Bölüm 3

422 31 6
                                    

Merhabalar! Dün bölümü düzenlerken uyuyakaldığımı utanarak bildiriyorum. 🤦🏻‍♀️ O yüzden şimdi yayınlayabiliyorum. Geçtiğimiz günlerde serinin ilk hikayesi "Hayallerin Yolculuğu" Romantizm kategorisinde 1. sıraya ulaştı. Bunu da size mutlulukla bildirmek istedim. 🤩 Umarım "Böğürtlen Mevsimi" de aynı başarıya zamanla ulaşır. Hepinize tekrar teşekkür ediyorum. ♥️ Haftaya görüşmek üzere! 😌

Önceki bölümde...

"Leydim iyi misiniz? Nasıl düştünüz?" Sophie yüzüne gelen saçlarını geriye atarak Rita'ya gülümsemeye çalıştı. "İyiyim Rita, endişelenme. Yataktan bir anda kalktığım için böyle oldu sanırım. Sen bir şey mi diyecektin?" Rita onun iyi olduğuna inanmıyor gibi hala endişeyle bakıyordu. "Beni majesteleri gönderdi. Baloya neden geç kaldığınızı merak etmiş." Sophie bir anda tekrar ayağa kalkmaya çalıştığında Rita onu anında durdurdu. "Leydim durun! Hemen ayağa kalkmamanız lazım." Sophie gözleriyle dolabını işaret etti. "Ah uyuyakalmışım. Saat kaç oldu? Lütfen dolabımdaki mavi balo elbisesini buraya getirir misin?" Rita hızla dolaba yönelerek buz mavisi elbiseyi çıkardı. "Siz kalkmayın. Ben istediklerinizi yapacağım. Giyinmenize yardım edeceğim. Hemen aşağı ineriz. Lütfen endişelenmeyin." Gerçekten de Rita hızlı bir şekilde giyinmesine yardım etti ve kıvırcık saçlarını böğürtlen kremiyle şekillendirdi. Yine yetiştirdiği böğürtlenlerin suyunu dondurarak ve kremiyle karıştırarak elde ettiği karışımı parmağıyla dudağına yaydı. Göz kapaklarına da çok hafif bir şekilde sürdükten sonra artık hazırdı. "Leydim isterseniz majestelerine söyleyelim. Bileğiniz çok canınızı yakıyor gibi görünüyor." Bunu ayağa kalkmaya çalıştığında Sophie'nin buruşan yüzünden anlayabiliyordu. "Yeni düştüğüm için böyle canımı yakıyor. Birazdan geçer. Sen bana merdivenleri inerken yardımcı olur musun?" Rita hızlı bir baş onayıyla yanına geldi ve ayağa kalkmasına yardımcı oldu.


