Bölüm 36

172 15 11
                                    

Merhabalaar, ben geldim! Biraz geç oldu ama kusuruma bakmayın. Bölümü okumanız için bu sefer burada çok fazla konuşmayacağıım. Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere!



Önceki bölümde...

Daniel'ın sağ tarafına uzanarak başını göğsüne yasladı. Ayaklarını yukarı çekerek Daniel'ın ayaklarının yanına uzattı. Yaralı omzu üst tarafında kalıyor, hiçbir yere değmiyordu. Aynı şekilde Daniel'ın da yaralı tarafına asla temas etmiyordu. Üzerlerini battaniyeyle örterken elini onun göğsüne götürdü ve okşamaya başladı. "Uyanacaksın Daniel ve ben bunu göreceğim. Beni yine sinir edeceksin, kızdıracaksın ama uyanacaksın. Sen güçlüsün. Klanının sana ihtiyacı var. Benim sana ihtiyacım var..." Derin derin içini çekti. Ne kadar süre öyle kaldığını bilmiyordu. Ama David'in verdiği ilaçlar uykusunu getirmeye başlamış adeta uyuşturmuştu. Yatağına dönmesi gerektiğini biliyor ama kendisini kaldıramıyordu. Gözleri kapanırken hissettiği huzurun yanı sıra tek düşündüğü sabah kimse uyanmadan yatağa dönmesi gerektiğiydi.



Başına dokunan parmaklar şefkat doluydu. Saçlarını okşuyor, daha sonra yanaklarına iniyordu. Gözlerini açmak istiyor ama yapamıyordu. Göz kapaklarının üstünde bir sürü yük varmış gibiydi. Parmaklar ise hiç yardımcı olmuyordu. Daha fazla uyuşmasın ve uykuya dalmasına neden oluyordu. "Daniel, sen misin?" Ağzından fısıltıyla çıkan cümleler odada yankılanırken ne kadar zamandır onun yanında uzanmış olduğunu kestiremiyordu. Yanaklarına dokunan eller omuzlarından aşağı düşen battaniyeyi tekrar üzerine çekmeye çalışırken acı bir inleme onu takip etti. "Ahh!" Bu inleme gözlerinin bir anda açılmasını sağladı. Başını kaldırarak ona baktı. "Aman Tanrı'm Daniel, uyanmışsın! Rüya görmüyormuşum!" Bakışları adamın gözlerinden çıplak göğsüne kaydı. "Bir yerin kanamıyor. Canın mı acıdı? Ben mi çarptım yoksa sana? Kalkıyorum hemen!" Dikleşmeye ve ondan uzaklaşmaya çalıştığında Daniel eliyle onun kolundan tutarak tekrar başını göğsüne koymasını sağladı. Yorgun gözlerle gülümsedi. "Hayır hiçbir yerime çarpmadın. Ben böyle çok mutluyum. Asıl yanımdan gidersen canım çok yanar." Sesi çatallıydı ve çok zor çıkıyordu. Ama kendisi gibi de öksürük krizine tutulmaması Sophie'ye umut veriyordu. Gözleri istemsizce dolmuştu. Battaniyeyi Sophie'nin omuzlarına örterken Sophie de bakışlarını Daniel'a çevirdi. "Ne zaman uyandın?" Daniel omzunu yavaşça silkti. "Bilmiyorum. Ama nasıl uyandığımı biliyorum." Sophie soru sorarcasına baktı. "Kokun. Seni çok özledim. Sana sarılmayı, yakınımda olmanı çok özledim." Sophie dolan gözlerini başka tarafa çevirdi. "Çok korktum Daniel. Benim yüzümden sana bir şey olacak diye çok korktum." Daniel bir yandan Sophie'nin saçlarını okşuyordu. "Sana bir şey olmasına izin verir miydim sence? Bir daha olsa bir daha yapardım. Ayrıca yüzünü benden saklayınca ağladığını anlamadığımı mı düşünüyorsun? Göğsümde her bir gözyaşını hissediyorum. Lütfen yapma Sophie. Omzun mu acıyor yoksa?" Sophie başını sağa sola sallayarak Daniel'a çevirdi. "Hayır, omzum acımıyor. Bu yaşadıklarımız... Çok üzülüyorum. Böyle olmamalıydı. Ben..." Sağlam olan elini Daniel'ın göğsünün sağlam tarafına koyarak hafifçe dikleşti. Daniel da kolunu Sophie'nin belinin altından geçirerek ona sarıldı ve kendine biraz daha yaklaştırdı. "Seni dinliyorum, söyle." Yüzleri birbirine çok yakındı. İkisi de birbirinin nefesini hissediyordu. "Başka bir dünyada, başka bir ülkede, başka bir şehirde seninle aynı böyle olmak ve yanından bir an olsun ayrılmamak isterdim. Ama-" Daniel bir anda belinden daha sıkı bastırarak Sophie'yi kendisine yaklaştırdı ve dudakları birbirini buldu. Daniel onu şefkatle ve özlemle öperken Sophie önce ne yapacağını bilemedi. Ama ona karşı koyamıyordu. Daniel'ın göğsündeki elini onun boynuna götürerek okşamaya başladı. Daniel ise onu karşılık vermesinden cesaret alarak öpüşünü derinleştirdi. Sophie'nin belini tutarken bir yandan da onun sırtını okşuyor ve kendisine yakınlaştırıyordu. Zaman ikisi için de durmuştu sanki. Ateşle su birleşmiş, deniz ayaklanmış, gökyüzü aşağı inmişti. Daniel dudaklarına minik bir buse daha kondurduktan sonra onun alnını öptü. Sophie ise başını tekrar göğsüne yasladı. İkisi de birbirlerinin kalplerinin atışını hissedebiliyordu. "Başka bir dünyaya ihtiyacımız yok. Benim dünyam sensin. Senin için her şeyi yapabilirim Sophie. Dans ederken söylediklerimde ciddiydim." Yaklaşan adım sesleri Sophie'yi panikletirken hızla ayağa kalkmaya çalıştı ama Daniel ona engel oldu. "Dur, canın yanacak! Yavaş ol." Sophie onun elini iterek uzaklaştırmaya çalışırken ayağını sarkıtarak yanında oturdu. Tam ayağa kalkacaktı ki kapı ardına kadar açıldı. 

   Charles masasının başında oturmuş önündeki parşömen kağıdına Fransa kralına yazacaklarını yazıp karalıyor sonra kağıdı buruşturup çöpe atıyordu. Kafası çok karışıktı. Onun yardım isteği talebini reddedecekti. Buna dün gece yaşananlardan sonra emin bir şekilde karar vermişti. Amam bunu ne şekilde yapacağını tam kestiremiyordu. Fransa şu an zor bir durumdaydı evet, ama toparlandıktan sonra İskoçya'ya düşman edinmek de istemiyordu. Bir de sarayda yaşanan gelişmeler vardı. Dün klan liderleri ile gerçekleştirdikleri toplantıda bazı klan liderlerinin tutumunu beğenmemişti ve şüpheli bulmuştu. Bruce da buna katılıyordu. Ama şu an biraz daha bekleyip görmekte fayda vardı. Sadece bu saldırının alenen balo salonunun ortasında olması haklı olarak bir güvensizlik oluşturmuştu. Charles bu ortamı dağıtıp güvenlerini tekrar kazanmalıydı. Bir de Daniel vardı. Sophie iyileşecekti ama Daniel'ın durumu ciddiydi. İkisi de kurtulmalıydı. Daniel iyileşince ona anlatacakları vardı. Laird Fergusson ve kızı ziyaret için yanına gitmemişti. Üvey kardeşi Fletcher da gitmemişti. Bu normal değildi ve onlarda bir gariplik vardı. Toplantıda da bunu hissetmişti. Kapısının çalınmasıyla dikkati dağıldı ve başını oturduğu çalışma masasından kaldırdı. "Girin!" İçeri giren özel muhafızlarından biriydi. Muhafız selam vererek kapıyı kapattı ve ilerleyerek masaya yaklaştı. Dikleşerek muhafızının söyleyeceği şeyi bekledi. "Efendim dün gerçekleşen saldırıyla ilgili bağlantılı olabileceğini düşündüğümüz birini yakaladık. Ormanın çıkışında gördük. Kaçmaya çalışıyordu ama etrafını sarınca ona başka bir seçenek bırakmadık. Sarayın zindanlarına kapattık. Sorgulama ve yapılması gerekenler için sizin emrinizi bekliyoruz efendim." Charles hızla ayağa kalktı. "McAlister, McLeod ve Louis'i odama gönderin. Onlara durumu açıkladıktan sonra birlikte aşağı geleceğiz."

   "Senin ne işin var orada?" Kapıyı çarparak kapattı ve ilerledi. "Ne cüretle, ne hakla benim nişanlımın yanına oturursun sen? Senin elin neden o kadının belinde?" Senga onların cevap vermesine fırsat vermeden Sophie'nin kolunu tutmaya yeltendi. O anda Daniel hızla doğrularak Senga'nın kolunu tuttu. Dişleri sıkılı bir şekilde konuştu. "Sakın bir daha ona dokunmaya kalkma! İstediği yere oturur, kalkar. Bunu soracağı insan sen değilsin. Evleneceğiz ya güya hani, o yüzden mi yanıma geldin? O yüzden mi baban yanıma geldi? Şimdi ne istiyorsan yap ama sakın bir daha Sophie'ye bu şekilde yaklaşma!" Sophie şok içinde olanları izlerken hiçbir tepki veremedi. Senga kolunu hızla Daniel'ın elinden kurtarırken gözlerinden adeta alev çıkıyordu. "Sen bu söylediklerinin hepsini ödeyeceksin Daniel. Hem de çok kötü bir şekilde!" Uzattığı parmağını Sophie'ye çevirdi. "Sen.. Sen McAlister, başkalarının eşlerinin yanında bu şekilde uygunsuzca oturmak belli ki size annenin yokluğunda kimse tarafından anlatılmamış. Ama haberin olsun, bu düpedüz ahlaksızlık!" Saçlarını savurarak odadan çıkarken Daniel hızla ayağa kalktı. "Seni öldüreceğim! Ah..." Sophie'nin gözlerinden donan o çaresizlik ve üzüntü Daniel'ın canının yanmasıyla aniden dağıldı. "İyi misin? Daniel ne oldu?" O sırada David sinirle odasından çıktı. "Ne oluyor burada? Kim benim hastalarımın yanında bu gürültüyü yapı-" David gördükleri karşısında şaşkınlıkla kaldı. "Laird Sinclair uyanmışsınız." Sinirle kaşları çatıldı. "Ama ayaktasınız! İkiniz de!" İkisi de David'e döndüklerinde Sophie'nin yüzü bembeyazdı. "O... Göğsü..." Elini havaya kaldırdı. Elinde kan vardı. "Efendim göğsünüz kanıyor. Çok kanıyor!" Daniel, Sophie'nin bayılacağını ellerinin titremesinden anlamıştı. O yüzden çevik bir şekilde onu belinden yakalayarak düşmesine engel oldu.

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now