Bölüm 11

268 20 1
                                    

Merhabalaaar, yine gecikmeli olsa da geldiiim. Geçen hafta yazamadım, üzgünüm. Bu birkaç hafta benim için çok yoğun geçecek. Veli toplantıları ve planlanan büyük bir mezuniyet kutlaması olacak. Haliyle başımı kaşıyacak vaktim olmayacak. Haftaya cuma günü için yazmaya çalışacağım bu hafta sonu. Ama aksi bir durum olursa size haber vereceğim. Sadece bilgi vermek istedim. Lütfen yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyin. Sizlerden geri dönüşler almak beni motive ediyor. Şimdiden teşekkür ederim, iyi okumalar!


Önceki bölümde...

Prens, leydinin o kadar yakarışına rağmen hazırlanmasını ve sabah sarayı terk etmesini söylediğinde o zaman anlamıştım bunların olacağını. Leydi Susan'ın gözlerinde görmüştüm." Sophie merakla ne olduğunu öğrenmek için beklerken Rita gözyaşları içerisinde cümlesini tamamladı. "Sabah prens onun avizeye asılmış cansız bedenini buldu." Sophie'nin eli istemsizce ağzını kapattığında gözlerinin dolmasına da engel olamamıştı. "O yüzden leydim lütfen kraliçeye ters gidecek bir şey yapmayın. O zalim kadının ne yapacağı belli olmaz. Özellikle söz konusu oğlu olunca kimseye acımıyor ve belli ki sizinle uğraşmaya kararlı." Duydukları karşısında Sophie'nin kafası karışmış ve iyice karamsar bir hale bürünmüştü. Artık korkuyordu. Kendisi için değil, ailesi için. Gidemeyecekti. Lanet olsun, krala bir şey söyleyemeyecek ve evine de erkenden gidemeyecekti. Bu cehennemde tıkılı kalmıştı.



Sophie o akşam kral tarafından bizzat yemeğe davet edilmişti. Tüm gün boyunca odasında dinlenmesini istediğini ama akşam yemeğe katılmasını özellikle rica ettiğini iletmişti kralın yanından gelen Rita. Aşağı inmekte zorlanırsa da destek olunacağını özellikle belirtmişti. Sophie'nin bu yemeğe katılmaktan başka şansı yoktu. Ve neden bahçıvan kulübesinde olduğu hakkında da bir yalan uydurmak dışında da başka bir şansı yoktu. Ah nasıl bir belanın içinde bulmuştu kendini! İçi daralıyordu. Tam da şu anda abisini görmek için her şeyini verirdi. Ona bir sarılsa her şey çözülecekmiş gibiydi. Küçüklüğünden beri bu böyleydi. Belki de en başından abisini dinlemeliydi. O zaman böyle olmazdı. O zaman kraliçe kendisine düşman kesilmezdi. Ve o zaman sadece kendi geleceği değil, klanlarının geleceği de tehlikede olmazdı. Bu kadın çok kötü biriydi. Bahçesindeki çiçekleri ezip geçmesi bir yana bir insanın kendini öldürmesine sebep olması bambaşka bir şeydi. Böylesi bir şeye sebep olup bu şekilde rahat nasıl yaşayabiliyor ve hala insanlara kötülük yapabiliyordu? İşte Sophie'yi en çok korkutan da buydu. Rita'nın odaya gelip aşağı inmek için kendisine yardım etmesini beklerken kafasına üşüşen bu korkunç düşüncelerle baş etmek artık çekilmez geldiği anda kapısı çalındı. Gülümseyen yüzüyle Rita yavaşça yanına ilerledi. "Söylediğiniz gibi size destek olmak için sadece ben geldim. Ama isterseniz kralımız başkalarını da gönderebileceğini söyledi." Sophie biraz utanarak kibarca gülümsedi. "Giyinmeme, yürümeme, tuvalete gitmeme ve daha bir sürü şeye sen tek başına yardım ediyorsun. Biliyorum senden çok şey istiyorum. Ama lütfen aşağı inmeme de sen yardımcı ol. Buradaki başka kimseden yardım istemek istemiyorum." Rita leydiyi çok iyi anlıyordu. Ve aynı zamanda onu çok seviyordu. Bu yüzden bile onun için her şeyi yapmaya hazırdı. Leydi Sophie'nin kaderinin Leydi Susan gibi olmasına izin vermeyecekti. "Ben istediğiniz her zaman sizin yanınızda olmaya hazırım leydim. Lütfen yardım istemekten çekinmeyin." Sophie ona minnetle gülümserken bastonundan destek alarak yavaşça ayağa kalktı. Rita hızla yanına gelerek diğer koluna girdi. Merdivenlere gelene kadar sessizce ilerlediler. Orada Rita tedirginliğini hissetmiş olacak ki kolunu sıktı. "Bana güvenin leydim, düşmenize izin vermeyeceğim." O zamana kadar acı bir şekilde zonklayan ayağı merdivenlere geldiğini anlamışçasına acısını şiddetlendirmişti. "Teşekkür ederim." Endişeli bir şekilde gülümsemekten başka bir tepki verememişti. Zonklayan ayağı merdivenin her basamağını inerken acımasızca varlığını hissettiriyordu. İneceği birkaç basamak kaldığında derin bir nefes aldı. Geniş koridorda yemek salonuna doğru ilerlerken duvarlarda eski kral ve kraliçelerin portreleri asılıydı. Hepsi çok ciddi ve sert duruyordu. Acaba bilerek mi böyle duruyorlardı yoksa göründükleri kadar sertler miydi? Kral ya da kraliçe olmak mı onları böyle sert yapmıştı? Acaba onlar da kraliçe kadar acımasızlar mıydı? Hiçbir sorusuna cevap alamayacağını bildiği halde merak etmekten geri kalamıyordu. Altın renginin hakim olduğu duvarlar tablolardakilerin ifadelerini daha da sertleştirirken Sophie onların yargılayıcı bakışlarından kaçmak istercesine adımlarını hızlandırdı. Bunu yaptığı andan acıyla dudağını ısırdığında Rita endişeyle baktı. "Leydim böyle hızlı gitmemelisiniz! Çok canınız yandı mı?" Sophie onu kandıracağını düşünerek gülümsedi ve başını sağa sola salladı. "İyiyim, lütfen endişelenme." Yemek salonunun kapısına geldiklerinde Rita ona cesaret verircesine gülümsedi.

   Daniel'ın sözde nişanının üstünden bir gün geçmişti. Odasındaki sandalyede oturmuş, ellerini yüzüne kapatmıştı. Sözde bir nişandı onun için. Çünkü sadece babası istediği için yapıyordu bu saçmalığı. Aslında babası için değildi, klanının lideri olabilmek içindi. Tabi lider olunca Senga'yı ortada bırakamazdı. O zamana kadar çoktan karısı olmuş olurdu. Ah yüce Tanrı düşündükleri bile ne kadar korkunç bir adam olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Ne ara Sophie'yi kafasından silmişti de Senga'nın karısı olduğu zamanı düşünüyordu. Güzel Sophie'si... Ne yapıyordu acaba şimdi? O da düşünüyor muydu yaşadıklarını? Özlüyor muydu? Ne değişirdi ki... Onların olası geleceğini Daniel elleriyle yok etmişti. Nasıl bir anda bağlanabilmişti? Nasıl o kadar sene aklında yokken giderayak bu şekilde bütün vücuduna ve kalbine hükmedebilmişti? O kadar çok sorusu vardı ki... Ama ona cevap veren tek şey korkunç sessizlikti. Neredeyse bir yıl olacaktı onu görmeyeli. Belki bir kere daha Sophie'yle karşılaşsa ona açıklayabilirdi. Ama dinler miydi? Yoksa o soğuk gözleriyle kalbini deşmeye devam mı ederdi? Onu suçlayabilir miydi? Sophie sonuna kadar haklıydı. Onun yüzüne bakması bile mucizeydi. Kapısının tıklatılmasıyla ellerini indirdi ve girmesini söyledi. "Gir." Gelen, askerinin yanında bekleyen bir ulaktı. Kraliyetten geldiği üniformasından belli olan bir ulak. Daniel sırtını dikleştirerek ulağa oturması için masasının önündeki koltuğu işaret etti. Ne olmuştu da kral bir ulak göndermişti lanet olsun! Ulak önce eğilerek selam verdi, sonra oturdu. Arkasından askerlerden biri kapının yanından konuştu. "Efendim lordumuz şu an kalede değil o yüzden size yönlendirdim." Daniel kafasını salladı. "Tamam, ben hallederim. Misafirimize içecek bir şeyler hazırlayıp getirin. Uzun yollardan gelmiş. Sen çıkabilirsin." Askeri başını salladı ve selam vererek dışarı çıktı ve kapıyı kapattı. "İskoçya Kralı Teàrlach Stiùbhairt'in bizzat ilettiği mesajdır efendim." Ulak kibarca zarfı uzattı. Daniel zarfı alarak mührü kırdı ve parşömen kağıdını çıkardı.

Sevgili Klan Liderlerim,

Sizleri her sene gerçekleşecek olana geleneksel klan toplantısına bir ay kadar erken çağırıyorum. Önümüzdeki hafta her klan liderinin eşi -yoksa kardeşi ve ailesi- ile gelmesini rica ettiğimi altını çizerek belirtiyorum. Sarayımız sizler için özenle hazırlanacak ve sadece ülkemizin geleceği ve klanlarınızın sorunları ile ilgili konular hakkında konuşarak değil, eğlenerek geçecek bir toplantı planlanacak. Katılımınız bir tercih değil, kralınızın emridir. Bu konuda hassasiyetiniz beklenecek.

İskoçya Kralı Teàrlach Stiùbhairt

Daniel mesajı okuduğu zaman ertesi gün başına açılacak olan derdi asla bilmiyordu.

Böğürtlen MevsimiTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon