kötü KIZLAR

By dermanhas

218K 11.1K 536

Önce ruhundaki lekeyi temizle! Tüm yaptığın yanlışlar için bir mum yaksaydın alev olur muydu tüm hayatın? ... More

Tanıtım
Bölüm 1
Bölüm 2
2011 Baharı
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
SON 3
SON 2
SON

Bölüm 42

1.7K 89 3
By dermanhas



CEMRE ARSAY

Kafamdaki soru işaretleri her saniye biraz daha kemiriyordu düşüncelerimi. Fotoğraftaki o gözler aklımdan silinmezken bakışlarımı ondan alamıyordum. Bir açığını yakalamaya çalışıyordum hareketlerinden. Okula yaklaşık bir yıl sonra gelen Eren'in o parkta ne işi vardı ve bizi neden gözetliyordu?

Aklımda kurduğum senaryolar ile kendi hayal gücümü bile zorluyordum. Bunu kimseye anlatamıyordum. Kendi soru işaretlerimin cevaplarını önce ben öğrenmek istiyordum.

Eren'i çok kısa bir süredir tanıyorum ama hakkımızdaki her şeyi biliyor. Her zaman yanımda olacağını söylüyor. Ne olursa olsun yanımda olacak olması mantıklı gelmiyor. Hayatını riske atıp yanımda olması mantıklı gelmiyor. Belki de kafamdaki soru işaretlerinin cevaplarını bulabileceğim yer yanımdadır.

Salondaki koltuktan kalıp Eren'in odasına doğru yöneldim. Erken saatlerde Oğuz ile dışarı çıkmışlardı. Kızlar ise dün gecenin vermiş olduğu yorgunlukla hala uyanmamışlardı.

Adımlarımı yavaş ve temkinli atıyordum. Eren'in odasında yakalanırsam durumu açıklamam gerekirdi. Şimdilik bu fotoğraftan kimseye bahsetmeyecektim.

Eren'in odasına girdiğimde aklıma vurulduğu gün gelmişti. Yerde kanlar içinde nasıl yattığını hatırladığımda gözlerimi kapattım. Saçlarımı geriye atıp nefes aldım. Ne aradığımı bilmiyordum. Ufacık bir ipucu lazımdı belki de. Eren'in gözlerine bakıp hesap sormak için küçük bir nedene ihtiyacım vardı.

Odanın gri ve boğucu havası içimi daraltmıştı. Küçük çalışma masasına sıralanmış olan dosyalara baktığımda hepsinin Onur ve Hakan ile ilgili şeyler olduğunu gördüm. Bu yaptığımın doğru olmadığını biliyordum ama bizden bir şeyler sakladığı kesindi.

Onur'un daha önce hangi evde oturduğu, kimlerle iş yaptığı dosyalarda yazılıydı.

Hakan'ın lokantasını hangi tarihte açtığı ve daha önce hangi şehirlerde yaşadığı yazılıydı.

Aradığım şey bunlar değildi. Bu yaptığı araştırmaların farkındaydım. Biraz abartmış olabilirdi ama bize tüm bilgileri o vermişti. Bu yüzden şaşırmadım. Ondan tüm bu araştırmalarına ve bize yardım etmesine rağmen şüphe duyduğum için kendimle çelişkiye düşüp duruyordum.

Gardırobunun yanında bulunan komidinin çekmesini açtığımda düşüncelerim toz bulutu gibi dağıldı. İlk defa yanılmış olmayı bu kadar çok istemiştim. Eren'e güvenmek istemiştim.

Güven dünyadaki en değişken duygu olmalıydı. Verilmesi en zor olan. Yıllar sonra birine güvenmek imkansız gelmişti ve yine pişman olmuştum. Elimdeki fotoğraflar bana aitti. Farklı zamanlarda çekilmiş fotoğraflar. Neredeyse tüm fotoğraflarda somurtuyordum ya da öfkeliydim. Kaşlarım çatılmıştı ve ciddiyetle bakıyordum. Sadece bir fotoğrafımda gülüyordum. Muhtemelen Yeşim'in yaptığı bir espriye gülerken çekilmiş bir fotoğraftı. Gülümsediğim fotoğrafımda yüzüm kırmızı kalemle çember içerisine alınmıştı.

Fotoğrafın altında bulunan mavi dosyayı elime aldığımda endişeye kapılmıştım. Belki de şuan bizden bile daha psikopat olan bir adamın evindeydik. Çünkü eğer yanılmıyorsam bir yıldan beri bizi takip ediyor ve fotoğrafımı çekiyordu. Bunları neden yaptığına anlam veremezken dosyayı açtığımda şaşkınlığım bir kat daha arttı. Bu dosyalar Hulusi'ye aitti. Üvey babam. Bana bunca acıları çektiren adama ait dosyalardı. Ona açtığım davaya ait tüm dosyalar elimde duruyordu.

Şaşkınlığımın zirvesine tutunmuş bir şekilde yere diz çökmüştüm. Düşüncelerim duygularımın arasına sıkışmış kalmıştı. Kendi kafamda yarattığım hikayeler hiç bilmediğim diyarlarda gezinmeme neden olmuştu. Sonsuz güvenebileceğimi düşündüğüm bu adam bu kadar şeyi nasıl biliyordu?

Kapının açılmasıyla elimdeki dosyaları çalışma masasına bıraktım. Ayağa kalktığımda ne düşüneceğimi bilemezken Eren'in gözleri beni bulmuştu. Katıksız şaşkın bakışları her hücreme dokunmak istermiş gibi dolandı üzerimde.

Zorla yutkundum sessizce.

"Cemre, ne yapıyorsun burada?"

Gözlerimi bir noktaya dikip bakışlarımı kontrol ettim.

"Kimsin sen?" dediğimde gülümser gibi oldu. Bakışları ciddiyete boğulurken tekrar yutkundum. Ondan korkmuyordum. Onun benden korkması gerekiyordu. Sesim tahmin ettiğimin aksine yumuşak çıkmıştı. Bu durumu daha da zorlandırmıştı.

"Neden bahsediyorsun?"

"Neden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun." Dediğimde masaya bıraktığım dosyaları aldım. Tek elimi havaya kaldırdığımda ifadesizdim. "Bunlardan bahsediyorum." Dedim. Diğer elime aldığım fotoğraflarımı kaldırırken öfkem tavan yapmıştı. "Bunlardan bahsediyorum."

Yanıma yaklaştığında nefesini duyulur şekilde verdi. Mavi gözlerinin rengi koyulaştığında onunda gerildiğini hissettim. Aramızda oldukça yakın bir mesafe bırakıp gözlerimin içine baktı.

"Kimsin sen?" diye tekrarladım.

"Sana hayatım hakkında hiçbir şey anlatmadığımın farkına vardın sonunda." Bu cümlesi huzursuzluğumu arttırmıştı. Bu Eren değildi. Benim güvendiğim adam bana ihanet ediyor olamazdı. Bir kez daha bu pişmanlığı yaşayamazdım. Hayatımın her anını mahveden hatalarımdan kurtulmak istiyorken bu çukura tekrar düşmüş olamazdım.

Gözyaşlarım benden bağımsız bir şekilde yerlerini alırken engel olmaya çalıştım. Onun karşısında güçsüz görünmek istemiyordum.

"Bana ihanet ettiğinin farkına vardım sonunda." Dedim sessizce. Bu güveni kırılmış ses tonumdan zevk alabilecek kadar çirkindi şuan gözümde.

Dudakları yukarı kıvrılırken tek elini çalışma masasına koydu. "Sana asla ihanet etmem."

Benimle eğlenince eline ne geçecekti acaba? Bir kez daha aptallığım suratıma vurulduğunda kendimi daha mı iyi hissedecektim? Ah! Ama doğru o bunu önemsemezdi.

"Bana kim olduğunu söyle! Yalanlarını dinlemek istemiyorum. Yeterince dinledim zaten."

"Sana ihanet etmedim, yalan söylemedim." Dedi inatla. Bu olanları nasıl açıklayacaktı acaba? Ya da neden açıklamak için uğraşıyordu? İçinde bulunduğum durumun ciddiyetini fark etmiştim.

"Sana inanmamı mı bekliyorsun? Elimde bir yıl önce gizlice çektiğin fotoğraflarım var. Sana sadece adını söylediğim adamın dosyaları. Bu kadar aptal olmamı bekleme." Sesimi yükselttiğimde gözlerimdeki yaşlarda kendini hatırlatarak yanaklarımla buluştu.

"Lanet olsun ağlama!" Masaya sertçe vurduğunda korkmuştum. "Bir kere bana güvensen olmaz mı? Sana ihanet etmedim Cemre." Elleriyle kollarımı tutmaya yeltendiğinde geri çekildim. Bu onu iyice öfkelendirdi. Elini saçını götürerek sinirle çekiştirdi.

"Sinirlenmekte haklısın ama sana yalan söylemedim tamam mı? Sadece bazı şeyleri söylemedim. Bu yalan söylediğim anlamına gelmiyor."

Gözyaşlarımı silerken kafamı yukarı kaldırdım. Güçsüz olmaktan nefret ediyordum. Onun karşısında güçsüz kalmaktan daha çok nefret ediyordum. Her zaman en sert yanımı gösterdiğim adam şimdi gözyaşlarımın dinmesini bekliyordu.

"Bu fotoğrafları ben çektim. Bu dosyaları ben araştırdım. Hulusi'yi tanıyorum. Anneni de."

Söyledikleri içimi yakıp kavururken ne halde olduğumu görmüyordu bile. Çaresizlikle hala ona güvenmek gibi bir hata yapıyordum. Kızlara haber verip buradan gitmem gerekiyordu. Yanından geçmeye çalıştığımda hızla kollarımdan tuttu.

Eline vurup kasıklarına tekme attığımda bir an beni bıraktığını düşündüm ama arkamdan sarılarak durdurduğunda engel olamadım. Beni kendine çevirip önüme geçtiğinde öfkemden çıldırmak üzereydim.

"Bırak beni!"

"Önce dinle, sana her şeyi anlatacağım."

Bu cümle nedense daha fazla korkmama neden olmuştu. Cehalet mutluluktur. Bunu bir kez daha anlamış oldum.

"Babamın işleri ben kendimi bildim bileli iyi gider. Ailedeki ondan sonra işlerin başına geçecek olan benim. Bu yüzden babam hep bana karşı ilgilidir.

"Bundan bir yıl önce, işler ters gitmeye başladığında babamın düşünceleri de değişmeye başladı. Şirketi kaybetme aşamasına geldiğinde bu kara deliğin içimizden biri olduğunu anladı. Kendi şirketinde çalışan ve son beş yıl içerisinde işe girmiş tüm çalışanlarının kayıtlarına baktırdı. Aile şirketimizi gün geçtikçe uçuruma sürükleyen ve işini bitirdiğinde yurt dışına kaçan kara deliği bulduğumuzda iş işten geçmişti. Hulusi tüm ailemi mahvettiğin de her şeyi düzeltmek bana kalmıştı. Omuzlarıma binen yükü hafifletmek için önce onun zayıf noktasını aradım.

İki yıl önce son bulmuş davasını araştırdım. Kayıtlar gizliydi ama davanın diğer tarafı Cemre Arsay'dı. Buradan yürüyebileceğimi düşündüm."

Anlattığı hikaye karşısında güvensiz bakışlarımı saklamazken dinlemeye devam ettim. Gerçekleri dinlediğimi bilemezdim ama tahmin edebilme hakkına sahiptim.

"Seni takip etmeye başladığımda üvey kızı olman dışında hiçbir şey bilmiyordum. Bir de yanındaki kızlardan ve yaşlı teyzenden başka kimsen olmadığını biliyordum. Gün geçtikçe işe yarayan bir detay olmadığını anladım. Hulusi'yi ararken şirketi temize çıkarma hayallerim gün geçtikçe köreliyordu."

"Annemi tanıdığını söylemiştin." Diye araya girdim. Asıl öğrenmek istediğim buydu. Yalan bile olsa bunu duymaya ihtiyacım vardı.

"Bizimle çalışırken özel bir davete katılmıştı. Annen olduğunu bilmiyorum ama gözleriniz... aynı."

İçimden kopan şeyler yerlerini gözyaşlarıyla doldurdu. Bilerek ve isteyerek o adamın yanındaydı. Kalbimi paramparça etmiş, beni yıllar önce dipsiz bir kuyuya atmış adama inanıyordu. Bunu zaten biliyordum ama bir başkasından duymak bir defa daha yıkmıştı beni.

"Hulusi'nin davasını biraz daha ayrıntılı araştırdığımda yüzündeki yaraya senin sebep olduğunu öğrendim. Bu bir araştırmadan daha çok şey gerektiren bir ayrıntıydı. Seninle tanışmam gerekiyordu."

Yalan söyleyip söyleyemediğini anlamak için gözlerine baktım. Oldukça ifadesiz ve ruhsuz görünen bakışlar ona ait değildi sanki. Ne düşüneceğimi bilemiyordum.

"Peki Oğuz?" dedim şüpheyle. Sırf arkadaşı için okulunu değiştirecek ve onun şirketini toparlamak için uğraşacak değildi.

"Oğuz ve kardeşinin orada daha önceden okuduğunu biliyordum. Benim naklimden bir ay önce."

Şüphe hücrelerime işlemeye hazırlanırken hiç bilmediğim duygular ruhumu ele geçiriyordu. İnanmak istiyordum. İnanmamın yanlış olduğunu bilsem bile.

"Anlattığın hikayeye inanmamı mı bekliyorsun?"

"İnanmasaydın anneni sormazdın." Diye cevap verdiğinde gülmeye başladım. Şuan aklımın benimle olmadığının farkındaydım. Düşüncelerim ayrı bir diyardaydı. Bense çok farklı hayallerdeydim.

"Beni tanıyamadın mı? Yalanlara inanmak benim işim." Dediğimde gözlerini kapattı. "Annem 'seni hiç bırakmayacağım' diye yalan söyler, ben inanırım. Hulusi 'Seni kızım gibi seveceğim' der, ben yine inanırım. Eren Bey 'Anneni tanıyorum' der, ben yine inanırım. Ben buyum. Başkalarının sırf laf olsun diye söylediği yalanlar, verdikleri sözlere bağlarım ben hayallerimi. Bir köşede kalmış duygularım size göre hareket eder. Kendimi ancak öfkelendiğimde yönetirim ben. Zarar vermek için."

Gözyaşlarımı daha fazla kısıtlayamamıştım. Hıçkırıklarımın arasından "Ben buyum." Dedikten sonra kapıya doğru yöneldim ama sert vücudu beni durdurdu. Bir eli belimdeyken diğeri sırtıma girdi ve beni sıkıca sardı.

"Özür dilerim." Gözyaşlarımın arasında kalan özrü bir bulut gibi yukarıdaydı. "Sana gerçeği anlatmadığım için özür dilerim. Öğrendiğin zaman inanmayacağından korktum. Tıpkı şimdi inanmadığın gibi."

"Sana güvenmiyorum."

Kollarının arasında ona güvenmediğimi söylüyordum. Anlattığı şeyler gerçek olsa bile bunu saklaması içime düşürdüğü şüphe daha gerçekti. Ben kendi içimde kaybolmuşken o beni kendi içinde de kaybetmişti.

"Güvenmeni sağlarım." Dedi sessizce.

"Vazgeç artık Eren." Diye fısıldadım.

"Asla vazgeçmeyeceğim Cemre." Diye fısıldadı. Sesi kulağımda su damlası gibi dağılırken uçsuz bucaksız denizlere, ben ufukta görmek istediğim o su damlasını aradım. Çünkü kendi sesimi kaybetmiştim.

YEŞİM ÖZGÜR

Yağmur sonbaharı hatırlatır gibi şiddetini arttırdı. Gözlerimi birbirini kovalayan yağmur damlalarına diktim. Yaz yağmurlarını severdim. O zamana ait olmadığı halde varlığını devam ettirmeye, kendini unutturmamaya çalışan bir tek yaz yağmurları değildi.

Kitaplardaki, filmlerdeki özel olan o kız olmadığımı biliyordum. Ama kesinlikle en korkak olan ve bir köşede kaybolmayı bekleyen de değildim. Belki de kaybolmaktan çok bulunmaya ihtiyacım vardı.

Bu hissettiğim suçluluk duygusu beni bulunmaktan alıkoyan en güçlü şeydi. Omzumda Rüya'nın yaşayamadığı yılların yükünü kendi mutluluğumla değiştirmek istemiyordum. Bu yüzden hiçbir zaman bulunamayacağımı bilsem bile bu sefer ona ihanet edemezdim.

Odamdan çıktığımda herkesin salonda oturmuş sessizliğe gömüldüğünü gördüm. Oğuz'u gördüğümde ise bambaşka hissettim. Gözlerine bakamıyordum. Cemre'nin yanına oturduğumda herkese teker teker baktım. Oğuz'u es geçmiştim tabi.

"Antalya'ya gittiğinizde Yusuf size tam olarak ne söyledi?" dedi Eren.

"Uyandığı anda suçunu itiraf ettiğini ve diğerlerinin de yargılanacağını söyledi. Ne kadar üzgün olduğu kısmına girmeyeceğim." Dedi Sinem.

"Avukatımın bana söylediği kadarıyla söylediği şeyi tam olarak yapmış." Dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Hepsini şikayet mi etmişti yani?

"Babanın sana bu iş için tuttuğu avukat mı?" Cemre'nin sözleri şaşkınlığımın artmasına sebep olurken Pınar'ın gerildiğini hissettim.

"Hayır. Yağız aile dostumuzdur. Ayrıca benim arkadaşım." Eren'in açıklaması üzerine Pınar gözlerini kıstı.

"Sizin aranızda ne var?" dedi şüpheyle. Haklıydı. Sanki büyük bir tartışmadan yeni çıkmış gibi birbirlerine bakıyorlardı. Cemre'nin bir kaç gündür ruh gibi olmasından anlamalıydım. Kim bilir Eren ne halt etmişti? Öfkeyle parlayan gözlerden anladığım kadarıyla ortada büyük bir sorun vardı.

"Her neyse." Dedi Eren uzatarak. "Herkes göz altındayken davayı tekrar açma hakkın var." Dedi Eren. Sanırım konunun nereye geldiğini anlamıştım.

"Eğer dava açarsa onlardan istediği gibi intikam alamaz. İlk baştan beri olmasını istediğin şey olur ve olmayan adalet onları yargılar. Bir kaç yıl sonra da Rüya'nın katilleri yeni canlar yakar ve mutlu olursun." Pınar'ın aralıksız ve uzun konuşmasından sonra Eren gözlerini devirdi.

Aralarındaki bu anlamsız atışma canımı sıkmaya başlamıştı. Bu benim intikamımdı. Kararı ben verecektim.

Sinem anlamsızca yüzüme baktı. Bir şeyler söylemeye çalışıyor gibiydi. "Ne yapacaksın?"

"En ağır cezayı almaları için elimden geleni yaparım." Dedi Eren gözlerime bakarak.

İstediğim bu muydu? Onların çektirdiği acıları çekmeden hayatlarını devam ettirmelerine izin verecek miydim? Buna karar vermek benim seçimim olmamalıydı. Adalet kendiliğinden yerini bulmalıydı. Ellerimle yüzümü kapattım. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

Hızla ayağa kalkıp bahçeye yöneldiğimde peşimden kimin geldiğini tahmin etmek zor olmamıştı. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Rahat ve suçluluk duygusunu hissetmeyeceğim şekilde nefes almalıydım.

"Nasıl hissettiğini biliyorum. En azından bunu tahmin edebiliyorum."

"Suçlu." Diye karşılık verdim. Oğuz'a arkam dönük bir biçimde duruyordum. Gözlerine bakmak hala zor geliyordu.

Elleri omzuma dokunduğunda kendimi geri çekmek istedim ama mümkün olmamıştı. Yüzümü ona döndüğümde sol eliyle çenemi tutup ona bakmamı sağladı. Yeşilin bu tonunu çok seviyordum. Bu durumda bile gözlerinin ne kadar güzel olduğunu düşünüyordum.

"Kararın ne olursa olsun bir şeyi bilmeni istiyorum. Her zaman yanında olacağım."

"Gitmeyecek misin?" dedim kısık bir sesle. Neden küçük bir çocuk gibi aptalca davrandığımı bilmiyordum. Ona ihtiyacım yoktu. Ya da kendimi kandırıyordum.

Dudakları yavaşça yukarı kıvrıldığında ne kadar müthiş göründüğünü düşündüm. "Dün geceden sonra gidebileceğimi sanmıyorum." Dedi.

Ah. Beni öpmesine izin vermemeliydim. Bunu kullanacağını biliyordum. En çok ta buna alışmasından korkuyordum. Buna alışmamdan korkuyordum.

"Pislik gibi davranmaktan vazgeç." Dediğimde güldü. Aramızda onun düşündüğü gibi bir ilişki olmayacaktı. Kendini buna alıştırması lazım.

Salona geçtiğimizde meraklı bakışları üzerimde hissettim. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Belki de tüm düşüncelerimi kontrol etmeden söylemeliydim.

"Dava açmak istiyorum. En ağır cezayı alacaklar. Hiçbir şekilde ceza indirimi uygulanmayacak. Yusuf dahil. İtiraf ettiği için işin içinden sıyrılamayacak." Dedim. Fikirlerim sabitlenmişti ve kesindi.

Eren kafasını salladığında gülümsedim. "Belki adalet bu sefer yerini bulur."

Cemre'nin bakışları Eren'i delip geçecek gibi görünüyordu. Aralarında ne geçtiğini bilmiyordum ama Eren'in suçlu olduğunu anlamak için bilmem gerekmiyordu.

"Onur'un davası ne oldu peki?" Sinem kısık bir sesle sormuştu bu soruyu.

"Çok yakın bir zamanda." Diye karşılık verdi Eren.

Cemre daha fazla dayanamayıp ayağa kalktı ve salonun içinde yürümeye başladı. Yüzünü Eren'e çevirdiğinde "Bizim için bir şeyler yapıyormuş gibi görünmekten vazgeç"dedi. Yüzündeki ifade öfkeyle karışmış başka bir duyguydu.

Dışarı çıkarken onu durdurmak istedim ama çok hızlıydı. Eren'e şaşırmış bir şekilde baktığımda "Konuşmak istemiyorum." Dedi.

Tepkisini beklediğim Pınar sessiz kalırken Sinem ayağa kalktı.

"Aranızdaki sorun her neyse bir an önce düzeltmeye bak derim." Sinem polyannacılığa geri dönmüştü anlaşılan. Herkesin yüzüne teker teker bakıp olanları anlamaya çalışıyordum ama başarılı olamıyordum.

Akşam üzeri herkes kendi odasına çekilmişti. Cemre hariç. Nerede olduğunu bilmiyordum ama yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu doğruydu. Bense bahçede oturmuş telefonumdaki cevapsız çağrılara bakıyordum.

Annemin çağrılarına geri dönebileceğimi düşündüm. En azından beni merak ettikleri için yapabilirdim bunu. Telefonu kulağıma götürdüğümde ne diyeceğimi bilmiyordum. Öylesine bir konuşma olmalıydı. Daha fazlasını yapabileceğimi düşünmüyordum.

"Yeşim?"

"Merhaba anne."

"Neden telefonlarıma cevap vermediğini sorabilir miyim? Seni merak ediyorum. Hayatımın büyük bir çoğunluğu böyle geçiyor."

"Üzgünüm." Dediğimde bir süre ses gelmedi.

"Üzgün müsün?" Buna oldukça şaşırmış gibiydi. Tabi benim sözlüğüme ait olmayan bir kelimeydi bu. 

"İnan bana zamanım olmuyor, işlerim o kadar yoğun ki. Uyumayı bile unutuyorum bazen." Deyip güldüm.

"Bu kadar yorulduğun bir işe devam etmene izin vermeyeceğimi biliyorsun değil mi?"

Gözlerimi devirdim. Yine haddinden fazla karışıyordu hayatıma.

"Senden izin almadığımı biliyorsun değil mi?" dedim. İşte ben onun asi kızıydım. Bana katlanmayı öğrenmek zorundaydı. En azından beni istiyorsa bunu yapmak zorundaydı.

 "Biliyorum. Sadece o kızlarla bu kadar yakın olmanı istemiyorum."


"Anne. Sadece iyi olduğumu haber vermek istedim. Buna pişman etme. Babama da iyi olduğumu söyle. Hoşçakalın." Deyip telefonu kapattım. Ne zaman onunla konuşsam buna pişman oluyordum.

"Seni seviyorlar."

Bu evde hiç yalnız kalamayacak mıydım ben?

"Bunu nereden anladın diye sormayacağım. Muhtemelen kafana göre bir şeyler uydurursun."

Oğuz yanıma oturdu. "Bunu anlıyorum çünkü bende seni seviyorum."

İşte duymayı beklemediğim bir cümle daha. Nedense ne zaman bunu duysam nereye bakacağımı şaşırıyordum.

"En azından onların beni sevmeleri için bir sebebi var." Dedim ona bakmayarak. Gülümsediğini hissettiğimde kafamı çevirdim.

"Sence benim bir sebebim yok mu?"

"Kafamı karıştırmaktan vazgeç. Önümüzde davalılarını yok etmek istediğim iki tane dava var."

Elini çenesine götürüp düşünmeye başladığında gözlerimi kapattım ve parmaklarımı kütlettim. "Gördüğün gibi daha önemli sorunlarımız var."

"Hepsinin üstesinden gelebileceğimiz sorunlar."

"Ters giden bir şeyler var anlamıyor musun?" dedim inatla. Görmemek için çabalıyordu sanki.

Oğuz şaşırmış gibi yaptı. "Ne gibi?"

"Cemre ve Eren normal davranmıyorlar." Dedim şüpheyle.

"Onlar her zaman kavga ediyor, bunu biliyorsun." Dedi sakin bir sesle Oğuz. Söylemek istediğim bu değildi. Hissettiklerimi ona nasıl anlatacağımı bilemedim. Bu içimdeki huzursuzluğu arttırıyordu.

"Bu sefer öyle değil anlasana."

"Daha önemli sorunlarımızın olduğunu söylemiştin. Sürekli kavga eden arkadaşlarımızı bırakıp onlara odaklansak diyorum." Oğuz'un gözlerinin kaçırmasının ardından kesinlikle bir sorun olduğunu anlamıştım. Anlamsızca sinirlenmişti ve gözlerini kaçırmıştı. Bu benimle konuşurken yapmadığı bir şeydi.

"Bildiğin bir şey var." Dedim şüpheyle. Göz temasını kesmemiştim. Dudakları yukarı kıvrılmıştı. "Fazla şüpheci olmaya başladın intikam kraliçesi."

"Bana yalan söyleyeceksin yani." Dedim tek kaşımı kaldırarak.

"Bizi ilgilendiren bir konu olduğunu sanmıyorum." Oturduğum yerden ayağa kalkıp salona doğru ilerledim. Bu öğrenmem gereken bir durumdu. Hissedebiliyorum.

Kolumda hissettiğim bir el beni durdurmaya yetmeyecekti. Arkamı döndüm ve öfkeyle baktım. "Eğer öğrenmen gereken bir şey varsa, zamanını bekle."

"Cemre'nin ruh gibi ortalıkta gezinmesi, Eren'in tuhaf tavırları. Öğrenmem gereken bir şey var ve şuan öğrenmeliyim. Bildiklerini bana anlatırsan yardımcı olabilirsin." İkna edici bir konuşma yaptığımı düşünüyordum ama Oğuz hemen etkilenecek bir adam değildi. Gözlerini kıstı ve kolumu bıraktı.

"Her istediğine sahip olamazsın. Anla artık şunu. Sana durman gerektiğini söylüyorum. Bana güvenmiyor musun?" Gözlerinde gördüğüm bu yakıcı ifadeyi kendime rehber edinip aynı şekilde saldırdım.

"Sana neden güveneyim? Her zaman yanımda olacağını söylediğin için mi? Başım belaya girdiğinde kurtardığın için mi? Yoksa beni öptüğün için mi? Bilgin olsun diye söylüyorum bunların hiçbirinin benim için bir önemi yok. Burada kalmanın benim için hiçbir önemi yok." Dedim üstüne bastırarak.

Söylediğim cümlelerin ağırlığını bir süre sonra fark ettim ve bunun altında ezildim. İçimde kol gezinen huzursuzluk kendini gösterircesine arttı. Oğuz'un kaybolan bakışları arasında gidip gelen düşüncelerim dağılmıştı. Kendime uzun zamandır sormadığım bir soruyu sordum.

Neden bu kadar acımasızdım?

Oğuz'un ifadesiz bakışları kaybolduğunda anladım gittiğini. Uzaklaşması normaldi. İçime saplanan bir korku ruhumu ele geçirirken sebebini sorguluyordum. Gidecek miydi? Bunca dediğim şeyden sonra giderse onu suçlayamazdım. Onu hiçbir şekilde suçlayamazdım. Ancak kendi kendime köşeme çekilip hiçbir şeyin güzel olmayacağını tekrarlardım. Yıllardır yaptığım gibi. Hak ettiğim gibi.

Üzerimde gezinen sinsi yorgunluk bedenimi kavururken adım atmaya çalıştım. Lanet olsun ki her şeyi berbat etmiştim. İçeri gidip Oğuz'u görmem gerekiyordu ama söylediklerimden sonra ne yapacağımı bilmez hale gelmiştim.

Continue Reading

You'll Also Like

184K 11.8K 22
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
435K 14.3K 24
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...
580K 31.2K 57
Alışılmışın biraz dışında olan bir gerçek aile kurgusudur. Yani,nasıl anlatılır bilmiyorum.Ama galiba "Gül" ailesinden değilim. Biliyordum. Benim gib...
1.2M 53.6K 28
Sait abi: Yanında ki o eli bir daha sana değdirirse Sait abi: O eli kırarım haberin olsun