Bölüm 40

152 13 2
                                    

Merhabalaaar, bir cumartesi daha birlikteyiiiz! Bu sefer bölümü erkenden yazıp düzenleyebildiğim için şimdi paylaşıyorum. Yorumlarınızı bekliyorumm. 😇 Sizi çok tutmadan bölümle baş başa bırakıyorum, ama lütfen dikkatli olun. Hava çok soğuk, hasta olmayın. 🤧 Kar da gelmek üzere, yani en azından İstanbul'a gelmek üzere. 🥶 Yine çok konuştum. 🙈 İyi okumalar diliyoruum, haftaya görüşmek üzere!








Önceki bölümde...

"Artık durman gerektiğinin farkındasın, değil mi? David birazdan gelecek." Daniel arkadaşları gittiğinden beri asla oturmamıştı. Odada volta atıp duruyordu. Göğsünün iyileşip iyileşmemesi umurunda değildi. "Bak, giden insanlar benim de arkadaşlarım ve onun da ötesinde ailem. Ama bu şekilde davranman bir şeyi değiştirmiyor. Daha da zorlaştırıyor. Lütfen otur artık." Daniel tam konuşacaktı ki Senga içeri girdi. Kapıyı çalma zahmetine girmemişti bile. Sophie oturduğu yatağında dikleşti. Sophie'ye bir kere bakmadan Daniel'e yöneldi ve parmak ucunda yükselerek yanağına küçük bir öpücük kondurdu. "Bugün nasılsın sevgilim? Daha iyi görünüyorsun." Oldukça sakin görünüyordu. Ve sanki bir önceki karşılaşmaları yaşanmamış gibi sakindi. Daniel onu kollarından hafifçe tutarak kendinden uzaklaştırdı. "Bir şey mi oldu? Neden geldin?" Senga kafası karışmış gibi göründü. "Sen benim nişanlımsın Daniel. Tabi ki yanına geleceğim." Bakışları Sophie'ye çevrildi. "Umarım siz de iyisinizdir Leydi McAlister. Bir önceki karşılaşmamızda bu şekilde davrandığım için özür dilerim. Yaşanan olaylardan dolayı sinirlerim çok yıprandığı için nasıl davrandığımı bilemedim. Tekrar kusura bakmayın." Daniel'in yanından geçerek Sophie'nin yanına ilerledi. "Leydi McAlister ve ben baş başa konuşabilir miyiz Daniel?" Daniel, Sophie'ye baktı. Sophie başını hafifçe sallayınca Daniel kapıya doğru yöneldi. "Beş dakika sonra geleceğim." Senga'nın bu kibar tavrı karşısında ikisi de çok şaşkındı. Kafaları karışmıştı. "Oturabilir miyim?" Sophie kibarca başını sallayarak biraz kenara kaydı. Senga, Sophie'nin elini ellerinin arasına aldığında Sophie elini hızla geri çekmemek için çok zor duruyordu. "Zamanınızı çok almadan sizinle samimiyetle bir şey paylaşmak istiyorum. Paylaştığım şeyden sonra benim bu zamana kadar olan tavırlarımı anlayacağınızı düşünüyorum. "Ben hamileyim."






