Bölüm 2

525 37 19
                                    

Karlı bir günden herkese merhabalaar! Öncelikle tekrardan hikaye rutinime döndüğüm için çok mutluyum. 🤗 Bazen, bazı okuyucularım ve buradaki başka insanlar takipçi sayım ya da okunma sayımı arttırmak için çeşitli şeyler yapmamı öneriyorlar. Açıkçası böyle şeyleri çok sevmiyorum, gerçek gelmiyor bana. Ben gerçek okuyucularımın gerçek yorumlarını merak ediyorum. Bu yüzden de yorumlarınızı ve beğenileriniz bekliyorum. Sizin görüşleriniz benim için çok kıymetli. 😇 Okunma sayısı da zamanla artacak diye düşünmek istiyorum. 🙈 Takipçi sayısına da hiiç takılmıyorum. 🤷🏻‍♀️ "Hayallerin Yolculuğu" hikayemde de böyle olmuştu ve şimdiki sonucundan çok mutluyum. 💓 Umarım "Böğürtlen Mevsimi" de sizde aynı enerjiyi bırakır. 🌸 Yine çok konuştum değil mi? 😅 Yine bir takım sakarlıklar ve bir takım tersleşmeler olacak gibi görünüyor. Ama kimle kimin arasında? Sophie evine mi dönüyor? Bütün bunların cevabı için size iyi okumalar diliyorum. Haftaya görüşmek üzere. 🐣

Önceki bölümde...

Herkes sarayda birden beliren kadını merak ederken kral Sophie'nin çok önemli bir misafiri olduğunu ve bir süre burada kalacağını söylüyordu. Ama buraya geliş amacından asla bahsetmiyordu. Sophie'nin de bahsetmemesini söylemişti. Gerçeği sadece kral ve kraliçe biliyordu. Kraliçe de Sophie saraya ilk geldiğinde soğuk davranmış, zaman geçtikçe biraz daha normale dönmüştü. Fakat asla kralın ona davrandığı gibi içten davranmıyordu. Daha resmi ve soğuktu. Her davranışını inceliyor ve sorguluyordu. Sophie o yüzden işlerini bitirdikten sonra sarayda çok fazla kalmıyor, dışarıda vakit geçiriyordu. Kraliçe hakkında ise öğrenebildiği nadir şey, tek çocuğu olan Prens Bruce'a olan hassasiyeti ve bağlılığıydı. Bundan dolayı bu akşam çok fazla göze batmamaya ve erkenden odasına gitmeye karar vermişti. Zaten prens de geldiğine göre Sophie birkaç güne evine dönerdi. Kral bir sene demişti fakat sanıyordu ki saray yolculuğu buraya kadardı.


