Bölüm 37

152 12 5
                                    

Merhabalaaar, bugün bölümü tahmin ettiğimden daha erken sizinle paylaşabildiğim için çok mutluyum. 🙈 Eskiden hep bir bölüm yedekli olurdum. Fakat maalesef bu sene yoğunluktan genel olarak bölümleri gününde yazabiliyorum. 😅 Oturup fazladan bir bölüm yazabileceğim sakin günler de gelecek inanıyorum. 🥹 Yine çok konuştuum. Size iyi okumalar diliyorum veee yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere! 💜





Önceki bölümde...

"Sakın bir daha ona dokunmaya kalkma! İstediği yere oturur, kalkar. Bunu soracağı insan sen değilsin. Evleneceğiz ya güya hani, o yüzden mi yanıma geldin? O yüzden mi baban yanıma geldi? Şimdi ne istiyorsan yap ama sakın bir daha Sophie'ye bu şekilde yaklaşma!" Sophie şok içinde olanları izlerken hiçbir tepki veremedi. Senga kolunu hızla Daniel'ın elinden kurtarırken gözlerinden adeta alev çıkıyordu. "Sen bu söylediklerinin hepsini ödeyeceksin Daniel. Hem de çok kötü bir şekilde!" Uzattığı parmağını Sophie'ye çevirdi. "Sen.. Sen McAlister, başkalarının eşlerinin yanında bu şekilde uygunsuzca oturmak belli ki size annenin yokluğunda kimse tarafından anlatılmamış. Ama haberin olsun, bu düpedüz ahlaksızlık!" Saçlarını savurarak odadan çıkarken Daniel hızla ayağa kalktı. "Seni öldüreceğim! Ah..." Sophie'nin gözlerinden donan o çaresizlik ve üzüntü Daniel'ın canının yanmasıyla aniden dağıldı. "İyi misin? Daniel ne oldu?" O sırada David sinirle odasından çıktı. "Ne oluyor burada? Kim benim hastalarımın yanında bu gürültüyü yapı-" David gördükleri karşısında şaşkınlıkla kaldı. "Laird Sinclair uyanmışsınız." Sinirle kaşları çatıldı. "Ama ayaktasınız! İkiniz de!" İkisi de David'e döndüklerinde Sophie'nin yüzü bembeyazdı. "O... Göğsü..." Elini havaya kaldırdı. Elinde kan vardı. "Efendim göğsünüz kanıyor. Çok kanıyor!" Daniel, Sophie'nin bayılacağını ellerinin titremesinden anlamıştı. O yüzden çevik bir şekilde onu belinden yakalayarak düşmesine engel oldu.








