Bölüm 43

145 12 6
                                    

Merhabalaaar, ben geldim. Karakterlerimizin üzerinde kara bulutlar eserken neler olacağı çok belirsiz... Siz neler düşünüyorsunuz? Senga gerçekten hamile mi? Daniel ve Senga'nın aralarında bir ilişki oldu mu? Senga, Daniel'ın söyledikleri karşısında ne diyecek? Yorumlarınızı çok özledim ve merak ediyorum. 

Haftaya görüşmek üzere, iyi okumalaaar.


Önceki bölümde...

Sophie abisinin gidişini izlerken başını çevirerek etrafına baktığında çoğu kişinin kahvaltısını bitirdiğini ve salonun çeşitli yerlerinde sohbet ettiğini gördü. İçini çekerek ayağa kalktı. Senga ve Daniel'ı daha fazla birlikte görmeye tahammülü yoktu. "Ben de biraz hava alacağım. Sonra da dinlenmek için odama geçerim." Jennifer kucağındaki Connor'un başına bir öpücük kondurdu. "Ben de seninle gelebilirim. Ian, Connor'la ilgilenebilir." Tam o sırada Connor az önce yediği her şeyi Ian ve Jennifer'ın üzerine çıkarınca Sophie gülmemek için kendini çok zor tuttu. "Bence sizin kendinizle ilgilenmeye ihtiyacınız var. Teşekkür ederim Jenny, görüşürüz." Jennifer ve Ian telaşla üzerlerini temizlemeye çalışırken Sophie ilerleyerek merdivenlere yöneldi ve yavaş yavaş çıkmaya başladı. Uzun koridoru geçerek ana kapıya ulaştığında uşaklar onun için kapıyı açtılar. Dışarı çıkıp merdivenlerden aşağı birkaç adım inmişti ki kolundan tutularak geri çevrildi. "Sence de konuşmamız gerekmiyor mu?"



Sophie kolunu tutan kişiye baktığında önce başını eğerek selam verdi. "Majesteleri." Bruce kafası karışmış bir şekilde ona baktı. "Bu resmi konuşma da nerden çıktı? Şu an yanımızda hiç kimse yok, farkında mısın?" Elini çekerek Sophie'yi serbest bıraktı ve merdivenleri birlikte inmeye başladılar. "Yanımızda hiç kimsenin olmaması neyi değiştiriyor? Siz bu ülkenin gelecekteki kralısınız ve ben de bir klana ait sıradan bir kişiyim." Bruce, Sophie'nin bu tavrını anlayamıyordu. "Sophie neden böyle davrandığını anlayamıyorum." Sophie gülümseyerek prense döndü. "Beni anlamanızı gerektirecek bir durum yok majesteleri. Ben kış bahçesine gideceğim. Söylemek istediğiniz başka bir şey var mıydı?" Bruce, Sophie'yi tanıyamıyordu. Neden böyle davrandığını da anlamakta güçlük çekiyordu. "O zaman ben de seninle geliyorum. Belki bu huysuz tavrının arkasında ne yattığını da anlamış olurum, değil mi?" Tekrar yürümeye devam ettiler. Kış bahçesine kadar geçen o sessiz beş dakikadan sonra içeri girerek yan yana oturdular. "Her koşulda yanımda olacağını ve dostluğunu her daim hissedeceğimi söylemiştin. Ama yanımda yoktun." Sophie'nin normal samimi konuştukları hale dönerek söylediği bu serzenişi sonrasında Bruce onun niye böyle davrandığını anladı. "Seni ziyaret etmediğimi düşünüyorsun. O yüzden bunu söylediğini biliyorum Sophie. Sanırım bazı şeyleri benim de açık açık konuşmam gerekiyor. Ben ilk günden sonra tekrar seni görmek için geldiğimde saat biraz geçti. Babamla Fransa kralına ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlatarak onlara yardım edemeyeceğimizi uygun bir dille anlatan mektubu yazmakla meşguldük. Mektubu hazırlayıp gönderdikten sonra odama gitmeden önce seni görmek için yanına uğradım. Ve odaya girdiğimde sen... Yani siz birlikte uyuyordunuz. Sen ve Sinclair." Sophie duyduğu son cümlelerden sonra gerilerek vücudunu dikleştirdi. Onları görenlerin sadece Senga olduğunu düşünmüştü. En azından öyle ummuştu. Ama şimdi prensin de onları gördüğünü utanarak öğreniyordu. "İkinizi bu şekilde görmek benim umurumda olmamalıydı, haklısın. Ama ikinizi o şekilde görmek umurumda olmasının yanı sıra beni anlamadığım bir şekilde çok rahatsız etti ve sinirlendim. Neden sinirlendiğimi sorarsan o an bunu henüz kendim de cevaplayabilmiş değildim. Ama şimdi anlıyorum. Anneme karşı yaptığımız o anlaşma, annemin senin bahçeni yok ettiğinde sana olan davranışlarım, bunların hepsini annem yüzünden yaptığımı düşünüyordum. Ama daha fazlası var Sophie. Ben de sana karşı çok daha fazlası var. Sinclair o gün sen sırılsıklam bir haldeyken bana kafa tutmaya çalıştığında anlamıştım. Sinclair seni çok seviyor. Bunu görmemek için kör olmak gerekiyor. Ama o kendi tercihini yaptı. Geçmişte neler yaşadığınızı bilmeme rağmen senin de canını çok yaktığını ve aranızda çok fazla şey yaşandığını tahmin edebiliyorum. Eğer şimdi izin verirsen seni de yaralarını da sarmak istiyorum. Sen ondan çok daha fazlasını hak ediyorsun. O nişanlı ve bunun farkında olarak çok uygunsuz şeyler yapmaya kalkıyor. Sen de onun nişanlı olduğunu bildiğin halde-" Sophie aniden ayağa kalktı. "Yeter! Beni düşündüğünü ve benim için bir şeyler yapmaya çalıştığını anlıyorum ama artık söylediklerin garip bir hal almaya başlıyor. Daniel da, ben de yetişkin insanlarız ve ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Evet geçmişte yaşanan bazı şeyler oldu ama o kendi ailesini kurarak yaşayacak ve ben de kendim istediğim gibi yaşayacağım. İkimiz arasında yaşanılanları bilmiyorsun, konuşulanları bilmiyorsun. Lütfen bir daha ikimiz hakkında yorum yapma." Bruce da ayağa kalktı. "Sen de onu seviyorsun. Bütün olanlara rağmen hala seviyorsun... Ah yapma Sophie, ağlama." Bruce, Sophie'yi kollarının arasına alarak sarıldı ve o ağlarken rahatlaması için sırtını okşamaya devam etti. "Özür dilerim Sophie, seni kırmak istememiştim. İzin ver yaralarını birlikte saralım. Seni çok mutlu edebilirim." Sophie geri çekilerek gözlerini elinin tersiyle sildi. "Desteğin için teşekkür ederim Bruce. Ama sana verebileceğim tek şey arkadaşlığım. Seni başka türlü görmem mümkün değil. Belli ki benim başka hiç kimseyi bu şekilde görmek artık mümkün değil. Şu an tek istediğim en yakın zamanda evime dönebilmek. Ailem ve ben zor zamanlar geçiriyoruz ama her şey yoluna girecek inanıyorum. Bu süreçte bana olan desteğini ve dostluğunu hiç unutmayacağım. Lütfen benden daha fazlasını bekleme." Bruce, Sophie'nin her cümlesiyle kendisinden adım adım uzaklaştığını fark ediyordu. Söyleyeceklerini bitirdiğinde aralarındaki mesafenin birkaç adımdan çok daha fazlasını olduğunu hissetti. Kış bahçesinin kapısı gürültüyle kapandığında Bruce, Sophie ile bir geleceği olamayacağının farkına çok iyi bir şekilde varmıştı.

   Kahvaltıdan sonra kral yanında birkaç özel muhafızını alarak zindanlara indi. Bu adamla önce kendisi konuşacaktı. Derdinin ne olduğunu anlayacaktı. Hainin hücresinin önüne geldiğinde muhafızları arkasına dizildi. Adam gülümseyerek ayağa kalktı. "Hoş geldiniz 'kralım.' Buraya kadar inmenize gerek yoktu. Ben odanıza gelirdim." Abartılı bir şekilde yaptığı reverans alaycı tavrını ortaya seriyordu. "Kes." Kralın sakin tavrının arkasında buz gibi bir öfke ve hırs vardı. "Şimdi kendin bizi zorlamadan anlatmaya başlar mısın yoksa bu yaptıklarının bedelini şimdi mi ödemek istersin?" Adam hücresinin içinde bir tur dönerek demirlere yaklaştı. "Ben hiçbir şey anlatmayacağım. Yakında yeni liderimiz tahta geçtiğinde siz her şeyi anlayacaksınız." Kral aniden demir parmaklıkların arasından adamın boğazına yapışarak onu havaya kaldırdı. Kralın boğazındaki ellerini tutarak çekmeye çalışan adamın ayakları çırpınıyordu. Muhafızlar kralın bu hareketi ve bunca yıldan sonra hala baki olan gücü karşısında şaşkınlıkla bakakaldılar. Hücredeki adama yıllar gelen bir süre sonra Charles adamı iterek fırlattı. "Kalk ayağa!" Adam öksürerek boğazını tutuyor ve sık sık nefes alıyordu. "Sana ayağa kalk dedim! Hemen!" Adam korkarak ayağa kalktığında yalpaladı ve tekrar yere düştü. O tekrar ayağa kalkmaya çalışırken zindanlarda hafif bir ayak sesi duyuldu. Charles başını çevirdiğinde karısını yanına doğru gelirken gördü. Sinirle ona doğru ilerleyerek daha fazla ilerlemesine engel oldu. "Ne işin var senin burada?" Sinirle söylediği bu cümleyi sadece karısı duyuyordu. Katharine'nin üzgün olduğu her halinden belliydi. Bunu fark edince sesinin tonunu yumuşattı. "Neden buraya indin canım? Bir şey mi oldu?" Katharine ellerini ovuşturdu. Seninle konuştuktan sonra çok şey düşündüm. Daha dikkatli ve duyarlı bir insan olmaya çalışıyorum. Bugün David ile konuştum. Leydi McAlister'ın gebeliği riskliymiş. Bebekte bir gariplik varmış. Bunu duyunca ne yapacağımı bilemedim. Seninle paylaşmak istedim." Charles bu haber karşısında ne diyeceğini şaşırdı. "Alec nerede? Ne yapıyor şimdi? Demek Elizabeth'in kahvaltıda olmamasının sebebi buydu. Hemen onu görmeliyim." Arkasına dönerek muhafızlarına seslendi. "Gözünüzü üzerinde ayırmayın. Onunla işim bitmedi. Bugün tekrar geleceğim." Sonra karısıyla zindanlardan uzaklaşarak ayrıldı.

   Daniel kahvaltıdan sonra Senga ile yalnız konuşmak istediğini ona söylemişti. O yüzden şimdi ikisi sarayın avlusunda, güneşin vurduğu çimenlerdeki örtünün üzerinde oturuyorlardı. Senga, Daniel'ın özel bir şey planlamasından memnun olduğunu anlaması için mutfaktan içmeleri için el yapımı üzüm suyu ve bardak istemişti. "Bunlar da nereden çıktı?" Senga gülümsedi. "İkimiz için getirttim. Sen böyle bir şey planlayınca ben de sohbet ederken güzel gider diye düşünmüştüm." Kadehleri doldurarak birini Daniel'a uzattı. "Teşekkür ederim. Ama seni bugün öylesine bir şey için buraya çağırmadım. Sana bir şey söyleyeceğim Senga ve bu kararı neden verdiğimi de ayrıntılı bir şekilde açıklayacağım." Senga üzüm suyunu içerken başını salladı. "Ben bu işi bitirmek istiyorum. Biz evlenmeyeceğiz Senga."

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now