Bölüm 18

208 18 2
                                    

Merhabalaaar! Uzun bir bayram tatilinden sonra tekrar birlikteyiz. İki haftalık bir ara olduğundan dolayı sizin için normale göre çoook uzun bir bölüm yazdım. Umarım beğenirsiniz. Bölümle ilgili yorumlarınızı bekliyorum. Sophie ve kraliçe arasında neler olacak? Alec ve Elizabeth ikisi arasındaki gerginliği hissedebilecek mi? Daniel ve Senga neler yapacak? Lütfen görüşlerinizi esirgemeyin. Benim gelişmemi ve ilerlememi sağlıyorsunuz. Şimdiden teşekkür ederim. İyi okumalar diliyorum! Haftaya görüşmek üzere!




Önceki bölümde...

"Hayran olası bir kadınsınız Leydi Elizabeth. Sizi Alec McAlister'a kaptırmak benim için üzücü bir durum. Böyle leydiler artık bulunmuyor. Sanırım Leydi Sophie ve siz türünüzün son örneklerisiniz." Kocasının, prensin kendisiyle bu şekilde konuşması karşısında öfkelendiğini anlayan Elizabeth elini kocasının koluna koydu. "Benim için artık çok geç. Kocamı seviyorum majesteleri. Ama bir diğer seçeneğin hala mevcut olduğunu düşünüyorum." Sophie bu konuşmalar sırasında soğuk terler dökmüştü. Bütün bunların kendisine kötü bir şekilde dönmesini istemiyordu. Prens ve kendisinin arasında olan bir imanın bile kraliçeyi sinirlendireceğini biliyordu. Nitekim öyle de olmuştu. Kraliçenin aniden ayağa kalkmasıyla hepsinin dikkati o tarafa çevrildi. "Bruce, misafirlerimizi daha fazla oyalamanı istemem. Leydi Elizabeth'in hassas durumu onu yeterince yormuştur. Uşaklarımız size odalarınızı gösterecektir." Bir anda gerilen ortamı kral da fark etmiş olacak ki hemen müdahale etti. "Oğlum, anneni daha fazla sinirlendirirsen neler olacağını çocukluğundan biliyorum. Sen de biliyorsundur. Akşam yemeğinde hepinizi görmek istiyorum. Şimdi herkes dinlenebilir. Sophie, kızım sen de bizim ailemizden birisin artık. Senin ailen bizim de ailemizdir. O yüzden en ufak ihtiyacınızda lütfen çekinmeden bize söyleyin." Sophie krala minnetle, kraliçeye ise başını dik tutarak baktı. "Teşekkür ederim efendim, çok kibarsınız. Ben yardımcı olacağım."    




Sophie'nin dudakları Daniel'ı adeta günaha davet ediyordu. Onun kapıya yaslanmış vücudunu belinden tutarak kendisine çekti ve önce başını onun o güzel kokan boynuna gömdü. "Tanrı'm! Kokun beni çıldırtıyor Soph." Sophie gülümseyerek elleriyle Daniel'ın saçlarını okşamaya devam etti. Sophie'nin kendisine ufacık bir dokunuşu bile Daniel'ın bütün vücudunu karıncalandırmaya yetiyordu. Ellerini onun belinden çekerek bacaklarının üst kısmına getirdi ve Sophie bir anda kendini havada buldu. Ellerini sıkıca Daniel'ın sırtında birleştirerek kendisini onun kollarına bıraktı. Daniel onun düşmesine asla izin vermezdi. Nitekim de öyle oldu. Sophie kendini tülleri rüzgarda hafifçe sallanan yumuşak yatağa uzanmış bir şekilde bulduğunda Daniel da onun yanına uzandı. "O kadar güzelsin ki, sana bakmaya doyamıyorum." Sophie'nin yüzüne düşen bir bukleyi yavaşça onun kulağının arkasına sıkıştırdı. Sophie kendini biraz daha Daniel'a yaklaştırdı ve onun yanağını okşadı. Sakalları eline batıyordu ama bu garip bir şekilde Sophie'nin hoşuna gidiyordu. "Seni seviyorum Daniel Sinclair." Daniel da ona yaklaştı ve Sophie'nin saçındaki elini yavaşça boynuna indirdi. "Ben de seni çok seviyorum Sophie Sinclair." Sophie dudaklarını dudaklarına yavaşça bastırdığında Daniel da gözlerini kapatıp ona karşılık vermeye başladı. Ama bir şeyler farklı gibiydi. Suratını buruşturdu. Bu Sophie gibi hissettirmemişti. Geri çekilerek gözlerini açıp kapattığında çadırın içine vuran ay ışığının verdiği loş aydınlıkta öptüğü kişinin Sophie olmadığını çok acı bir şekilde anladı. Anladığı anda kendisini öpmeye devam eden Senga'yı iki eliyle ittirerek geri çekildi. Senga elini yüzünden göğsüne indirmiş gömleğinin yakasının arasından vücuduna dokunuyordu. Daniel çevik bir şekilde ellerini hafifçe tutarak kendisine dokunmasını engelledi. "Sen de beni istiyorsun, ismimi söyledin. Zaten senin karın olacağım. Hiçbir engelimiz yok, seni istiyorum Daniel. Bize engel olma." Senga ellerini onun ellerinden kurtararak bir kere daha dudaklarına yapıştı. Bir elini onun boynuna yerleştirirken diğer elini Daniel'ın kasıklarına götürüp okşamaya başladı. Daniel o an neye uğradığını şaşırarak hızla doğruldu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen, lanet olsun! Uzaklaş benden!" Senga'yı iterek kendinden uzaklaştırdı. Senga öyle hızlı nefes alıp veriyordu ki göğüsleri neredeyse geceliğinden kurtulmak üzereydi. "Sen istedin! Bana sarıldın, ismimi söyledin, beni öpmek istedin. Şimdi ben mi suçlu oluyorum!" Daniel bunun doğru olmadığını biliyordu. Rüyasında gördüğü Sophie ve Senga'yı pekala ayırabilirdi. O Senga'yı öpmemişti. Tanrı aşkına kasıklarına dokunmuş ve bir şeyler yapmaya çalışmıştı. Bu kadın bunları nereden biliyordu? "Ben seni istemedim lanet olsun! Ne seni öpmeyi ne de sana sarılmayı istedim. Üzerime atladın, seni ittiğim halde buna devam ettin. Bütün bunları nereden bildiğini ve nasıl yaptığını da asla bilemiyorum ama yalnız uyumak istemiyorum dediğin için yanına geldim. Bir daha da asla gelmemem gerektiğini anladım. Evlenene kadar sana dokunmayacağım. Bunu aklına sok!" Bağırarak söylediği bu cümleler çadırın dışında da yankı bulmuştu. Senga hırsla solurken elleriyle altında kalan battaniyeyi sıktı. "Biraz daha bağırsaydın! Saraya kadar sesin gitmemiştir çünkü!" Daniel ona cevap vermeden dışarı çıktığında Senga onun pekala da kendi ismini söylemediğini biliyordu. Sophie demişti. Sophie Sinclair. Kimdi bu Sophie? Seni seviyorum demişti. Bunun arkadaşça bir sevgi olmadığını anlamamak için aklının kıt olması gerekirdi. Çok yanlış bir hamle yapmıştı. Öğlen yaptıkları ve düşündükleri boşa çıkmıştı. İçinden bir küfür savurduğunda dışarıdan gelen ani kılıç sesleri korkuyla sinmesine sebep oldu.

Böğürtlen MevsimiKde žijí příběhy. Začni objevovat