Bütün bunları düşünürken kralın çalışma odasına geldiğini fark etti. Kapıyı yavaşça çaldı ve 'Gir.' sesini duyduğunda içeri girerek kapıyı kapattı. Reverans yaptıktan sonra elindeki notları kibarca kralın önüne bıraktı. "Günaydın majesteleri. Son gelen mektupların hepsini özenle çevirdim. Eğer cevabınızı gün içinde yazarsanız akşama kadar çevirisini tamamlayabilirim." Kral gülümseyerek eliyle Sophie'nin oturmasını işaret etti. "İtiraf etmeliyim, en başta bu kadar hızlı ve çalışkan olacağını düşünmemiştim Sophie. Ama beni her gün şaşırtmayı başarıyorsun. Son gelen mektup çok uzundu." Sophie koltuğa otururken kibarca gülümsedi. "İşlerinizin hızlıca hallolması için buradayım efendim. Teşekkür ederim." Kral notlarda göz gezdirirken kaşlarını çattı. Yazışmalar Fransa'daki bazı toplulukların ayaklanmaya başlanması konusundaydı. Buraya ilk geldiğinde de böyle şeylerden bahsediliyordu fakat şimdi işler artık daha da ciddiydi. Fransa ciddi bir iç ayaklanmayla karşı karşıyaydı ve Kral Charles'tan yardım istiyordu. Geçen süre içerisinde de Kral Charles'ın da yardım istediği konular olmuştu ve halka duyulmadan halletmişlerdi. Sophie bunları kimseyle paylaşmamak için özel bir yemin etmişti. Kral notları incelerken Sophie de odada göz gezdiriyor ve klana ne zaman döneceği konusunu konuşmak için sabırla bekliyordu. Aradan geçen bir beş dakika sonra kral okuduklarının ciddiyetini ses tonuna yansıtarak konuştu. "Teşekkür ederim Sophie. Ben detaylı bir okumadan sonra cevabımı tamamlayabilirsem sana haber gönderirim." Aradan geçen bu kadar zamandan sonra kral yalnız başlarına oldukları zaman ona ismiyle sesleniyordu. "Peki efendim. Yalnız size sormak istediğim, aklıma takılan bir şey vardı. Prens bu akşam gelecek ve sanırım o geldikten sonra çevirileri benden devralacak. Benim de size yardımcı olabileceğim başka bir konu olmadığından saraydan ne zaman ayrılacağımı merak ediyorum. Bir yıl diye konuşmuştuk. Fakat bu şartlarda erken gitmem daha doğru olacak." Kral onun söylediklerini sessizce dinledikten sonra boğazını temizledi. "Şimdi, eğer sen burada daha fazla kalmak istemiyorsan ve evini özlediysen Bruce gelse de gelmese de gidebilirsin kızım. Burada tamamen kendi isteğinle bulunuyorsun hiç unutma. Ama dürüst olmak gerekirse benim planlarımda seni şimdi göndermek yoktu. Bruce uzun bir zamandan sonra gelecek ve başka işleri olacak. O işlerini tamamlayıp toparlayana kadar da senin desteğin benim için çok kıymetli olacaktır." Sophie bu cevaptan sonra ne hissettiğini bilemedi. Biraz hayal kırıklığı ve biraz rahatlamanın verdiği garip hissizlikle gülümsedi. "Ben sözümü her zaman tutmuşumdur majesteleri. Konuştuğumuz süre içerisinde burada olacağım. Ama sonrasında klanıma dönmek beni mutlu edecektir. Ailemi çok özledim." Kral gülümsedi. "McAlisterların kızı da böyle olurdu zaten. Tamam kızım şimdi çıkabilirsin. Hadi git kahvaltını et." Sophie reverans yaparak krala selam verdi ve odadan çıktı. Burada üç ayı kalmıştı. Ne hissettiğini bilmiyordu. Ailesini gerçekten çok özlemişti. Evini ve klanındaki insanları çok özlemişti. Ama bu sabah yaşadıklarını düşününce hissettiği acının hala taze oluşu, burada biraz daha kalmanın iyi olacağını göstermişti. Bunları düşünerek mutfağa yöneldi ve hızlıca bir şeyler atıştırdı. Bugün yapacağı çok şey vardı. Önce bitkilerini sulaması ve özellikle hassas böğürtlen fidelerinin etrafını yaklaşan kış için çitle kaplaması gerekiyordu. Etrafını da bulabildiği bir malzemeyle kapatacak ve rüzgarın olası etkilerinden koruyacaktı. Çünkü rüzgar sonbaharda olmalarına rağmen keskin bir şekilde esiyor, üşütüyordu. Önce bu işini halledecekti. Sonra da vakti kalırsa at binecek ya da resim yapacaktı. Şu an ikisinden hangisini yapacağına karar verememişti. Önce bahçıvanların eşyalarının olduğu küçük kulübeye girerek her zaman giyindiği eski önlüğü üzerine geçirdi. Kulübede bulduğu ince tahta çubuğun yardımıyla saçlarını topuz yaptı. Üzerine kalın bahçıvan hırkasını da geçirerek bulduğu malzemeleri kucakladı ve dışarı çıktı. Herkesin şaşırdığı ama kendisinin küçüklüğünden beri yaptığı bu iş Sophie'yi rahatlatıyordu. Onlara göre bir leydi böyle işlerle uğraşmamalıydı. Ama Sophie annesinin izinden gidiyordu. Kimin ne dediği asla umurunda değildi. Kendisine ne iyi geliyorsa onu yapmaya kararlıydı. Ayrıca bahçeyle uğraşmak kafasını dağıtmasına ve karmaşık düşüncelerle dolu olan zihninden uzaklaşmasına yardımcı oluyordu. Sophie ne kadar süre minik tarlasına vakit harcadı bilmiyordu ama her şeyi bitirdiğinde güzel bitkileri Highland'in soğuk ve sert kışına karşı hazırdı. Tarlasının etrafına çitler döşeyerek her yerini nadir de olsa çıkan güneş ışınlarının bitkilerine vurabileceği şekilde kapatmıştı. O kadar çok hareket etmişti ki alnında boncuk boncuk damlalar belirmişti. Cebinden çıkardığı ipek mendiliyle alnını kurulayıp mendili tekrar cebine koydu. Ellerini beline koyarak yaptığı işe gururla baktı. "Artık üşümeyeceksiniz!" Mutlu bir şekilde kulübeye ilerledi ve üzerindeki önlüğü, bahçıvan hırkasını ve eldivenleri sırayla çıkardı. Hepsini sırasıyla yerlerine asarak kapıya yöneldi. "Sizi daha önce buralarda hiç görmemiştim." Kalın bir sesle kulübede yankılanan bu cümleler Sophie'nin korkuyla gerilemesine sebep oldu. İri bir adam kulübenin kapısının önünde dikilmiş yolunu kapatıyordu. Eski ve yıpranmış giyiminden onun bahçıvanlardan biri olduğunu tahmin etti. Çünkü saray çok büyüktü ve her bölgenin ayrı bir bahçıvanı vardı. Sophie kendi bahçesinin bulunduğu bölgedeki bahçıvanları tanıyordu ama bu adama daha önce hiç denk gelmemişti. Denk gelse muhakkak hatırlardı. Çünkü adamın mavi gözleri, kumral teni ve kahverenginin koyu bir tonunda olan saçları vardı. Bütün bu görünüşüyle bir anlık da olsa Daniel'ı andırıyordu. Ama Daniel'dan daha kısa ve daha az yapılıydı. "Başka bir bölgenin bahçıvanı olduğunuzdan olabilir. Şimdi izin verirseniz buradan çıkacağım." Adam alaycı bir şekilde gülümsedi. "Siz hangi bölgenin bahçıvanısınız peki hanımefendi?" Sophie onun bu gülüşünden rahatsız olmuştu. "Ben Sophie McAlister'ım. Kralın özel misafiri. Şimdi izin verir misiniz?" Adam tek kelime etmeden önünden çekilirken Sophie onun bu tavrından çok rahatsız olmuştu. Şimdi canı ne resim yapmak ne de at sürmek istiyordu. En iyisi odasına gidip sıcak bir banyo yapmaktı. Adımlarını hızlandırarak saraya doğru yöneldi. Akşamki balodan önce dinlenmek iyi gelecekti.

   Kapının tıklatılmasıyla içine daldığı o güzel rüyasından sıçrayarak uyanan Sophie aceleyle ayağa kalktı. "Girebilirsiniz!" Fakat ayağa o kadar hızlı kalkmaya çalışmıştı ki uyku sersemliğinin etkisiyle bileği yana doğru yamuldu ve kendisini yerde buldu. "Ah Leydim!" Sophie'yi yerde gören saray görevlisi hızla yanına geldi. İsmi Rita'ydı. Hemen onun ayağa kalkmasına yardım ederek kolundan tuttu ve yatağa tekrar oturttu. Sophie acıyla inlerken yatağına oturduğunda, banyodan sonra iç geceliği ve sabahlığını giyip bir süre uzanmaya karar verdiğini hatırladı. Sonra da uyuyakalmıştı demek ki... Hızla sabahlığının önünü kapatmaya çalışırken Rita ona endişeli gözlerle bakmaya devam ediyordu. Gelenin erkek biri olacağının düşüncesi Sophie'yi hala utandırırken bileğinin zonklaması bu düşünceyi kafasından anında sildi. "Leydim iyi misiniz? Nasıl düştünüz?" Sophie yüzüne gelen saçlarını geriye atarak Rita'ya gülümsemeye çalıştı. "İyiyim Rita, endişelenme. Yataktan bir anda kalktığım için böyle oldu sanırım. Sen bir şey mi diyecektin?" Rita onun iyi olduğuna inanmıyor gibi hala endişeyle bakıyordu. "Beni majesteleri gönderdi. Baloya neden geç kaldığınızı merak etmiş." Sophie bir anda tekrar ayağa kalkmaya çalıştığında Rita onu anında durdurdu. "Leydim durun! Hemen ayağa kalkmamanız lazım." Sophie gözleriyle dolabını işaret etti. "Ah uyuyakalmışım. Saat kaç oldu? Lütfen dolabımdaki mavi balo elbisesini buraya getirir misin?" Rita hızla dolaba yönelerek buz mavisi elbiseyi çıkardı. "Siz kalkmayın. Ben istediklerinizi yapacağım. Giyinmenize yardım edeceğim. Hemen aşağı ineriz. Lütfen endişelenmeyin." Gerçekten de Rita hızlı bir şekilde giyinmesine yardım etti ve kıvırcık saçlarını böğürtlen kremiyle şekillendirdi. Yine yetiştirdiği böğürtlenlerin suyunu dondurarak ve kremiyle karıştırarak elde ettiği karışımı parmağıyla dudağına yaydı. Göz kapaklarına da çok hafif bir şekilde sürdükten sonra artık hazırdı. "Leydim isterseniz majestelerine söyleyelim. Bileğiniz canınızı çok yakıyor gibi görünüyor." Bunu ayağa kalkmaya çalıştığında Sophie'nin buruşan yüzünden anlayabiliyordu. "Yeni düştüğüm için böyle canımı yakıyor. Birazdan geçer. Sen bana merdivenleri inerken yardımcı olur musun?" Rita hızlı bir baş onayıyla yanına geldi ve ayağa kalkmasına yardımcı oldu.

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now