Bölüm 24

203 16 12
                                    

Merhabalaaaar, uzun bir aradan sonra tekrar birlikteyiz. Sizi ve bir şeyler yazmayı çook özlemişim. Bu yazamadığım süreçte güzel okuyucularımın tatlı destekleri beni çok mutlu etti. Söylemeden edemeyeceğim. O yüzden çok motive bir şekilde bölümü yazdım. Evet geç yine geç yükleyebiliyorum. Çünkü bütün gün ders çalıştım ve ancak vakit bulabildim. Ama son sınavım haftaya pazar günü ve sonunda ders çalışma sürem bir hafta sonra bitiyor. Haftaya için bölüm yazmaya çalışacağım ama söz veremiyorum. Lütfen bana çok kızmayın. Şimdiii bölümümüze gelirsek acaba Bruce ve Sophie'yi o şekilde gören kim olacak? Kral, Alec ve Daniel ile ne konuşacak? Çok daha fazlası için size iyi okumalar diliyorum. Görüşmek üzereee! 





Önceki bölümde...

Sophie'nin odasına gelene kadar ne prens ne de o hiç konuşmadılar. Prens odanın kapısını açarak Sophie'ye geçmesi için izin verdi ve kendisi de içeri girerek kapıyı kapattı. Sophie onun da içeri girmesi üzerine şaşırdı. "Bana az önce aşağıda ne olduğunu ve nasıl ıslandığını söylemeni istiyorum." Sophie sıkıtıyla iç çekti. "Sabah okumla alıştırma yapmak ve yürüyüş yapmak için dışarı çıkmıştım. Gölün yanından geçerken orada birini gördüm. Hareketsiz görünce boğulduğunu ve ölmek üzere olduğunu düşündüm. Bu yüzden de göle girdim, hepsi bu kadar." Bruce sorgularcasına tek kaşını kaldırmış bakıyordu. "Ve o kişi Sinclair'di öyle mi? Aranızda ne geçti Sophie?" Sophie üzerindeki ıslak pelerinini çıkararak giyinme paravanının üstüne attı. Islak elbisesinin altında bütün vücut hatlarının belli olduğunu fark etse pelerinini çıkarmazdı. O farkında değildi ama prens fark etmeden duramıyordu. Vücudunun kıvrımlarının bu kadar çekici olduğunun farkında değildi. Onun söylediklerine odaklanması gerektiğini biliyordu. Bakışlarını tekrar onun gözlerine çevirdi. "Bu özel bir durum majesteleri ve paylaşmayı tercih etmiyorum. Bruce birkaç adım ilerleyerek yanına biraz daha yaklaştı. "Bu özel durum anlaştığımız şeyi bozmayacak, değil mi?" Sophie başını sağa sola salladı. "Bozamamasını sağlamaya çalışacağım." Bruce başıyla onayladı. Bakışları aşağı indiğinde ellerindeki kanı fark etti. Sophie'nin ellerini iki elinin arasına aldı. "Şimdilik daha fazla soru sormayacağım. Ama ellerini bir an önce yıkasan iyi olur. Hatta yıkansan daha iyi olur." Tam o sırada kapı bir kere tıklandı ve aniden açıldı.



Daniel anlatacaklarını bitirdiğinde Alec'in kaşları çatılmıştı, düşünceli görünüyordu. Son zamanlarda artan bu isyanların bir anlamı yoktu. Dayanacak bir sebebi yoktu. Geçen sene Campbelllarla yaşadıkları o olaylardan, savaştan sonra hiçbir klan kendi arasında savaşmamış ve bir huzursuzluk çıkmamıştı. En azından Alec'in bildiği bu yöndeydi. "Ne düşünüyorsun Alec?" Kralın bu sorusuna ne cevap vereceğini bilmiyordu. "Açıkçası ne düşüneceğimi kestiremiyorum majesteleri. Çünkü benim bildiğim kadarıyla klanlar arası herhangi bir gerginlik oluşmadı. Ian'la son görüştüğümüzde onunla da her şeyin yolunda olduğunu konuşmuştuk. O yüzden bu son zamanlarda ortaya çıkan kartal maskeli adamlarla klanlar arasında bir bağlantı kuramadık. Ama niyetlerinin yağmalamaktan çok karışıklık çıkarmak olduğunu düşünüyoruz. Gittikleri her yeri yaşanamaz hale getiriyorlar ama hiçbir şey çalmıyorlar. Amaçları zarar vermek. Ama neden? Bu da bana iç karışıklık çıkarmak isteyen isyancılar olduğunu düşündürüyor. Hizmet ettikleri kişinin istediği bir klan ya da topluluk değil. İstedikleri şey kraliyet majesteleri. Daniel'a 'Biz amacımıza ulaşacağız.' demiş. Nasıl bu kadar emin olduklarını ve onlara kimin yardım ettiğini bilemiyorum. Ama arkalarının sağlam olduğu kesin. Çünkü bir adam öldürülmek üzereyken bu kadar kendinden emin konuşamaz. Ne yapacağınızı bilmiyorum ama bu süreçte kime güveneceğinizi çok iyi seçmeniz gerektiğini düşünüyorum. Zaten bu seneki klan toplantısını da erken planlamanızın sebebi bu, değil mi?" Charles, Alec'in konuşması bitince ellerini masada kavuşturarak gülümsedi. "Bu kadar akıllıca düşündüğün ve zeki olduğun, aynı zamanda da benim yanımda olduğunu bildiğim için şanslıyım McAlister." Tam o sırada kapı çalındı ve kralın izniyle kapı açıldı. "McLeod klanı lideri Ian McLeod!" Ian ilerleyerek kralın önünde eğildi. "Kalkabilirsin Ian." Ian doğrulduğunda ayağa kalkan Alec ve Daniel'a doğru ilerledi. Önce Daniel'a sarıldı ve ardından Alec'e yöneldiğinde sırtına vurdu. "Asla evlenmek istemeyen McAlister evlendikten sonra kalesinden ve karısından ayrılmaz oldu." Alec gözlerini devirdi. "Tanrı aşkına kralın önündeyiz. Bari burada daha az can sıkıcı olamaz mısın?" Kral onların bu atışmaları karşısında gülümsedi ve oturmalarını işaret etti. "Sizi burada görmek çok güzel. Klan toplantıları dışında da sizi saraya davet etmek isterim." Alec'e döndü. "Karın da gelebilir Alec." Ian ve Daniel kahkaha atarken Alec içinden Ian'a küfrediyordu. Charles boğazını temizledi. "Sizinle böyle konuşmak güzel de olsa asıl can sıkıcı konuya geri dönmek zorundayım." Hepsi başıyla onayladı. "Kartal maskeli isyancılar?" Kral, Ian'ın dediğini başıyla onayladı. "Bu toplantıda üçünüzün de bütün klan liderlerini dikkatlice gözlemlemenizi istiyorum. Siz en güvendiğim üç lidersiniz. Üzerine alınma Daniel ama babanın geleceğini duysaydım o, burada olmazdı. Sen olduğun için buradasın ve bence en yakın zamanda da resmi olarak klanın liderliğini devralmalısın." Daniel, kralın söyledikleri karşısında şaşırmamıştı. Çünkü babası Julia ile evlendikten sonra çok değişmişti ve garip davranışlarda bulunmuştu. Öz oğlunu klandan sürgün etmesi gibi. "Sebeplerinizi anlıyorum ve hak veriyorum majesteleri. Yakın zamanda klanın temsili değil gerçek lideri olacağım. Güveniniz için teşekkür ederim efendim." Kral gülümsedi. "Esas konumuza geri dönersek eğer söylediğim şeyi anladığınızı düşünüyorum. Değişik davranışları olan herkesi tespit etmenizi ve bana bildirmenizi istiyorum. Ayrıca duyduğunuza emin olduğum bir konu daha var. Fransa'daki iç isyanlar. Fransa kralı ile iletişimi sürdürüyorum ve evet şimdi anladığınızı umuyorum." Charles bakışlarını Alec'e döndürdü. "Kardeşin Leydi McAlister tam olarak bu sebepten dolayı buradaydı. Oğlum da Fransızca'yı gayet iyi bilir. Fakat burada değildi. O sırada Bruce bu isyanların sebeplerini ve ülkemize yansıma ihtimallerini incelemek üzere Fransız kraliyetinin misafiriydi. Leydi Sophie de bu sırada bana çok yardımcı oldu." Kral duraksayınca Daniel kendisine engel olamadan konuştu. "Prens geldiğine göre Leydi McAlister evine mi dönecek majesteleri?" Bu soruyu soran Daniel değil de Alec olsaydı Charles garipsemezdi. Fakat soran kişinin Daniel olması kralın dikkatini çekti. "Bu soruyu Alec'ten beklerdim Sinclair." Kaşlarını soru sorarcasına kaldırmıştı. "Tamamen meraktan sordum efendim. Kendisini McAlister klanında bulunduğum sürede tanımıştım. Sadece merak etmiştim efendim." Ian onun bu haline gülerken Alec ise -kardeşinin yaşadığı sürecin küçük bir kısmını bildiği halde- öfkeli bir şekilde bakıyordu. Daniel'ı severdi ama kardeşini kimsenin üzmesine izin veremezdi. "Öyleyse merakını gidereyim. Leydi Sophie'nin burada geçirecek yaklaşık bir ayı kaldı. Bruce'un ise yapacak başka işleri olduğundan onun burada en başında istediğim ve onun kabul ettiği süreyi -hala burada kalmayı istiyorsa tabi- tamamlamasını rica ettim. O da annesine benziyor, söz verdiği şeyi mutlaka yapacağını söyledi. Yani onu seninle gönderemeyeceğim McAlister." Alec başını salladı. "Sizin yanınızda güvende olacağını bilmeseydim en başından gitmesine izin vermezdim majesteleri. O yüzden bir ay çok da uzun bir süre değil. Zaten yeterince bekledik." Kral gülümsedi. Alec'in açık sözlülüğüne hayrandı. O yüzden de ona güveniyordu. "Şimdi sizden istediğimi anladığınızı düşünüyorum. Sizi daha fazla burada tutmayacağım. Toplantının ilk günü her zaman dinlenmeye ve eğlenmeye ayrılmıştır. Siz de gidip dinlenin ve eğlenin hadi! Daha sonra tekrar konuşacağız." 