Sophie duydukları karşısında önce ne hissedeceğini bilemedi. Sonra her yerine yayılan acı adeta vücudunu hareket edemez hale getirmişti. Nasıl yaptığını bilmiyordu ama yüzüne en sahici gülümsemesini oturtarak Senga'nın elini sıktı. "Şu zamana kadar iyi bir iletişimimizin olmadığının farkındayım. Daniel ile olan geçmişimizin sizin bana karşı olan davranışlarınızda etkili olduğunu da şimdi daha iyi anlıyorum. Ama zannettiğiniz gibi biz Daniel ile hiç ileri düzeyde bir şeyler düşünemedik. Onun amaçları ve istekleri benimkinden çok başkaydı. Şimdi siz bir yola çıkmışsınız ve bir bebeğiniz olacak. Sizin adınıza çok sevindim. İkinizin arasında bulunmayacağıma samimi bir şekilde inanabilirsiniz. Çok mutlu olmanızı dileyeceğim Leydi Fergusson." Senga'nın gözleri mutlulukla parlıyordu. "Bu anlayışınız ve tavrınız ne kadar asil bir leydi olduğunuzu bir kere daha kanıtlıyor. Teşekkür ederim." Senga ayağa kalktı. "Yalnız sizden bir ricam olacak. Lütfen hamile olduğumu Daniel'a söylemeyin. Bunu, ona iyileştikten sonra güzel bir bahar pikniği yaparken haber vermek istiyorum. Zaten söyledikten sonra da evlilik hazırlıklarımız hızlanacaktır. Sizi de düğünümüze bekliyoruz, lütfen gelmeye çalışın." Sophie gülümseyerek başını salladı. "Sırrınız benimle güvende, merak etmeyin. Düğününüze de katılmaya çalışacağım. Tekrar tebrik ederim. Görüşmek üzere." Senga da gülümseyerek selam verdi ve dışarı çıktı. Sophie öğrendiklerini sindiremeden hemen Daniel içeri girdi. "Senin sinirini bozacak bir şey söylemedi değil mi? Çok mutlu görünüyordu." İlerleyerek Sophie'nin yanına oturdu ve biraz önce Senga'nın hamilelik haberini verirken tuttuğu elini tuttu. Sophie hızla elini çekti. Yüz ifadesini sabit tutup onun göğsünü yumruklamamak ve nasıl bu kadar kötü olabileceğini sormamak için kendisini çok zor tutuyordu. "Hayır gayet kibardı ve bir önceki karşılaşmamızdaki tavrı için ne kadar üzgün olduğunu özellikle belirtti." Daniel, onun elini çekmesi karşısında tek kaşını kaldırarak baktı. "Başka bir şey söylemediğine emin misin?" Sophie başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, başka bir şey söylemedi. Ama ben sana bir şey söyleyeceğim. Teklifini düşünmek için uzun zamanım oldu. Senin nişanlın var Daniel ve yakın zamanda evleneceksin. Böyle bir adamla bu şekilde konuşmaya, görüşmeye ve böylesi yakın davranışlara devam etmeyi sürdüremem, üzgünüm. Lütfen sende yakında evlenecek bir adammış gibi davranmaya çalış, olur mu? Sorumluluklarını üzerine al ve davranışlarının sonuçlarına uygun davran." Daniel'ın kafası çok karışmıştı. "Tanrı aşkına ne diyorsun Sophie? Biz kaç gündür seninle ne konuşuyoruz, sen şimdi bana neler diyorsun?" Hışımla ayağa kalktı. "Ne dedi sana o? Senga yüzünden böyle konuşuyorsun değil mi?" Sophie de telaşla üzerindeki örtüyü atıp ayağa kalktı ve Daniel'ın karşısında durdu. "Hayır, onun söylediği bir şeyle alakası yok. Sen bana bir teklifte bulunmuştun ve ben de şimdi sana cevabını veriyorum." Daniel başını sağa sola salladı. "Hayır, o sana bir şey söyledi eminim. Şimdi gideceğim ve ne söylediyse bunun hesabını soracağım." Tam arkasını dönüp gidecekti ki Sophie hızla onun elinden tutarak gitmesini engelledi. Daniel, Sophie'nin temasıyla aniden geri döndüğünde vücutları birbirine tahmin ettiklerinden daha da yakınlaştı. Daniel boşta olan elini şefkatle Sophie'nin yanağında gezdirdi. Alnını Sophie'nin alnına yapıştırdı. "Seni çok seviyorum Sophie. Evet zamanında bir hata, belki de birçok hata yaptım. Ama düzeltilemeyecek şeyler değil. Lütfen bize bir şans daha ver. Her şeyin çok güzel olacağını sana kanıtlamam için bir şans ver." Sophie o kadar dolmuştu ki, duygularını daha fazla saklayamıyordu. Gözyaşları yanağından sicim gibi dökülüyordu. Ne geri gidebiliyordu ne de ileri. Daniel ise yanağından çenesine dökülen gözyaşlarını tek tek öperek kalbinde yeni yaralar açmaya devam ediyordu. "Lütfen ağlama. Seni o kadar mutlu edeceğim ki bu günlerin hepsini unutacaksın. Ben her şeyi yoluna sokacağım. Klanımı da alacağım, babamı da ikna edeceğim, Alec ile de konuşacağım, ama en önemlisi senin kalbini ve güvenini tekrar kazanacağım. Senden sadece küçük bir şans istiyorum Soph, lütfen." Sophie hiçbir şey söylemeden başını olumsuz olarak sallarken Daniel ısrarına devam ediyordu. "Bir aile olalım. Benim karım