Bölüm 8

293 24 4
                                    

Merhabalaar! Bölüm biraz geç saate kaldı farkındayım. Ama son düzenlemelerimi yapmak biraz vaktimi aldı, kusura bakmayın. Yeni bölümümüzde bakalım neler olacak? Daniel ve Sophie neler yaşayacak ve kararları ne sonuçlar doğuracak? Çok daha fazlası için iyi okumalar diliyorum. Haftaya görüşmek üzere, hepinize iyi bayramlar! 




Önceki bölümde...

"Size hepsini söküp atın dedim! Kraliçenin emirlerine karşı gelme cüretini gösterdiğinizi düşüneceğim. Ve böyle düşünmeye devam edersem başınıza neler geleceğini söylememe gerek yok sanırım." Kapının arkasına sinerek dinlemeye koyuldu. "E-efendim asla size karşı gelme cüretini göstermeyiz. Fakat Leydi McAlister bu çiçeklerle çok uğraşmıştı. Çok üzülecek. Hem sarayın bahçesine bir zararı yok." Sophie aralık kapıdan baktığında başı eğik bahçıvanın kraliçenin karşısında üzgün bir şekilde durduğunu gördü. Katharine ise çok öfkeli görünüyor, adeta gözlerinden alevler fışkırıyordu. Kraliçenin sökülmesini istediği şeyler kendi çiçekleri miydi gerçekten? Bir insan neden bunu yapardı ki? "Sen nasıl bana böyle cevap verebilirsin? Ne yüzle! Konumunun farkında mısın? İstesem yerine kaç tane bahçıvan bulabilirim biliyor musun? İstesem seni değil bu sarayda ülkede dahi yaşatmayacağımın farkında mısın? Hem seni hem aileni!" Sophie elleriyle ağzını sımsıkı kapatıp tepki vermemek için kendini çok zor tutarken seslerin kesilmesiyle ne olduğunu görmek için baktı. Ve o anda gördükleri karşısında hali hazırda dolmuş olan gözlerindeki yaşları daha fazla tutamadı.



Bir Hafta Önce

Sinclair Klanı

Fergussonlar yemek masasında babası ve Julia ile kahkahalarla konuşurken Daniel kendi içindeki buhranla uğraşıyordu. Akşam geldiklerinde önce babasının çalışma odasında isyanlar ve yağmalamalar hakkında konuşup alacakları önlemleri kararlaştırmışlardı. Evlilik konusunda hiç konuşmamışlardı. O yüzden Fergusson lideri Fergus kendisine seslenince şaşırmamıştı. "Daniel, çok sessizsin ve mutsuz görünüyorsun. Kötü niyetli olsam bizim buradaki varlığımızdan hoşnutsuz olacağını düşüneceğim." Basit bir laf dokundurma gibi duran bu cümleler aslında altında bir uyarı barındırıyordu. Daniel yüzüne en sahici gülümsemesini kondurarak konuştu. "Babam ve siz konuşurken müdahale etmek istemedim Laird Fergusson. Sizinle sohbet etmek büyük bir zevk." Fergus inanmış gibi görünerek başını salladı. "Kızımla da sohbet etmene izin veriyorum. Biliyorsun ikiniz için planlanan bir evlilik düşüncemiz var babanla." Tepkisini görmek için beklediğinde Daniel bu sefer çok da inandırıcı olmadığını bilerek gülümsedi. Çünkü masadaki herkes kendi tepkisini bekliyordu. Evlenmesi planlanan kadın da. "Siz nasıl uygun görürseniz. Benim ilgilenmem gereken meseleler arasında evlilik en az düşünülecek konu." Masadaki herkes bir anlığına bu cümleler karşısında şaşırırken Daniel kendine küfrederek toparlamaya çalıştı. "Klanlarımızın güvenliği şu an birincil endişemiz. Evlilik çok daha kolay halledilebilir." Fergusson lideri başını düşünceli bir şekilde salladığında Daniel iyi bir başlangıç yapmadığının farkındaydı. "Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz Leydi?" Fergus'un kızı ileride evleneceği adamın ismini bilmemesi karşısında tek kaşını kaldırdı. "İsmini bilmediğiniz bir kadınla mı evlenmeyi planlıyorsunuz?" Daniel bu ani çıkış karşısında şaşırırken babası kendisine öfkeyle bakıyordu. "Tabi ki hayır. İsminizi sizin söylemenizi tercih ederdim Leydi Senga." Fergus ve kızı şaşırmış ama onaylar şekilde bakarken babasının da öfkesi dinmiş görünüyordu. Lanet olsun, kadının ismini çok zor hatırlamıştı. Babası iki hafta önce bahsettiğinde ismini ilk defa duymuştu. Ama kadının ismi umurunda değildi. Kendisi ve onunla evlendiğinde sahip olacağı güç de umurunda değildi. Senga'nın abisi şimdi başka bir görevi olduğu için burada değildi. Daniel klandan ayrılmadan önce çok iyi arkadaşlardı. Ama buraya geldiğinden beri onu çok az görmüştü. Kardeşiyle evlendiğinde klanları çok daha güçlü olacaktı biliyordu ama Daniel bunu istemiyordu. Senga'yı bir eş olarak istemiyordu. Senga düz kahverengi saçlara ve kahverengi gözlere sahipti. Kendi çapında güzel sayılabilirdi ama Daniel'ın aklı bir çift yeşil göz ve kıvırcık siyah saçlardaydı. "Ne zaman yüzüklerini takacaklar? Kış gelmeden evlenip düğünlerini yapmayı tercih ederiz." Senga, babasının her şeyi neden bu kadar aceleye getirmeye çalıştığını çok iyi biliyordu. Ama sesini çıkarmadı. Herkes için en iyisi buydu. "Sizin için uygun olan tarih bizim için de uygundur." Babası bu cümleleri söylerken Daniel'ın içi sızlıyordu. Daha önce tatmadığı bu duygu içini dağlayan bir hançer gibiydi. Sophie'yi aklından nasıl çıkaracaktı? Onun o yüzünü, içten kalbini, kendisine bakan güzel gözlerini nasıl unutacaktı? Nasıl üstesinden gelecekti? Onu tüm vücuduyla isterken nasıl başka bir kadınla aynı yatağa girecekti? "Haftaya bugün uygundur. O zamana kadar hazırlıklarımızı yapar, sonra da düğünü planlarız. Daniel? Senga?" Daniel hüzünlü bakışlarını Fergus'a çevirdi. "Siz nasıl uygun görürseniz." Senga da gülümseyerek başıyla onayladı. 

  

Günümüz

İskoçya Sarayı

Bahçe

Sophie gördükleri karşısında ne tepki vereceğini bilemeden eliyle ağzını kapattığında onun bu kadar acımasız olabileceğine inanamıyordu. Katharine bahçıvanın yanında bulunan küçük küreği eline alıp sertçe savurarak bahçesini yok ediyordu. Nefes nefese kaldığında bahçıvana kötücül bir şekilde gülümsedi ve durdu. "Öfkemin sınırını anlamışsındır diye umuyorum. Eğer şimdi bu çiçeklerin üzerine basarak onları ezmezsen seni bu ülkeden sürdürürüm." Dudakları tehlikeli bir şekilde kıvrıldı. "Ama aileni de unutmayacağımdan emin olabilirsin." Zavallı adamın korkudan, öfkeden ve çaresizlikten titrediğini görebiliyor, bunu kendi vücudunda hissedebiliyordu. "Anne, ne yapıyorsun sen burada? Elinde kürekle? Neler oluyor, burası Leydi McAlister'ın bahçesi değil miydi?" Katharine oğlunun bu duruma şahit olmasından çok da etkilenmişe benzemiyordu. Sırtını dikleştirerek gülümsedi. "Şimdi bu bahçıvana hemen çiçekleri koparıp atmasını yoksa sonuçlarının kötü olacağını söylüyordum oğlum." Ses tonu ona itiraz etmemesi gerektiğini hissettiriyordu. "Bana bunu neden istediğinin sebebini açıklar mısın?" Kraliçe saçını savurarak gülümsedi. "Bahçemin düzenini bozuyor bu küçük çalı birikintisi. Bizim özel misafirlerimiz oluyor ve bahçemizi bu şekilde görmeleri tam bir utanç kaynağı." Bruce yüzünde inanmayan bir yüz ifadesiyle bakıyordu. "Bu zamana kad-" Kraliçe sinirle ayağını yere vurduğunda Bruce şaşırmıştı. "Ben bu sarayın kraliçesiyim. Emirlerim sorgulanmayacak ve uyulacak." Bahçıvana döndü. "Dediğimi yapıyor musun, yoksa?" Adam üzgün bir şekilde ilerleyerek emek emek ektiği ve büyüttüğü çiçekleri ezerken Sophie'nin hıçkırıkları da artmıştı. Bu acımasız ve zalim kadının yaptırdıklarını ne kadar süre orada kalıp izlediğini bilmiyordu. Ama oturduğu yerden kalkmak için gücünü topladığında ağlamaktan gözlerinin acıdığını hissediyordu. Üzüldüğü şey sadece bitkilerinin acımasızca yok edilmesi değildi. Bu kadın bunları yapacak kadar kendisinden nasıl nefret edebilmişti? Bunca aydır aralarındaki soğuk anlaşma Prens Bruce'un kendisine yardım etmesiyle bozulmuştu demek ki. Ama Sophie bu tepkiyi hak edecek hiçbir şey yapmamıştı. Açıklama yapmasına dahi izin vermemişti. Hava kararmış ve soğuk artık vücudunu titretmeye başladığında Sophie kararını vermişti. Daha fazla burada kalmayacak, evine dönecekti. Yarın ilk iş kralla bunu konuşacaktı. Ama vücudu o kadar ağırlaşmıştı ki ayağa kalkarken duvardan destek aldı. Tam bir adım atacaktı ki kulübenin kapısı gürültü ile sertçe itilerek açıldı. 

Böğürtlen MevsimiWhere stories live. Discover now