Bölüm 34: Zihnimdeki Açık

Start from the beginning
                                    

Sabaha karşı, erken saatte uyanmıştım. Çok fazla uyuyamıyordum, bu uzun süredir böyleydi. Barış'ın yanındayken daha fazla mayışıp rahat bir uyku çeksem bile uyku saatlerim dört-beş saati geçmiyordu.

Barış hala derin bir uykunun içindeydi, ev yine sessizdi. Belli ki en erkenci bendim, kargalar bile henüz meşhur laftaki gibi boklarını yememiş gibi görünüyordu. Hava yeni açıyordu, kuşlar ortalıkta yoktu. Dışarısı da içerisi kadar sessiz gibi görünüyordu içeriden.

Gözlerimi pencereden çektim ve yataktan kalktım. Barış'ın hafif açılan üstünü örttükten sonra bavulumdan temiz kıyafetler çıkartıp üstümü değiştirdim.

Yüzümü yıkamak, dişlerimi fırçalamak için odadan çıktığımda evin sessizliğinden emin oldum. Banyoya girdiğimde saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Daha önce açtığım diş fırçasını aldım ve dişlerimi fırçaladıktan sonra yüzümü yıkadım. Şimdi daha iyi ayılmıştım.

Koray'ın söylene söylene, kendini Masumlar Apartmanı diye bir dizide benzettiği Safiye gibi topladığı banyoyu temiz bırakmaya özen gösterdim. Çünkü fark ettim ki havluları renk renk ayırmıştı ve dolaba o şekilde dizmişti. Askılığa astığı havlu da yeniydi, hem de çok yeni. Sanki banyoyu yeni temizlemişti...

Kaşlarımı çatarak banyodan çıktım ve merdivenleri hızlıca indim. Koltuğa uzanmış kitap okuyan Koray'ı gördüğümde kaşlarım gevşeyerek kalktı.

"Bu saatte aklın nasıl alıyor o kitabı?" diye sorarak yanından geçtim ve mutfağa ilerledim. Arkamdan derin bir nefes alıp isyan eder gibi bıraktığını duymuştum ama dönüp isyankar tavrına bakmamıştım.

"Senin aklın almaz tabii."

"Laf mı soktun?" Bardağa doldurduğum suyu kısa sürede mideme indirdim ve ona dönebildim. Hala koltukta uzanıyordu fakat kitabı okumuyordu. Ayracını kaldığı sayfanın arasına yerleştirmiş, kitabı göğsüne bastırmıştı. Bana gözlerini kısarak bakıyordu. Yazık, gözleri bu kadar mesafeyi görmekte zorlanıyor olmalıydı. Gerçi, yakını mı yoksa uzağı mı net göremiyordu emin değildim. Yine de sorup eleştiri oklarını üzerime çekmeyecektim.

"En son ne zaman kitap okudun?" Bu beklemediğim bir soruydu.

"Hatırlamıyorum." diyerek sandalye çekip oturdum. "Aslında eskiden çok okurdum ama sonra bir şey oldu." Kaşlarımı kendi kendime çattım. "Doğru ya, akıl hastanesine yattım. Kısa bir an ne olmuştu diye düşündüm." Kendi kendime gülmüştüm. Aslında korkunç bir şeydi ama alay etmeden kendime gelemiyordum.

"Odamda bir kitaplık var." dedi ve yerinde doğruldu. "İstersen okuyabilirsin, kafan rahatlamış olur."

Gülümsedim, bu içten olmuştu. "Birkaç gün sonra gideceğim ve ondan önce de hayatta kalmaya çalışmam lazım. Keşke daha fazla zamanım olsaydı, o zaman kütüphanendeki bütün kitapları okumak isterdim."

Kitabını bırakmadan ayağa kalktı, bana doğru yürümeye başladı. Yaklaştıkça gözlerinin kısıklığı azalıyordu. Sanırım uzağı görmekle ilgili bir problemi vardı.

Masanın diğer ucunda durdu ve sandalye çekip karşıma oturdu. Elindeki kitabı sallayıp önüme bıraktı.

"Bu saatte uyanabildiğine göre bence biraz okuyacak vaktin var. Herkes uyuyor, birkaç saat daha uyanmazlar."

Kitaba uzandım ve ellerimin arasına aldım. Kitabın adı Şeker Portakalı'ydı, daha önce okumuştum. Gerçi okuyalı yıllar olmuştu, olaylar zihnimden eksilmişti. Zeze diye bir karakterin çocukken çektiği acıları anlattığını hatırlıyordum hayal meyal. Okuduğum zamanlar Zeze için üzülmüştüm, şimdi kendim için üzülüyordum.

11 NUMARAWhere stories live. Discover now