Sophie balo salonuna giden merdivenlere kadar Rita'nın yardımıyla gelse de merdivenlerden tek başına inmesi gerektiğinin farkındaydı. Bu komik sakarlığını kimseye açıklamak istemiyordu. Rita'yı da kimseye söylememesi için tembihlemişti. Zaten baloda çok fazla kalma niyeti yoktu. Prens adına düzenlenen bir balo olmasa katılmamak için krala bir ricada bulunabilirdi. Fakat bu kral ve kraliçe için önemli bir baloydu. Katılmaması çok dikkat çekerdi. Merdivenin tırabzanını bir eliyle tutarak Rita'ya canı acımıyormuşçasına gülümsedi. "İyiyim ben, merak etme Rita. Hafif bir burkulmaydı, birazdan geçer." Rita ona inanmadığını yüzündeki ifadesinden belli ederek başını salladı ve yavaş adımlarla koridorda ilerledi. Sophie adımlarını ne kadar dikkatli atmaya çalışsa da burkulan ayağını her adımda zonkluyordu. Bu geceyi atlatması için Tanrı'dan güç dileyerek merdivenleri birer birer indi. Son birkaç adım kaldığında kralın ona seslenmesiyle bütün dikkat üzerine çevrildi. "Leydi Sophie! Buraya gelin lütfen, sizi oğlumla tanıştırmak istiyorum." Salonda hafif tonda çalınan müzik dışında bir ses duyulmuyordu. Sophie krala gülümseyerek başıyla selam verdi. Son merdiveni de büyük bir çaba ve güçle indiğinde derin bir nefes aldı. Kralın yanına ilerlerken hafif bir şekilde topallayarak ilerlemek zorundaydı. Çünkü ayağı adeta isyan ediyordu. Ayağı el verdiği ölçüde reverans yaptı. "Kusuruma bakmayın majesteleri, ufak bir aksilikten dolayı geç kaldım. Kral başıyla onaylayarak bunu sorun etmediğini belirtirken onun bu durumunu fark edip etmediğini anlayamadı. Çünkü kral onu oğluyla tanıştırmak için çok hevesli görünüyordu. Kraliçe her zamanki gibi soğuk bir şekilde gülümsemekle yetindi. "Bruce buraya gel. Seni tanıştırmak istediğim misafirimiz geldi." Sophie bakışlarını kralın baktığı yöne çevirince hafif bir şok geçirdi. "Bahçıvan..." Kraliçe kaşlarını çatarak onun söylediği bu kelimeyi anlamlandırmak isterken kral onu duymamış gibiydi. Sophie de tam zamanında kendisini durdurmayı başarmıştı. Kralın yanına gelen ve kendisine gözlerinde muzip parıltılarla bakan bu kişi gündüz karşılaştığı bahçıvandı. Tanrı aşkına ne bahçıvanı, o prensti! Ve Sophie onu terslemişti. Ahh hiçbir zaman ağzını tutmayı başaramıyordu. "Oğlum Prens Bruce, Leydi Sophie McAlister." Kraliçe ikisinin bu değişik bakışmasını kendince anlamlandırmaya çalışırken Sophie kendini hızla toparlamaya çalıştı. "Tanıştığıma memnun oldum majesteleri." Reverans yaparak eğildi ve tekrar doğrulurken prensin gündüz yaşanan tatsız karşılaşmayı anlatıp anlatmayacağını sıkıntıyla bekledi. "Ben de memnun oldum Leydi Sophie." Prens gülümseyerek elindeki kadehi kaldırdı. "Siz daha önce karşılaştınız mı?" Kraliçe bakışlarını şüpheyle ikisi üzerinde gezdirirken kral güldü. "Karşılaşmalarının imkanı yok. Sophie neden kendine içecek bir şeyler almıyorsun?" Sophie içinden krala kendisini kurtardığı için teşekkür etti. "Şimdi izninizle almaya gidiyorum majesteleri." Kral başıyla onaylarken Sophie reverans yaparak yanlarından yavaşça ayrıldı. Mümkün olsa koşardı ama hem ayağı buna müsaade etmiyordu hem de bunu bu baloda yapamazdı. Topallamasına engel olamıyordu. Açıkçası çok da umursamıyordu. Çünkü bu kalabalıkta kimsenin ona dikkat edeceğini düşünmüyordu. Ama yanılıyordu. Bir köşede kimsenin dikkatini çekmeden içkisini yudumlarken bir anda duyduğu sesle irkildi. "Leydi Sophie, neden burada saklandığınızı öğrenebilir miyim?" Son içtiği yudumun boğazına kaçmasıyla Sophie ufak bir öksürük krizi yaşadı. "Majesteleri beni korkuttunuz!" Hızla inip kalkan göğsünü yavaşlatmaya çalışırcasına bir elini göğsüne koydu. "Hmm... Sanırım bir bahçıvanın balo salonunda bulunması sizi bu kadar korkuttu ya da?" Sophie boğazını temizleyerek sıkıntıyla gözlerini prensin gözlerine çevirdi. "Ben... O konuda özür dilerim majesteleri. Ben sizi orada öyle görünce... Kralımız akşama kadar sarayda olamayacağınızı söylemişti. O yüzden hiç ihtimal vermedim." Prens onun karışık cümlelerini gözlerinde hiç kaybolmayan o muzip parıltı ile dinliyordu. "Sizinle daha fazla uğraşmayacağım Leydi Sophie, rahatlayabilirsiniz. Sadece açıklamaya çalışmanızı dinlemek eğlenceliydi." Sophie bu kibirli cümleler karşısında önce şaşırdı. Daha sonra ise yüzüne oturttuğu o soğuk ifadeyle sinirini yansıtmaktan çekinmedi. "Sizin hakkınızda duyduklarıma çok ihtimal vermemiştim. Ne yazık ki bu kısa konuşmamızdan anlıyorum ki haksız değillermiş. Şimdi eğer ben yüce varlığınız karşısında yeterince eğlenceli olup size keyif verebildiysem izninizle buradan ayrılmak istiyorum." Cümleler ağzından çıktığı anda pişman oldu. Ama söylediklerini geri alamazdı. İskoç inadı ve gururu bir kere daha en olmadık zamanda kendisini göstermişti. Prense asla söylenmemesi gereken şeylerin hepsini söylemiş ve isteğinin tam aksine onun ve salonun bir köşesinde onları izlemekte olan kraliçenin dikkatini çekmişti. Prensin suratındaki şaşkın ifade yavaş yavaş yerini sinire bırakırken kral bir kere daha yardımına yetişti. "Nerelerdeydiniz? Ben de sizi arıyordum. Balonun ilk dansı için ikinizin bana ve kraliçeye eşlik etmenizi istiyorum. Ben şimdi Katharine'nin yanına gidiyorum. Siz de hemen gelin." Olumsuz bir cevap duymak istemediğini açıkça belli eden Charles yanlarından ayrılırken ikisi de aksi ve ters bir şekilde bakmaya devam ediyordu. Sessizliği bozan Bruce oldu. "Sırf bu cümlelerin için seni sürgüne gönderebilir, çok sevgili abinin klanının düzenini yerle bir edebilir ve seni tutsak alabilirim. Biliyorsun değil mi?" Sophie onun bu cümleleri karşısında buz keserken prens devam etti. "Şimdi bu söylediklerini duymamış gibi yapacağım. Babamın dediğini yapacağız ve seni bir daha mümkün olduğunca yakınımda görmeyeceğim. Eğer bir daha bu tarz cümleler duyacak olursam ne yapacağımı çok iyi biliyorsun." Sophie bu zorba tavır karşısında neye uğradığını şaşırdı. Evet ileri gitmişti, söyledikleri doğru da olsa bu şekilde söylenmemeliydi ama bu açık tehdit içini endişe ve mutsuzlukla doldurmuştu. Kral ve oğlu birbirlerinden çok farklıydı. Dik bir baş onayıyla prensi duyduğunu belirterek konuştu. "Siz nasıl isterseniz majesteleri. Burada çok zamanımın kalmadığını bilmek hoşunuza gider. Aynı benim hoşuma gittiği gibi. Majestelerine verilmiş bir sözüm var. Ondan sonra burada bir dakika daha fazla durmayacağıma emin olabilirsiniz." Prens istemeden de olsa tehditleri karşısında bile bu kadının dik duruşundan etkilendiğini kendisine itiraf ediyordu. "Bruce, sizi bekliyoruz!" Prens babasının seslenmesiyle onun cümlelerine cevap vermeden bu işi hemen bitirmek için elini duygusuzca Sophie'ye uzattı. Sophie de bütün soğukluğunu hissettirircesine prensin elini tuttu. Balo müziği çalmaya başladığında önce kral ve kraliçe giriş valsini yaptı. Müzik hızlanarak devam ettiğinde Sophie ve Bruce da onların yanında yerlerini aldılar. Bruce, bir elini Sophie'nin beline yerleştirirken diğer eliyle de Sophie'nin boşta olan elini tuttu. Sophie de bir eliyle onun omzunu tutuyordu. Sol ayak bileği ona resmen yapmaması için zonklayarak yalvarırken Sophie'nin dik başlılığı prensin karşısında zayıf olmayı reddediyordu. 'Sadece bir dans.' diyerek kendisini teskin etmeye çalışsa da bu davranışının sonucunu sonradan çekeceğini içten içe biliyordu. İkisinin de aşina olduğu bu dans önce yavaş başlayan sonradan hızlanan bir ritme sahipti. Bruce dansa başladıkları an Sophie'deki garip teklemeyi hissetmişti. Ama bunun, onun dansı bilmediğinden kaynaklandığını düşünüp umursamamayı tercih etmişti. O sırada ilgisini çeken onun kokusuydu. Çok farklı ve etkileyiciydi. Böğürtlen gibi kokuyordu. İlk defa böğürtlen kokan bir kadına rastlıyordu. Bu kadında normal olan tek bir şey yoktu. Sophie, prensin düşüncelerinden habersiz valsi tamamlamak için çaba gösteriyordu. Ama yeterince iyi çabalayamadığını prens kulağına fısıldayınca anladı. "Tanrı aşkına, bayılacak gibi duruyorsun. Kollarımda olduğu için bayılan ilk kadın olmazsın. Ama bu suratının hali ne? Bembeyaz oldun." Sophie prensin omzunu tutan elini sıkılaştırarak düşmemek için çabaladı. Ama daha fazla dayanamayacağını biliyordu. Tek dileği bir an önce müziğin sonlanmasıydı. Tanrı duasını duymuş olacaktı ki vals müziğinin sesi azalarak sonlandı. "Ben iyiyim, teşekkür ederim majesteleri." Sophie derin bir nefes aldığında Bruce hala ona garip gözlerle bakıyordu. "O kadar iyiyseniz omzumu sıkmayı bırakabilirsiniz sanırım Leydi Sophie." Babası yakınında olduğu için resmi konuşmuştu. Sophie aceleyle elini çekerken bileği el verdiğince reverans yaptı. "Affedersiniz." Prens tek kaşını kaldırdı. "İyi olduğunuza emin misiniz?" Çünkü Sophie bayılacakmış gibi duruyordu. "İyiyim." Bir baş selamı vererek köşesine çekilmeye karar verip ilerlediğinde yolunu kralın kiralarını toplayan Lord Dussel kesti. "Benimle dans eder misiniz Leydi McAlister?" Sophie ondan yayılan keskin alkol ve ter kokusuyla yüzünü buruşturdu. "Belki bir sonraki sefer Lord Dussel. Teşekkür ederim." İlerlemek için adım attığında kolunun sertçe tutulmasıyla ayak bileği zonklayarak büküldü. Sophie gözleri yaşaracak kadar acı çektiğinde onun pis nefesi yüzünü yalayıp geçti. "Benimle dans et dedim sana."

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now