Bölüm 41: İhanetin Ölümcül Bedeli

Start from the beginning
                                    

'Tabii ki ben yaptım.' Şimdi de başını hafif yana eğdi. 'Ben senin içindeki katilim Alâ, kimse seni benden iyi tanıyamaz.' Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. 'Kuruntu dünyan bana ait, ben ne dersem o olur. Benden asla kurtulamayacaksın Alâ, ölene dek benimle yaşayacaksın.'

Silahın soğuk namlusunu şakağımda hissettim. Gözlerim korkuyla irileşirken o bundan zevk aldı. Tetiğe bastı, merminin şakağımı deldiğini hissettim. Bedenim sağa doğru savrulurken ve başımdan akan kanın oluşturduğu gölün içinde yatarken zihnimdeki Alâ kahkahalar atmaya devam etti. Silahı önüme attı, bu benim kırmızı silahımdı. Yeniden karanlığın içine doğru yürüyüp gözden kaybolduğunda benim tepemdeki ışık da söndü. 

Zihnimdeki fısıltı yine yendi beni.

☽☼☾

Aldığım derin nefesle birlikte yattığım yerden kalktığımda kendimi en son bıraktığım yerde buldum. Merdivenlerin başındaydım, banyodan yansıyan ışık etrafımı aydınlatıyordu. Anlamsız bakışlarım etrafta dolandı, parmak uçlarım şakağıma doğru istemsizce uzandı. Gördüğüm rüyayı anımsayınca parmak uçlarım göz kapaklarıma gitti. Bütün bunların sebebi sensin Alâ, zihnindeki katil.

Uyuşmuş bir haldeydim, birkaç dakika boyunca öylece durdum. Ne düşündüğümü ve ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum. Sadece durdum ve çatık kaşlarımın altındaki kısık gözlerimi merdivenlerin ucuna diktim. Merdivenlerin ucundaki kan izlerine...

Barış...

Bayılmadan önce gördüğüm son anlar zihnimde bir flaş gibi patladılar. Her flaşta gözlerimi sıkıca kapattım, nefeslerim kesildi ve ben boğulmaya başladım. Hatırladıkça, önümde beliren uçurumdan aşağı atlamak için bir adım atıyor gibi hissediyordum. 

Barış...

Elim tırabzanlara uzandı, kendimi yukarı doğru çektim ve merdivenleri inmeye başladım. Son basamaktan inemedim, bir adım daha atamadım. Hemen önümdeki kan izlerine bakakaldım. Barış'ın kanıydı, buna ben sebep olmuştum.

Basamağı indim, dizlerimin üzerine çöktüm ve kana dokundum. Kan parmaklarıma bulaştı, neredeyse kurumak üzereydi. Ne kadar zamandır baygındım? Daha da önemlisi, Barış neredeydi?

Göz pınarlarımda biriken birkaç damla gözyaşı Barış'ın kanına damladı. Hala bir rüyada mıydım, sevgilim neredeydi? Herkes nereye gitmişti, beni neden yanlarına almamışlardı? Benden yine nefret mi ediyorlardı?

Derin bir nefes aldığımda biri omzuma dokundu. Korkuyla başımı çevirdiğimde Defne'yi gördüm, bana hüzün dolu bakışlar atıyordu. O Defne değildi, içimdeki katildi. Yine beni kandırmaya gelmişti. Beni kandırabilmek için Defne'yi, Asır'ı, Arden'i, hatta ailemi kullanıyordu.

'Kaçman gerek.' dedi. 'Hazır kimse yokken evden çıkmalısın, uzaklara gitmelisin. Hadi, zaman yok.'

Beni kolumdan tutup kaldırmaya çalışıyordu, dışarıdan ne kadar da masum görünüyordu ama. 

"Barış'a zarar verdim." dedim, onunla dertleşmek ister gibi. Birinin içimdeki yangını söndürmesini istiyordum ve zihnimdeki karanlıktan başka kimsem yoktu. "Ya onu öldürdüysem?"

'Şimdi bunu düşünmenin sırası mı?' diye hayıflanarak beni ayağa kaldırdı. 'Önce kaç, sonra Barış'ın nasıl olduğunu öğrenirsin.'

"Eğer ölürse..." dedim ve hıçkırıklarımın arasından titrek bir nefes çektim. "Yaşayamam." Elimi kalbime götürdüm ve bastırdım. "Canım çok yanıyor." Sertçe yutkunarak kendimi yatıştırmayı denedim. "Nefeslerim bile cehennem gibi, düşündükçe yakıyor."

11 NUMARAWhere stories live. Discover now