Bölüm 44

109 12 4
                                    

Merhabalaar! Bölümü ancak bu saatte paylaşabiliyorum, kusura bakmayın. Yorumlarınızı heyecanla bekliyoruum. Bakalım yeni gelişmeler hakkında neler düşüneceksiniz... İyi okumalar, haftaya görüşmek üzere!




Önceki bölümde...

 Daniel kahvaltıdan sonra Senga ile yalnız konuşmak istediğini ona söylemişti. O yüzden şimdi ikisi sarayın avlusunda, güneşin vurduğu çimenlerdeki örtünün üzerinde oturuyorlardı. Senga, Daniel'ın özel bir şey planlamasından memnun olduğunu anlaması için mutfaktan içmeleri için el yapımı üzüm suyu ve bardak istemişti. "Bunlar da nereden çıktı?" Senga gülümsedi. "İkimiz için getirttim. Sen böyle bir şey planlayınca ben de sohbet ederken güzel gider diye düşünmüştüm." Kadehleri doldurarak birini Daniel'a uzattı. "Teşekkür ederim. Ama seni bugün öylesine bir şey için buraya çağırmadım. Sana bir şey söyleyeceğim Senga ve bu kararı neden verdiğimi de ayrıntılı bir şekilde açıklayacağım." Senga üzüm suyunu içerken başını salladı. "Ben bu işi bitirmek istiyorum. Biz evlenmeyeceğiz Senga."



   Senga duyduğu cümle karşısında önce kalakaldı. Eli istemsizce karnına gitti. "Ne demek iş? Ne demek evlenmeyeceğiz? Sen bu yaşadıklarımızı oyun mu zannediyorsun?" Sesi yükselmese de serzenişi yükselmişti. Daniel, Senga'nın dizinin üstünde olan elini tutup kibarca konuşmaya çalışırken göz ucuyla kendilerine yaklaşan Fergusson liderini gördü. "Ne söylesen haklısın. Biliyorum, sana gerektiği gibi davranmadım. Yani İkimizin de hatası olan durumlar var. Ama bunu yürütemeyeceğimiz çok belli. Bunu sen de biliyorsun." Senga elini hızla sinirle kaşlarını çattı. "Bana bunu yapamazsın Daniel. Eğer böyle bir şey yaparsan benim hakkımda ne düşünülür? Neler derler düşündün mü hiç!" Daniel kafası karışmış bir şekilde baktı. "İnsanların kötü şeyler diyeceği durumlar yaşamadık biz. Sen neyden bahsediyorsun?" Senga hırsla ayağa kalktı. "Sen, beni hamile bırakıp nasıl benden ayrılmak istediğini söylersin!" Daniel da aynı hırs ve şaşkınlıkla ayağa kalkarken yanlarına gelen Fergusson liderinin sesi de aynı oranda yükseldi. "Neler oluyor burada? Sen ne diyorsun Senga?" Daniel bir Senga'ya bir de Fergusson liderine baktı. "Bence de. Sen ne diyorsun Senga? Biz seninle hiçbir şey yaşamadık. Neyin peşindesin?" Senga'nın sinirden gözü dönmüştü. "Buraya gelirken sarhoştun ya hani, çadırda neler yaşadığımızı ne çabuk unuttun? Şimdi evlenmeyeceğimizi mi söylüyorsun?" Fergus kızının elini tuttu. "Hem böyle bir şey yapıp hem de kızımı yarı yolda bırakabileceğini mi sanıyorsun seni adi herif!" Daniel artık sinirlenmeye başlıyordu. Eli istemsizce kılıcına gitti. "İkiniz de neden bahsediyorsunuz bilmiyorum. Ama biz Senga ile bir şey yaşamadık ve evlenmeyeceğiz." Fergusson da elini kılıcına götürdü. "Bu bir savaş sebebi Sinclair. Eminim bunun farkındasındır." Daniel ilerleyerek adamın yanına yaklaştı. "Ben her şeyin farkındayım. Kızın benim çocuğumu taşıyor olamaz. Çünkü hiçbir şey yaşamadık. Zaten gerçekten hamileyse benim sizin gibi insanlarla hiçbir işim olmaz, olamaz. Bunu da bilin. Sizin boş tehditlerinize karnım tok." Tam ilerleyecekti ki Fergusson onun kolundan tuttu. "Baban da böyle mi diyecek sence?" Sesinde adeta gülümser bir ton vardı. "Babam gerçeği öğrendiğinde sizin suratınıza tükürmediğim için bana kızacak Fergusson." Kolunu silkti ve ikisini orada yalnız bırakarak gitti. Şimdi Sophie'nin neden böyle davrandığını çok daha iyi anlıyordu. Senga ona da aynı şeyi söylemişti. Sophie'yle konuşmalıydı.

   Sophie prensle yaptığı o üzücü konuşmadan sonra abisi ve Elizabeth'e yeterince zaman verdiğini düşünerek odalarına gitmeye karar verdi. Şimdi ailesinin yanında olması gerekiyordu. Bunlar sonra düşünüp üzüleceği şeyler olmalıydı. Kapıyı hafifçe tıklatarak 'Gir' sesinden sonra içeri girdi. Elizabeth yatakta uzanıyor, Alec ise yatakta yanında oturup karısıyla sohbet ediyordu. "Hoş geldin Soph! Umarım iyisindir, seni çok özledim. Baksana ziyaret sırası şimdi sana geçti. David yerinden kıpırdama dedi ama ben onun biraz fazla temkinli olduğunu düşünüyorum. Birkaç güne iyileşirim." Elini karnına götürdü. "Biz çok güçlüyüz." Sophie bu cümlelerinden Elizabeth'in durumu bilmediğini anladı. Abisinin gözlerinden saf bir acı anlık bir şekilde görünüp kayboldu. Sophie ifadesini bozmamaya çalışarak Elizabeth'e sarıldı ve yatağın diğer tarafına oturdu. "Çok iyiyim, ben de seni çok özlemişim. Ama David'i ciddiye almak gerekiyor. Öyle kolay bırakmıyor, kendince haklı da. Bence onu dinlemelisin. Çünkü dinlemeyince işler rast gitmiyor. Abimi ve Ian'ı nasıl tehdit ettiğini biliyorsun." Elizabeth gülünce Alec de onun mutlu oluşu karşısında buruk bir şekilde gülümsedi. Tam da o sırada kapı çalındı. Alec kapıyı açınca David içeri girdi. Kaşları çatıktı ve bu iyiye işaret değildi. "David, tam da senden bahsediyorduk. Bana güzel haberler vereceğini umuyorum." David gözlüğünü çıkararak eline aldı. "Şimdi sana söyleyeceklerim karşısında güçlü duracağına ve mantıklı olanı yapacağına olan inancım tam kızım." Elizabeth'in yüzü anında düştü. Alec ve Sophie onun elini tutarak güç vermeye çalıştı. "Dün gece yaşadığın kanama normal bir kanama değildi ve ben seni kontrol ettiğimde çok da normal olmayan şeyler hissettim. Daha fazla kontrol edemedim çünkü bebeğe zarar verebilirdim. Bu hamilelik senin hayatını tehlikeye atıyor olabilir. Bunu sana söylemek benim öncelikli görevim. O yüzden istersen hamileliğine son verebiliriz." Elizabeth'in gözünden bir damla yaş aktı. "Neler duyuyorum ben? Neler diyorsunuz siz?" Ellerini karnına götürerek sardı. "Benim bebeğimden vazgeçeceğimi nasıl düşünürsünüz?" Alec elini karısının elinin üstüne koydu. "Tekrar deneriz, bir daha çabalarız. Ama senin sağlıklı olman daha önemli." Elizabeth inanamaz gözlerle kocasına baktı. Ellerini onun elinden hızla çekti. "Ne diyorsun sen Alec? Sen nasıl bebeğimiz için böyle konuşabilirsin! Bu kadar kolay mı vazgeçmek? Bu sadece benim bebeğim mi?" Sophie ortamın gerildiğini fark ediyor ve bunun Elizabeth'e iyi gelmeyeceğini biliyordu. "Lütfen sakin ol canım. Başka bir seçeneğimiz var mı David?" Elizabeth'e sarılarak karnını okşadı. "Bebeğin doğma zamanı gelene kadar tam olarak bilemeyeceğiz. Bu bir risk ve yarı yarıya bu riski almak size kalmış bir karar. Doğum zamanında Elizabeth'in de bebeğin de hayati tehlikesi olabilir. Ama hamileliğin geri kalan sürecinde iyi bakılıp yorulmaz ve stresten uzak olursa iyi olasılıkları arttırmış olabiliriz." Elizabeth elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. "Ben diğerleri gibi kolay pes edip bebeğimden vazgeçmeyeceğim. Sonuna kadar gideceğim." David başını salladı. "Ben de sonuna kadar senin iyi olman için elimden geleni yapmaya çalışacağım kızım. Şimdi senin vücudunu sakinleştirip bebeğine iyi gelmesi için güzel bir karışım hazırlayacağım. Lütfen zamanında içmeye dikkat et." Elizabeth gülümseyerek başını salladı. "Merak etme, ne dersen yapacağım." David başını sallayarak odadan çıktı. O çıktığı anda bakışları kocasına döndü. "Yanımdan gider misin Alec?" Alec karısına sarılmak için uzandığında Elizabeth eliyle onu göğsünden itti. "Yanımdan git Alec. Seni görmek istemiyorum."

   Daniel tam kapıyı çalacaktı ki kapı hızla açıldı. Alec kapıdan hışımla çıktığında Daniel'ın orada olduğunu görmeden ona çarptı. "Alec, yüce Tanrı aşkına! Sakin ol, ne oluyor?" Daniel yolda gelirken David'i görmüş ve neler olduğunu öğrenmişti. Alec konuşmuyor sadece hızlı bir şekilde merdivenlerden iniyordu. Daniel da onun peşinden giderek koşturdu.

   "Nasıl bunu söyleyebilir Sophie? Nasıl kendi çocuğu hakkında böylesi bir şey düşünebilir?" Gözyaşları sicim gibi akıyordu. Sophie bir eliyle onun gözyaşlarını silerken diğer eliyle de sakinleşmesi için Elizabeth'in bileklerini okşuyordu. "Lütfen sakin ol Elizabeth, böyle yapman bebeğe de iyi gelmiyor. Bak biraz sakinleşirsen abimin neden böyle söylediğini sana anlatacağım." Elizabeth karnına bakarak okşadı. "Tamam sakinleşmeye çalışacağım. Bana bir bardak su verebilir misin?" Sophie baş ucundaki komodinde duran sürahiden bir bardak su doldurarak Elizabeth'e uzattı. "Annemizi ve babamızı nasıl kaybettiğimizi biliyorsun. Ve biz bu süreci çok zor atlattık. Tahmin edebileceğinden de çok zor. Alec daha acısını yaşayamadan omuzlarına binen klanın yüküyle her şeyi içine attı. Yıllar sonra seni bulduğunda sırf seni kaybetmekten korktuğu için senden vazgeçecekti. Bu süreçleri de çok acı bir şekilde tecrübe ettiniz. Şimdi de seni gerçek anlamda kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışken lütfen bu söylediklerini çok görme. Elbette o da bebeğini sağlıkla kucağına almak istiyor. Ama seni kaybetmeyi de göze alamıyor." Elizabeth tam cevap verecekti ki kapı çalındı ve girmesini söylediklerinde içeri kral ve kraliçe girdi.

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now