ol." Elini Sophie'nin karnına koydu. "Bebeklerimiz olsun." Bu son cümlesini söylediği anda Sophie'nin içinde yanan kor ateş bir anda buz kesti. Elini Daniel'in elinden çekerek iki eliyle onun yarasına zarar vermeden göğsünden yavaşça itti. Daniel onun gözlerinde gördüğü soğukluk karşısında sadece bakakaldı. "Bu seninle aramızdaki ilişkiyi son kez konuşuşumuz olacak Daniel. Sen aylar önce bir karar verdin. Seni ne kadar vazgeçirmeye çalışırsam çalışayım beni dinlemedin. Benim kalbimi ve umudumu kırarak yalnız bıraktın. Yaşadığımız her şeyi hiçe sayarak klanını benim yerime tercih ettin. Bunun sonuçları olacağını biliyordun. Başka biriyle evlenmen gerektiğini biliyordun. Bunu bile bile beni bıraktın. Şimdi başka bir kadınla nişanlanıp da bana bir şans ver diyemezsin. O kadın gözümün önünde seni öpüp koklarken, nişanlım diye bahsedip herkese ilan ederken benden bir şans isteyemezsin. Sadece kendini düşünüp beni hiçe sayman artık tahammül edebileceğim bir durum değil. Şimdi her şey için çok geç ve çok üzgünüm ben senin için kendimi daha fazla üzemem. Senden tek ve son bir isteğim var. Artık benden uzak dur. Bir arkadaş olarak her zaman yanında olabilirim ama daha fazlası asla olmayacak. Bunu ne kadar çabuk kabul edersen evliliğine de o kadar çabuk ayak uydurursun. Ben artık kendi yoluma bakacağım." Ellerinin tersiyle yanaklarındaki yaşları sildi. "Bu sadece benim kararım. Başka kimsenin değil. Bunu anla ve nişanlına ona göre davran. Onun bir suçu yok." Daniel aralarında oluşan görünmez uçurumu hissedebiliyordu. Sophie'nin kararlı olduğunu ve fikrini değiştiremeyeceğini anlamıştı. Kalbine hançerler saplansa canı ancak bu kadar yanabilirdi. Gözlerindeki derin acı ve çaresizlikle bakmakla yetinebildi. Ağzından tek kelime çıkmıyordu. Onlar susuyor, artık sadece gözleri konuşuyordu. Bir öksürük sesi duyulduğunda ikisi de arkasını dönerek baktı. Gelen David'ti. Odasından çatık kaşlarla çıkmıştı. "Artık ikinizin de uyuması gerekiyor. Yataklarınıza geçin lütfen." İkisi de tek kelime etmeden yataklarına geçerken David konuşmaya devam etti. "İlaçlarınızı vereceğim. İkinizin de buradaki son gecesi. Artık odalarınızda dinlenmeye devam edebilirsiniz. Tabi ben ve Ezekiel sizi kontrol etmeye devam edeceğiz. Hala dışarı çıkma yasağınız devam edecek. Ama odalarınızda daha rahat edeceğinizi düşünüyorum. Hem de gürültücü misafirleriniz eğer isterse sizi odalarınızda ziyaret edebilir." İkisine de ayrı ayrı hazırladığı karışımlarını verdi ve içmelerini izledi. "Bana itiraz etmediniz, ilaçlarınızı içerken yüzünüzü buruşturmadınız. Ya bu sefer kendinizi üşütüp ateşinizi çıkardınız ya da başka bir şey var." Sophie buruk bir şekilde gülümsedi. "Bütün çabanızın bizi iyileştirmek olduğunun farkındayız David. Kendi adıma çok teşekkür ederim. Siz olmasaydınız belki o gün son kez güneşi görmüş olacaktık. İyi ki varsınız." David buruşuk elleriyle Sophie'nin başını okşadı. "Ne tatlı bir dilin var kızım. Umarım ileride seni hak edecek ve kıymetini bilecek biriyle olursun." Daniel başını hızla David'e çevirdi. Adamın yüzü asla düşündüklerini yansıtmıyordu. "Ben de çok teşekkür ederim David." Doktor, Daniel'a döndü. "Rica ederim Laird Sinclair." Ayağa kalktı. "İkinize de iyi uykular diliyorum. Yarın görüşürüz." David odalarındaki meşalelerini söndürürken Sophie yatağında uzanarak arkasını Daniel'a döndü ve Tanrı'dan bu gecenin hızlı bir şekilde geçmesini diledi.


Elizabeth uykusundan ağır bir sancıyla uyandığında korkuyla gözlerini açtı ve hemen yanına baktı. Alec hala yoktu. Sakinleşmeye çalışarak derin derin nefesler aldı. Karnını okşayarak yatağında dikleşti. "Sakin ol bebeğim, daha çok erken... Daha çok vaktimiz var." Sancısı biraz daha hafiflediğinde yatağının yanındaki komodinin üzerinde olan sürahi ve bardağa uzanmaya çalıştı. Suyunu doldurduktan sonra tam bardağını ağzına götürüyordu ki öncekinden çok daha şiddetli bir sancı bardağının yere düşmesine ve Elizabeth'in bir çığlık atmasına sebep oldu. "Yüce Tanrı, nolur şimdi olmasın, lütfen şimdi gelme, çok erken." Gözlerinden yaşlar akarken vücudunun aşağısından gelen sıcaklıkla elini karnının altına götürdü. Elini tekrar yukarı çıkardığında bir kere daha çığlık atmamak için kendini çok zor tuttu. Eli kana bulanmıştı.

Böğürtlen MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin