Bölüm 36

1.7K 104 6
                                    



YEŞİM ÖZGÜR

Uçaktan iner inmez Eren'in kaldırıldığı hastaneye gittik. Antalya'da bir süre daha kalıp Yusuf'u izlememiz gerekiyordu ama Cemre'nin beklenmedik telefonu tüm planlarımızı değiştirmişti. Oğuz'un Eren'e gerçekten değer verdiğini bir kez daha anlamış oldum. Eren'in yaralandığını öğrendiği ilk anda yüzündeki dehşet onu mahvetmişti. Bizim yanımıza da Eren'i yalnız bırakmamak için gelmişti. Bu oyuna sırf arkadaşı için girmişti.

Pınar üzüldüğünü belli etmese bile endişelendiğini yüzünden anlayabiliyordum. Eren'le hiç iyi anlaşamadıkları doğruydu ama herkes ona alışmıştı. Sinem'in gergin yüzündeki mavi gözlerine baktım. Korkmuş gibi görünüyordu.

Peki ben? Bana söylediği onca şeyden sonra onun için üzülmeli miydim? Babamın öğütlerini pek dikkate almasam da unutamadığım bir sözü vardı. "Biri için iyi veya kötü bir şey hissetmek senin elinde değildir." Söylediği bu sözü yıllardır aklımdan çıkarmıyorum. Eren'e bir şey olmasını istemiyorum. Kendim için veya intikamım için değil, o iyi bir insan olduğu için ona bir şey olmasını istemiyorum.

Resepsiyona kaçıncı katta olduğunu sorduktan sonra ikinci kata çıkmak için merdivenlere yöneldik. Oğuz'un yüzünde çektiği acının izlerini görebiliyordum.

Ameliyathanenin bekleme alanına geldikten sonra bir köşeye sinmiş mavi gözlerini belli bir noktaya sabitlemiş olan Cemre'yi gördüm.

Mavi gözlerinin büründüğü bu farklı renk tonu o kadar uzaktı ki bana. İlk defa görüyordum gözlerinde bunu. Kemiklerini sızlatacak, gözlerini karartacak, uçuruma sürükleyecek kadar keskin bir korku, kaybetme korkusu.

Yanına giderek elimi omzuna koydum. Ağır ağır oturduğu yerden kalktıktan sonra sımsıkı sarıldım ona. Her kim yaptıysa ya ona bir şey yapsaydı? Ya Cemre şuan orada yatıyor olsaydı? Bu düşünceyi kafamdan uzaklaştırdım.

Pınar ve Sinem de yanımıza geldikten sonra onlarda sarıldı. 

"Sen iyi misin?" diye sordu Pınar.

Cemre ruhsuz bir şekilde başını salladı. Gözleri kafasını duvara yaslamış olan Oğuz'a takıldı.

Sindiği köşede sessizce beklemeye devam etti Cemre. Hayallerini koyduğu ve kaybettiğini söylediği kutulara nefretini bağışladı bu kez, bir boşluk hakimdi yüzünde. Uçurum kenarındaki bir kardeleni sularcasına.

Pınar ve Sinem zorla da olsa onu aşağı götürmeyi başardılar. Bir şeyler içmesi ve hava alması gerekiyordu. Onlar aşağı indikten sonra ben de Oğuz'un yanına doğru ilerledim. Kafamı onun gibi duvara yasladıktan sonra "Ona bir şey olmayacak." dedim. Olmayacağına inanıyordum. Bu şekilde ümit ediyordum.

"Ölüm sessizliğini bilirim, bu o değil. Bu sessizlik daha çok mutluluk öncesi sessizlik gibi."

Kafasını duvardan çekip başını öne eğerken "Ne mutluluğu mesela?" diye sordu. "O kendi hayatından biraz olsun uzaklaşabilsin diye sizin yanınızda ve tabi Cemre de var." dedikten sonra gülümsedim.

"Arkadaşımı bırakmayacak gibi görünüyor." dedim. Eren'in hayat hikayesini dinlemeye hazır değildim ama öğrenmek istemiyor da değildim. Niye bizim peşimize takıldığını merak ediyordum.

"Aslında o da senin gibi biraz şımarık." dedi Oğuz suratıma bakarak. Gözlerimi devirerek karşılık verdim. "O benim arkamı dönüp güvenebileceğim tek kişi." dediğinde içimdeki sızı arttı. Oğuz'un yalnız olmadığını tahmin ediyordum. Melek gibi bir kardeşi vardı ve nedense hayatının güzel olduğunu düşünüyordum.

kötü KIZLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin