Bölüm 42

147 12 2
                                    

Merhabalar. Nasılsınız diye sormak istiyorum aslında ama az çok tahmin de ediyorum. Böyle bir süreçte nasıl olunursa hepimiz o şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Hala her şey çok taze ve ben çok üzgünüm. Aklımdan çıkmayan, gözümün önünden gitmeyen şeyler var. Yine  çok şey söylemek istiyorum ama içimde düğüm düğüm oluyor sözcükler. Her neyse, vaktinizi daha fazla almadan yeni bölümü sizinle paylaşıyorum. Umarım beğenirsiniz.  Şimdiden okuyup vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. 

İyi okumalar, haftaya görüşmek üzere.



Önceki bölümde...

Jennifer ayağa kalkarak kardeşinin üzerini örttü. Kardeşine doğru yürüyen Alec'in koluna dokunarak onu durdurdu ve kulağına fısıldadı. "Önce seninle dışarıda konuşmalıyız." Alec kafası karışık bir şekilde baktı. "Hemen geleceğim, bekle güzelim." Elizabeth yattığı yerde somurtarak kapıdan çıkan ikisine seslendi. "Benim yanımda konuşmamanız çok büyük haksızlık!" Dışarı çıkıp kapıyı kapattıklarında Jennifer her şeyi bütün çıplaklığıyla anlattı. Alec'in gözlerinde beliren acı o kadar büyüktü ki Jennifer'ın sızlayan içi daha da yandı. Alec tam içeri girecekken onu durdurdu. "Unutma Alec, Elizabeth bebeğindeki garipliği bilmiyor. Gerçi bunun ne olduğunu henüz David de bilmiyor. Şu an kanaması durdu ama ne olduğunu bilmediğimiz bu durum risk oluşturuyor. David kanamanın buna bağlı olabileceğini söyledi. Onu üzecek, yıpratacak hiçbir şey yapmayacağız ve David aksini söyleyene kadar da buradan gidemeyeceğiz." Alec başını sallamakla yetindi ve kapıyı açıp içeri girdi.




"Nerede kaldın? Neredeyse uyuyacaktım. Ablamla ne konuştunuz?" Alec yanına gelip battaniyeyi hafifçe kaldırdı ve karısının yanına uzandı. Yüzleri birbirine dönük haldeydi. Eliyle karnını okşadı. "Neler olduğunu anlattı. Nasıl oldu bu? Sen nasılsın? Yanında olamadım." Elizabeth kocasının karnını okşayan elinin üstüne elini koyarak onun gözlerinde gördüğü acıyı biraz olsun dindirmek istercesine baş parmağıyla okşadı. "Bilmiyorum ben de anlamadım. Gece ani bir sancıyla uyandım. Sonra kanamam olduğunu anladım. Çok korktum Alec, çok korktum. Bebeğimize bir şey olacak diye çok korktum. Sen de yoktun." Alec elini karısının yanağına götürerek gözlerinden akan yaşı sildi. "Lütfen ağlama, her şey yolunda. İkiniz de iyisiniz. Özür dilerim, yanında olamadım. Ama seni bir daha yalnız bırakmayacağım, söz veriyorum sevgilim." Kolunu açtı. Elizabeth kocasının göğsüne uzanarak elini onun yanağında gezdirdi. "Alec McAlister daha fazla üzülmeni istemiyorum. Sen böyle yaparsan biz iyi olamayız. Bak şu an her şey yolunda. David'le gidip kendin de konuşabilirsin. Ama bugün değil, şimdi biraz uyuyalım. O da çok yoruldu. Tamam mı?" Alec gözlerini karısından kaçırarak başını salladı. "Peki Elizabeth McAlister, nasıl istersen. Sen yeter ki iyi ol." Karısının saçlarını koklayarak öptü ve uykuya daha rahat bir şekilde dalması için saçlarını okşamaya başladı. Sonunda Elizabeth'in düzenli nefes alış verişlerini duyduğunda dışarı çıkıp haykırmamak için kendisini çok zor tuttu. Bebeğini kaybetmek istemiyordu. Ama eğer David'in dediği gibi bir gariplik varsa ve bu Elizabeth'in hayatını da tehlikeye sokacak seviyeye geldiyse Alec, karısını tercih edecekti. İçi acıyordu, kalbi sancıyordu. Bebeğini kaybetmek istemiyordu ama bu karısının hayatını riske atacaksa hamileliğe en kısa zamanda son verilmesi en iyi karar olacaktı. İçini çekerek istemsizce akan gözyaşını sildi. Elizabeth'i ikna etmek çok zor olacaktı. Henüz hiçbir şey belli olmasa da Alec kendisini en kötüsüne hazırlamak zorundaydı.

Sophie gözlerini açtığında güneş ilk ışıklarını henüz gösteriyordu. Gözlerini ovuşturarak yatağında doğrulduğunda ilk gözüne çarpan Daniel'ın orada olmadığıydı. Yatağı toplanmış ve temizlenmişti. "Günaydın Leydi Sophie." Sophie başını çevirerek baktığında Ezekiel'ın pencereleri açıp odayı havalandırdığını gördü. "Günaydın Ezekiel. Daniel nerede? Olumsuz bir durum yok değil mi?" Ezekiel başını salladı. "Hayır leydim. Laird Sinclair çok erken bir saatte gitti." Sophie başını salladı. "Peki dün gittiğiniz hastaya ne oldu? Umarım her şey yolunda gitmiştir." Bir öksürük sesi duyuldu ve ardından David odasından çıkarak yanlarına geldi. "Merak etme, her şey yolunda kızım. Sen nasılsın? Bugün odanda olacaksın. Ama eğer kendini iyi hissetmiyorsan seni biraz daha burada misafir edebiliriz." Sophie, David'i inceledi. Çok yorgun görünüyordu ve gözlerinin altı simsiyah olmuştu. "Bence senin daha çok dinlenmeye ihtiyacın var David. Dün çok mu zorlu geçti?" David aniden eşyalarını düzeltmeye başlayınca Sophie kaşlarını çattı. "Kaç gündür uykusuzum. Dün de uyumayınca böyle oldu. Hadi küçük hanım kalkın bakalım. Bugün kahvaltınızı aşağıda kralımız, aileniz ve diğer klanlarla birlikte edeceksiniz. Hazırlanmanız gerekiyor. Omzunun sargısını dün akşam değiştirdiğimiz için şimdi yapılacak bir şey yok. Ama akşam yatmadan önce seni bekliyorum, sargını değiştireceğim." Sophie kafası karışmış bir şekilde sadece başını sallamakla yetindi.  

Böğürtlen MevsimiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin