Bölüm 5

352 32 5
                                    

Merhabalaar! Sizi hiç tutmadan hikayemizle baş başa bırakacağım. Sophie uyanır uyanmaz neyle karşılaşacak? Hangi yaşanan durum Sophie'nin bir an önce evine gitmeyi istemesine sebep olacak? Hepsi ve daha fazlası için iyi okumalar diliyorum! Haftaya görüşmek üzere. 🌸





Önceki bölümde...

İki saat sonra Sophie yatağında huysuz ve mutsuz bir şekilde otururken doktorun sarıp sarmaladığı ayağına öfkeyle bakıyordu. Doktor ayağını çok ciddi şekilde burktuğunu, en az bir hafta boyunca ayağa kalkmaması gerektiğini, kendisini biraz daha zorlasa kemiğin yerinden çıkabileceğini ve kaynamasının çok daha uzun sürebileceğini söyleyerek resmen onu yatağına mahkum etmişti. Dizine kadar uzanan demir bir çubuğun üstüne kalın bezleri dolayarak resmen yürümesini imkansız hale getirmişti. İyileşmesi için ayağının üzerine basmaması çok önem teşkil ediyordu ve ayağa kalkması için tek izni tuvalete gitmekti. Durumunu hassasiyetle takip edeceğini de bildirmişti. Bu haksızlıktı! Bunu doktora söyleme gafletine düştüğünde aynı klanlarındaki Doktor Eric'in yaptığı gibi bir sürü azar ve öğüt eşliğinde susturulmuştu. Bahçesi ne olacaktı peki? Kimse kendisi gibi bakamazdı o güzelim çiçeklerine... At da binemeyecekti. Derin bir şekilde iç çekerken prensin de o kadar kötü biri olmadığını düşünmeye başlıyordu. Hangi prens bunu yapardı? Özellikle birbirleriyle inatlaşmalarından sonra Sophie ondan bu davranışı asla beklemezdi. Ama prens onu utandırmıştı. Demek ki sandığı gibi biri değildi. Kendisini yavaşça aşağı doğru çekerek uzandı. Ne de olsa bütün bunları düşünmesi için önünde koca bir hafta vardı.






Perdelerin açılmasıyla içeri ve gözlerine dolan güneş Sophie'yi güzel uykusundan uyandırdığında uyku sersemliğiyle gözlerini ovuşturdu. "Perdeleri daha yavaş açamaz mıydın Rita?" Bir yandan da esneyerek gözlerini açmaya çalışıyordu. "Ayağa kalkın Leydi McAlister." Sophie üzerinde soğuk bir duş etkisi yaratan bu keskin sesi duyunca eliyle üzerindeki yorganını savurdu. Ayaklarını aşağı sarkıtmaya çalıştığında yüzü acıyla kasıldı. "Bir daha tekrarlamayacağım. Ayağa kalkın." Kraliçe onun çektiği acıdan zevk alırcasına cümlesini tekrarladığında Rita'nın yüzü öfkeyle kasılmıştı. Ama bulunduğu konum dolayısıyla sesini asla çıkaramazdı. Sophie ise yeni uyanmanın verdiği sersemlikle kraliçenin yüz ifadesini ve amacını anlayamamıştı. Rita'nın uzattığı sabahlığı hızlı bir şekilde üzerine geçirerek yatağın başlığına tutundu ve tüm gücüyle sağlam ayağından destek almaya çalışarak ayağa kalktı. Başıyla selam verdi. "Majesteleri." Katharine onu baştan ayağa küçümseyici bir şekilde süzerken Sophie istemsizce boşta kalan eliyle sabahlığının önünü çekiştirdi. "Dün neler yapmaya çalıştığını anlamadığımı düşünmen beni üzer. Seni çok iyi anladım dağlı." İngilizlerin ve soylu İskoçların Highland halkını aşağılamak için kullandığı bu kelimeyi işitince Sophie sırtını dikleştirerek gözlerine soğuk ifadesini oturttu. "Bu kelimeyi kullanarak ne kastettiğinizi tam olarak anlayamasam da niyetinizin halkımı ve beni küçük görmek olmadığına inanmak istiyorum majesteleri." Katharine'nin dudağı alaycı bir şekilde büküldüğünde Sophie öfkelenip ağzından kötü bir söz çıkmaması için kendini zor tutuyordu. "Çok kısa konuşacağım. Vaktim burada harcayamayacak kadar kısıtlı. Oğlumla nasıl bir ilişki kurmaya çalıştığınızı anlayabiliyorum. Her dağlının hayalidir soylu hayatına adım atmak. Ama buna katiyen müsaade etmeyeceğimi bilmenizi isterim. Sizi oğlumla en ufak bir münasebet içerisinde görmek istemiyorum. Gördüğüm anda da yapacaklarımdan sorumlu olmadığımı bilin, sizi uyardım. Ayrıca burada kalma sürenizin de azaldığını, ona göre davranmanız gerektiğini hatırlatmak isterim. Aksi takdirde bu davranışlarınızın sonucunu çeken tek siz olmazsınız." Katharine onun cevabını beklemeye dahi tenezzül etmeden eteğini savurarak odadan çıktığında Sophie'nin yatağın başını tutan elinin damarları sinirden belirginleşmişti. Bu kadın ne cüretle odasına gelip de böyle konuşmaya cesaret edebiliyordu? Ah Tanrı aşkına o kraliçeydi! Pekala odasına gelebilirdi. Asıl soru neden böyle bir konuşma geçtiğiydi. Sinirden sıktığı dişlerini gevşetmeye çalışırken Rita da odanın kapısını kapatıp yanına geldi. "Leydim lütfen oturun. Ayağınız..." Sophie kendini yavaşça yatağına bırakarak oturduğunda biri dokunsa ağlayacak durumdaydı. Ayağı başına yeterince dert olmuyormuş gibi bir de kraliçenin bu tavırla kendisiyle konuşması sinirlerini çok bozmuştu. O kadar içten bir şekilde eve dönmeyi diliyordu ki bunu sözcüklerle ifade edemiyordu. Kraliçenin bu tepkisinin sebebi muhtemelen dün prensin onu odasına kadar kucağında taşımasıydı. Ama bunu kendisi istememişti. Kaç kere onu yere indirmesini söylemişti. Ayrıca ne yaşanmış olursa olsun Sophie bu hakaretleri duymayı hak edecek bir şey yapmamıştı. O kadar sinirlenmiş ve bir o kadar da üzülmüştü ki ayağına rağmen bugün kalkıp evine gidebilirdi. Ama krala verdiği söz kendisini olduğu yerde tutuyordu. Kendisini krala karşı görevi olduğunu ve bunu tamamlamasına çok az kaldığını söyleyerek teskin ediyordu. Prensle iletişim dahi kurmayacaktı. Zaten bir hafta boyunca odasında olacaktı. Diğer günler de ayağı ağrıyor bahanesiyle kralın yanına sadece çevirilerle ilgili gidecek ve hemen odasına dönecekti. Yemeklerini de odasında yiyecekti. Bir daha kraliçenin o küçümseyici ifadesini gördüğünde kendisini tutabileceğine inanmıyordu. Katlanamadığı tek şey ailesine ve sevdiklerine laf edilmesiydi. Kraliçe bununla da kalmamış resmen hakaret etmişti. Üzüntüsünü ve özlemini bastıran öfke duygusu gözyaşlarını geri yolladığında Rita'nın kendisine bakan endişeli gözleriyle karşılaştı. İfadesini yumuşatarak konuştu. "Ben iyiyim Rita, merak etme. Benimle böylesine güzel bir şekilde ilgilendiğin için teşekkür ederim. Bunu görevin olarak yapmadığının çok farkındayım. Samimiyetini her şekilde hissediyorum. Az önce yaşanan bu gerginliğin yaşanmasını hiç istemediğim için bir süre odamda olacağım. Yemeklerimi de burada yemeyi planlıyorum. Şimdi lütfen kahvaltımı getirir misin?" Rita hiçbir şey söylemeden başıyla onayladı ve odadan çıktı. Sonraki saatlerde Sophie kahvaltısını ettikten sonra Rita'nın engellemeleriyle asla yatağından dışarı çıkamadı. Ayağını yüksekte tutan yastıkla yatağında hiçbir şey yapamadan oturdu. Kralın yanına gitmesi gerektiğini biliyordu. Çünkü muhtemelen kral okumalarını yapıp cevabını yazmıştı ve kendisini bekliyordu. Akşama doğru Rita başka işleri dolayısıyla odadan çıktığında tam ayaklanıp kralın yanına gitmeye karar vermişti ki kapısı yavaşça çalındı. "Girebilirsiniz." Üzerini değiştirip günlük kıyafetlerini giydiği için rahat bir şekilde seslenebilmişti. İçeri giren kralı gördükten sonra Sophie ayağını hızla indirmeye çalıştırdığında kralın keskin sesini duydu. "Ayağını indirme sakın kızım. Doktorla konuştum." Sophie telaşla ayağa kalkma telaşını sürdürdüğünde kralın kaşları çatıldı ve sesi sertleşti. "Eğer kralın olarak emir vermemi istiyorsan veririm Leydi McAlister. Ayağa kalkmayacaksın." Sophie isyan edercesine baktı. "Ama efendim, sizin karşınızda böyle durmam kabul edilebilir bir şey değil. Siz ayaktayken ben burada ayağımı uzatıyorum." Kral ifadesini yumuşatarak gülümsedi. "İstediğin buysa oturabilirim. Bak ikimiz de oturuyoruz." Sophie'nin sırtını sıvazlayarak yatağın yanındaki koltuğa oturdu. "Ayağını nasıl bu hale getirdiğini de öğrendim. Merak ettiğim neden baloda söylemedin? Ben de valse katılman için ısrar ettim sana." Sophie rahatsız bir şekilde oturuşunu dikleştirerek kibarca gülümsedi. "Ben sizin mutlu gününüzü gölgelemek istemedim. Planlarımda biraz yanınızda olup ayrılmak vardı ama maalesef bazı aksilikler yaşandı." Kralın bakışları ciddileşti. "Olanları Bruce'tan duydum." Sophie konuşmaya nasıl gireceğini düşünürken Charles devam etti. "Dussel'ın bu sarayda işi kalmadı. Böyle insanlar sarayımızda barınamaz. Bu ülkede de işinin kalmayacağından emin oldum. Bu konuda kendini kötü hissetmene gerek yok. Sarayımızda bütün leydilerimizin ve kadın hizmetçilerimizin güvenliği benim için çok önemli." Sophie başına gelen bu olay karşısında kralın bu kadar hızlı bir şekilde hareket etmesini beklememişti. Lord Dussel sarayda yıllardan beri kralın yanındaydı. Kendisi ise sadece dokuz ay. Ama belli ki kral Sophie'yi gerçekten önemsiyordu. Ya da bütün bu olanları Prens Bruce ona anlattığı için inanmıştı, bilemiyordu. Belki de prens hiçbir şey söylememiş, kral olaya şahit olanlardan dinlemişti. Ama kimden dinlemiş olursa olsun asıl önemli olan yıllardır kiralarını toplayan ve güvendiği Dussel'ı saraydan uzaklaştırmasıydı. Krala minnetle baktı. "Teşekkür ederim majesteleri. Eğer o adam sarayda kalmış olsaydı sanırım ben daha fazla kalamayacaktım. Gerçi maalesef ki bu durumda istesem de hiçbir yere gidemem. O yüzden de yanınıza gelemedim efendim. Ayağım üzerine bastığım her an çok canımı yakıyor. Ama izniniz olursa çevirileri burada tamamlayıp size öyle getirebilirim." Kralın kaşları tekrar çatıldı. "Öncelikle ayağın iyileşene kadar yanıma gelmeni istemiyorum. Ben birileriyle gönderirim ya da kendim gelirim. Biliyorsun bu yazışmalar başkalarının ellerinde çok ciddi sorunlara sebep olabilir." Sophie onaylayarak başını salladı. Charles da o sırada iç cebindeki zarfı çıkartarak Sophie'ye uzattı. "Cevabımı yazdım. Çevirisini bugün yapabilirsen çok sevinirim. Biliyorum çok da iyi bir durumda değilsin ama maalesef mektubun bir an önce Fransa'ya gitmesi gerekiyor. Bruce da bu sabah saray dışındaki işlerini halletmeye gittiği için ona söyleyemedim." Sophie mahcup bir ifadeyle krala cevap verdi. "Efendim bu kadar ince düşündüğünüz için teşekkür ederim. Beni utandırıyorsunuz. Ayrıca benim işim sizin çevirilerinizi yapmak, onun için buradayım. Ben hemen çevirmeye başlar, geceye kadar size iletmiş olurum." Kral elini sıvazlayarak gülümsedi ve ayağa kalktı. "Sakın ayağa kalkayım deme. Görüşürüz kızım." Kral kapıyı açtı, tam çıkacaktı ki gözlerinde aynı oğlu Bruce'unki gibi muzip parıltılar belirdi. "Tabi istersen çevirileri oğlumla birlikte de yapabilirsin."  Göz kırparak odanın kapısını kapattığında Sophie olduğu yerde kalakaldı. Kral, özellikle oğluyla birlikte vakit geçirmesini, kraliçe ise yanına dahi yaklaşmamasını istiyor ve kendisini adeta tehdit ediyordu. Tanrı yardımcısı olsundu ki kalan üç ayını tamamlayıp buradan bir an önce gitmek istiyordu.

Böğürtlen MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin