Bölüm 21

209 15 7
                                    

Merhabalaaar, ben geldim. Bölümü cuma ya da cumartesi yayınlamak için çok müsait olamayacağımdan bu gece yarısı yüklemek zorunda kaldım. Bu bölümü geçen bölüme göre uzuuuun yazmaya çalıştım. Ama yazdıkça bitmiyor, bitmiyorduuu. 🙈 O yüzden bir yerde kesmek durumunda kaldım. Ama seveceğinizi düşündüğüm bir bölüm yazdığımı düşünüyorum. 🌸 Yazarken çook heyecanlandım. Önümüzdeki bölümde karakterlerimizin tepkileri neler olacak ve nelerle karşılaşacağız acaba? Özellikle son kısım hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum. Haftaya görüşmek üzere, iyi okumalaar! 🎈





Önceki bölümde...

Daniel ona ayrılan odaya çıkmadan önce askerlerinin, Senga'nın ve Marcus'un sorunsuz bir şekilde yerleştiğine emin olduktan sonra sarayın hizmetçilerinin ısrarına rağmen kalenin dışına, göle yıkanmaya gitmişti. O kendini böyle rahat hissediyordu. Süslü banyolar, kokulu sabunlar ve sıcak sular ona göre değildi. Dün geceden kalan sinirini hala atamamıştı ve bunun için gölün soğuk suyu çok işine yarayacaktı. Yanına temiz kıyafetlerini almıştı. Orada giyinip saraya öyle geçecekti. Ormanın yokuşlu dik yolunu aşarken iki tarafında asırlık köklü ağaçlar sıralanıyordu. Yeni uyanmış orman hayvanları evlerindeki bu yabancıyı sorgularcasına adeta Daniel'a bakıp yolundan çekiliyorlardı. Gölün kenarındaki balıklar ise kıyıdaki bu hareketlenme karşısında hızlı bir şekilde gölün ortasına doğru yüzüyorlardı. Daniel hızla pantolonunu, gömleğini ve iç çamaşırını çıkartarak gölün kenarına attı. Kendini serin sulara bırakarak yüzdü. Sinirini atmak istercesine yüzdü. İçinde bulunduğu durumu unutmak istercesine yüzdü. O kadar çok yüzdü ki yolun yorgunluğunun üstüne kendisini bir o kadar yordu. Balıkların kolları olsa onu sudan atacaklarına emindi. Çünkü o nereye yüzerse balıklar aksi yöne kaçışıyordu. En sonunda durdu ve sırtüstü suyun üstünde kaldı.

...........

"Ah yüce Tanrı, biri boğuluyor! Hayır hayır, kesin ölmüş!"





Sophie gölün üzerinde hareketsiz yatan adamı görünce panikle sırtındaki yayını, oklarını ve koluna astığı çantayı yere bıraktı. Pelerinini hızla üzerinden çıkarıp çantasının olduğu yere fırlattı ve adeta uçarcasına kendisini suya attı. Belki de adamın yaşama şansı vardı. Bunu göz ardı edemezdi. Elbisesi gölün dondurucu suyunda kendisini ne kadar dibe çekmeye çalışsa da Sophie adama ulaşmayı kafasına koymuştu. Kemiklerine kadar donduğunu hissediyordu ama pes etmeyecekti. Adam gölün tam ortasındaydı. Kulaçlarını hızlandırarak adama iyice yaklaştı.

   Daniel'ın kulakları suyun içinde olduğundan uzaktan geldiğini düşündüğü ince sesin sahibini çok umursamadı. Gözleri kapalıydı. Güneşin vücudunu ısıtmasıyla gevşeyen bedeni, bir yandan da gölün soğuk suyunun keskinliğinin oluşturduğu tezatlıkla suyun pürüzsüzlüğünde adeta süzülüyordu. O anlığına bütün düşünceleri kafasından silmişti. Sadece o an vardı. Kendisini inanılmaz rahat ve hzurlu hissettiği o an. Nitekim huzuru çok uzun sürmedi. Suyun dinginliğinin üzerine vuran minik su dalgalarıyla bozulduğunu hissedince kaşları çatıldı. Vücuduna vuran dalgaların büyüklüğü arttıkça bunu göldeki balıkların yarattığına dair şüpheleri arttı ve aniden suyun içinde ayaklarının üstünde durmasıyla vücuduna yediği sert bir darbenin onu savunma pozisyonuna getirmesi bir oldu. Kendisine saldıran kişiyi kollarıyla sıkıca kavrayarak hareket edemeyeceği şekilde sardı. "Dur, dur ne yapıyorsun! Buraya geleyim diye boğulma numarası mı yaptın pis adam! Bırak beni! Sana beni hemen bırakmanı emrediyorum!" Daniel kollarıyla kavradığı kişinin yüzünü görmeden sesini duyunca önce hayal gördüğünü sandı. Bu ses ona ait olamazdı değil mi? O tam olarak burada, bu şekilde olamazdı? Aklı yaşadıklarından ötürü kendisiyle oyun oynuyor olmalıydı. "Beni hemen bırakmazsan kral bütün muhafızlarını beni bulması için gönderir! Onun özel misafiriyim!" Kollarındaki kadın çırpınmaya ve sesini yükselterek konuşmaya devam ediyordu. "Ah seni kurtarmak isteyende suç, seni ad-" Daniel sıkıca sardığı kollarını kadının yüzünü görmek ve hayal görmediğini kendisine kanıtlamak istercesine gevşettiğinde, geri çekilerek kendisini tutan adamın yüzünü gören Sophie cümlesini tamamlayamadı. Elleri, kollarından kurtulmak için ittiği adamın omuzlarında kalakaldı. Bunun kötü bir şaka olup olmadığını anlamak istercesine önce elini yavaşça adamın sakallı yanağında gezdirdi. Sonra dudaklarından fısıltıyla onun ismi döküldü. "Daniel?" Adam sırtındaki ellerini yavaşça beline indirdi. "Soph?" O an ikisi için de zaman durmuş gibiydi. Sanki ilk defa tanışıyor ama aynı zamanda birbirlerini çok iyi tanıyor gibilerdi. Sophie'nin kıvırcık saçları ıslandığı halde buklelerini kaybetmezken Daniel'ın gür saçlarının onunkilerden bir farkı yoktu. Tek farkları birinin kıyafetleriyle, diğerinin ise çıplak bir şekilde suda olmasaydı. Sophie'nin elbisesi suyun üstünde görünen bütün vücut hatlarını belli edecek şekilde üzerine yapışmıştı. "B-ben senin boğulduğunu düşünmüştüm ya da ölmek üzere olduğunu... O yüzden suya seni kurtarmak için... Yani sen olduğunu bilmeden..." Cümlelerini bir türlü toparlayamıyordu. Neredeyse bir senedir acısını dindirmeye ve unutmaya çalıştığı adam çok ilginç bir şekilde karşısındaydı. Bu durumda cümle kurmak bile Sophie için çok zordu. Gözlerini kırpıştırarak Daniel'ın mavi gözlerinin altındaki delici bakışlarından kaçmaya çalıştı. Ne yapacağını bilemez şekilde kalmıştı. İçinden bir ses onun kollarına atılmasını söylerken diğer bir ses ise fısıltıyla yaşadığı acı dolu süreci kendisine hatırlatıyordu. Düşünceleri kafasına bir bir üşüşüyorken eli farkında olmadan Daniel'ın yanağından göğsüne düşerek suyun ikisinin de yüzüne sıçramasına sebep oldu. Onun çıplak olduğunu idrak ettiğinde ise ellerini hızla çekti ve yüzerek onun yanından uzaklaşmaya çalıştı. "Dur, gitme!" Daniel belinden tutarak uzaklaşmasına engel oluyordu. Sophie onun kolunu itince Daniel'ın ağzından bir inleme çıktı. Sophie olduğu yerde kalarak onu inceledi. Yüce Tanrı, onun canını yakacak ne yapmış olabilirdi ki? Gölün temiz ve berrak suyunun rengini kırmızının bozduğunu görünce panikle adamın vücudunu incelemeye başladı. "Ne oldu? Neren kanıyor?" Daniel dişlerini sıkarak derin bir nefes aldı. Sophie bilmeden yaralı kolunu sertçe itmiş, bu da yarasının açılarak kanamasına sebep olmuştu. "Bir şey yok." Sağlam olan kolunu Sophie'nin uzaklaşmaması için tekrar beline sararak kendisine çekti. "Lütfen gitme Sophie. Biraz daha kal." Sophie onun dediklerini dinlemeden hala yarasını bulmaya çalışıyordu. "Burada işte, ah nasıl oldu bu? Çok derin bir kesik. Dikilmesi ve temiz bir bezle kapatılması gerekiyor. Doktorun seni görmesi gerekiyor." Bir eliyle Daniel'ın omzundan destek alarak diğer elini hızla aşağı götürdü ve çizmesinin kenarına gizlediği küçük kamasını çıkardı. Elbisenin eline gelen ilk yerinden bir kumaş parçasını kesti ve kamasını hızla yerine yerleştirdi. Suyun altında olması hareketlerini yavaşlatıyordu. "Ah nasıl kanıyor, durdurmalıyım... Hemen durdurmalıyım..." Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu. Daniel ise ilk defa yaralandığı için mutlu olduğunu hissediyordu. Sophie'nin yumuşak ellerini önce yanağında şimdi de kollarında ve göğsünde hissediyordu. Adeta inanmadığı cennetteydi. Şu anda karşısında başka bir kadın olsa bakacağı tek yer ıslanan elbisesinde belirgin bir şekilde görünen göğüsleri olurdu fakat Daniel'ın tek gördüğü Sophie'nin güzel yüzüydü. Nasıl zarif ve güzel bir kadındı. Hem yüzü, hem kalbi... O an hiç bitmesin istiyordu. Ama Sophie koluna elbisesinden kestiği parçayla ikinci düğümü atıp kanamayı durdurmuştu bile. "Yaran böyle giderse daha kötü olacak, hemen doktorun görmesi gerekiyor." Daniel onun dediklerini duymuyordu bile. "Daniel! Sana söylüyorum, beni dinliyor musun?" Ormandaki en güzen ağacı anımsatan yeşil gözler biraz sinirlenmiş bir şekilde dikkatini çekmeye çalışıyorken Daniel kendisini topladı. "Evet, öyle olması gerekiyor." Sophie onun yanına yüzerek sağlam koluna girdi ve onu çekmeye çalıştı. "Neden bekliyorsun? Hadi sana yardım edeceğim. Yüzmeye çalış." Daniel hiçbir şey söylemeden onun dediğini yaptı. Sophie yanında biraz daha uzun süre, ona soğuk bir şekilde bakmadan kaldığı sürece her dediğini yapmaya razıydı. Sophie'nin kolunu tutan elini tuttu. Sophie ona kaşlarını çatarak baktığında en masum ifadesini takındı ve omuzlarını silkti. "Kolum ağrıyordu. İstersen bırak, kendim gideyim. Sana ağırlık olmak istemedim." Bu cümleler karşısında Sophie'nin gözlerine o endişeli ifade yerleştiğinde Daniel suçluluk duysa da yaptığından pişman olmadı. Kıyıya yaklaştıklarında Sophie'nin elbisesi tamamen üzerine yapışmıştı ve o kadar ağırlık yapıyordu ki adeta aşağı çekiliyordu. Sophie ilerleyecekken Daniel'ın olduğu yerde kalmasıyla yalpaladı. Soru sorarcasına ona baktığında su damlaları Daniel'ın kaslı vücudunda süzülüyor, gölün berrak suyu onun belinden aşağısını kapatıyordu. Vücudunda hiç yağ olmadığına yemin edebilirdi. Göğsünün bir kısmını kaplayan tüylerinden aşağı damlayan su damlaları onu daha erkeksi gösteriyordu. İstemsizce dudağını ısıran Sophie onun bu görüntüsü karşısında etkilendiğini kabul etmek zorundaydı. "İstersen daha yakından bakabilirsin." Bu ukala cümle karşısında Sophie'nin kaşları tekrar çatıldı. "Akşama kadar seni bekleyemem. İlerleyecek misin?" Daniel'ın yüzünde beliren çarpık gülümseme aşık olunasıydı. Kirli sakallarının altında kıvrılan dudakları adeta günaha davet ediyordu. "Daha fazla ilerlememi isteyeceğini sanmıyorum." Sophie soru sorarcasına baktı. "Oyun oynayacak vaktim yok. Gelir misin artık?" Daniel omuzlarını silkti. "Sen bilirsin." Sophie onun ilerlemesiyle minik bir çığlık atarak elini onun elinden çekerek iki eliyle gözlerini kapattı. "Ah Tanrı aşkına üzerinde kıyafet olmadığını söyleyebilirdin değil mi? Lütfen üzerine bir şeyler giy!" Daniel'ın kahkahası onun cümlelerini takip etti. "Seni uyarmak istemiştim ama beni dinlemedin. Tamam sakin ol giyiniyorum." Daniel ilerleyerek üzerini giyinirken Sophie de homurdanarak arkası ona dönük bir şekilde diğer taraftan ilerledi. "Hiç değişmemişsin! Hala aynı bilmiş tavırlar ve garip oyunlar!" Sudan çıkarak elbisesinin suyunu sıkmaya başladı. Şimdi saraya böyle nasıl dönecekti? Ne diyecekti? Sinirle saçlarını da sıkarak sudan mümkün olduğunca arındırmaya çalışırken hala karşılaşmalarının şokundaydı. En şaşırdığı durum; bu kadar aydan sonra Daniel'ı kalbinden biraz bile olsa çıkaramamaktı. Onu gördüğünde kalbinin nasıl çarptığını unutamıyordu. Kendisine bütün yaşattıklarına rağmen nasıl heyecanlanabiliyordu hala? Kendisine inanamıyordu. Asla akıllanmayacaktı. Sophie orada arkası dönük, kendi kendisiyle savaşırken Daniel pantolonunu giymiş, ona doğru yürüyordu. Elbisesi bütün vücut hatlarını belli edercesine vücuduna yapışmıştı. Kıvrımlı kalçasına dokunmamak, ona sarılmamak için güç sarf etmesi gerekiyordu. Karanlık düşüncelerini geriye atarak Sophie'yi ürkütmek istemeden onun omzuna dokundu. Sophie yavaşça döndü. Fark etmeden onu baştan aşağı süzdüğünde Daniel gülümsedi. Bunu fark eden Sophie bakışlarını hemen kaçırdı. "Keşke tam olarak giyinebilseydin." Daniel ona bir adım daha yaklaştı. "Seni çok özledim Soph. Birbirimizle savaşmayı bırakalım. Sana sarılmama izin verir misin?" Sophie'nin gözlerinden okunan hayal kırıklığı ve üzüntü o kadar belliydi ki Daniel kendinden bir kere daha nefret etti. Ellerini saçlarından çekerek dikleşti ve doğrudan Daniel'ın gözlerinin içine baktı. "Ne dememi bekliyorsun? "Özledim, hadi sarılalım" mı? Sarılsak ne olacak? ne değişecek? Bana söylediklerini unuttuğumu mu sanıyorsun? Benim yerime klan liderliğini ve babanı seçtiğini unutmak için neredeyse bir yıldır çabalıyorum. Kalbimi nasıl üzerine basa basa çiğnediğini unuttun mu yoksa?" Gözlerini parlatan yaşlar akmak için hazırlanırken Sophie işaret parmağıyla Daniel'ın göğsüne bastırarak dürtmeye başladı. "Babanın seçtiği kadınla evlenecektin ya hani? Unuttun mu bunları Daniel? Nerede o söylesene!" Her yeni cümlesinde farkında olmadan adamın göğsüne biraz daha sert bastırıyordu. "Sana gitme diye neler söyledim, senin için neleri karşıma almayı göze aldım? Senin için abimle bile tartıştım ben!" Artık gözlerinden akan yaşları umursamıyordu. Adeta geç kalınmış serzenişi acı bir şekilde ortaya çıkarken kendisini engellemiyordu. Daniel, sevdiği kadını bu hale düşürdüğü için kendisinden tiksiniyor ve ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordu. "Sophie yapabiliriz, belki başarabiliriz..." Onun bu cümlesi Sophie'yi daha çok kızdırdı. "Sen... Sen nasıl bunu söylersin bana? Ne yüzle?" Artık iki eliyle de Daniel'ın göğsüne vuruyordu. "Bir çıkar yol bulabilmek için sana neler neler söyledim! Beni öyle bir soğuklukla geri çevirdin ve kalbimi öylesine kırdın ki, şimdi bana nasıl bunları söyleye-" Daniel sağlam olan sol eliyle onun ellerini tutup diğer eliyle de belinden tutarak kendisine çekti ve onun koyu kırmızı dudaklarını, acısını geçirmek istercesine büyük bir özlemle öpmeye başladı. Bir an afallayan Sophie gevşer gibi oldu. Fakat ellerini tutan elde parıldayan küçük şeyi gördüğünde dünyası başına yıkıldı ve ellerini kurtararak Daniel'ı itti. Gözünü bürüyen acıyla birleşen o korkunç aldatılmışlık duygusuyla, bütün gücünü kullanarak vurduğunda Daniel'ın yüzü aldığı darbeyle yana doğru savruldu.

Böğürtlen MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin