Bölüm 15

248 23 10
                                    

Merhabalaaar, ben geldim. Bu bölümün sonlarını yazarken heyecanlandığımı itiraf etmek zorundayım. Neden heyecanlandığımı bölümü okurken sizin anlayacağınızı umuyorum. Geleneksel klan toplantısı yaklaşırken bakalım karakterlerimiz bu durumdan nasıl etkilenecek? Yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyoruum! İyi okumalar, haftaya görüşmek üzere!



Önceki bölümde...

Gelen atlılar ve araba var!" Sophie gerilerek kapıya doğru hızlıca ilerledi. Gözcü kulesinin basamaklarını tahta bastonundan destek alarak çıkmaya başladı. "Leydim nereye gidiyorsunuz? İçeri girmeniz gerekli, kim olduklarını bilmiyoruz!" Sophie onları dinlemeden basamakları çıkarken kalbi hızla atıyordu. En son böyle cümleler kurulduğunu duyduğunda klanlarında savaş çıkmıştı. Kuleye çıktığında nefes nefese kalmıştı. Bir askerin elinden dürbünü kibarca alarak gelenleri izledi. Dürbünü elinden indirdiğinde donmuş kalmıştı. "Leydim, iyi misiniz? Leydi McAlister ne oldu?" O an askerlerin sesi adeta kalın bir perdenin arkasından geliyor ve Sophie'ye ulaşamıyordu.

Daniel son sandık da onları saraya götürecek olan arabaya yüklendiğinde sıkıntıyla gözlerini devirdi. "Bu kadar şeyi götürmeye ne gerek var Tanrı aşkına!" Senga o sırada buna tepki verecek durumda değildi. Açıkçası tepki vermeye de gerek yoktu. Amaçları doğrultusunda güzel bir şekilde ilerliyordu. Daha evlenmeden saraya davet almıştı. Kim bilir klan liderinin karısı olduğunda neler yapabilecek durumda olacaktı. Bu onun için harika bir fırsattı. Saraya yakın olmak her zaman güç ve para getirirdi. Senga da bunun farkında olan bir kadındı. Madem geçmişte yaptıkları ona bir fayda sağlamıyordu, o da diğer tarafa geçişini taçlandıracaktı. Senga bunları düşünürken Julia da hissettiklerini yüzüne yansıtmamaya çalışıyordu. Bu lanet Fergusson bozuntusu nasıl onun yerine saraya gidebiliyordu? İçinden onun yüzündeki gülümsemeyi dağıtmak için saçlarını dağıtıp onu çamura düşürmek geliyordu. "Bizim gitmemiz daha iyi olurdu Alasdair. Onlar evli bile değil ve Daniel klanın lideri değil. Vazgeçmek için erken değil. Biz gitmeliyiz." Alasdair onu duymuş gibi değildi. Cevap vermeye bile tenezzül etmeden oğlunun yanına ilerleyince baş kumandanı Kevin şüphe çekmeyecek bir mesafe bırakarak Julia'ya yaklaştı. O kadar kısık sesle konuştu ki o hazırlık gürültüsünde kendisini ancak Julia duyabilirdi. "Sana onu terk etmen gerektiğini söylüyorum. Çoktan yapmalıydın, adam seni yok sayıyor." Bu cümleleri söyledikten sonra kadının cevabını beklemeden uzaklaştı. Bütün bunların farkında olmayan Alasdair oğlunun yanına gitmişti. Daniel ise Julia ve Kevin'ı izliyordu. "Bu senin krala kendini kanıtlaman için büyük bir fırsat. Klanımız için de çok önemli bir görev. Kralın seni ciddiye alması için de Senga ile gidiyorsun. Orada bizi iyi temsil edeceğine güveniyorum oğlum. Bu da seni lider yapmak konusunda ne kadar ciddi olduğumu görmeni sağlar belki." Alasdair içten içe Julia ile ilgili bir şeylerin doğru olmadığını hissediyor ama bunu kanıtlayacak bir şey bulamıyordu. Bu yüzden de başka bir planı devreye sokacaktı. Daniel'a bu şekilde davranması ise hissettiği suçluluğu bastırmaktı. Acaba beş yıl önce onu klandan ayrılması için zorladığı zaman gerçekten hata mı yapmıştı? Bu düşünce onu delirtse de zamanı geri alamayacağının pekala farkındaydı. O yüzden şimdi istemsizce yaptıklarını telafi etmek istiyordu. "Biliyorum baba, merak etme elimden geleni yapacağım. Sadece tanımadığım bir insanla oraya gidecek olmam beni geriyor. Baksana şuna kaç sandık eşya toplamış. Resmen kendini göstermeye gidiyor. Ben ömrüm boyunca böyle insanlardan kaçtım ve kadere bak onlardan biri karım olacak." Alasdair onun son söylediklerine cevap vermedi. Fergusson lideri de kızının gidecek olmasından o kadar memnundu ki onu gitmelerinden bir gün önceden yakında ait olacağı klana göndermiş, kendisiyle yolculuk yapmasını uygun görmemişti. Saraya ayrı arabalarla gideceklerdi. "Efendim gitmeye hazırız. Her şey toplandı, yol için bütün önlemler alındı." Daniel başını onunla saraya gelecek olan Louis'e çevirdi. "Tamam Louis gidelim artık. Hoşça kal baba. Bir sorun olmamasını sağlayacağım."

Sophie'nin gördükleri karşısında ilk hissettiği şey şaşkınlık, ikinci hissettiği şey ise derin bir mutluluktu. Dolan gözleri yüzünden altın sarısı ve siyah renklerle bezenmiş olan McAlister arabalarını bulanık görüyordu. "Abim..." Asker kafası karışarak ona baktı. Sophie elinin tersiyle yüzünü sildi. "Gelenler McAlister klanının lideri ve karısı. Açın kapıları, ailem geldi." Askerin cevabını beklemeden kulenin basamaklarını bastonundan destek alarak olabildiğince hızlı inmeye çalıştı. Aşağı indiğinde saray ordusunun baş kumandanı kraldan onay almış olacak ki ağır ve büyük kapılar yavaşça açılmaya başlamıştı. Heyecanından yerinde duramıyordu. Kapının açılmasını ve onların içeri girmesini bekleyemeden kapının aralık olan küçük kısmına doğru ilerledi. O fark etmedi ama gelenlerin olduğunu duyan ve avluya inen kral, arkasından kapıyı tutan muhafızlarına onay verdiğinde Sophie'nin geçmesine müdahale etmediler. Gözlerinden akan yaşlara engel olmadan hızlı olmaya çalışarak ilerleyen Sophie at arabasının önünden ilerleyen atı, Zeus'u fark ettiğinde binicisini seçmek de zor olmadı. "Alec!" Alec bir kolunun altında bastonla ilerleyen kardeşini gördüğünde kaşları çatıldı. Aralarındaki mesafe çok azalmıştı. Atını hızlandırdı ve kardeşinin yanına vardığında Zeus'u durdurup indi. "Ne oldu sana?" Sophie ona cevap vermeden bastonunu bırakıp ellerini abisinin boynuna sardı. "Ah seni çok özledim." Alec ellerini kardeşinin beline dolayarak ona sarıldı. "Ben de seni özledim Soph. İyi misin, neden ağlıyorsun? Neden baston kullanıyorsun?" Sophie sakince geri çekildiğinde Alec onun belinden ellerini çekmemişti. "Buraya kardeşini sorguya çekmeye mi geldin McAlister? Bırak biraz nefes alsın daha konuşacak çok zamanımız var." Sophie abisinin arkasından gelen o tanıdık sesin sahibini görmek için kafasını hafifçe yana eğerek baktı. "Tanrı aşkına Elizabeth! Sen... Sen..." Elizabeth neşeyle gülümserken Alec kardeşinin düşmeyeceğinden emin olduktan sonra kaşlarını çatarak arkasına döndü. "Sana bu halde tek başına hareket etmeyeceksin dememiş miydim karıcığım?"

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now