Kralın haber göndermesiyle Alec, Ian ve Louis hızlı bir şekilde Charles'ın odasına gelmişlerdi. Muhafızlar dünkü saldırı ile bağlantısı olduğunu düşündükleri birini yakalamışlardı ve kral sorgulama için üçünü de önce yanına çağırmıştı. Adamı birlikte sorgulayacaklardı. Charles durumu açıkladıktan sonra hep birlikte zindanlara indiler. Zindanlar kendi klanlarında bulunan zindanlara göre etrafta yanan meşalelerin sıklığından dolayı çok daha aydınlıktı ve çok sayıda bölme bulunuyordu. Savaş zamanında bu hücrelerin hepsi kullanılıyordu. Ama Charles'ın uzun yönetim döneminde savaşlar son bulmuş, bu zindanlar çok zamandır kullanılmamıştı. Ta ki bugüne dek... Hepsi çok öfkeliydi ve bazı cevaplar almaya yemin etmişlerdi. Charles yanında iki muhafızıyla birlikte önden ilerlerken diğerleri de arkasından geliyordu. Kral bir hücrenin önünde durduğunda diğerleri de arkasında dizildiler. Mahkumun perişan bir hali vardı. Üzerindeki kıyafetler yıpranmış ve İskoçya'nın kış soğuğunda giyilemeyecek kadar inceydi. "Şunu kaldırıp önümüze getirin!" zindanlarda görevli iki asker demir parmaklıkların önündeki kilidi açarak adamın iki koluna girip onu kralın önüne çıkardılar. "E-fendim yemin ederim benim bir suçum yok. B-ben basit bir köylüyüm..." Kral şüpheci gözlerle onu baştan aşağı süzdü. "Suçun yoksa neden askerlerimden kaçtın?" Adam yıpranmış görünen nasırlı ellerini ovuşturarak yere bakıyor, stresli olduğu her halinden belli oluyordu. "Ben çok fakirim efendim. Bu kış topraklarım fırtınadan dolayı çok verimsizleşti ve elimde kalan bütün mahsullerim de yine fırtına yüzünden yok oldu." Charles sinirle kaşlarını çattı. "Sana hayat hikayeni sormadım! Neden askerlerimden kaçtığını sordum! Bir suçun yoksa neden buradasın şimdi?" Adam kralın hiddetli ses tonu karşısında afallamış ve daha da korkmuştu. Bu da onun daha fazla kekelemesine sebep oluyordu. "A-anlatacağım e-efendim... Benim iki tane çocuğum var. Onlara yiyecek bir kap yemek veremiyordum. Sonra... Sonra bir adam geldi." Hepsi çok dikkatle adamın konuyu nereye bağlayacağını bekliyordu. Alec zindanlara suçluyu bulduklarını düşünerek inmişti. Ama şimdi bu zavallı adamın halini görünce esas suçludan çok uzakta olduklarına emindi. "Bana dedi ki; eğer onun istediği basit bir şeyi yaparsam bütün kış boyunca bana yetecek kadar altınım olacakmış. Benden çok tuhaf bir şey istedi. Ormanda dolaşan birkaç asker varmış. Onları görünce onlardan kaçarmış gibi yapmam gerektiğini sonra ertesi gün de güneş batınca tekrar beni gördüğü yerde buluşursak altınımı vereceğini söyledi. Biliyorum, istediği normal bir şey değildi ve sorgulamalıydım. Ama önce çocuklarımı düşündüm efendim, size yemin ederim. Bana inanmıyorsanız evimi tarif edebilirim. Karım ve iki çocuğum beni bekliyorlardı. Odun getireceğimi söyleyerek çıkmıştım. Bilseydim... Eğer bilseydim kaçmam gereken askerlerin sizin askerleriniz olduğunu hiç yapar mıydım! Ben adamlar arasında basit bir tartışma ya da iddia olduğunu düşünmüştüm. Ah benim Rosie'm... Beni bekliyordu, odun toplayıp gelecektim. Kulübe çok soğuktu." Birden koluna giren iki askerin ellerinden kurtularak kralın ayaklarının dibine çöküp sarıldı. "Yalvarıyorum size, ailem beni bekliyor. Soğuktan donacaklar. Lütfen onları öyle bırakmayın!" Askerler adamı krallarının önünden alıp çekmek için ilerlemişlerdi ki Charles onları elini havaya kaldırarak durdurdu. "Ben ömrüm boyunca bu zindanda kalırım. Beni istediğiniz kadar cezalandırın ama lütfen onların öylece ölmesine izin vermeyin!" Charles bu adamın suçu olmadığını anlamıştı. Kimse bu kadar iyi rol yapamazdı. Aynı şekilde Ian ve Louis de aynı fikirdelerdi. Ama bu adam sayesinde düşmanlarını yakalamaya yaklaşabilirlerdi. "Ayağa kalk." Adam kirli ellerinin tersiyle gözyaşlarını silerek ayağa kalktı. Başını kaldırarak krala baktı. "Aileni buraya getirecek ve kış boyunca sarayın kulübelerinde misafir edeceğiz. Eğer isterseniz sadece kış için değil sürekli olarak da burada kalabileceksiniz. Yemeğiniz ve barınmanızı ben bizzat sarayın imkanları ile sağlayacağım. Ama-" Adamın gözleri kralın söyledikleri karşısında gözleri minnetle dolmuştu. "Ne isterseniz yaparım efendim. Siz bana her şeye rağmen bu iyiliği yaptınız ya, bundan sonra hep emrinizdeyim!" Charles gülümsedi. "Ama burada görevlerin olacak. Çalışarak sana sağladıklarımın karşılığını versen yeterli." Alec, Ian ve Louis bu yaşananlar karşısında her ne kadar bekledikleri cevapları alamamış olsalar da kralın bu yüce gönüllülüğü karşısında bir kez daha ona hayran olmuşlardı. "Şimdi ilk görevin bu akşam o adamların seni altınını vermek için bekledikleri yerde olmak. Onları tuzağa düşüreceğiz ve sen de bize yardımcı olacaksın. Detayları konuşmak için odama gideceğiz. Kıyafetlerini değiştirmen için birkaç bir şey yollatacağım. Sana ayarlayacakları odada giyinirsin. Fakat eski kıyafetlerini atma. Akşam tekrar onları giyeceksin ve o adamlarla buluşmaya öyle gideceksin. Odama gelene kadar askerler sana eşlik edecek. Yemeğini ye, öyle gel." Adamın yüzündeki minnet ifadesi adeta elle tutulabilir bir seviyeye gelmişçesine belli oluyordu. "Ne derseniz yapacağım efendim. Yemeğe ve kıyafete lüzum yok, size hemen yardımcı olmak istiyorum. Bu arada ismim Finn Fletcher." Birden hepsi adamın soyadı karşısında birbirlerine baktılar. Ama hiçbir şey söylemediler. "Pekala Finn Fletcher, kralın olarak emrediyorum. Yemeğini ye, üzerini değiştir öyle yanıma gel."   

Uğultulu sesler başının ağrımasına sebep oluyordu. Kaşlarını çatarak yüzünü buruşturdu. "Uyanıyor galiba!" Bu Elizabeth'in sesi olmalıydı. Yoksa yanılıyor muydu? "Sizi buraya almamam gerekiyordu. Bakın yüzünü buruşturuyor, hastamı rahatsız ettiniz!" Huysuz doktoru David yine formundaydı. "Hayır David, rahatsız olmuyorum. Gitmesinler..." David başını onaylamaz bir şekilde salladı. Gözlerini yavaşça açmaya çalıştığında ışık gözlerinin içine dolarak elleriyle yüzünü kapatma isteği uyandırdı. Sağlam olan elini gözlerine götürmek için kaldırdığında aklına yaşadıkları geldi. Hızla doğrulmaya çalıştığında Jenny ona engel oldu. "Dur canım, hemen kalkmamalısın. Daha yeni kendine geliyorsun. Daniel iyi, lütfen beni engellemeye çalışma." Sophie o zaman istemsizce Jenny'nin ellerini tutmaya ve ayağa kalkmaya çalıştığını fark etti. Sakinleyerek ellerini indirdi ve yan tarafa bakmaya çalıştı. ama o tarafta Elizabeth oturduğundan Daniel'ı göremiyordu. "Ani hareket ettiği ve göğsünü zorladığı için dikişi açılmış ve bu yüzden göğsü kanamış." Bunu söyleyen Elizabeth'di ve sesi sitem ile kızgınlık doluydu. "Özür dilerim Leydi McAlister ama sakin kalmam mümkün değildi. Size anlattım..." Jennifer gözlerini devirerek bakışlarını ikisi arasında gezdirdi. "Evet dua edin, bu yaşadığınızı başka kimse duymasın. Yoksa başta Alec olmak üzere çok sinirleneceklerdir ve klanlar arası yeni bir savaş çıkmasını istemeyiz, değil mi?" Sophie tam konuşacaktı ki Ian'ın sesi duyuldu. "Neden klanlar arasında savaş çıkıyormuş sevgilim?" Ian, Alec ve Louis içeri girdiler.

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now