"Nasıl?"diye sordum zoraki. Bizi bir araya ben getirmiyorumdum ki ayırmak benim için kolay olsun.

"Barış'ı Finlandiya'ya gitmesi için ikna edeceğim. Sana yardım etmek için gitmiyorsa sen hayatından çıkarsan gider. Onun için şimdilik en iyisi bu. En azından elini kana bulayamayacak kadar uzakta olur."

Onun elini kana bulamasına izin vermezdim ki.

"Koray zaten istemiyor. Sen gözden kaybolunca kurcalamayacaktır."

Ona baktım ama cevap vermedim. Öylece, soğuk duvarlar ördüğü gözlerine baktım ve acımasız sözlerini dinledim. Nefret ettim bir anlığına, bunu yapmak istemedim. Hiç değilse onlar varken kendimi biraz güvende hissediyorum demek istedim. Yalnızlık boynumun borcu gibiydi, bırakamıyordum bir türlü. Onlar söylene söylene yanımdalardı, yalnızlığımı bazı anlarda hissetmiyordum. Ellerini benim için kana bulamasınlar ama yalnızlığıma ilaç olsunlar istemiştim. En azından içten içe bu yüzden olduğunu biliyordum.

"Anlaştık mı?"diye sorarak elini uzattığında bir eline bir de yüzüne baktım. Keşke Ilgın'ın ihanetini hiç ortaya çıkarmasaydım. Keşke bunun bana çarpacak kadar büyük bir nefrete dönüşeceğini tahmin edebilseydim.

Her şeyi düşünürdüm, tartardım. Bazen aklım karışırdı, kabul ediyorum. Bünyem yıllardır aldığı hapların eksikliğini yoklar, beni zorlardı. Hata yapardım, aptallık ederdim. Kim etmezdi ki zaten? Sadece bir aptallığımın bu kadar can yakıcı olabileceğini bilemezdim. Neden canımın yandığını ise dile dahi dökemiyordum.

Tek bildiğim, Anıl'ın elini tutmak için önce kalbimi sökmem gerektiğiydi. Kalbimi söküp eline verecektim ve anlaşma yapmış olacaktık. Bu kadar acıyordu canım.

Elimi önce kalbime götürdüm, nefesimi bıraktım ve karıncalanan parmaklarımı ona doğru uzattım. Elini tuttum, sıkıca kavrayarak salladı.

"Bunu onların iyiliği için de yapıyorum. Ben yandım, onlar da yansınlar istemiyorum."

"Ya yanmak istiyorlarsa?"

"Yanmak hiçbir zaman tercih meselesi olamaz."

"Neden?"

"Olursa onun adı aşk olur."

Benim hiçbir yangınımın adı aşka dönüşmeyecekti. Aşk, nefret dolu intikam yolunda ilerleyen bir katilin asla beslememesi gereken tek duyguydu. Eğer bu duyguyu yaşarsa aşkın da katili olurdu. Bunu en başından beri biliyordum, sadece bir anlığına unutur gibi olmuştum. Anıl'ın söyledikleri gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmıştı.

"Birinin eli kana bulanacaksa o ben olacağım. Sen sadece bunu yapmam da yardım edeceksin o kadar."

"Öldürme noktasına gelirsek tamam."

"Anlaştık Anıl."

"Anlaştık Alâ."

Hangi tarafından bakarsan bak, intikamın için kârlı bir anlaşma Alâ. Mantıklı, olması gerektiği gibi.

Anlaştığımızda ellerimizi çektik. Ben mutfak tezgahına ilerleyerek normal ilaçlarımı içerken Anıl masaya geri oturmuştu. Bir süre ikimizde konuşmadık. Anıl biraz daha poğaça yedi, telefonla biriyle mesajlaştı. Ben de masaya geri oturduğumda bunu bekliyormuş gibi bana baktı.

"Koray'ın sanal şirketindeki mesai saatlerindeyiz. Geri gelmeyecektir, Barış birazdan gelir. Onunla konuşma, plan yapmak isterse bana bırak. Soğuk yapman işimize gelir. Kötü kadın moduna geri bürün, yani gerçek yüzünü takın."

"Gerçek yüzüm bu."diyerek gözlerimi devirdiğimde kaşlarını kaldırdı."Gerçek yüzün bu olsaydı katliamı gerçekten Arden yapmış olurdu. Katliam yapan biri için bu yüz çok masum kalıyor."

11 NUMARAWhere stories live. Discover now