   Elizabeth'in gördükleri karşısında şaşkınlıkla bakakaldı. Sophie baştan aşağı sırılsıklam bir şekilde prens ile karşı karşıyaydı ve ikisi el ele tutuşuyorlardı. Ayrıca odada ikisinden başka kimse yoktu. "Ben yanlış bir zamanda geldim sanırım." Fısıldayarak söylediği bu sözlerden sonra geri döndü. "Hayır, gitmeyin Leydi McAlister. Ben zaten çıkıyordum." Bruce, Sophie'nin ellerini yavaşça bırakarak uzun adımlarla kapıya ilerledi ve odadan çıkıp kapıyı kapattı. "Açıklayabilirim, biliyorum çok garip bir durum gibi görünüyor ama anlatacağım. Lütfen önce şu elbiseden kurtulmama yardım et. İçinde boğulacak gibiyim."

   Sophie üzerini değiştirip temiz kıyafetlerini giydikten sonra ikisi yatağa oturup sırtlarını arkalarındaki yastığa yaslamışlardı. Elizabeth'in rahat bir şekilde oturabilmesi için Sophie yatağa oturmaları ve geçirdikleri uzun yolculuktan sonra ayaklarını uzatması için çok ısrar etmişti. Sonra saraya geldiği günden itibaren yaşadıkları her şeyi hiçbir detayı atlamadan anlatmıştı. Prensle yaptığı anlaşmadan, Daniel'dan, kraliçenin böğürtlen fidanlarını ezmesinden, Leydi Susan'dan, kraliçenin onu tehdit etmesine kadar her şeyi anlatmıştı. O kadar çok şey anlatmıştı ki, bu kadar şey yaşadığını kendisi de kabullenemiyordu. Elizabeth ise Sophie'nin anlattıklarından sonra ne düşüneceğini bilmiyordu. Elleri karnını okşarken kaşları endişeyle çatılmıştı. "Neden geri dönmedin Soph? Bütün bu yaşadıklarından sonra seni burada bırakabileceğimizi düşünüyor musun? Ayrıca o kadar tehdit ve geçmişte yaşanan bu olaylardan sonra prensle yaptığın bu anlaşma sence de çok tehlikeli değil mi? Bu hiç hoşuma gitmedi. Seni burada bırakmak istemiyorum. Alec ile konuşup-" Sophie hemen onun sözünü kesti. "Hayır, Elizabeth! Abime asla söylemeyeceğiz. O gün akşam yemeğinde kraliçeye nasıl öfkelendiğini ve gerildiğini sen de gördün. Eğer bunu da söylersek ne olacak sence? Kraliyet ile olan ilişkiyi bozacak bir şey yapamayız. Özellikle kral abime bu kadar güvenip önemsiyorken. Bunu sen de biliyorsun." Elizabeth sıkıntıyla iç geçirdi. "Bütün bunları biliyorum. Fakat asla bu anlaşmayı yapmandaki sebebi anlayamıyorum. Bu çok tehlikeli." Sophie, Elizabeth'in doğruyu söyleyen bakışlarından gözlerinden kaçırdı. "Biliyorum Elizabeth, tehlikeli. Ama bunu Bruce için yapıyorum. Annesinin gerçek yüzünü görüp ona göre hareket etmesi gerekiyor." Elizabeth, prense ismiyle seslenmesi karşısında tek kaşını kaldırdı. "Ve bu seni neden ilgilendiriyor? Ayrıca ismiyle seslenecek kadar nasıl bir samimiyetiniz oldu?" Sophie'nin yanakları kızarınca Elizabeth iyice meraklandı. "Bana bu süreçte çok yardımcı oldu diyebilirim. O kadar Elizabeth gerçekten. Daha fazlası yok. Sadece benimle ilgilenen ve beni önemseyen bir arkadaş." Elizabeth konuşmak için tam ağzını açmıştı ki kapı duvara vurarak sertçe açıldı. "Birileri bizsiz burada nasıl güzelce sohbet edebiliyormuş?"

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now