Bölüm 30

174 17 8
                                    

Merhabaaaa, ben geldim! Bugün bölümü sabahı bekleyemeden sizinle paylaşmak istedim. Yarın evde olamayacağım ve bu yüzden işten gelip bu saate kadar bölümü düzenleyip toparladım. Umarım beğenirsiniz. Bu bir haftalık klan toplantısı hiç bitmeyecekmiş gibi dururken bakalım karakterlerimiz nereden nereye savrulacak ve nelerle yüzleşecekler? Düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim. İyi okumalar, haftaya görüşmek üzeree!




Önceki bölümde...

"Karın canımı sıkıyor Ian." Jennifer gülümsedi. "Ian'ın karısı tam olarak karşında Alec. Ona bakarak söyleyebilirsin sanki." Ablası ve kocası sürekli böylelerdi. En iyi bu şekilde anlaştıklarını kabul ediyordu ve bu didişmeleri Elizabeth'i gülümsetiyordu. "Karımı rahat bırak Alec. Bak, Sophie geliyor işte. Sadece yalnız gelmiyor." Ian sırıtarak başıyla balo salonunun kapısını işaret etti. Onların gelişini fark eden sadece Ian değildi. Bütün salonun bakışları ikisine kilitlenmişti. Daniel da o masalardan birindeydi. Sophie her zamanki gibi çok güzeldi. Göz kamaştırıyordu ve herkesin dikkatini çekiyordu. Yeşil elbisesinin içinde adeta bir peri gibiydi. Ama prensleydi. Sinirle oturduğu yerde dikleşti. Lanet olsun, bu ne demekti? Neden birlikte geliyorlardı? Bu normal değildi. Hiç normal değildi. Sophie'yi o pisliğin yanından almak için içinde yanıp tutuşan o hisle çok zor savaşıyordu. "Ne oldu aşkım? Kaşların çatılmış sanki. Canını sıkan bir şey mi var?" Daniel elini tutan Senga'ya ters bir şekilde bakarak elini sertçe çekti. Nasıl olduğunu anlamadığı şekilde Senga yanında belirmiş ve Sinclair masasına oturmuştu. Onu ne kadar göndermeye çalışsa da gitmemiş, babasının böyle olmasını özellikle istediğini belirtip zorlamıştı. Laird Fergusson da bunu onayladığını gülümseyerek belli etmişti zaten. Gözleriyle ikisini takip ediyordu. Prens belli ki Sophie'yi masasına kadar götürecekti. Sinirle yumruklarını sıktı.





Sophie, prensle birlikte ailesinin olduğu masaya doğru ilerlerken kalabalık balo salonunda kendisini dikkatlice izleyen bir çift mavi gözün pekala farkındaydı. Onun yanındaki nişanlısının da. Anlayamadığı şey Senga'nın nasıl olup da ikisinin arasında geçenleri bilmesiydi. Bir yerlerden bir şeyler öğrenmiş ya da duymuştu. Yoksa bu saygısız davranışının başka bir açıklaması olamazdı. Ah nasıl bir durumun içinde bulmuştu kendisini? "Majesteleri Prens Bruce Cory Cromwell! Leydi Sophie McAlister!" Sophie balo salonunun kapısındaki uşağın isimlerini aniden, yüksek sesle duyurması karşısında aynı akşam üçüncü kere korkuyla sıçradı. Bir anda uğultular kesildi ve herkes onlara döndü. Salondaki herkes ayağa kalkarak hafifçe eğildi ve prense selam verdi. Bruce gülümseyerek kalkabileceklerini belirtirken Sophie'nin ailesinin bulunduğu tarafa yöneldi. "Ne yapıyorsunuz efendim? Herkes bize bakıyor. Ben kendim gidebilirim, lütfen siz kendi masanızın olduğu yere gidin." Sophie kendisini dikkatle izleyen bir sürü insan olduğu için kibarca gülümsüyordu. "Hayır, Sophie. Seni masana kadar bırakıp öyle yerime geçeceğim." Sophie inatlaşmanın mantıksız olduğunu biliyordu. O yüzden bir an önce masaya gidip prensin yanından ayrılmasını ve herkesin kendi işine bakmasını istiyordu. Masaya yaklaştıklarında bütün ailesi ayağa kalkarak prense selam verdi. "Buraya kadar zahmet ettiniz, hiç gerek yoktu." Elizabeth, kocasını koluyla dürterek hafifçe öksürdü. "Yani Alec sizi yorduğumuzu söylüyor majesteleri. Biz Sophie'ye eşlik edebilirdik." Prens aslında Alec'in ona söylemek istediğini çok net anlamıştı. Kardeşimden uzak dur. Ama görmezden gelmeyi seçerek gülümsedi. "Leydi Sophie artık aileden sayılır. Ona buraya kadar eşlik etmekle ne yorulurum ne de bir zahmete girmiş olurum. İnce düşünceniz için teşekkür ederim Laird McAlister. Ama artık gitsem iyi olacak. Birazdan annem ve babam gelmiş olur." Başıyla selam vererek Sophie'ye döndü. "Kral ve kraliçe ilk dansı yaptıktan sonra ilk biz onlara eşlik edeceğiz Leydi Sophie, lütfen unutmayın. Babam özellikle böyle istedi." Prens arkasını dönüp uzaklaşırken Alec'in kaşları çatıldı. "Ne gerek var buna şimdi?" Elizabeth kocasının dikkatini dağıtmak için masum ama doğru olmayan bir şekilde konuştu. "Ah Alec, sanırım karnıma bir kramp girdi. Lütfen oturmama yardım et." Alec'in çatılan kaşları hızla endişeli bir hal aldı ve karısının elini tutarak oturmasına yardım etti. "Çok yoruldun, kralla konuşup yemeğe devam edemeyeceğini söyleyelim. Yukarı çıkarız sevgilim." Ian gülünce Alec'in bakışları ona çevrildi. "Hiç sesini çıkarma, seni de gördük McLeod." Sophie onların bu atışmasını izlerken bir kere daha böyle bir aileye sahip olduğu için Tanrı'ya şükretti. "İyi ki geldiniz, hepinizi çok özlemiştim." Jennifer gülümseyerek kardeşiyle arasında oturan Sophie'nin elini okşadı. "Biz de seni çok özlemiştik tatlım." Elizabeth de gülümseyerek Sophie'nin diğer elini okşadı. "Az kaldı Sophie, yakında hep yanımızda olacaksın. Ayrıca doğumdan sonra Jenny ile birlikte bana destek olman çok kıymetli olacak." Kocasına döndü. "Ben iyiyim Alec, gerçekten. Aniden bir sancı hissettim ama bu zamanlarda çok normal. Bak geçti, şu an çok iyiyim." Alec ona hiç inanmaz şekilde bakıyordu ama sesini çıkarmadı.

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now