Bölüm 13

276 26 10
                                    

Merhabalaaar, bölümü sonunda tamamlayabildim. İlerleyen günlerdeki duruma ve yoğunluğuma bağlı olarak bölümü yayınlama gününü cumartesiye çekebilirim. Ama şu an tam olarak karar vermiş değilim. Eğer değişiklik olursa sizi bilgilendireceğim. Lütfen yorumlarınızı benden esirgemeyin. Siz fikirlerinizi belirtince ben daha motive ve mutlu oluyorum. Siz okuyucularımın görüşü beni de geliştirecektir. Şimdiden teşekkür ederim. İyi okumalar!




Önceki bölümde...

"Yakında abinin buraya gelecek olması seni mutlu edecektir." Sophie olduğu yerde durup prense döndü. "Bir hafta sonra geleneksel klan toplantısı için gelecekler. Bütün klanlar gelecek. En azından babam hepsini davet etti. Sen de yazışmaları biliyorsun. Bu yüzden de toplantı erken bir zamana çekildi." Sophie sevinçten zıplayabilir, etrafında çılgınca dönebilir ve prense bile sarılabilirdi. Ama yüzünde engel olamadığı gülümseme ile kalakaldı. "Aileni bu kadar seviyorsun demek. Yüzün ışıldıyor. Seni daha önce bu şekilde hiç görmemiştim." Sophie o kadar mutluydu ki onun söylediklerini tam olarak anlayamıyordu. "Siz bana o kadar güzel bir haber verdiniz ki, ne isterseniz yapabilirim!" Ağzından çıkan sözlerin kendisi de farkında değildi. Ama prens gayet farkındaydı. "O zaman seni yukarı ben götüreceğim. Yani Rita değil, ben yardımcı olacağım. Sen de bana belki babama neden gerçekleri söylemediğini anlatırsın."

"Sessiz ol seni aptal. Şimdi bizi duyacaklar!" Adam onu duymuş gibi değildi. Öpüşlerini derinleştirerek bir eliyle kadının eteğini sıyırmaya ve bacaklarına ulaşmaya çalışıyordu. "O yaşlı bunak çoktan uyumuştur. Bizi duyması çok zor, kaleden uzaktayız." Bu cümleleri kesilen nefesiyle tamamlayan adam hala kadının bacağına ulaşamamış bir küfür savurmuştu. "Lanet olsun, içine bu kadar şey giymek zorunda mısın!" Kadın kıkırdadı. "Yakında böyle kokmuş kulübelerde değil kaledeki yatağımızda olacağız. O moruk da hak ettiği yeri boylayacak. Onu ellerimle öldüreceğim." Sonunda kadının bacağına ulaşmış olmasının verdiği sevinçle inledi. Julia kendisini kocasının baş kumandanı Kevin'in kollarına bırakırken her şeyden habersiz olan Alasdair Sinclair gerçekten de yatağında uyuyordu. 




"B-ben yani istediğiniz her şeyi yapabilirim derken... O olmaz, hayır majesteleri. Bana Rita'nın yardımcı olması gerekiyor." Sophie'nin gözlerindeki ışıltının yerini korku ve endişe alırken prens şaşkınlıkla onun tepkilerini izliyordu. "Sakin ol Sophie, seni yemeyeceğimi biliyorsun değil mi? Sadece yukarı çıkmana yardımcı olacağım." Sophie destek aldığı masadan elini çekerek bastonun üzerindeki elini birleştirdi ve sıkıntıyla ellerini ovuşturmaya başladı. Yemek salonunda gözlerini gezdirerek bakındı. "Hepiniz dışarı çıkın!" Uşakların hepsi irkilerek hızla dışarı çıkarken büyük kapıyı iki yanından tutarak arkalarından kapattılar. Prens sorgulayan bakışlarını tekrar Sophie'ye çevirdiğinde Sophie köşeye sıkıştığının farkındaydı. Ama doğruyu söyleyemeyeceğini de biliyordu. "Majesteleri, lütfen izin verin gideyim." Sesinin titrediğinin farkında değildi. Kraliçe abisine, ailesine ve klanlarına zarar verebilirdi. Bu yüzden asla gerçeği söyleyemezdi. "Senin gibi birini bu kadar korkutan ne? Bana tanıştığımız ilk günden itibaren kafa tutan o kadın nerede? O gün, o kulübede ne oldu Sophie?" Sophie hala ayaktaydı ve bacakları titremeye başlamıştı. "Bakın, size anlatamayacağım, anlatırsam sevdiklerimin tehlikeye girebileceği bazı durumlar var. Sırf bu yüzden bile size söyleyemeyeceğimi anlamak zorundasınız. Sizinle yalnız kalmamalıyım, çünkü anneniz bunu istemediğini çok açık bir şekilde belli etti. Bu şekilde devam ederse benim için iyi şeyler olmayacak. Yaklaşık iki ay sonra buradan gideceğim için şu an yaşadığım durumu idare etmek zorundayım. Burası benim evim değil. Kralımızın çabasını, iyiliğini ve benim için yaptıklarını asla inkar edemem. Ama yaşadığım bazı durumlar, duyduğum bazı şeyler ve geçmişte yaşananlar buradan kaçma hissi uyandırıyor. Ve bütün bunlar sizinle bağlantılı. Sizin yüzünüzden değil, lütfen yanlış anlamayın. Ama sizinle bağlantılı. Sırf bu yüzden bile sizden uzak durmalıyım. Yoksa... Yoksa hiç iyi şeyler olmaz." Sophie'nin ağzından endişeyle dökülen bu sözler karşısında Bruce'un ilk tepkisi şaşkınlık oldu. Ardından gelen şüphe ve aydınlanma ifadesinden sonra yüzü sertleşti. "Duydukların nedir Sophie?" Prensin ciddileşen ve sertleşen ses tonu karşısında Sophie istemsizce bir adım geri attı. Ayağının zonklamasını hissedemeyecek kadar gerilmişti. "İlk tanıştığımızda da bir şeyler duymuştun, hatırladın mı? Söylesene her duyduğuna inanır mısın sen?" Sophie prensin sesinin yükselmesiyle irkilmiş ve hemen cevap verememişti. "Konuşsana! Bir şeyleri atıp tutmak kolay değil mi? Ya da duyduklarına inanmak? Susan'ı kastettiğine eminim. Susan beni aldattı. Bunun ağırlığına dayanamayarak kendini öldürdü. Annem onu zorla o adamın kollarına atmadı. Bunu kendisi yaptı. Ona olan aşkıma ihanet etti! O adamla çok uzun zamandır görüşüyormuş. Eğer o kendini öldürmeseydi sonraki hayatı ölümden beter olacaktı. O kadar korkaktı ki kendi yaptıklarının sorumluluğunu alarak yaşamayı göze alamadı." Sophie az önce geri adım atan kendisi değilmişçesine ilerleyerek prense yaklaştı. Yüzündeki soğuk ve ciddi ifade az sonra söyleyeceklerinden asla pişman olmayacağın kanıtlar şekilde sertti. "Sizin için konuşmak ne kadar kolay değil mi? Gözü kapalı bir şekilde her şeye sorgulamadan inanmak? Bir kadın kendi canını kendi elleriyle yok edip bu hayattan kopartmış ve siz, -Tanrı ruhunuzu affetsin- onun bu hayatta olmayan varlığını aşağılayarak arkasından bu şekilde nasıl konuşabilirsiniz? Bu kadın güya sırf sizin paranız ve gücünüz için buraya kadar gelmiş ve sizi kendi sarayınızda aldatacak kadar aptal mıymış? Nasıl bunu düşünebilirsiniz? Hiç mi sorgulamadınız? Hayatını, yaşanmışlıklarını ve ülkesini arkasında bırakıp kraliçe tarafından her defasında aşağılanmasına, kötü davranılmasına rağmen sizinle kalmaya devam eden bir kadın neden bunu yapar? Madem sizi aldatmış ve yakalanmışsa neden ona sunduğunuz sarayı terk etme fırsatını tepip kendi canına kıymış? Eğer gerçekten paranız için sizi sevdiyse neden kendini suçlu hissetmiş? Ne diye buradan kaçıp yeni bir hayat kurma şansını sonsuza dek reddetmiş? Size bunları ya da bunu söylemek asla haddim değil ama lütfen biraz sorgulayın majesteleri. Çünkü hiçbir şey sizin sandığınız ve gördüğünüz gibi değil. Şimdi bana sen nereden biliyorsun diye de sorabilirsiniz. Haklı da olursunuz. Ama ben ne yaşadığımı, nelerle tehdit edildiğimi çok iyi biliyorum. Bu yüzden öncesini de tahmin etmek çok zor olmadı. Kimseye zararı dokunmayan küçük bahçeme ne olduğunu ve nasıl gerçekleştiğini siz biliyorsunuz. Gözlerinizle gördünüz. Bence en başta sorduklarınız da dahil olmak üzere bütün sorularınızı cevaplamış sayılırım. Size iyi geceler diliyorum." Son cümlesini söyledikten sonra prensin yüzündeki kafası karışmış ifadeyi göremeden bastonuna sıkı sıkı tutunarak yemek salonundan ayrıldı.  

   Lanet olsun baba, onunla gitmek istemiyorum! O benim karım değil. Neden sen ve lanet olası Julia gitmiyorsunuz?" Julia'ya olan nefretini göstermekten çekinmiyordu. Daniel'ın bütün öfkesi ve siniri karşısında Alasdair Sinclair bir o kadar sakin  görünüyordu. "Şu an için evet karın değil. Ama çok yakında olacak ve sen yakında bu klanın lideri olacaksın. O yüzden kralın seni tanıması, görmesi gerekiyor. Bu klanın geleceği için çok önemli ve bunu sen de biliyorsun." Daniel bıkkınlıkla iç geçirdi. "Neden onunla gidiyorum? Sen ve ben gidelim." Alasdair gülümsedi. "Birilerinin klanın başında olması gerekiyor değil mi?" Daniel bir şey söylemeden çalışma odasının penceresine doğru ilerledi. Sonbahar güneşi gittikçe soğuyan havayı ısıtmaya çalışırcasına parlıyordu. Ama içindeki karanlığı dağıtabildiği söylenemezdi. Neredeyse bir sene önce Sophie'yi son gördüğünde saraya gidecekti. Orada ne kadar kalacağını hiç öğrenememişti. Çok zaman geçmişti. Şimdi evine dönmüş olacağını tahmin ediyordu. Ama emin de olamıyordu. "Onu sevmiyorum baba. Hiç de sevemeyeceğim. Ve bana bunları yaşattığın için seni hiç affetmeyeceğim." Söylediklerine aldığı cevap atılan adımlar kapanan bir kapının sesiydi. İşte yine yalnız kalmıştı. Daniel burada, kendi evinde kalabalığın içinde bile yalnızdı. İstediği oluyordu, klanının başına geçecekti. Peki neden memnun değildi? Neden nihai amacına bu şekilde yaklaşıyor olduğu halde bu kadar mutsuzdu? İçindeki eksiklik ve yanlışlık hissini atamıyordu. Ama başından beride istediği bu değil miydi? Sophie'nin gözlerinin içine bakarak onu kırdığında da amacının bu olduğunu ve bu amacın bazı sonuçlar doğurabileceğini bilmiyor muydu? Kimi kandırıyordu ki? Buraya gelirken babasının istediğinin bu olduğunu ve başka bir kadınla evleneceğini pekala biliyordu. Bilmediği ve tahmin etmediği şey hisleriydi. Lanet olsun, ne ara hisleri davranışlarını etkiler hale gelmişti? Hepsi Sophie ile yaşadıklarından sonra olmuştu. Şimdi Sophie de oradaysa nasıl olacaktı? Nasıl yanında nişanlısı -gelecekteki karısı- ile nasıl onun karşısına çıkacaktı? İlerleyerek masasının etrafından dolandı ve sandalyesine oturdu. Başını ellerinin arasına alarak gözlerini kapadı ve oraya gittiğinde Sophie'nin orada olmamasını diledi.

Böğürtlen MevsimiOnde histórias criam vida. Descubra agora