değil mi? Muhafızlar bulamadıysa belki ben bulurum. Belki biz buluruz. Bulamasak bile en azından burada oturmaktan daha faydalı bir iş yapmış oluruz." Charles, Alec'in sinirini ve böyle konuşmasını anlayabiliyordu. Onun kendisine saygısızlık etmediğini ve otoritesini sorgulamadığını da biliyordu. O yüzden onu anlayışla karşılıyordu. "Seni anlıyorum Alec. Ama muhafızlar şu an sarayda değiller. Sabaha kadar onları aramaya devam edecekler. Sadece onlar değil, farklı bölgelere yayılarak arayan başka asker gruplarımız da var. Ben diğer klan liderlerinin muhafız ve askerlerin döndüğünü bilmesini istedim. Çünkü ne yapacaklarını bütün gece farklı kişiler izleyecekler. Oğlum, ben Sophie'yi ve Daniel'ı en az senin kadar çok seviyorum. Özellikle Sophie... Benim kızım gibi oldu. Sakın bunları yapanların yanına bırakacağımı düşünme. Sadece her şeyi, herkesin yanında belli etmemem gerekiyor. Ve aynı zamanda sizin gibi güvendiğim liderleri yanımda tutmam gerekiyor. O yüzden bir yere gitmenizi istemiyorum." Kral son derece ciddi ve kararlı görünüyordu. Alec kralın mantıklı konuştuğunu içten içe bilse de içi intikam duygusuyla doluydu. "Şimdi hep birlikte onların yanında olmalıyız. Söylemek istediğiniz bir şey var mı?" Ian ayağa kalkarak bir adım öne çıktı. "Size sonuna kadar güveniyoruz kralım." Louis de ayağa kalktı. "Emrinizdeyim efendim." Bütün gözler Alec'e döndü. "Sizin en akıllıca ve doğru kararı vereceğinizi biliyorum. Size güvenim tam majesteleri." Bruce, babasıyla gurur duyuyordu. Gerçekten de her zaman en akıllıca olanı yapıyordu. "Sophie ve Daniel iyileştikten sonra sizinle çok önemli bir konu hakkında daha konuşacağım." Charles da ayağa kalktı. "Güveninizi boşa çıkarmayacağımdan emin olabilirsiniz. Hadi gidelim."   

   Odaya yaklaşan adım seslerini duyduklarında Elizabeth dışında herkes çevik bir şekilde ayağa kalkarak bakışlarını ağır tahta kapıya çevirdi. Kral önde, arkasında diğerlerinin geldiğini gören herkes hayal kırıklığına uğrasa da krala ve prense selam vermek için başlarını hafifçe eğdi. Elizabeth ise üzerindeki battaniyeyi atıp ayağa kalkmaya çalışıyordu. "Hayır kızım sen kalkma. Hiçbiriniz kalkmayın, rahatsız olmayın." Alec ilerleyerek karısının yanına gitti. "Neden yatağında değilsin sen?" Herkes Elizabeth'e 'Ben söylemiştim.' der gibi bakıyordu. "Nasıl hiçbir şey olmamış gibi uyuyabilirim Alec? Ailemiz orada yaşam savaşı verirken nasıl yapabilirdim?" Karısının göz altları siyahlaşmış ve çökmüştü. Hamile olduğu için çok daha çabuk yoruluyordu. "Bir haber alamadık. Odadan kimse çıkmıyor." Ian da karısının yanına gidip soru sorarcasına baktığında Jennifer bunu söylemişti. "Ben daha fazla dayanamayacağım Alec, girip bakacağım. Belki yardım edebileceğim bir şeyler vardır." Elizabeth oturduğu yerden kocasının yardımıyla kalkmıştı. Karısı o kadar endişeliydi Alec acısını ona göstermemek için çok çaba sarf ediyordu. Sophie vurulduğu andan beri gözüne sürekli annesinin cansız ve hırpalanmış vücudu geliyordu. Tarih acı bir şekilde aynı sonuçla tekerrür ediyor olamazdı. "Sen dur kızım, ben şimdi öğreneceğim." Bruce ne yapacağını bilmez şekilde babasının gidişini izledi. Sabahtan beri o kadar çok şey yaşamıştı ki fark etmek için durup düşünmeye vakti olmamıştı. Sophie'nin şu an ellerinden kayıp gitme ihtimali canını çok fazla yakıyordu. Bu işin arkasında kim varsa özellikle peşine düşecekti. Yanlarına bırakmayacaktı. Yan odanın kapısı sert bir şekilde kapandığında herkesin bakışları kapıya yöneldi. Alec, karısının elinden ve sırtından tutarak ona destek olurken Ian da Jennifer'ın arkasında durup belini tuttu. Kral odaya girdiğinde gördükleri karşısında yüzü düşmüş ve adeta acı bütün mimiklerine işlemişti.

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now